Refah seviyesi sağlığı nasıl etkiliyor?

Günümüzde insanların başı, doğası gereği ister kronik olsun ister akut, bulaşıcı olmayan hastalıklarla dertte.

1.01.2013 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Refah seviyesi sağlığı nasıl etkiliyor?
Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) tahminlerine göre, bugün Kenya'da doğan bir çocuğun öngörülen yaşam süresi 60 yıl. Bu çocuğun 60 yaşındaki büyükannesi ise muhtemelen bir 17 yıl daha yaşayabilir. Çin'de yeni doğmuş bir bebeğin beklenilen yaşam süresi 74 yıl iken 60 yaşındaki insanlar ortalama 79 yaşına kadar yaşayacak. Almanya'da doğan bir çocuğunsa, ülkede erkekler için 78 kadınlar için ise 83 yıllık ortalama beklenen yaşam süreleri dikkate alındığında, gelecek yüzyılı görme ihtimali çok yüksek. Bu kıyaslama bile farklı ülkelerde doğan çocukların yaşamlarını halen etkilemekte gelirleri oldukça yüksek olan ülkelerin vatandaşlarında bu grup içinde yer alanların ölüm oranları bin kişide 115. Peki bunun sebebi ne?
Tabloları görmek için görsellere tıklayın.





Birkaç yıl öncesine kadar verilecek cevap çok basit olurdu. O zamanlar gelişmekte olan ülkelerde ve yükselen piyasalarda görülen zamansız ölümlerden, büyük ölçüde, endüstrileşmiş ülkelerde adı bile unutulmuş sıtma ve kızamık gibi ölümcül ve bulaşıcı hastalıklar sorumluydu. Ancak hijyen ve aşılamada gerçekleştirilen ciddi ilerlemeler sayesinde dünyanın en yoksul ülkeleri haricinde bu durum o günden bu yana ciddi derecede iyileşti. Birleşmiş Milletler'in olan bariz çelişkileri göstermeye yetiyor. Ancak bu aynı zamanda emeklilik yaşına erişmiş insanların dünyanın neresinde olursa olsun beklenilen yaşam sürelerinin birbirine benzer olduğunu da gösteriyor.  Burada temel sorun yaşamın ilk dönemlerinde. WHO'ya göre dünyanın en yoksul ülkelerinde yaşayan her bin kişiden 361'i 15 ile 60 yaş arasında ölmeye mahkum. Oysa ortalama gelirleri düşük ve orta seviyede olan ülkelerde yaşayan insanların bu yaş aralığındaki ölüm oranları bin kişide 210 iken (ki bu rakam yaklaşık olarak global ortalamaya denk düşmekte), ortalama milenyum kalkınma hedefleri hakkında çıkan son raporuna göre, Güney Asya ile Latin Amerika'nın en yoksul uluslarında kaydedilen çok yavaş ilerlemeye rağmen dünyanın çoğu bölgesinde HIV, tüberküloz ve diğer bulaşıcı hastalıklara karşı verilen savaşta fevkalade kazanımlar elde edilmiş. İlk başta 2015 yılı olarak belirlenen güvenilir içme suyuna erişebilirlik hedefleri ise 5 yıl öncesinde, 2010'da tutturuldu. Ancak bugün dünyanın dört bir yanında yaklaşık 800 milyon insan halen kalitesiz su içmek zorunda. Günümüzde insanların başı, doğası gereği ister kronik olsun ister akut, bulaşıcı olmayan hastalıklarla dertte. Bunların arasında kalple ve dolaşımla ilgili hastalıklar, kanser, solunum yolları hastalıkları ile şeker hastalığı da var. Risk faktörleri ise çok net: Tütün ve alkol, sağlıksız beslenme, yüksek tansiyon ve aşırı seviyelerdeki kan şekeri ile kolesterol. Aslında modern yaşamın bu gibi sağlıksızlık görüntüsü işaretleri artık gelişmekte ve yeni yeni endüstrileşmekte olan ülkeleri de etkilemeye başlamış durumda. Danışmanlık firması Bain & Company'de bir sağlık uzmanı olarak çalışan Dr. Norbert Hültenschmidt, "Hindistan'da bugün yaşam kalitesinin iyileşmesi, obezite gibi varlıklı ülkelere has hastalıkların artışıyla başa baş gidiyor" diyor.~

Nüfusun sadece 200 milyonunun Avrupa'dakine benzer bir yaşam standardı tutturabildiği Çin'de, WHO'nun rakamlarına göre endüstrileşmiş ülkelere kıyasla nüfusun çok daha büyük bir oranı şeker, kalp ve dolaşım hastalıkları yüzünden ölmekte. WHO kendi global durum raporunda çoğu ülkede sefaletin ve azgelişmişliğin en fazla hafife alınan nedenlerinden biri olan "görünmez salgın hastalıklar"a atıfta bulunmakta. WHO'nun tahminlerine göre 2008 yılında dünya genelinde görülen 57 milyon ölümün 36 milyonundan bulaşıcı olmayan hastalıklar sorumluymuş. Yoksul ülkelerde ise bu durumdan en çok genç insanlar etkilenmekte. WHO'nun rakamları bu ülkelerde 60 yaş altındaki yetişkin ölümlerinin yüzde 41'inden bu gibi hastalıkların sorumlu olduğunu gösteriyor ki bu oran zengin ülkelerdekinin üç katı. Dünya Ekonomik Forumu ile Harvard School Kamu Sağlığı tarafından ortaklaşa gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, önümüzdeki 20 yıl içinde bu gelişmenin yan etkileri olarak önümüze kendisini yüksek tedavi maliyetleri ve üretkenlik kaybı olarak gösterecek 47 milyar dolarlık bir fatura gelecek.

Aynı zamanda ulusal sağlık maliyetleri arasındaki bariz eşitsizliklere de dikkat çeken Hültenschmidt, "Dünyanın her yerindeki sağlık bakım sistemleri bugün artan taleple birlikte hızla yükselen hizmet fiyatları gibi benzer sorunlarla yüz yüze. Bu gelişmenin ardında ise artan refahla yaşlanan nüfus faktörleri var" diyor. Bu maliyetler Birleşik Devletler'de gayrisafi yurtiçi hasılanın yüzde 17,9'unu bulurken, bu rakam Almanya'da sadece yüzde 11,6 ve gelişmekte olan ülkelerde yüzde 5 ile 7 arasında değişmekte. WHO'nun tahminlerine göre Kenya'da her ay kişi başına ayarlanmış satınalma gücüne göre 7 dolar harcanıyor. Bu rakam Çin'de 32 dolarken Almanya'da 300 dolar ve Amerika'da ise 370 doları bulmakta. Pek çok ülke eninde sonunda radikal sağlık hizmetleri reformlarını uygulamaya geçirmek zorunda kalacak. Bu örnekler arasında parlayanlardan biri de aile doktoruna gidilmesini teşvik etmek için bir hayli etkin bir elektronik tıbbi dosyalama sistemi kuran ve vergi teşvikleri uygulaması başlatan Danimarka. Diğer bir örnek ise her yurttaşın ücretsiz olarak temel sağlık hizmetlerine erişebilme hakkına sahip olduğu Singapur. Burada ekstra tıbbi hizmetlerin maliyetleri, hayat sigortasına benzer çalışan bir tür şahsi hesap tarafından karşılanıyor.

Ancak diğer yerlerde durum hiç gelecek vaad edici değil. Örneğin Almanya'da hastalar nihai tedavilerine başlamadan önce ortalamada iki veya üç pahalı uzmana muayene olmakta. Aile doktorlarının sayısı azalırken tıp uzmanlarının sayısı artıyor ve emekli olanlara kıyasla çok daha az sayıda yeni doktor çıkıyor. Hültenschmidt, hizmeti üstün kaliteli bir global sağlık hizmeti yaratmak için artan maliyetlerin yanı sıra doktor kıtlığının da dikkate alınması gerektiğini söylüyor. Örneğin Hindistan'da bugün 1 milyondan fazla doktor açığı var ve aynı bölgede yaşayan insanların biri doktora erişebilirken bir diğeri erişemiyor. Neyse ki günümüzde modern teknoloji bir yandan sağlık bakımının kalitesini artırırken, diğer yandan maliyetleri düşürecek potansiyelleri sıklıkla bir arada sunabiliyor. Bu aslında bir dizi faktöre bağlı. Bunların arasında elektronik tıbbi kayıtların; hastalar, sigorta şirketleri ve doktorlar arası ağlar kurmanın, daha etkin klinik süreçlerin; ileri önleyici check-upların ve hastalıkların erken teşhisinin ve belirli hasta gruplarının ihtiyaçlarına yönelik olarak hazırlanmış tedavilerin ve ilaçların geliştirilmesi sayılabilir.~

Ancak acaba bu önlemler sağlık maliyetlerini düşürmeye yardımcı olacak mı? Hültenschmidt, "Gerçekçi olmalıyız. Sadece bütün tarafların üzerinde uzlaştığı önlemler, etkinliği artırırken kaliteyi yükseltmemizi sağlayabilir. İdeal olanı ise bu önlemlerin en azından sağlık bakım maliyetlerimizi sabitleştirmesi ve aynı zamanda inovasyonlar için açık alan yaratmasıdır" diyor.

Urs Fitze

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz