Yeraltı ekonomisi

Yıl 2060. 50 yıl içinde çok sayıda fabrika tam otomatikleştirilecek ve gözden kaybolarak yeraltına inecek. Dünya genelinde bir ortaklaşa yaratım ortamında, binlerce insan bu gibi tesislerde veya müşterilerin kendi yerlerindeki 3D yazıcılarda basılacak özel bileşenlerin tasarımına verilecek ödülleri kazanmak için birbirleriyle yarışacak. Bir türbin kanadı üretimi uzmanı olan Ambrose Turner, suni komaya sokulduktan 40 yıl sonra hayata geri döndürüldüğünde eskiden çalıştığı fabrikasını ziyaret eder ve yepyeni bir imalat dünyasıyla karşılaşır. Ancak aynı zamanda biyonik bir güvenlik sistemiyle karşılaşmanın dehşet verici deneyimini de yaşar.

4.03.2015 15:30:380
Paylaş Tweet Paylaş
Yeraltı ekonomisi
Sanki bir ölüm deneyi yapmak gibiydi. Hatırladığım en son şey, buz tutmuş bir yolda kayarak büyük bir hızla üzerime doğru gelen bir kamyon, çılgıncasına çalan birden fazla güvenlik alarmı ve onca otomatik sürüş özelliği, sürücüsüz teknolojiler, önsezili yük yol dengesi programına rağmen kafamda bunun asla olamayacağı düşüncesiydi... Evet, 2020 yılıydı ve benim için ışıkların söndüğü bir andı. Tam 40 yıl boyunca dünyada ölü gibiydim; finansmanı sigorta poliçesiyle otomatikman yapılan suni bir komanın içinde dünyadan habersiz takılıp kalmıştım. Yani dünyadan 35 yaşında, bekar ve çocuksuz bir türbin kanadı üretim mühendisi eksilmişti. Hayata elveda demiştim! Ve sonra bir gün ortaya beni geri getirecek bir teknoloji çıktı ve hemen bana uygulandı. Kendimi dipsiz bir kuyudan yüzerek yukarıya doğru çıkıyormuş gibi hissetmiştim. Gözlerim açılmıştı. Karşımda çift cinsiyetli bir doktor duruyordu. Bana “Bay Turner... Ambrose... Kendinizi nasıl hissediyorsunuz” diye sormuşlardı. Hücrelerin 3D basılması. İzleyen günlerde zihnim netleştikçe ve vücudum eski gücüne kavuştukça, bana sağlığımı yeniden kazandıran kemik ve organ yenileme teknikleri hakkında bilgi sahibi olmuştum. Olağanüstü ince iğnelerle donatılmış robotik sistemlerle organlarımın ve kemiklerimin bazı hasarlı bölümleri taranmış, değiştirilecek yapılar için canlı organizma içinde bir iskelet yaratılmış ve ardından bu iskeletin etrafı 3D bir yazıcıda basılmış benim kendi kök hücrelerimle kaplanmıştı. Ben genç bir mühendisken bizim eklemeli imalat dediğimiz bir süreçte, bu robotik kollar vücudumun çeşitli bölgelerini içeriden dışarıya doğru hiç usanmadan katman katman yeniden oluşturmuşlardı. Benim imalattaki altyapım göz önüne alındığında, bunların hepsi aslında uyandığım dünyayla heyecanlı bir tanışma gibiydi. Ancak itiraf etmeliyim ki benim o zaman asıl öğrenmek istediğim türbin kanatları, metaller, kaplamalar ve imalat teknikleri gibi kendi uzmanlık alanıma giren konulardı ve kanat tasarım bölümünden benim eski dostum Giuseppe’ydi. Aradan geçen 40 yıl içinde ona ne olmuştu acaba? O da şu anda 70’li yaşlarının ortalarında olmalıydı ve bana hastanedeyken anlatılan “yeni sosyal uyum” yasalarına göre hemen hemen emeklilik çağına gelmişti. Bomboş otobanlar İki hafta sonra karşılaştığımızda Guiseppe sırtıma eliyle vururken eski iğneleyici gülümsemesiyle “Seni buradan iyi halden saldılar, değil mi?”demişti.
~
 Şahane bir ilkbahar sabahıydı ve biz İskoçya kırsalındaki pırıl pırıl yollardan geçerek eski imalat tesisimizin olduğu bölgeye doğru gidiyorduk. Aracımız şaşırtıcı bir şekilde bomboş olan otobanda sessizce süzülürken ve sapacağımız kavşağa dönerken ben bu arazinin endüstriyel çirkinliklerden ne kadar uzak ve bakir olduğunu düşünüyordum. Birkaç dakika sonra büyük bir piknik alanı olabileceğini düşündüğüm bir yerde arabayı durdurmuştuk. Araç içeriye girip park ettikten sonra arabanın gösterge panelinden “Giriş izni verilmiştir” diyen bir ses duyduk.
Görünmez fabrika Etrafta otlayan kuzular, yabani tavşanlar ve alageyiklerle dolu hafif eğimli yemyeşil tepelere bakarak “Burada neden duruyoruz ki” diye sordum. Burası bana bir çocukken üzerime aniden bir babunun saldırdığı San Dieoga ziyaretimde katıldığım “kafessiz” safari hayvanat bahçelerini hatırlatmıştı. Bir parça huzursuzlanmaya başlamıştım. Ona eskiden seslendiğim gibi Zeppy bana “Göreceksin” demişti. Arabadan dışarı çıkmış ve vahşi otlarla etrafa serpilmiş küçük tavşan sürülerinin arasından geçmiştik. Birkaç metre sonra önümüzdeki alanı dolduran çimenlerle kaplı birkaç tepecikten biriyle yüzleşmiştik. O sırada neler olup bittiği hakkında kafamda halen en ufak bir işaret bile oluşmamıştı. Ancak sonra Zeppy çömeldi ve kendi avuç içi bilgisayarını yuvarlak bir zeminin üstüne koydu. Benim şaşkın bakışlarım arasında bu tepecik bir anda şeffaf bir hale geldi. Ben derhal çılgın bir aktiviteler dünyasına tepeden bakar bir şekilde devasa bir köpüğün kıyısında olduğumuzu fark ettim. Zeppy, “Yeni fabrikamıza hoş geldin!” dedi. “Bu genç kızımız birkaç yıl önce sanırım 2054’te hizmete girdi.”
Yeraltı dünyası Herhalde o anda o kadar afallamış bir ifadeyle bakıyordum ki Zeppy, “Ooo çok üzgünüm, eski dostum. İzah etmeyi unuttum. Çelikten yapılmış olmalarına rağmen bu köpükler, sadece yetkili personel için gözle görülür hale gelir. Burada parmak izlerini ve genetik imzaları algılayabilen elektroforetik bir sistemle çalışanların kimliği tanımlanıyor. Bu köpükler anında kilit alanların kontrolünü yapıyor” dedi. Ben de Zeppy’nin hemen yanı başına çömeldim ve bu mağara gibi tesisin içine dikkatle baktım. “Yani sen şimdi burasının orası olduğunu mu söylüyorsun” diye sordum. “Bizim türbin kanatları üretim merkezimiz mi?” Zeppy müthiş bir gurur ifadesiyle dolu sesiyle, “Evet bayım! Bu aşık olunası tarlaların altında bunlardan çok var” dedi.
~
Ortaklaşa yaratım işçileri Benim kazamdan hemen önce üretim şefi olarak bu fabrikaya katılan bir içim su Linda’yla ilgili 40 yıl öncesinden aklıma gelen anlık bir hatırayla “Peki ya çalışanlar” dedim. “Ofisler? Otopark yerleri? Herkes nereye kayboldu?” Zeppy, “Ağır ol dostum. Bizim yüzlerce çalışanımız var. Ancak onların çoğunu burada ortalıkta göremezsin. Onların çoğu işlerini evlerinden yapıyor. Diğer şirketlerde de aynısı oluyor. Alınan sonuç ise senin de fark ettiğin üzere bomboş yollar, açık alanlar ve göz alabildiğine bir vahşi hayat. Bizim şirketimiz için dünyanın dört bir yanından birbirleriyle rekabet eden insan grupları var. Biz buna ortaklaşa yaratım diyoruz. Onlar kanat yüzeyleri için eklemeli imalat süreçlerindeki inceltilmiş parçacık püskürtme alanı dinamiklerinden, birden fazla malzemeden yapılmış hibrid bileşenlere, optimumlaştırılmış lojistiğe, robot sensör topluluğu hiper algılamasına, servis alametlerine ve entegre güvenliğe kadar her şeyi kapsayan sözleşmeler temelinde çalışıyor; yani ne istersen söyle hemen yapalım!” dedi. “İşte şimdi doğru dürüst anlatmaya başladın dostum. Artık onca yıl boyunca neler olduğunun resmini gözümün önüne getirebiliyorum” dedim.
Tozlardan türbin kanatlarına Zeppy, “Mesela şuradan aşağıya doğru bir bak” diye devam etti. Ardından hemen aşağımızda sanki akkorlaşmış gibi bir saf enerji tüpüyle birbirlerine bağlanmış gibi görünen bir şeffaf makineler serisine işaret etti. “Senin şu anda bakmakta olduğun aslında bizim tabiri caizse eti her bir kanadın iskeletine nasıl eklediğimizin resmi. Biz yapısal bütünlüğü sağlamak için bu tesisin başka bir kısmında üretilen önceden oluşturulmuş bir cevherle işe başlıyoruz. Sonra bir adımlar serisi içinde, bu cevherin üzerine seramik, metal ve karbon nanoparçacıklarını dijital bazda püskürtüyoruz. Bu aslında senin kaza geçirmeden önce bizim üzerinde çalıştığımız eklemeli 3D baskı süreçlerine çok benziyor. Ancak binlerce kez çok daha hassas ve ekstra bir çaba göstermeye hiç gerek kalmaksızın müşterilerin tüm talepleri karşılanabiliyor. Sonuçta ortaya rüzgar ve güneşle çalışan elektrolizörlerce üretilen saf hidrojen gazının yanması için gerekli olan aşınmaya dayanıklı kristalli bir yapı çıkıyor.” Ben ise şaşkınlıkla “Yani nihayet meşhur hidrojen ekonomisine geçebildik!” dedim. Zeppy, “Tam üstüne bastın. Bunu mümkün kılan da bizim yüksek sıcaklık kanatlarına yönelik imalat teknolojimizdi. Ama dur, dahası da var. Bu süreç esnasında, kanatların her bir yerine lazerle gömülmüş mikroskopik sensörler aracılığıyla her bir kanadın bütün yaşamı boyunca kendi durumu hakkında sürekli bilgiler göndermesi sağlanıyor. Bu kanatlar son bir süreçte yani mikro deformasyonlardan ve malzeme yorulmasından korunmak için makineden makineye bir taşıma bandı üzerinde değil ama aynı zamanda aralıksız bir muayene sistemi işlevi de gören güçlü bir manyetik alandan geçiriliyorlar” dedi. “Artık ışığı görmeye başlıyorum” dedim. “Peki buraya ara malzemeler ve ürünler nasıl girip çıkıyor” diye sordum. Zeppy, “Hemen hemen her şey yeraltında. Malzemeler borularla taşınıyor. Burada çok özel tozlardan bahsediyoruz. Nihai ürünler ise bir dağıtım merkezine pnömatik borular aracılığıyla naklediliyor” dedi. “Peki ya yerel tamirler ve bileşenler… Müşteriler bu tür işleri kendi başlarına yapabiliyor mu” diye sordum. Zeppy, “Ohhoo, elbette. Örneğin bir kanadın yeniden kaplanması gerektiğinde bu tesisin operatörünün robotik sistemleri hemen oracıkta kanadın üzerine gerekli malzemeyle bir kat çekebiliyorlar. Ayrıca yeni bileşenleri de yerel olarak üretebiliyorlar. Üstelik bize kendi ortaklaşa yaratım süreçlerinde buldukları yeni fikirlerle geldiklerinde ...” diye tam sözünü tamamlayacaktı ki gözlerimizin köşesinden bir hareketlilik olduğunu fark ettik ve yukarıya doğru baktık. Sadece birkaç metre uzağımızda büyük bir gri kurt duruyordu ve kocaman bembeyaz dişleri sabah güneşinde pırıl pırıl parlıyordu. Ben korkudan donakalmıştım. Zeppy, “Dert etme. Bu sadece bizim biyonik güvenlik sistemlerimizden biri. Beni tanıdı” dedi. Bu canavarın gırtlağından tüyler ürpertici hırlamalar çıkmaya başlayınca, “Peki ya beni” diye sordum. “Bu senin için bir problem olabilir” dedi.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz