Karbonsuzlaştırmaya yönelik bir yol haritası

Günümüzde iklim değişikliğinin etkilerini ciddi şekilde yaşamaya başladık. Burada sorulması gereken soru, “Acaba bunun hızını yavaşlatabilir miyiz?” olmalı...

20.02.2018 11:33:000
Paylaş Tweet Paylaş
Karbonsuzlaştırmaya yönelik bir yol haritası

Bu yüzyılda yaşamlarımız nasıl değişecek? İleride kendi kendine gidebilen otonom araçlarımız olacak mı? Kanser yenilecek mi? Mars’ta koloniler kuracak mıyız? Bunların cevabını hiç kimse bilmiyor. Ancak bu gezegenin gelecekteki sıcaklığı söz konusu olduğunda çok net bir hedef var: 2015 yılında imzalanan Paris İklim Anlaşması, ABD dışındaki uluslararası toplumu, global sıcaklık artışını bu yüzyıldaki endüstri öncesi iklimin 2 derece üzerinde olacak şekilde sınırlamakla yükümlü tutuyor. Bu hedefin tutturulması için neler yapılması gerektiğini de gayet iyi biliyoruz: Seragazı salımlarını, özellikle karbondioksit (CO2) salımlarını net olarak sıfıra indirmeliyiz. Ancak bu hedefin tutturulabilmesi için geniş bir yelpazede karbonsuzlaştırma önlemlerinin alınması gerekiyor. İlgili adımlar Paris Anlaşması’nda açıkça belirtilmediğinden, hükümetler ve uluslararası bilimsel organlar bu iklim hedefini tutturabilmek için hangi önlemlere gerek duyulacağını araştırıyor, tartışıyor. Siemens kendi çevreci portföyüyle müşterilerine karbon ayak izlerini azaltmaları konusunda hem enerji arzı hem enerji talebi tarafında yardımcı oluyor. Siemens kısa zaman önce kapsamlı bilgisayar simülasyonlarına dayanan ve karbon-nötr global bir ekonominin önünü açan bir dizi önlem sunan Almanya’nın 2050 İklim Hedefleri’nden faydalanan bir görüş belgesi yayınladı. Esnek ve istikrarlı enerji şebekeleri Arz tarafında, dünya genelinde elektrik bugün halen kömür, benzin ve mazot gibi fosil yakıtlarla üretiliyor ve atmosfere yüklü miktarda sera gazı salınıyor. Dünya Bankası’na göre, 2014 yılında elektrik üretiminde fosil yakıtların payı yüzde 67 civarındaydı ve geri kalanı da nükleer enerji ile yenilenebilir enerji kaynakları arasında paylaşılıyordu. Almanya’daki durum ise global ortalamadan bir nebze daha iyi. 2017 yılında fosil yakıtların payı sadece yüzde 50 seviyesinde. Alman hükümetinin iklim planına göre, 2050 yılına kadar yenilenebilir enerji kaynaklarının payının (Almanya’da) yüzde 80’e çıkarılması planlanıyor ve burada en büyük katkıyı rüzgar enerjisinin yapması öngörülüyor. Ancak bunun başarılabilmesi için çok net bir plana gerek var. Rüzgardan ve güneşten elde edilen elektrik büyük ölçüde dalgalandığından, kuşkusuz yenilenebilir enerji kaynaklarının ciddi bir çaba olmaksızın enerji şebekesine entegre edilebilmesi mümkün değil. Sonuçta diğer ülkelerde olduğu gibi Almanya’da da son derece esnek ve istikrarlı bir elektrik şebekesine ihtiyaç var. Ülkenin, aşırı yüksek talep seviyelerini akıllı enerji yönetim sistemleriyle karşılaması ve arz fazlası olması durumunda da şebekeyi dengelemek için ısı pompaları, depolama teknolojileri veya hidrojen üretimi gibi diğer çözümlere başvurması gerekiyor. Ancak bu kesinlikle konvansiyonel elektrik santrallerinin tamamen kapatılabileceği anlamına gelmiyor. Yenilenebilir enerji kaynakları asgari bir yükü garanti edemediği sürece istikrarı sağlamak için diğer enerji santrallerinden de faydalanılacak. Kömürle çalışan enerji santrallerinin yerine Siemens’in sunduğu “kombine çevrimli” ve “tek çevrimli” doğalgazla çalışan enerji santralleri asgari yükü sağlayabiliyor ve sistemlerde yenilenebilir enerji kaynaklarının artan payıyla birlikte yedek bir sistem gibi çalıştırılabiliyor. Bu durum Almanya’da kömür-tabanlı enerji üretimini 2050 yılında veya daha erken bir gelecekte durma noktasına getirebilir. Bu nedenle konvansiyonel enerji üretimindeki dönüşümün en az yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımının artırılması kadar ciddi bir kararlılıkla yürütülmesi gerekiyor. Kilit kavram: Sektörel eşleştirme Talep tarafında ise ekonominin tüm sektörlerinin iç içe geçmesi şart. Burada kilit kavram, elektrik tabanlı sentetik yakıtların bir elektriklendirme ve faydalanma kombinasyonu aracılığıyla ısıtma, taşıma ve endüstri sektörleri için “sektörel eşleştirilmesi”dir. Örneğin günümüzde ısı halen başlıca fosil yakıtların yakılmasıyla elde ediliyor. Bu durum değişecek. Merkezi ısıtmaya temel olarak solar termal sistemlerle birleştirilmiş ısı pompalarıyla elektrik verildiği göz önüne alındığında, endüstriyel ve bölgesel merkezi ısıtmanın elektrikle yapılmasında bir biyo-kütle karışımına, dirençli ısıtıcılara ve ısı pompalarına doğru bir kayış olduğu gözlemleniyor. Eğer bu kayış eğilimi devam ederse, bu teknolojiler benzinin yerini alabilir ve zorlu karbondioksit hedeflerinin tutturulması için kullanılabilir. Elbette bu önlemlere bina otomasyon sistemleriyle birlikte ileri bina izolasyonu tebdirlerinin de eşlik etmesi şart. Ulaştırma sektörünün büyük bir kısmı, özellikle toplu taşımacılık çoktan elektriklendirildi bile: Demiryolları, metrolar ve giderek artan oranda da otobüsler... Ancak araç filolarının ��zellikle özel taşımacılığın da dönüştürülmesi gerekiyor. Sadece Almanya’da 2017 yılında 45 milyon, dünya genelinde 2015 yılında neredeyse 950 milyon arabanın trafiğe kayıtlı olduğu göz önüne alındığında bunun hiç de hafife alınabilir bir iş olmadığı ortaya çıkıyor. Siemens’in raporuna göre, elektrik üreten sentetik yakıtlarla çalışacak arabalar ve araçlar, 2030 yılından sonra pazardan ciddi pay almaya başlayacak. Eğer karbon salımlarından kaçınamazsak… Diğer yandan yük taşımacılığı içinde Almanya’nın “Agora Verkehrswende” adlı düşünce kuruluşundan uzmanlara göre en ideali henüz gerçekleşmemiş bir trend olan karayolundan demiryoluna geçmek. Ancak kamyonlar da aküler ve hidrojen ile elektrik üreten sentetik yakıtlarla çalışan motorlar gibi hibrid çözümlerle çalıştırılabilir. Buna ek olarak Siemens’in e-otoban havai tramvay sistemleri de potansiyel olarak yüksek bir esneklik seviyesi sunuyor. Karayolu taşımacılığının yanı sıra hava ve deniz ulaşımının karbonsuzlaştırılmasının da önemi büyük. Mesela uçakların her geçen gün daha çok hibrid elektrikli itiş sistemleriyle sentetik yakıtlar kullanması gerekiyor: Siemens’in söz konusu araştırmasında 100 koltuklu ilk hibrid elektrikli uçağın 2030 yılında hizmete girmesi bekleniyor. Endüstri sektöründe karbonsuzlaştırma sadece ısı üretimiyle değil aynı zamanda başlıca fosil yakıtlara dayanan gübreler, plastikler veya kimya endüstrisindeki temizlik malzemeleri gibi yeni ürünlerin imalatı için de geçerli. Çimento üretiminde olduğu gibi karbondioksit salımlarından hiçbir şekilde kaçınılamıyorsa, o zaman bunların Karbon Ayrıştırma ve Saklama (CCS) teknolojisiyle ayrıştırılması ve bir yerlerde depolanması gerekiyor. CCS ile karbondioksit salımları yüzde 90’ın üzerinde bir oranda azaltılabiliyor. Bu durumda global ekonominin çeşitli sektörlerinin elektriklendirilmesi sera gazı salımlarını dramatik boyutta azaltmanın en iyi yoluymuş gibi görünüyor. Ancak artan verimlilik eşlik etmediği sürece Paris İklim Anlaşması’nın hedeflerinin tutturulması mümkün gözükmüyor. Aynısı hayli verimli elektrikli sürücüler, ısı pompaları, bina otomasyonu, trenler ve diğerlerinin yanı sıra elektrik üretimi için de geçerli. Örneğin endüstrinin uygulanabilir olan her yerde enerji ve ısıyı birlikte üretmesi (CHP) gerekiyor. Science dergisinde 2017 yılının Mayıs ayında yayınlanan bir makalede, 2030 yılına kadar artırılan enerji verimliliği ile sera gazı salımlarının yüzde 50’ye varan oranlarda düşürülebileceği iddia ediliyor. Peki şimdi bu inovatif teknolojiler sayesinde iklim değişikliğini kontrol altında tutabilen yeni ve güzel bir dünya hayali gerçek olabilecek mi? Global sıcaklık artışı 2100 yılına kadar gerçekten 2 dereceyle sınırlandırılabilecek mi? Teknik ve ekonomik fizibilite raporlarına rağmen bu önlemlerin hiçbir garantisi yok. Bu gibi adımlar ulusal ve uluslararası toplumların politik istekliliği olmaksızın asla atılamaz. Örneğin Alman hükümeti, kömürle yapılan enerji üretiminin aşamalı olarak sonlandırılması için uygun bir politik çerçeve çalışması yaratmak zorunda. Bu hedefin tutturulmasına destek olmak için Almanya’nın ayrıca yenilenebilir enerjiye ve düşük salımlı teknolojilere yapılan yatırımları ödüllendiren veya karbondioksit salımları için bir taban fiyat belirlemesi başlatan yeni bir elektrik piyasasına arka çıkması da gerekiyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz