Tarımda Katma Değerli Ürünlere Yönelmeliyiz

Syngenta, tohum ve tarım ilaçları pazarında dünyanın en büyüğü. 90 ülkede 7,3 milyar dolar ciroya sahip. Şirket Türkiye’de de yıllardır faaliyette. Ayçiçek tohumunda lider, tarımsal ilaç pazarında ...

1.10.2005 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Syngenta, tohum ve tarım ilaçları pazarında dünyanın en büyüğü. 90 ülkede 7,3 milyar dolar ciroya sahip. Şirket Türkiye’de de yıllardır faaliyette. Ayçiçek tohumunda lider, tarımsal ilaç pazarında ise ilk 3 firmadan biri. Yönetim kurulu başkanı Taner Aykaç, tarımda verim artışı ve katma değerli ürün konularına öncelik verilmesi gerektiğine dikkat çekiyor.Aykaç, “İncir, kayısı, kiraz ve fındıkta birinci sıradayız. Karpuz, nohut ve salatalıkta 2, domates, patlıcan, yeşil biber, mercimek, antepfıstığında 3’üncü sıradayız. Buğday, çavdarda 9, arpa ve pamukta 7’inci sıradayız. Ama, öncelikle katma değerli ürünlere yönelmek zorundayız. Sadece ham ürün değil, katma değeri artırarak kazancı artırmak gerekiyor” diyor. 

Syngenta, 19 bin çalışanı, 90 ülkede 200’den fazla tesisi bulunan bir ziraat tarım devi. Tohum ve tarım ilaçları toplam pazarında dünyanın en büyüğü olarak gösteriliyor lideri. Ürünleri 120’den fazla ülkede satılıyor. Şirketin 2004 cirosu 7,3 milyar dolar. Her gün Ar-Ge için 2 milyon dolar harcıyor. Tüm dünyadaki domates üretiminin yedide biri, yani 15 milyon ton domates Syngenta tohumlarından sağlanıyor. Avrupa’daki biranın yüzde 20’si Syngenta arpasından elde ediliyor. İskoç viskisinin yüzde 70’i de yine oradan geliyor. Tüm dünyadaki domates üretiminin yedide biri yani 15 milyon ton domates Syngenta tohumlarından sağlanıyor.

2001 yılında Zeneca ve Novartis firmalarının tarım bölümlerinin birleşmesiyle şimdiki adını alan şirketin Türkiye’deki geçmişi de 1960’lardaki Sandoz’a kadar uzanıyor. 1997’de Sandoz ve Ciba-Geigy’nin global evliliğinin ardından, Türkiye’de de Syngenta Tarım San. ve Tic. AŞ ismiyle faaliyete devam ediliyor.

Şirket, Türkiye pazarında da güçlü konumda. Tarımsal ilaç pazarının ilk 3 firmasından biri. Tohum pazarında ise ürünlere göre değişen sıralamalara sahip. Ayçiçek tohumu lider oldukları alan.

Syngenta’nın biyoteknolojide de çalışmaları var. Ancak, Türkiye’de mevzuat nedeniyle henüz bu alanda uygulama yok. Şirketin Türkiye’de tarım ilaçları ve tohum satışından elde ettiği ciro 70 milyon doları buluyor.

Syngenta Tarım San. ve Tic. AŞ Yönetim Kurulu Başkanı Taner Aykaç, “Tarımda en büyük sorunlarımızdan biri verimlilik. Dünya nüfusu 1950’de 2 milyardı. 2025’te 8 milyar olacak. 1960’ta 2 kişiyi beslemek için 1 hektar toprak yeterliydi. 2025’te 5 kişiye ancak  için 1 hektar toprak düşecek. Bunun için verimliliğin artırılması gerekiyor. Bitki koruma ürünleri olmasa dünya, gıdasının yüzde 40’ını kaybedebilirdi” diyor.

Yakın zamanda yaşanan ilaçların sağlıksız olduğu yönündeki iddiaları da yanıtlayan Aykaç, “Verimliliğin artırılması için bu tür ilaçlar kullanılması gerekiyor. Eğer doğru kullanılırsa hiçbir zararı yok” diyor. Aykaç’la Türkiye’de tarım ve Syngenta’nın faaliyetlerini konuştuk:

Syngenta’nın 2000 yılında Novartis ve Zeneca’nın tarım şirketlerinin birleşmesiyle kurulduğunu biliyoruz. Bundan önce Türkiye’deki faaliyetleri nasıldı? Şirketin kuruluş hikayesinden bahseder misiniz?
Şirketin geçmişi, İzmirli Alber Arditi’nin 1951 yılında Sandoz bayii olmasına dayanıyor. Daha sonra Sandoz, Arditi ile ortak üretime geçiyor. 1997 yılında ise Sandoz ve Ciba-Geigy’nin global olarak birleşmesiyle tesisler, Novartis Bitki Koruma olarak faaliyetine devam ediyor. 2001 yılında ise Novartis ve Zeneca’nın tarım bölümlerinin birleşmesinden bu yana Syngenta Tarım Sanayi olarak faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Bitki koruma, yani zirai ilaç ve tohum bölümü olarak çalışıyoruz.

Daha önce İstanbul merkezliydik. Şu anda genel merkezimiz İzmir’de. Türkiye genelinde 6 bölge müdürlüğümüz, tohum ve ilaçta toplam 200 civarında çalışanımız var. Ama bunun dışında yaklaşık 6 bin kişiye dolaylı istihdam sağlıyoruz. Bunun yanında bize tohum üreten sözleşmeli çiftçilerimiz var. Sygenta Tarım, Türkiye’de hem tohum hem ilaç bölümlerini içeriyor. Bu konular için operasyonel olarak iki farklı ekiple çalışıyoruz.

Şirketin Türkiye’deki pazar payı ve cirosu ne kadar? Dünyadaki pozisyonuyla aynı seviyelerde mi?
Tarım ilaçlarında 40 milyon, tohumda ise 30 milyon dolarlık ciromuz var. Her iki alanda da Türkiye pazarında güçlüyüz. Dünyada ilaç pazarında lideriz. Ürünlere göre değişse de tohumda ikinci ya da üçüncü sırada yer alıyoruz. Türkiye’de belli ürünlerde, mesela ayçiçeğinde lider konumdayız. Türkiye ilaç pazarındaki payımız da yüzde 20 civarında. İlk 3 firmadan biriyiz. Bu firmaların pazar payları da birbirine yakın.

Üretim miktarınız ne kadar? İthalat da yapıyorsunuz…
Yaklaşık 3 bin ton ilaç üretiyoruz. Yüzde 60-65’ini burada üretiyoruz. Bir kısmı yeniden dolum yapılıyor. Bir kısmı tamamen üretiliyor. Burada teknik olarak üretemediğimiz ürünler olduğu zaman geri kalanı ithal ediyoruz. Ayçiçeği tohumu üretimimiz ihracatla birlikte 2 bin ton civarında. Diğer tohum üretimlerimiz ürünlere göre değişiyor.

Birleşmeden önce şirketlerin tarım ilaçları ve tohum alanındaki pazar payları ve ciroları ne düzeydeydi?
Novartis, ilaçta yüzde 20’lik payla lider konumdaydı. Zeneca ise yüzde 10’la alt sıralardaydı. Birleşmeden sonra bu payların toplamına ulaşılmadı. Çünkü bazı ürünler portföyden çıkarıldı. Birbiriyle rekabet eden ürünler rasyonelleştirilerek daha makul bir portföy oluşturuldu. Zaten şirket için pazar payından daha çok sağlıklı büyüme ve kârlılık ön planda yer alıyor.

Birleşmenin ardından yapılanmanızda nasıl bir değişim oldu?
Tesis sayısında artış oldu. Zeneca’nın üretim tesisi yoktu. Novartis’in vardı. Tesis biraz daha geliştirildi. Örneğin Zeneca bünyesinde tohum hemen hemen hiç yoktu. Eleman sayısında azalma oldu. Şu anda 2 tohum işleme tesisimiz var. İlaçta da İzmir’de bir tesisimizin yanında Adana ve Bursa’da ofis ve depolarımız var. İleride Antalya’da da böyle bir depo açmayı düşünüyoruz. Belki 10 yıl sonrası için de GAP Bölgesi’nde de böyle bir yatırımımız olabilir.

Sektörün önde gelen firmaları hangileri?
Türkiye’de Bayer, Hektaş, DuPont, Dow Agro, BASF, Monsanto, önde gelen firmaları arasında yer alıyor. Bunlardan DuPont ve Monsanto tohum ve ilaçta da aktifler.

Türkiye tarım ilaçları ve tohum pazarının büyüklüğü ne kadar? Firma sayısı hakkında bilgi verir misiniz?
Tarım ilaçları pazarının büyüklüğü 200-250 milyon dolar civarında. 2004’te ulaşılan rakam 220 milyon dolar. Bunun 58 milyon dolarını yabancı ot ilaçları, 45 milyon dolarını mantar hastalıkları, 87 milyon dolarını haşere ilaçları oluşturuyor. 30 milyon doları da diğer ilaçlardan geliyor. Bu alanda değişik ölçeklerde yaklaşık 300 firma var.

Tarım ilaçları bizde küçük bir pazar. Bize çok benzer bir ülke olan İspanya’da 500-600 milyon dolar seviyesinde. Yıllık ilaç tüketimimiz 27 bin ton düzeyinde. Bir ara basında çok fazla ilaç kullanıldığı yazılmıştı. Pazarın gerçeği pek öyle değil. Türkiye’de miktar olarak kullanım diğer ülkelerin oldukça altında. Ama gerçek olan şu ki, doğru kullanım bilincimizin çok gelişmesi gerekiyor.
Dünyada toplam ilaç pazarının büyüklüğü 30 milyar dolar civarında. En çok ABD’de ve Avrupa’da kullanılıyor. Türkiye tohum pazarı da 130-150 milyon dolar düzeyinde. Bu alanda değişik ölçeklerde yaklaşık 100 şirket faaliyet gösteriyor.

Pazarda çok yabancı firma var mı?
Yerli firma sayısı çok. Ancak yabancı firmaların Ar-Ge gücü ön sıralarda yer almalarını sağlıyor. Patentleri Ar-Ge firmaları alıyor. Daha sonra, patent sürelerinin bitiminde jenerik üretimler yapılıyor. Dolayısıyla yenilikçi yabancı firmalar birçok alanda pazarda liderliği elinde tutuyor.

Son zamanlarda ilaçlar nedeniyle özellikle ihracatta pek çok sorun yaşandı. Denetim mekanizmasında mı sorun var? Bunun için ne yapılmalı?
Devlet elinden geleni yapıyor. Ondan önce üreticinin bilinçlenmesi gerekiyor. İlaç firmalarına da büyük görev düşüyor. Bu konuda çok önemli yatırımlarımız var. Eğitimler, yayınlar… Binlerce kişiye ulaşıyoruz.

İlaç üreticileri öncelikle her ürün için ruhsat alıyor. Bunun nasıl kullanılacağını yazıyoruz. Bunun dışında kullanılmaması gerekiyor. Çiftçinin nasıl kullandığını devlet denetliyor. Tarım alanlarında örnekleme metoduyla ürünler denetleniyor. Ama arada kaçaklar olabiliyor. Avrupa’da da böyleydi. Bizde biraz zaman alabilir. Devletin kontrol mekanizmasını sıkılaştırması gerekiyor.

Tarım üretiminin yetersiz olduğu sürekli konuşuluyor. Siz de ilaçların verimsiz kullanıldığını söylediniz. Türkiye tarımda ne durumda? Neler yapılmalı?
Tarımda okuma yazma bilmeyenlerin oranı yüzde 18. Bunu takip eden ikinci en yakın sektör inşaatta oran yüzde 3’ün altında. Tarımsal istihdamın yüzde 60’ını kadınlar oluşturuyor. Yüzde 60’ın 3’te biri de okul yüzü görmemiş insanlar.

2004 yılında toplam istihdamın da yüzde 35’ini tarım oluşturuyor. Bu oran 1996’da yüzde 44’tü. İstihdamın yüzde 35’ini tarım oluştururken milli gelir içindeki payı yüzde 10-15 civarında. Avrupa’da tarımın milli gelire oranı yüzde 30’lar civarında. Toplam istihdamdaki tarımın payı yüzde 5-6’larda. Bu durum ancak Veraset Kanunu’nun değişmesiyle düzelebilir. Kanundan dolayı baba ölünce topraklar çocuklar arasında paylaşılıyor. Bir kişinin 1 dekar alanı kalıyor. Kimse burada üretim yapmıyor. İsviçre’nin kanununu değiştirip arazilerini konsolide etmesi 20 senesini aldı. Türkiye’nin bunu yapması uzun yıllar alabilir. Çiftçinin bir işletme haline gelmesi lazım. Rençberlikten çıkıp modern işletmeler oluşturulması şart.
Türkiye’de tarım Ar-Ge harcamaları, tarıma yapılan toplam transferlerin binde 2-binde 4’ünü oluşturuyor. OECD ortalaması yüzde 1,8-2. Bu konuda en iyi ABD. Uydularla bütün dünyada ne kadar ürün olduğunu, verim rekoltesini hesaplayabiliyorlar. Ondan sonra da üretim planlaması yapıyorlar. Bizim de üretim planlaması konusunda çalışmamız gerekiyor.

Bağcılık, fındık, meyve ve sebze, tahıllar, turunçgiller, endüstri bitkileri (şeker pancarı, pamuk, tütün) gibi alanlarda Türkiye ne durumda? Potansiyel değerlendiriliyor mu? Ne yapılmalı?
Belli ürünlerde dünyada ön sıralardayız. İncir, kayısı, kiraz ve fındıkta birinci sıradayız. Karpuz, nohut ve salatalıkta 2, domates, patlıcan, yeşil biber, mercimek, antepfıstığında 3’üncü sıradayız. Buğday, çavdarda 9, arpa ve pamukta 7’nci sıradayız.

Öncelikle katma değerli ürünlere yönelmek zorundayız. Sadece ham ürün değil de katma değeri artırarak kazancı artırmak gerekiyor. Örneğin, fındıkta işlenebilir miktarı artırmak gerekiyor. Çekirdeksiz kuru üzümü olduğu gibi ihraç etmek değil de onu işleyip katma değer yaratarak ihraç etmek önemli.
Geride olduğumuz ürünlerde de yapılması gereken birçok iş var. Tarımda bilincin kesinlikle artırılması gerekiyor. Okuma yazma düzeyinin en düşük olduğu sektörlerden biri tarım. Tarımda çalışanlara mesaj vermeye çalıştığınızda o mesajlar müthiş erozyona uğruyor. Karşınızda anlayabilen insanlar olması durumunda verimliliği yüzde 15-20 artırabilirsiniz. Tarımsal mücadeleyi, entegre zararlı mücadelesini sağlıklı bir şekilde yaptığınız zaman ürünleriniz Almanya’dan dönmeyecek. Sonuçta bitki koruma ürünleri doğru kullanıldığında, talimatlara uyulduğunda böyle sorunlar ortaya çıkmıyor. Bunu aşmak için bilinç seviyesinin artırılması lazım. Bunun için de çiftçiliğin işletme haline dönüşmesi lazım. Arazilerin de ekonomik ölçekte olması şart. Bu bir zincir. Tüm bunlar yapıldığında tarımda daha rekabetçi bir pozisyona geldiğimizde diğer ürünlerde de çok önemli bir potansiyelimiz var.

Son yıllarda biyoteknoloji, genleriyle oynanmış bitkiler konusu gündemde. Neler yapılıyor? Orada yaşanan sorun nedir?
Örneğin pamukta bir kurtçuk sorununuz var. Bir dayanıklılık geni alıp, onu pamuğa aktardığınızda yeni dayanıklı bir pamuk çeşidi yaratıyorsunuz. O zaman kurtlar yaprakları yediği zaman zehirleniyor. Böylece üreticinin bu zararlı için ilaçlama yapması gerekmiyor. Ya da bir kimyasala karşı dayanıklılık geni yerleştiriyorsunuz. Bitkiyi ilaçladığınızda ölmüyor ama yabancı otlar ölüyor. Biyoteknoloji çok ilerledi.

Syngenta, bu konuda oldukça titiz. İnsan ve hayvan genlerini biyoteknolojide kullanmıyoruz. Bu alandaki ürünlerimizden biri “Altın Pirinç”. Biliyorsunuz pirinç Uzakdoğu’da çok tüketiliyor. Ancak bu durum A vitamini eksikliğine yol açıyor. Genetik mühendisleri pirince daha fazla A vitamini yükleyerek “Altın Pirinç”i üretti. Biz bunu, pirinç tüketilen gelişmekte olan ülkelerde bağışladık. Burada amacımız gelişmekte olan ülkelere teknoloji transferiyle destek olmak.

Sonuçta biyoteknoloji oldukça yararlı amaçlar için kullanılıyor. Ancak, bu konuda çıkan sorunun ana nedeni şu: Bitkinin kromozomuna yeni bir gen eklediğinizde bir başka geni çıkarmanız gerek. Ama hangi genin çıktığı önemli. Bunun için yüzlerce deneme yapılıyor. Hangi genin çıktığını buluyorsunuz. Milyarlarca dolar harcanıp çıkan genin sakınca yaratıp yaratmadığı araştırılıyor. Sonuçta eldeki tarım alanları ve artan nüfus bu teknolojiyi gerekli kılıyor. 2010 yılına kadar önlemler alınmazsa deniz seviyesi 2065 yılında 60-70 metre yükselmiş olacak. Nüfus artmış, tarım alanı kısıtlanmış olacak. Bu bir kıyamet senaryosu. Bu yüzden kısıtlı tarım alanlarını verimli kullanmak ve artan talebi karşılamada bitki koruma çok daha önemli.

Yıl sonu için pazar payı, ciro, üretim hedefleriniz neler?
Yıl sonunda ilaçta yüzde 20’lik pazar payımızı korumayı hedefliyoruz. Tohumda ayçiçeğinde liderliğimizi korumayı, mısırda da payımızı artırmayı planlıyoruz. Geçen yılki 70 milyon dolarlık ciromuzun biraz üzerine çıkacağız.

5 yıllık hedeflerinizden söz eder misiniz?
Dünyadaki pazar payımızı artıracağız. Türkiye’de pazar payımızı artırırken, üretici veri tabanımızı çok genişletmek istiyoruz. Geçen yıl bilgi işlem altyapısı için 500 bin dolarlık bir yatırım yaptık. Veri tabanını kullanarak daha çok üreticiye ulaşmayı hedefliyoruz. Türkiye’de çiftçilikle uğraşan 7 milyon nüfus var. Bunun 3 milyonu sadece çiftçilikle geçiniyor. Bu 3 milyon üreticiye bire bir ulaşmamız alışılagelmiş yöntemlerle oldukça zor. Yaptığımız yatırımla onlara ulaşmayı hedefliyoruz. Tüm amacımız da bilinçlendirmek.

5 yıl sonra da ilaç pazarının 270-300 milyon, tohumun da 180 milyon dolar civarında olacağını düşünüyorum.

“SÜRDÜRÜLEBİLİR TARIMI DESTEKLİYORUZ”

Syngenta çiftçileri bilinçlendirmek için neler yapıyor?
Sürdürülebilir tarımı destekliyoruz. IPM dediğimiz entegre zararlı mücadelesini destekliyoruz. Ayrıca eğitim toplantıları yapıyoruz. Bunun yanında CRM çalışmaları yapıyoruz. Müthiş bir veri tabanı oluşturuyoruz şu anda. Bu kapsamda 20 küsur bin üreticiye ulaşmayı hedefliyoruz. Şu anda çiftçilere SMS geçiyoruz. Örneğin bağda salkım güvesi mücadele zamanlarında otomatik SMS göndererek çiftçiyi ne yapması gerektiği konusunda yönlendiriyoruz. Veri tabanımızdaki üretici sayısını artırarak bu üreticileri lider, saygın kişilerden seçerek çevresindekileri de etkilemesini sağlayarak daha çok kişiye ulaşmayı hedefliyoruz.

Tarladan başlayıp, nihai tüketicide sona eren ilişkiler zincirinde önceden üreticinin ağırlığı vardı. Ancak bu değişiyor. Tüketici belirleyici olmaya başladı. Tüketici bilinçleniyor. Ancak üreticinin bilinç seviyesinin çok geride kalma tehlikesi söz konusu. Tüketici artık domatesi, biberi sorgulayarak alıyor. Bu paralelde ürünlerin de kalitesinin artması gerekiyor.

“ORGANİK TARIM BİZİM KARŞITIMIZ DEĞİL”

Organik tarım trendi sektörünüzü nasıl etkiliyor? Sizin buna yönelik ürün ve hizmetleriniz var mı?
Organik tarım bizi etkilemiyor diyebilirim. Son 50 yılda dünyanın gıda üretimi yüzde 100 arttı. Bu artış, gelişen tarım yöntemleri, gelişmiş tohum çeşitleri ve bitki koruma ürünleri sayesinde oldu. Yabancı otlar, zararlılar ve hastalıklar üretimin önündeki en büyük engel. Organik tarım zararlı ve hastalıklarla mücadelede sadece doğal kimyasalları ve geleneksel yöntemleri kullanıyor. Çiftçi son teknolojiyi kullanmadığında verim yüzde 30-40 düşüyor. Ciddi bir sübvansiyon da olmadığında ürünün maliyeti artıyor. Organik tarım çok daha fazla tarım alanını gerektiriyor. Ama özellikle vurgulamalıyım ki organik tarım bizim karşıtımız değil.

Bizim bu yöndeki ana stratejimiz sürdürülebilir tarım. Toprağın uzun vadeli ekonomik verimini korumayı amaçlayan bu konsept, daha bol ve kaliteli ürünlerin üretilmesini sağlıyor. Organik tarım doğal olsa da uzun vadede sürdürülebilir tarıma ve insan sağlığına sürekli yararları olduğunu ispat etmiş değil. Organik ürünler şu anda gelir seviyesi yüksek gruba hitap ediyor. Tarım alanları da sınırlı. İhtiyaçları karşılamak için sürdürülebilir tarımla verimi artırmak gerekiyor. Örneğin Hollanda’da yeşil etiketli ürünler satılıyor. Bunlarda ilaçlar kullanılıyor. Ama kitabına uygun olduğu için sorun yok. 

TARIM İLAÇLARI PAZARI
220 milyon dolar
Türkiye tarım ilaçları pazarının büyüklüğü 220 milyon, tohum pazarınınki ise 130 milyon dolar.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz