Bugün pek çok ülkenin ajandasının
ilk sıralarını enerjinin geleceği
konusu işgal ediyor. Elektrik
enerjisine duyulan talep, dünya
nüfusunun artış hızından üç kat fazla
artıyor. 2030 yılına gelindiğinde global
elektrik gereksinimi üçte iki oranında
artmış olabilir. Aynı zamanda enerji
piyasalarının yüzleşeceği meydan
okumalar da bugüne kıyasla çok daha
fazla çeşitlenebilir. Enerji talebi artmasına
rağmen endüstrileşmiş ülkelerin çoğunun
ajandasının üst sıralarında maliyet etkinliği
ve bazı vakalarda da iklim değişikliği gibi
meseleler geliyor. Ancak tüm ekonomilerin olmazsa olmazı halen sürdürülebilirlik ve
verimliliktir.
Doğalgaz: Geleceği çok parlak
Bu bağlamda bir enerji kaynağı, yani
doğalgaz çok önemli bir rol oynayabilir.
Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) doğalgazın
gelecekte altın çağını yaşayacağını
düşünüyor. 2035 yılı itibarıyla doğalgaz
dünyanın toplam enerjisi içindeki bugün
beşte birlik olan payını, dörtte bire
yükseltebilir. 2030 yılında ise doğalgaz
bir enerji kaynağı olarak yüksek salımlı
kömürü geride bırakabilir.
Eğer bunu başarabilirse bu durum dünyanın iklimi açısından çok iyi bir
şey olabilir. Neden mi? Çünkü bugün
enerji üretiminde hakim olan kömürle
çalışan teknolojilere kıyasla doğalgazla
çalışan enerji tesisleri çevreye çok daha
az miktarda CO2 salıyor. Ayrıca bir başka
avantajı daha var: Doğalgazla çalışan
tesisler, çok hızlı bir şekilde devreye
alınabildiğinden rüzgarın esmediği
veya güneşin parlamadığı zamanlarda
yenilenebilir kaynakların çıktılarındaki
ani düşüşleri derhal telafi edebilir. Kendi
portföyüne daha şimdiden doğalgaz
üretiminden doğalgazla çalışan enerji
tesislerine kadar her şeyi dahil etmiş olan Siemens, gelecekteki doğalgaz tüketimi patlamasından müthiş kârlı çıkabilir. Bu şirketin H-sınıfı gaz türbinleri bugün kendi sınıfında dünyanın en çok satan ürünüdür. Bu ürünlerin ilk lansmanları, 2011 yılında yapılmış olmasına rağmen Siemens bugüne kadar bu üstün performanslı sistemlerden dünya genelinde 28 tane satmış durumda. Aşağıda belirtilen pazarlara bir göz atıldığında, bu şirketin doğalgazla enerji üretimine yönelik üstün verimli çözümlerinin daha şimdiden dünyanın dört bir yanındaki enerji arzı üzerinde ciddi bir payı olduğu görülür: ABD, Asya ve Avrupa’da… ~ABD: Fiyatları ve CO2
salımlarını düşürüyor
ABD’nin bugün global enerji
talebindeki payı yaklaşık altıda bir
oranında ve onun iştahı artmaya
devam ediyor. Ancak aynı zamanda
ABD, dünyada CO2 salımının düşüşte
olduğu az sayıda enerji piyasasından da
biri. Kömürle çalışan köhnemiş enerji
tesislerinin yerine yeni doğalgazlı tesisleri
işletmeye aldığı için CO2 salımları sadece
2012 yılında yüzde 6 civarında düştü.
Doğalgazla çalışan tesislerin sayısında
görülen patlamanın ardında yatan
temel faktör ise “alışılmadık kaynaklar”
denilen yerlerden üretimi giderek
artan doğalgazın ucuz fiyatıdır. Bu
gibi kaynaklardan her geçen gün daha
çok faydalanması sayesinde ABD’nin
dünyanın en büyük petrol ve doğalgaz
üreticisi olacağına kesin gözüyle
bakılıyor. Üstelik bu ülke kendisine
enerji arzını çeşitlendirmek gibi bir hedef
de koyduğundan yenilenebilir enerji
kullanımını daha da artırmak niyetinde.
Siemens bu alanda kaçınılmaz olarak
kilit bir oyuncu olacak. Bu şirket, şimdiye
kadar çoğu ABD sınırları içinde üretilmiş 13
tane H-sınıfı gaz türbini satmış durumda.
Bu büyüyen pazara gelecekte de kusursuz
bir şekilde hizmet sunmayı garanti altına
almak için Kuzey Carolina Charlotte’ta gaz
türbinleri, buhar türbinleri ve jeneratörler
üreten yeni bir Siemens tesisini 2011 yılının
sonlarında faaliyete geçirmişti.
460 bin haneye enerji
Buna ilaveten Siemens, 2013 Aralık
ayından itibaren ABD’de neredeyse 460 bin
hanenin elektrik ihtiyaçlarını karşılamaya
yetecek bir miktarda, yani 1.500 megawat
(MW) toplam kapasiteli rüzgar türbinleri
ihalelerini de ardı ardına kazanıp duruyor.
Bunun içinde bugüne kadarki en büyük
karasal rüzgar enerjisi (1.050 MW) siparişi
de var. Şu anda hızlı bir çıkışta olan ABD
pazarındaki gelişmeler, son derece gelecek
vadedici. Enerji fiyatları daha şimdiden
düşmeye başladı bile ve bunun sonucu olarak bir yandan ekonomi büyürken diğer yandan da CO2 salımları azalıyor ve bu kombinasyona diğer pek çok enerji piyasası gıptayla bakıyor. Asya: Talep patlıyor Asya’da da sürdürülebilir enerji arzının odağında daha şimdiden üstün verimlilik rasyolarına sahip doğalgazlı enerji tesisleri yatıyor. Örneğin Çin bugün resmen elektriğe aç: Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi olan Çin, yılda 4.000 terawat/ saat (TWh) hacminde elektrik tüketiyor. IEA’ya göre bu rakam 2030 yılında ikiye katlanarak 8.000 TWh’a yükselecek. Bu yüzden Çin’de enerji üretimiyle talebi çok daha verimli yönetilmek zorunda. Bu ülkede 2030 yılına kadar daha dengeli bir enerji karışımı tutturmanın planları yapılıyor. Her ne kadar lider rolü kömürle çalışan enerji tesisleri oynayacak olsa da yenilenebilirler de bir hayli önem kazanacak. Mesela Çin bugün 60 gigawat (GW) seviyesinde olan kurulu rüzgar çiftliği kapasitesini 2020 yılına kadar 150 GW’a çıkarmayı planlıyor. Ancak yenilenebilirlerin daha fazla oranda kullanılıyor olması aynı zamanda rüzgarın esmediği veya güneşin parlamadığı zamanlarda enerji şebekesinde dalgalanmalar yaşanması riskini de artırıyor. Bu soruna çok çabuk devreye alınabilen yüksek randımanlı kombine çevrimli enerji tesisleri çözüm olabilir. Siemens, daha şimdiden Çin’de bu gibi santrallerden birkaçını kurmuş durumda. Örneğin 2012 Ekim’inde en mükemmel doğalgazlı enerji projesi olarak Asya Enerji Ödülü’ne layık görülen ve 4 bloğundan her biri Siemens’in F-sınıfı türbinleriyle donatılmış olan Shanghai Shenergy Lingang santrali, sadece 10 dakika içerisinde maksimum çıktı seviyesiyle çalıştırılabilir hale geliyor. Siemens’in bu teknolojisi gelecekte enerji karışımında inişli-çıkışlı yenilenebilirlerin payı arttıkça oluşabilecek şebeke istikrarsızlıklarının telafi edilmesinde kullanılabilir.~ Vietnam’a anahtar
teslimi santral
Güneydoğu Asya’nın en hızlı büyüyen
ekonomilerinden biri olan Vietnam’da
da enerji arzının artırılmasında kombine çevrimli santrallerden faydalanılıyor.
Vietnam’da 2020’ye kadar elektriğe
olan talebin her yıl yüzde 14 civarında
artması bekleniyor. Ancak yetersiz
kapasitesi yüzünden bu ülke sık sık elektrik
kesintilerine maruz kalıyor. Vietnam’ın
2011-2020 enerji master planında, içinde
Siemens’in SGT5-4000F türbinlerinin
olduğu 730 MW’lık Nhon Trach 2 kombine
çevrimli anahtar teslimi santral gibi
tesislerin de yardımıyla mevcut elektrik
kapasitesinin üçe katlanması öngörülüyor.
Yaklaşık 300 kilometre uzaktaki
Güney Kore ise tercihini son model Hsınıfı
gaz türbinleri familyası yönünde
yapıyor. Bugüne kadar bu türbinlerden
8 tane sipariş vermiş olan bu ülkenin,
kendine ait enerji rezervi çok az ve sıvı
doğalgaz (LNG) gibi yakıt türlerini ithal
ederek enerji santrali verimliliklerini
artırmak zorunda. 800 MW’lık bir santralin
verimliliğinde yüzde 1 oranında bir artış,
yılda ekstra 60 milyon kilovat/saat elektrik
üretimi anlamına gelir ki bu rakam
yakıt maliyetlerini veya CO2 salımlarını
artırmaksızın kabaca 30 bin kişiye yetecek
bir elektrik arzıdır.
CO2 salımlarını azaltacak şekilde fosil
yakıtlara olan bağımlılığını sınırlandırmak
için AB, 2020 yılına yönelik üç kilit hedefini
tanımlayan 20-20-20 adında bir program
başlattı: AB’de sera gazı salımlarını 2020’ye
kadar 1990’daki seviyesinin yüzde 20 altına
çekmek; AB’nin enerji verimliliğini yüzde
20 artırmak ve AB’nin enerji karışımında
yenilenebilirlerin payını yüzde 20’ye
yükseltmek.
Birinci sınıf enerji politikaları
Ancak durum böyleyken bile bu hedefleri
tutturmak hiç de kolay olmayacak. 20-20-
20 programının başarıyla uygulanmasının
önünde yatan tek zorluk coğrafi farklılıklar
değil. Avrupa’da halen tekdüze bir enerji
politikası ve entegre bir enerji piyasası
yok. Bu sayılan nedenlerden dolayı 20-
20-20 gibi hedefler ve hatta Almanya’nın
çok daha ihtiraslı enerji geçiş süreci bile
fevkalade önemli. Ancak onlar sadece
çabaların Avrupa seviyesinde koordine
edilmesiyle başarılı olabilir. Örneğin,
Almanya’da yenilenebilir enerji üretiminde
artışlar yaşanıyor olsa da köhnemiş ve
çevreye zarar veren kömürle çalışan
santrallerin elektriği çok daha ucuza
üretebilmeleri yüzünden salımlarda da
artışlar görülüyor.
Piyasadaki CO2 salımı sertifikalarının
çokluğu yüzünden bu sertifika fiyatlarının
olağanüstü düşük kaldığı AB salım ticareti
sistemi, yaşanan bu durumun başlıca
sorumlusu. Aynı zamanda Almanya’daki
yenilenebilirlerle üretilen elektriğin ihtiyaç
fazlası kısmı sıklıkla komşu ülkelerde
elektrik fazlası olmasına yol açıyor.
Gerekli olan zaten burada
Sonuçta Avrupa’nın çoğu yerinde artık
yüksek randımanlı enerji santrallerini
her zaman kârlı bir şekilde çalıştırmak
mümkün değil ve yenilerini kurmakla da
kesinlikle hiç kimse ilgilenmiyor. Şayet bu
politik meydan okumalara birer çözüm
bulunursa Avrupa, yeni bir enerji sistemine
doğru bir geçiş sürecine hazır hale
gelecektir.
Rüzgar çiftlikleri, akıllı şebekeler,
elektrik süper otobanları, yüksek
randımanlı doğalgazlı enerji santralleri
veya endüstriye, binalara ve ulaşıma
yönelik gerçek enerji tasarrufu
inovasyonları, işte tüm bu gerekli
teknolojiler, artık elimizin altında
ve bunlardan çoğuna Siemens’in portföyünden ulaşılabilir.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?