Migros’ta Kişiye Özel Kampanya DönemiŞubat ayı içinde Türkiye’nin En Beğenilen Şirketleri’nin ödüllerini aldığı gecede Migros Genel Müdürü Aziz Bulgu ve ekibi ile aynı masadaydık. Bir ara Aziz Bey’...
Migros’ta Kişiye Özel Kampanya Dönemi
Şubat ayı içinde Türkiye’nin En Beğenilen Şirketleri’nin ödüllerini aldığı gecede Migros Genel Müdürü Aziz Bulgu ve ekibi ile aynı masadaydık. Bir ara Aziz Bey’e “Türkiye’de birçok şirket CRM sistemlerini kurdu ama müşteriye yönelik uygulamalar yok denecek kadar az. Siz Migros Club Card sahibi müşterilerinize indirim haricinde özel uygulamalar yapıyor musunuz” diye sordum. Bulgu ve ekibi hem yapılan uygulamalardan hem de geleceğe yönelik ilginç planlarından bahsetti.
Bulgu, Migros Club Card sahiplerinin sayısı 2005 sonu itibariyle 4,5 milyon kişiye ulaştığını söylüyor. Üstelik cironun yüzde 80’ini oluşturan bu kulübün üyelerine her ay “kişiye özel” gönderiler yapılıyor. O müşterinin yaşam tarzına özel indirim kuponları yollanıyor. Aziz Bulgu, “Örneğin, diyet ürün tercih eden müşterimize verilen ürün indirimleri ile gurme diye tanımladıklarımıza verilen ürün indirimleri birbirinden farklı oluyor. 2006’da 1 milyon adet gönderi yapmayı planlıyoruz” diyor.
Migros’un her yıl şarapsever müşterilerini İstanbul, Ankara ve İzmir’deki şarap tadım organizasyonlarında ağırladığını duyunca içimden “İşte CRM budur” dedim. Ama Bulgu’ya “Sadece bu kadar mı yoksa buna benzer başka uygulamalarınız var mı” demekten de kendimi alamadım. İş bu kadarla da bitmiyormuş. Bulgu, “Migros Club sinema galaları ve zaman zaman yemek kursları da düzenliyoruz” yanıtını verdi. Migros’un CRM konusunda yaptığı bu sıcak işlerin tüm diğer şirketlere örnek olmasını diliyorum.
GÜRSEL TONBUL, ORGANİK TARIMDA ÇOK İDDİALI
Bu yaz tatilimde Kuşadası’nda keşfettiğim bir yer beni çok etkiledi. “Değirmen” adlı doğanın kucağındaki bu işletme, çeşitli restoranlar, organik tarım alanları, bir çiftlik ve organik ürünlerin satıldığı bir marketten oluşuyordu. Otellerin ve şehrin kalabalığından uzak, insana huzur veren bu yerin, kime ait olduğunu araştırdığımda karşıma Gürsel Tonbul çıktı. Tonbul, Türkiye’ye en fazla turist getiren acentelerden biri olan Diana Turizm’in sahibi olan Hasan Tonbul’un eşi. İngilizce öğretmenliği eğitimi almış, son derece zarif bir kadın. Diana Turizm’in gelişiminde onun da önemli katkıları var. Onu bu ilginç girişimin hikayesini öğrenmek için aradım… “Değirmen”in kuruluş öyküsünü bana şöyle anlattı:
“Benim ve eşimin çocukluğum bağlarda, bahçelerde geçti. Turizmden kazandığımızı doğaya yatırdık. Kuşadası’nda 2 bin dönüm arazi aldık. Bu arazilere zeytinlikler, üzüm bağları, meyve bahçeleri kurduk. 1995’e geldiğimizde bu hobimiz olmaktan çıkıp ciddi emek isteyen bir işe dönüşmüştü. Biz de ‘Değirmen’i kurduk. Üretilen organik tarım ürünlerinin bir bölümünü restoranımızda kullanıyoruz. Bir bölümünü de ‘Yerlim’ markası ile satışa sunuyoruz.”
Gürsel Hanım’ın böyle mütevazı anlattığına bakmayın… Şimdiden “Yerlim” markası ile 2 yılda bir 50 ton organik zeytinyağı üretmeye başlamış bile. Üretimin üçte birini ise şişelenmiş ve “markalı” olarak ihraç ediyor.
Gürsel Hanım, şarapta da 10 ton ile özel üretime başlamış. Şimdilik Cabarnet Sauvignon tipi şaraplık üzümler üretiyor. Önümüzdeki yıllarda Chardonay ve Merlot üzümleriyle de üretime başlamayı hedefliyor. Tonbul, “Çok yakında 3 kırmızı ve 1 beyaz şarabımızı gurme marketlerde bulabileceksiniz” diyor.
TEZMAN HOLDİNG NERELERE YENİ YATIRIM YAPACAK?Geçtiğimiz ay Tezman Holding’in yönetim kurulu üyesi ve Vateks’in genel müdürü olan Selim Tezman ile tanıştım. Holdingde üçüncü kuşağı temsil eden genç ve iddialı bir yönetici. Bilmeyenler için söyleyeyim; Tezman Holding, tekstil hammaddesinden metale, kimyadan denizciliğe kadar çok sayıda sektörde faaliyet gösteriyor. “Niş” işler yaptıkları ve tüketicilerden çok sanayiye hitap eden “ara malları” ürettikleri için çok tanınmıyorlar.
Selim Tezman’ın genel müdürü olduğu Vateks ise teknik tekstil alanında çalışıyor. Tela, temizlik bezi, otoyol ve tünel inşaatlarında kullanılan geotekstil ürünleri, ıslak mendil hammaddesi gibi ürünler yapıyor. Tezman, yeni yatırım planlarını şöyle anlattı:
“Vateks’te 2006’da yeni yatırımlarla otomotiv sektörüne yönelik ürün gamını geliştireceğiz. Temizlik bezi alanındaki yatırımımızı da genişleteceğiz ve markamızı güçlendireceğiz. Yeni perakende tüketim ürünleri sunmaya yönelik yatırımlarımız da olacak. Şimdilik gizli tuttuğumuz başka bazı alanlara da yatırımı planlıyoruz… Bu nedenle milyonlarca Euro’luk yeni yatırım planımız var.”
Tezman’dan “gizli” tuttukları konularla ilgili en küçük bir ipucu almam dahi mümkün olmadı ancak grubun diğer şirketlerindeki yeni gelişmelerden de biraz bahsetti. Vida, cıvata ve ara bağlantı elemanları üreten Ejot Tezmak, geçen yıl otomotiv ve inşaat sektörüne yönelik yeni ürünler için 3 milyon Euro’luk bir yeni yatırım yapmış. 2006’da da aynı konularda 5 milyon Euro tutarında bir yatırım planlanıyor. Sel Sanayi ise 2005’teki kapasite artırımıyla Avrupa’nın ikinci büyük teknik jelatin üreticisi konumuna yükselmiş.
BÜLENT AKGERMAN NASIL ŞARAPÇI OLDU?
Çimstone’un CEO’su Bülent Akgerman, renkli ve hareketli bir işadamıdır. Bir koltukta 10 karpuz taşımayı da sever. Yeni gelişen alanları takip etmeyi de sever. Bu nedenle Akgerman’ın tarım ile ilgili bir şirkete ortak olduğunu duyunca, hem bu konuyla bilgi almak hem de biraz sohbet etmek için aradım.
Aldığım duyum doğruymuş. Bülent Akgerman, Urla Şarapçılık adlı şirkete yüzde 18 payla ortak olmuş. Onu bu işe ikna eden ise yakın arkadaşı ve Uzbaş Tarım’ın sahibi Can Ortabaş olmuş… Ortabaş, Akgerman ile birlikte 2 arkadaşını daha Urla’da tarım arazisi almaya ikna etmiş. Akgerman, “Şu ana kadar Urla Şarapçılık için yaptığımız yatırımın tutarı 1 milyon dolara ulaştı. İtalya ve Fransa’dan gelen fidelerle 2,5 hektarlık bağ oluşturduk” diyor.
Fransız bir bağ danışmanı ile anlaşılmış, şarap üretme makineleri için ise İtalya’ya siparişler verilmiş bile. Akgerman, “Yeni bir şarap üretim tesisi kurmak için 5 milyon Euro’luk yatırım planlıyoruz” diyor. İşler planladıkları gibi yürürse, 2007’de bu özel şarapları şarap butiklerinden alabileceğiz.
Bana sohbet sırasında “Asıl hedefimiz bu işten para kazanmak ve büyük kâr elde etmek değil. Biz orada birkaç arkadaş bağ evleri yapıp, üzüm bağları içinde keyifle yaşamayı hayal ediyoruz” deyiveriyor.
İZOCAM GENEL MÜDÜRÜNE GÖRE PATRONLAR PARALARINI YAKIYOR!İzocam, Capital 500 sıralamasında, 2005 yılında 287’nci sırada olan 40 yılını doldurmuş köklü bir şirket. Hepinizin bildiği gibi, ısı yalıtımı malzemeleri üretiyor. Türkiye’de böyle bir şirketin varlığına rağmen binalarımızın ısı yalıtımı konusundaki hali ise maalesef içler acısı… Tanıdığım herkes ya evindeki ya işyerindeki bu konudaki sorunlardan şikâyetçi.
Bu nedenle İzocam Genel Müdürü Nuri Bulut’u özel olarak aradım. Ona “Türkiye’de bu konudaki tablo nedir” diye sorduğumda, şu yanıtı aldım: “Türkiye’nin 8,4 milyonluk bir bina stoğu var. Yeni yapılan ve nitelikli binaların oranı ise bu stoğun yaklaşık yüzde 4’ünü kapsıyor. Yani binaların yüzde 96’sında yalıtım konusunda büyük eksikler var, hatta pek çoğunda hiçbir şekilde yalıtım yapılmamış durumda.”
Peki Türkiye hem konut hem de işyerinde bu konuda neden geri kalmış? Özellikle patronlar, fabrikaları ve ofis binalarını yaptırırken bu konuyu hiç mi düşünmüyorlar? Niye paralarını adeta kazanda yakıyorlar? Bulut çok kişinin yanıtını aradığı bu konuya şöyle yaklaşıyor:
. “İşverenler ve yöneticiler bu konuda yeterince bilinçli değiller. Bina yapım maliyetlerinde yalıtım ortalama olarak yüzde 4’lük bir paya sahip. Yangın güvenliği, çalışanların konforu ve enerji tasarrufundan bu kadar düşük bir maliyet için vazgeçilmemeli. Yürürlükteki TS-825 Isı Yalıtım Standardı esas alınarak yapılacak bir uygulama ile yıllık ısıtma enerjisi ihtiyacı en az yüzde 60 oranında azaltılabilir. Üstelik yalıtım uygulamaları ortalama 3 sene içinde kendini geri ödeyebiliyor.”
AHMET UYSAL, TUKAŞ’TA HEDEFİNE YAKLAŞTI
Ahmet Uysal ile 2001 yılının ağustos ayında Tukaş’ın genel müdürlüğü koltuğuna oturduktan 6 ay sonra bir söyleşi yapmıştım ve tesislerini dolaşmıştım. O zaman Oyak Holding bünyesindeki bu şirkette grubun yeni vizyonu doğrultusunda 6 ay içinde yarattığı değişime bizzat şahit oldum. Şirket o günden bugüne gerçekten başarılı işler yaptı. 2000-2001 döneminde tam 130 yeni ürün çıkardı. Üretimini 38 bin tondan 101 bin tona yükseltti. İhracatını 17 milyon dolardan 31,7 milyon dolara çıkardı. 2005’te 815 bin 119 YTL kar açıkladı. İmaj ve reklam kampanyalarına yaptığı yatırımlarla markasını güçlendirdi.
İlk söyleşimizde Ahmet Uysal’ın bana söylediği iddialı bir hedefi vardı. “Konserve işinde en geç 3 yıl içinde lider olacağız” demişti. O zaman Koç’un Tat markası Düzey Pazarlama’nın dağıtım gücü sayesinde pazar lideriydi. Tukaş ve Tamek ise kimi ürünlerde ikinci, bazılarında üçüncüydü. Uysal’a “Hedefinize ulaşabildiniz mi” diye sordum. Bana “Şu an salça ve konserve grubunda 2’nci, diğer yeni ürün gruplarında ise 3’üncüyüz” dedi. Ahmet Uysal’ın verdiği yanıta bakılırsa Tukaş konserve işinde Tamek’i sollamış ve ikinciliğe oturmuş durumda. Henüz birincilik koltuğuna oturamamış olsa da Tukaş’ı ve konserve pazarındaki rekabeti iyi takip etmek gerek. Çünkü, Ahmet Uysal iddialı bir yönetici. Rakibini zorlamaya devam edecektir diye düşünüyorum.
Bu arada Pınar Süt’ün eski genel müdürü olan Uysal, Tukaş’ta catering pazarına yönelik tereyağı, taze kaşar ve tost peyniri gibi ürünlere de girdi. Onun bu alandaki deneyimi düşünülürse bu konularda da şirketin performansını takip etmek gerektiğini hemen ekleyeyim.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?