Rahmi Koç’tan Özel Açıklamalar

Koç Holding’in onursal başkanı Rahmi Koç, 19 Eylül 2004’de başladığı “Dünya Turu”na devam ediyor. Tam 16 bin deniz mili yolculuk yapmış. Üçüncü etabı tamamlayıp Türkiye’ye döndü. Şimdi Eylül ayında...

1.07.2005 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

hedKoç Holding’in onursal başkanı Rahmi Koç, 19 Eylül 2004’de başladığı “Dünya Turu”na devam ediyor. Tam 16 bin deniz mili yolculuk yapmış. Üçüncü etabı tamamlayıp Türkiye’ye döndü. Şimdi Eylül ayındaki 4’üncü etabın hazırlığını yapıyor. Yoğun programının arasında Capital’in sorularını yanıtlarken, özel yaşamdan ekonomiye, Koç Holding’den AB’ye kadar çeşitli konularda değerlendirme yaptı. Bu arada en önemli açıklaması da Koç Grubu’ndaki 3 şirketteki sıkıntıyla ilgiliydi…

Türkiye’nin önde gelen gruplarından Koç Holding’in onursal başkanı Rahmi Koç, 19 Eylül 2004 tarihinde çıktığı “Dünya Turu” kapsamında, üçüncü etabın sonuna doğru yaklaşıyordu. Nazenin Teknesi Pasifik’te seyrederken, Türkiye’den gelen bir habere çok üzüldü. Takvim yaprakları 4 Mayıs 2005’i gösteriyordu. Haber, Migros’un Gima hisselerini almasıyla ilgiliydi. Bir anlaşma yapılmış ve üstelik paraf da atılmış olmasına rağmen, Gima’nın Carrefoursa’ya satıldığı haberi Rahmi Koç’u üzmüş ve şaşırtmıştı. Ancak, “Benden çok arkadaşlarım kırıldı” diye değerlendiriyor.

Rahmi Koç, geçen yılın sonbaharında başladığı büyük yolculuğuna, Yeni Zelanda’nın Auckland Limanı’nda ara vermiş. Böylece 3’üncü etabı tamamlamışlar. Şimdi tekne bakımda, 4’üncü etap Eylül ayıyla birlikte başlayacak. Bu nedenle Türkiye’de. Bir yandan işleriyle uğraşıyor, diğer yandan teknenin hazırlıklarıyla ilgileniyor. Aynı zamanda da “tekne günlüğünü” hazırlıyor.

Yaptığımız özel söyleşide, Rahmi Bey’in, Türkiye’nin gündeminden çok kopmadığını gördük. Ekonomide alınan mesafeyi çok olumlu buluyor. Avrupa Birliği sonrasında artan yabancı ilgisinden çok memnun. Özellikle yabancı sermayedeki artışın devam edeceğine dikkat çekiyor. Ancak, ekonomideki büyümenin, “işsizliğe” çözüm bulmamasına ve “yoldaki insana” yansımamasına dikkat çekiyor. Bu konunun ciddi sorun oluşturduğunu söylüyor.

Rahmi Koç’un sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle oldu:

19 Eylül 2004’de teknenizle büyük bir dünya turuna çıktınız. Haziran 2005 itibariyle dünya turunun hangi aşamasındasınız, nasıl devam ediyor?

Biz dünya turunun üçüncü aşamasını tamamladık. Bu turun son durağı Yeni Zelanda’nın Auckland şehri oldu. Tekneyi oraya getirdik, karaya alıp bakım yapacağız. Direkleri indirip, ince çatlaklar var mı diye röntgen çektireceğiz. Zira direkler, bu seyahatte oldukça hırpalandı. Ayrıca, çarmık tellerini yani armayı da gözden geçireceğiz.

Aynı zamanda tuvaletleri bugünkü modern sistemlerle değiştireceğiz. Oralarda denize siyah su basılmasının büyük cezası var. Diğer senelik rutin bakımlarımız var, onları da yaptıracağız.

Daha sonra Eylül ayının sonunda tekneye intikal edeceğiz. Ümit ediyorum ki, bütün bu hazırlıklar o tarihe kadar biter. Çünkü, ondan sonra tayfun sezonu başlıyor.

Dördüncü etapta rotanız nasıl olacak?

Ondan sonra ilk durağımız olarak Yeni Kaledonya’ya gideceğiz (New Caledonia). Oradan Sydney’e gidip, Avusturalya’nın kuzeyindeki büyük Mercan kayalarını geçtikten sonra Endonezya’ya gideceğiz. Oradan Singapur’a sonra Tayland’a, oradan da Hindistan’ın güneyinde Sri Lanka dediğimiz yerden kuzeye, Hindistan’ı sıyırarak gideceğiz.

Belki, orada münasip bir yerde kalıp, yine yılbaşını geçirmeye Aralık ayında Türkiye’ye geleceğim.Oradan Türkiye dönüşü için Brezilya Rio’dan Karaipler’e, Karaipler’den de Cebelitarık’a geçmeyi isterim. Ancak, mürettebat oldukça yoruluyor, dolayısı ile bu yolu onlarla oturup konuşmam lazım.

Şu ana kadar ne kadar yol yaptınız?

19 Eylül 2004’te yola çıktık. Şimdiye kadar 15 bin 979 deniz mili yol kat etmişiz. Bu sırada 270 ton su harcamışız. Toplam 60 bin litre mazot yakmışız.

Teknede kaç kişisiniz, aileden kimse var mıydı?

Teknede 6 mürettebat, 1 doktor, 1 misafir ve ben, toplam 9 kişi olarak seyahat ediyoruz. Ancak, benim dışımda aileden hiç kimse yok.

Gemi günlüğü gibi bir şey tutuyor musunuz?

Her gün bir gün evvelki olayları yazıyoruz. Yeni Zelanda’da üç gün geride kaldık. Şimdi onları tamamlamaya çalışıyoruz. Geçen gün evde 24.00’e kadar çalıştık. Bir kısmını daha tamamladık. Aradan vakit geçince insan unutuyor fakat elimizde mühim olayların notu var.

Peki yazdıklarınızı okuma fırsatı bulacak mıyız?

Tabi, günlüklerimizi kitap olarak yayınlayacağız. Ayrıca fotoğraf ve film de çekiyoruz.

Tur sırasında Türkiye ile ilginizi de koparmıyorsunuz. Tura başladığınız dönemin Türkiye’si ile şimdiki arasında nasıl bir fark var. Ekonomi ve siyasette neler görüyorsunuz?

Uzak denizlerde seyrederken günlük olaylardan sıyrılıp ülkenizi daha geniş bir perspektiften görebiliyorsunuz.  Bu gözle bakıldığında ekonomi fena gitmiyor, bunun da en büyük dayanağı siyasi istikrardır.  Ancak, siyasi platformda arada bir ortaya çıkan istikrarı bozucu beyanatlar veya polemikler beni hem rahatsız ediyor hem üzüyor.  Olumlu bir çizgi yakalamışken bunun muhafaza edilmesine itina gösterilmelidir.

“İyi gitmiyor” dediğiniz konuyu biraz açar mısınız? Ekonomi, iş ve siyasette iyi gitmediğini düşündüğünüz gelişmeler nelerdir?

Benim gördüğüm kadarıyla ekonomide şöyle bir tablo var; Ekonominin iki lokomotifi var, bir tanesi inşaat, bir tanesi otomotiv sanayi. Bunlar iyi gidiyor. Dolayısı ile, bu iki sektör arkasından diğerlerini mutlaka sürükleyecektir.

Fakat ekonomideki iyi gidiş ve sektörlerdeki canlanma, “yoldaki adam”a yansımadı. “Yoldaki adam”, bu iyi gidiş bize yansımadı diye şikayet ediyor. Bence en büyük sorun orada. İşsizlik hala devam ediyor.

hedBunun bir sebebi de şirketlerde daha rasyonel çalışmaya alışmamız oldu. Eskiden daha çok eleman kullanırdık. Ne zaman ki kriz oldu, daraldık ve bu şekilde çalışmaya alıştık. Hatta işi biraz daha büyüttük. Dolayısıyla, o elemanları istihdam etmeden yine aynı verimliliği çıkarabiliyoruz. Onun için bu konuda ciddi bir sorun var.

Ancak, yeni iş yaratmak, yeni yatırım yapmakla istihdam yaratacağız. Yeni yatırımlar yapılmazsa, yeni iş sahaları açılmazsa, korkarım ki, bu işsizlik devam edecektir.

Bu arada, memleketin durumu iyidir. Avrupa Topluluğu’ndan müzakere tarihi aldıktan sonra yabancı sermayenin buraya daha sıcak ve daha iştahla baktığını gördük. Ama bu sefer AB birbirine girdi. İşin içinden nasıl çıkacaklar bilemiyorum.

Sizin grupta işler nasıl gidiyor, performansınızı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Konjonktürdeki gelişme, geçen yıla göre biraz hız kesti ancak yine de tatminkar bir büyüme trendi var.  Buradaki en büyük etkenlerden birisi ihracattır. Bizim ihracat ağırlıklı şirketlerimiz bu trendden istifade ediyorlar, yerli piyasalardaki durumumuz da geçen yıla göre bir miktar ilerleme kaydetti.

Bütün gıda işlerimizi birleştirerek tek şirkette topladığımız Tat şirketinde birleşme operasyonunun getirdiği sorunlar vardı, bunları aşmak üzereyiz.

Beko Elektronik şirketimizde Avrupa’ya yaptıkları ihracattaki aşırı rekabet dolayısıyla kâr marjlarında daralma gözüküyor.  Alınacak tedbirlerle ve yapılacak çalışmalarla bunun da zamanla düzeleceğini tahmin ediyorum.

Peki bu durumda Migros ve diğer şirketlerin gündeminde birleşme, yabancı ortaklık ve satın alma operasyonu olacak mı?

İşin doğrusu, bu tür teklifler devamlı geliyor. Arkadaşlar konuşuyorlar. Yani 10 senedir birleşme, satın almalar veya ortaklık gündeme gelir.

Koç Grubu’nun diğer şirketlerine bu tür teklifler, yaklaşımlar var mı?

İçinde bulunduğumuz dönemde şimdilik diğer şirketlere böyle bir teklif yok. Ama bizim başka şirketleri satın alma durumumuz var. Avrupa’da, ondan sonra Çin’de olacak. Bilhassa bugün Çin’de iş yapmazsanız, yakın gelecekte işinizi götürmek pek mümkün olmayacak. Çin, müthiş bir rekabet gücüyle dünyaya yayılıyor.

Çin’de neler yapacaksınız. Burada Arçelik, Demirdöküm ve Beko’nun şirket alımları mı olacak? Zaten Demirdöküm’ün işi var…

Biliyorsunuz, Demirdöküm, Çin’de üretim zaten yapıyor. Rusya’da ise, Arçelik buzdolabı ve bulaşık makinesi fabrikası kuruyor. Şimdi Çin’de Ford ile beraber kamyon üretme projesi üzerinde çalışıyoruz. Teknolojisini Ford Otosan verecek, orada kamyon üretilecek şekilde etüdler devam ediyor.

Özelleştirmelere de katılacaksınız. Telekom dışında Tüpraş ile de ilginiz olacak mı?

Hayır Tüpraş ile ilgimiz yok. Telekom var, bir de Yapı Kredi Bankası var masada. Onların ikisi biliniyor. Zaten şu anda elimizdeki imkan bunlara yetiyor.

Telekom konusundaki düşünceniz nedir, alabilir diye düşünüyor musunuz?

Telekom işinde kendimize bir fiyat tabanı biçtik, onun üzerinde giderse imkanımız yok. İyi bir ortak bulduk, onunla beraber bir teklif vereceğiz. Bugün şartnameyi alıyorlar ve Haziran sonunda teklifler verilecek. Ondan sonra diğerleri gelecek. Onu Erdemir bekliyor hemen, hemen ardından da Telsim satılacak.

GİMA’DA İMZA ATAN ARKADAŞIN SÖZÜNÜN YANINA İMZA DA LAZIMMIŞ

Biliyorsunuz Migros, Gima’yı satın almak için bir anlaşma yapmıştı. Son anda anlaşma bozuldu ve Hüsnü Özyeğin, Carrefoursa ile anlaşmayı tercih etti. Siz bunu nasıl karşıladınız?

Migros ile Gima ortaklığında durum şöyle. Orada aslında sadece el sıkılmış, birkaç dokümana da paraf atılmış. Ancak, bu paraf Hüsnü Bey’in kendisi değil, oğlu tarafından atılmış. Ondan sonra bize dedi ki, “Bu iş yayılıyor, spekülasyon olacak. Bunu bizim borsaya bildirmemiz lazım”. Bunun üzerine biz de iyi dedik ve borsaya açıklama yaptık. Zannediyorum 20 milyon Euro fark alarak döndü ve Carrefoursa’ya sattılar.

Peki bu gelişmeyi öğrendiğinizde ne hissettiniz, kırıldınız mı?

Açıkçası, ben öğrendiğimde Pasifik’teydim. Ama arkadaşlar fevkalade üzüldüler. Çünkü o seviyede bir bankacının sözü önemlidir.

Belki duymuşsunuzdur; Amerikalı bankacılar, işadamlarını üç gruba ayırırlar. Birinci grupta, sözü kafi olanlar yer alır. İkinci gruptakilerde, sözünün yanında imzası lazımdır. Son grupta ise sözünün yanında imzası, ayrıca bir de ikinci kişinin imzası gerekir derler. Dolayısı ile bizim bu arkadaşın herhalde bir de böyle imzası lazımmış.

EN BÜYÜK TEHLİKEYİ PASİFİK’TE YAŞADIK

Bu süre içinde enteresan olaylar, zor anlar yaşadınız mı?

Üç etabı geride bıraktık. Bu süre içinde çok ilginç anlar, zor durumlarla karşılaştık. Örneğin, Pasifik’te zor anlar yaşadık. Şöyle zor; çok şiddetli hava vardı. O kadar ki, ayakta durmak mümkün değildi. Tuvalette oturmak bile mümkün olmuyordu. Yataktan fırlatacak kadar şiddetliydi. Hatta çocuklar düşmesin diye yatakların kenarına konulan kenarlıklar vardır, bizde onları kullanmak mecburiyetinde kaldık.

Bir ara Galapagos Adası’ndan ayrıldıktan 30 saat sonra motorumuz durdu. Devir daim pompasının arıza yaptığını tespit ettiler. Bunu açtıklarında metal impellerin şaftı kırılmıştı ve yedeği yoktu. Arkadaşlar 40 derece hararette olan makine dairesinde o haşin dalgaların tekneyi hallaç pamuğu gibi attığı ortamda 5 saatte yeni bir şaft yaptılar. O şaft bizi Yeni Zelanda’ya kadar getirdi. Şimdi hem yedeklerimiz var, hem de yapılan şaft çok iyi performans veriyor.

Kolombiya’nın (Colombia) 5 mil açığından geçiyorduk, devamlı olarak sahil muhafaza uçakları bizi takip etti.

Tuttuğumuz balık çırpınırken, kaptanın ayağını yaraladı. Aşçımız elini kesti, üç dikiş atmak zorunda kaldık. Onun üstüne Allah’a çok şükür mühim bir hadise olmadı.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz