İnsanlar

Aydın Çubukçu İkinci Bahara Hazırlanıyor    Aydın Çubukçu ile özellikle Beko günlerinde çok sık görüşürdük. Nezaketi, karşısındakine değer veren ilgisi beni hep etkilemiştir. Koç Grubu’nd...

1.04.2004 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Aydın Çubukçu İkinci Bahara Hazırlanıyor  
 
Aydın Çubukçu ile özellikle Beko günlerinde çok sık görüşürdük. Nezaketi, karşısındakine değer veren ilgisi beni hep etkilemiştir. Koç Grubu’ndaki özellikle son yılında ise pek görüşemedik. Cebinden aradım. Belki bir tamirat işiyle uğraşıyordur dedim içimden.  
Hatırlarsınız, en büyük hobilerinden biri saat başta olmak üzere, çeşitli aletleri tamirat işi… Keyfinin çok iyi olduğunu, Koç’taki şirketlerin genel kurulları için hazırlandığını söyledi. Tabii henüz yönetim kurulu üyeliklerinden ayrılmadı. Bu sürecin tamamlanması gerekiyor.  
“Ne yapacaksınız” diye sordum; “Danışmanlık yapmayacağım, ondan emin olabilirsin” karşılığını verdi. Daha keyif alacağı işler yapmak istediğini anlattı. Bir turizm şirketi ve ona bağlı bir teknesi olduğundan bahsetti ve anlattı: “Belki bu işleri geliştirebilirim. Bu tip farklı işler yapmak istiyorum. Keyifli işler yapmak istiyorum.”  
Evet anlaşılan Aydın Çubukçu ikinci bahara hazırlanıyor.  
 
Levent Kızıltan İlk CIO Oldu  
 
Son olarak Koç Sistem’in genel müdürlüğünü yürüten Levent Kızıltan, Eczacıbaşı Holding’te “Bilgi ve İletişim Sistemleri Direktörü” oldu. Fakat tam görev tanımıyla, Kızıltan için Türkiye’nin ilk CIO’su (Chief Information Officer) demek mümkün. Levent Kızıltan, grup içinde hem şirketlerin bilişim alt yapılarının, vizyonlarının geliştirilmesi ve hem de grubun teknoloji alanındaki yatırımlarına yön verilmesi için çalışacak.  
 
Bu görevi için grubun CEO’su Erdal Karamercan ile görüşmüş ve profesyonel bir süreçten sonra görevi devralmış. Kızıltan’ın bilişim sektörünün önemli isimlerinden biri olduğunu düşünüyorum. Koç Sistem’in genel müdürlüğünden ayrıldıktan sonra hemen bir yerde başlamadı.  
 
Fakat boş da durmadı. TÜBİSAD (Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği) ve Bilişim Vakfı için çalışmalar yaptı. İzmir İktisat Kongresi’nde ve önümüzdeki günlerde yapılacak Bilişim Şurası’nda, bu iki sosyal kuruluşun sunduğu projelerde onun büyük emeği var. Bu açıdan kendisi de çok yoğun bir süreç geçirdiğini söylüyor.  
 
Bu arada birçok yerden teklif almış. Bunlardan bir iki tanesi de gerçekten çok önemli gruplardan. Buradaki süreçleri aktardı. Bir profesyonel yöneticinin, kendini iyi hissedeceği, verimli bir şekilde çalışacağı uygun ortamı bulması gerçekten zor bir süreç. Ve bu tür geçişler bu nedenle zor oluyor. Şirketlerin bu konuda pek hassas davranmadığını da düşünüyorum. Oysa bu tür üst düzey görüşme ve araştırmalarda, daha profesyonel olunması gerekli.  
 
Bir Bayi Başarı Öyküsü:  Hasan Kosif  
 
Kosifler Oto’nun başkanı Hasan Kosif  ile geçtiğimiz günlerde tanıştım. Genel müdürü Aydın Ural ile birlikte… Kosifler’in “pratik satış başarısında” ilginç bir örnek olduğunu düşünüyorum.  
    
Hasan Kosif, çok köklü, sanayici bir aileden geliyor. Babasının Türkiye’de ilk pancar motoru üreten kişi olduğunu söylesem, sanıyorum başka bir şeye gerek yok. İlgimi çeken önemli nokta ise Kosifler’in satış başarısı oldu. Kosifler Oto, BMW’nin bayisi. Bu alanda Türkiye’nin en önemli kurumlarından biri… Türkiye’de yılda 5 bine yakın BMW satılıyor. Bunun 1000’den fazlasının satışını ise Kosifler gerçekleştiriyor. Ciro olarak baktığınızda, ticari araç satanları bir yana bırakırsak, binek otomobilde Türkiye’nin en büyük bayilerinden biri olduğunu söylemek mümkün. Ve Kosifler, bunu Bostancı’da bir merkez ve Antalya ile Bağdat Caddesi’nde sadece iki şubeyle gerçekleştiriyor. Gerçekten inanılmaz.  
 
Bu başarının ardında Hasan Kosif’in dürüstlük, kişisel ilişki, eski değerlere verdiği önemin yattığını düşünüyorum. Yani biraz geleneksel satış unsurları… Markaya bağlılığı ve onu sunuşu ise görülmeye değer. Sanıyorum müşterileri de etkiliyor. Bu tür şeyleri kitaplarda bulmak pek mümkün değil. Fakat bunu yaparken, şirketin başına bir de profesyonel yönetici  getirmiş. Aydın Ural da modern pazarlama unsurları ile son dönemde şirkete yön vermiş. Düşünceleri ve uygulamalarıyla bunu ortaya koyuyor. Kısaca, iki farklı tarz ortaya ilginç bir başarı ortaya çıkarmış.  
 
Bebek Maması Özer Bey'den Soruluyor  
 
Özer Bener, bebek mamalarında dünyanın en önemli şirketlerinden Royal Numico’nun Türkiye’deki şirketi Numil Gıda’nın genel müdürü. En önemli markalarının Mulipa olduğunu söylersem sanıyorum daha fazla şey ifade edecek.  Mart ayı içinde Bener ile tanışma fırsatım oldu. Bu vesileyle ilk defa “bebek maması” sektörü konusunda önemli bilgiler edindim. Mama deyip geçmeyin, gerçekten ilginç bir ürün. Çocuğu olanlar çok daha iyi anlayabilir sanıyorum. İlaç deseniz değil, normal gıda ürünü de değil. Hem eczanede satılabiliyor hem de markette. Doktor reçetesi ile de yazılabiliyor. Pazarlama stratejileri incelikli bir planlamayı gerektiriyor. Bener, Milupa Türkiye’ye yüzde 100 yabancı sermaye olarak geldiği 1997 yılından beri şirkette. 2000 yılında satış direktörü, 2002 yılında ise genel müdür olmuş.  
 
Genel müdür olmasında o günlerdeki satış stratejisi değişikliğinin büyük etkisi olmuş. Milupa’nın müşteri profilinin yüzde 70’i bir günde değişmiş. Nasıl mı? Sadece eczanelere satılan ürünü, marketlere de verme kararı alınmış. Bu durumda ecza depoları ürünü dağıtmayı reddetmiş. Ve ürün bir günde sadece marketlerde satılır hale gelmiş. Fakat sonuç başarılı olmuş.  
 
Bener, bebek mamasında toplam pazarın 50 milyon Euro civarında olduğunu söylüyor. Milupa ise yüzde 55 pazar payı ile lider konumda. Diğer giren yabancı markalar çok fazla tutunamamış. Sektörde son olarak Ülker Grubu’nun bebek mamasına girmesi, bu ürünü hareketlendirmiş. Pazarda büyüme de hızlanmış. Özer Bener, bu nedenle, 2004’den umutlu. Hedef tüketicilerini sordum. Çünkü, anne sütünün yerini hiçbir şey tutamaz. Bener,  hedeflerinin anne sütü verilemediği ya da takviye olarak başka gıdaların verilmesi gerektiği durumlar olduğunu söylüyor. Türkiye’de genelde pirinç unu kullanılıyor. Oysa besleyici değeri düşük olan bu ürün yerine bebek maması kullanımı çok daha yararlı. Türkiye bu “prinç unu” kültürünün aşılması gerekiyor. Tabii alım gücü de bu konuda önemli…  
 
Hakan Ertik: “Lojistik Liderleri Yetiştireceğiz”  
 
Çalışmak, başarılı olmak, yüksek cirolara ulaşmak, kâr etmek… Kuşkusuz, bir şirketin değişmez hedefleri bunlar. Fakat, bulunduğu sektöre, insanların gelişmesine katkıda bulunmak da önemli. Omsan Lojistik Genel Müdürü Hakan Ertik’i o nedenle sayfama aldım. Ekibiyle birlikte, lojistik sektöründeki insanları eğitmek üzere bir program başlatıyorlar.  
Lojistik sektörünün liderlerini ve profesyonellerini yetiştirmek amacıyla başlatılan bu programa “Omsan Lojistik Akademisi” adını vermişler. Tüm sektöre açık bu “akademi” kapsamında Georgetown Üniversitesi Lojistik Enstitüsü Direktörü Ricardo Ernst,  TAHO Country USA Eğitim Direktörü James M. Dennis ve Council of Logistics Management Derneği’nin Başkan Yardımcısı Maria McIntyre’in  aralarında bulunduğu dünyaca ünlü  lojistik guruları ders verecek.  
Bu iş için tam 400  bin dolar bütçe ayırmışlar. Sektör için olumlu ve büyük bir katkı. Tebrik etmemek mümkün değil. Hakan Ertik, “Hedef,  uluslararası düzeyde 250 lojistik lideri yetiştirmek” diyor.  
 
Lojistik sektörü Türkiye’nin potansiyeli çok yüksek sektörlerinden biri. Fakat ne yazık ki “nakliye” alt yapısından henüz kurtulabilmiş değil. Herkes isminin başına “lojistik” kelimesini ekledi. Ancak, sadece bir kelimeyle lojistik yapıyor olmuyorsunuz. Sektörün yeni gelişiyor olması, yetişmiş eleman ve yönetici sorununu ortaya çıkarıyor. Bu nedenle gerçek anlamda “lojistik” yapan şirket sayısı bir elin parmaklarını geçmiyor.  
 
Abdurrahman Gündoğdu: “İstesek Özel Havayollarını Engellerdik”  
 
THY Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Abdurrahman Gündoğdu’yu hiç tanımıyorum. Ne bir ön yargım ne de bir fikrim vardı. İş Yatırım ile birlikte yaptığımız Geniş Açı dergisi için düzenlenen toplantıda, hem dinleme hem sohbet etme fırsatım oldu. Gerçekten THY’nin işleyişine, sorunlarına ve dünyadaki gelişmelere çok hakim gördüm.  
 
THY’nin bir özel şirket gibi tamamen o prensiplerle yönetilmesinin çok önemli olduğunu söylüyor. Bunu şu anda kendilerinin uygulamaya uğraştığını, kadroyu azalttıklardan ve verimli çalışma prensipleri üzerinde çalıştıklarını söylüyor. Daha yapılması gereken çok iş olduğunu da ekliyor.  
 
“Ama hep bu prensiplerle yönetilmesi lazım. Fakat tabii bunun garantisi yok” diyor. Evet önemli bir saptama. Bu açıdan özelleştirmeye olumlu bakıyor gibi. Ancak, “Dünyada bu alanda rekabet acımasız boyutlarda. Devletin desteği de bu nedenle önemli. Üstelik, ulusal havayolu olma niteliği nedeniyle bazı önemli işlevleri var.” diyor. Tabii bu noktalar çok önemli. Özel havayolu şirketleri için söyledikleri ise çok olumluydu. “Onların piyasaya girmesi bazı hatlarımızda bize olan talebi de yüzde 10-20 artırdı” dedi. Dikkat çektiği nokta ise şuydu: “Biz istesek o hatlarda 3-5 milyon dolar zararı göze alıp, özel şirketlere müsaade etmeyebilirdik. Fakat biz sektörün gelişmesini istiyoruz”.  
 
Gerçekten önemli bir bakış açısı. Bir kamu kuruluşu yöneticisinden böyle yorumlar duymak güzel. Ama kendisinin de dediği gibi keşke her dönem böyle olabilse. THY için farklı bir model olabilir ancak işte tam bu nedenlerle özelleştirme Türkiye için çok önemli.  

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz