Yeşil arterler

Hintli gazeteci Mahesh Devgan, bu eşsiz proje hakkında bir haber hazırlıyor. Eski bir arkadaşına yazdığı mektupta izlenimlerini aktarıyor.

1.01.2011 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Yeşil arterler


Sevgili Gajendra,

Çok uzun yıllardır görmek istediğim bu şehirden sana sevgilerimi gönderiyorum. Bildiğin gibi bu seyahati yapmamın önemli bir nedeni vardı: Dünyanın en ileri ulaşım sistemlerinden birini yakından görmek ve izlenimlerimi Digital Times of Rajasthan için bir makale halinde haberleştirmek istiyordum. Buradaki kentsel yapılaşma yeni bir ulaşım sistemine neredeyse hiç boş alan bırakmıyordu. Ancak bu şehir yeni çözümler bulmayı başarmış. Bu sayede salınımlarda devasa bir düşüş sağlanmış ama daha da şaşırtıcı olan, ekonomide gözlemlenen büyüme. İnsanların araba sahibi olmamakla tasarruf ettikleri paranın çoğu artık diğer tüketim kalemlerine harcanıyor.
Bunun nasıl mümkün olduğunu merak ettiğini bildiğimden bu şehrin yönetim temsilcileriyle bugün yaptığım röportajlardan neler öğrendiğimi şimdi sana anlatayım: Bu sabah beni New York Ulaştırma Otoritesi’nin genel merkezine götüren metrodan başlayayım… Bu metro sistemi 125 yaşında ve onca modernizasyon çabasına rağmen bazen gerçek yaşını ele veriyor. Ancak öne çıkan tek bir gerçek var, o da bu metronun halen çalışıyor olması. Yeni trenler, en yüksek hızlarında giderken bile bir kedi yavrusunun çıkarttığı mırıldanma kadar ses çıkartıyor ve dışarıdaki kavurucu yaz sıcağına rağmen, Hindistan’da da görmeyi çok istediğim şekilde, metro vagonlarının içinde insanı serinleten bir hava var. Trenlerin hepsi modernize edilmiş ve enerji dengeleri elden geçirilmiş. Örneğin fren yapma enerjisini geri kazanıyorlar. Bu enerjinin bir kısmıyla trenlerin havalandırma sistemleri besleniyor, geriye kalanı ise şebekeye aktarılıyor. Bu yöntemle tasarruf edilen enerji ile küçük bir şehrin tüm ihtiyaçları karşılanabilir.
Otoriteler, metropolitan metro sistemini desteklemek için yeraltından şehrin her bir parçasını birleştiren halka şeklinde ekspres bir hat inşa etmiş. Bu trenler her ilçede en fazla iki durakta duruyor. Bu sayede devasa mesafeleri bir arabanın asla alamayacağı rekor sürelerde katediyorlar. Brooklyn’den Bronx’a veya Manhattan’dan havalimanına 15 dakikadan kısa bir sürede gidebiliyorsun.
Bu ulaştırma sisteminin altı çizilmesi gereken diğer bir yönü de yüksek hızlı demiryolu şebekesine olan bağlantısı. Son 10 yıl içinde uzak mesafeli demiryolu ağının genişletilmesiyle yüksek hızlı trenler New York’tan pek çok metropolitan bölgeye sefer yapar hale gelmiş yani sadece bu amaç için yeni bir dizi yeraltı platformuna kavuşan Grand Central’dan her yere gitmen mümkün. Bu trenler uçmanın önündeki en muhteşem alternatif.
Bu trenlerin tamamen dolu gittiklerine ise hiç şüphe yok. Bugün bu işi, her bir yüksek hızlı trenin konumunu bir metrelik sapmayla kaydeden uydu destekli konumlama sistemiyle başarıyorlar. Ayrıca entegre sürücü destek sistemleri de enerji tüketiminin optimumlaştırılmasını ve güvenliğin sağlanmasını önceden planlama ile mümkün kılıyor. Bu sistem o kadar başarılı çalışıyor ki şehir, onun başka uyarlamalarını kendi metro sisteminde ve bahsettiğim ekspres metrosunda da kullanıyor. Burada uydu ağının “pseudolites” denilen ve radyo antenleri, alıcılar ve cam fiber kanallardan oluşan bir kopyası çıkartılıyor.
Belediye yetkilileri şehrin karayolu trafiğini de dönüştürmüş. Yapılan kilit değişikliklerden biri, seyir halindeki tüm arabaların ve kamyonların katettikleri kilometreleri otomatik olarak, milimi milimine kaydeden ve her bir aracın ödeyeceği tutarı hesaplayan, uydu destekli şehir ücretlendirme sisteminin başlatılması. Burada asıl hedef, bu gelirler ile iklimin ve çevrenin korunması ve elbette insanların kamu ulaşımını tercih etmeye teşvik edilmeleri. Geçtiğimiz yıllar içinde otobüs ve taksi filolarının tamamı elektrikli araçlarla değiştirilmiş. Şu anda ne kadar temiz bir hava soluduğumu hayal bile edemezsin.
Taksi şoförleri, 250 kilometre yaptıktan sonra ya pahalı olan hızlı şarj istasyonlarına giderek orada akülerini 10 dakika içinde dolduruyor ya da araçlarını birkaç saatliğine şehir şebekesine bağlayarak kendilerine bir mola veriyor. Bu zaman zarfında araçlar sadece kendi akülerini yeniden şarj etmekle kalmıyor, aynı zamanda şehir şebekesine fazla elektriklerini aktararak bundan para da kazanabiliyor. ~
Özel araç sahipleri için bu iyi bir gelir kaynağı, zira çoğu zaman arabaları şehir şebekesine günde 22 saat bağlı kalabiliyor. Eğer arabalarını bir enerji depolama birimi olarak bırakırlarsa yılda 1.000 dolar kadar para kazanabiliyorlar. Çünkü enerji şirketlerinin rüzgar çiftlikleri ve güneş enerjisi birimleri gibi dalgalanan enerji kaynaklarının enerji şebekesine entegrasyonunu sağlayan geçici depolama birimlerine ihtiyaçları var. Bu teknoloji sayesinde New York şehrinin etrafındaki bölgelerde kurulu birkaç modası geçmiş kömürle çalışan enerji tesisi, şimdiden hizmet dışına çıkartılarak kapatılmış.
Aklıma gelmişken, taksilerde hayatımda görmediğim konforla karşılaştığımı söyleyebilirim. Bir taksi sürücüsü bana bu konforun sebebinin dört tekerleğin her birine ayrı bir motorun bağlanması anlamına gelen tekerlek merkezli motorlar olduğunu söylemişti. Bu sayede baştan aşağı yeni tasarım konseptleri geliştirmek mümkün oluyor ve araç içinde size çok daha geniş bir alan bırakılıyor.
Dostum artık yazmaya ara vermem gerekiyor. Şu anda bu mektubu beni Manhattan’dan Brooklyn’deki South Richmond Hill’e umduğumdan da çabuk getiren elektrikli taksinin entegre internet terminalinden yazıyorum. Akşam saatlerinin iş çıkışı izdihamına rağmen bu yolculuk sadece 19 dakika sürdü! Burası kuzenim Ajith ile ailesinin yaşadığı yer ve bu gece beni akşam yemeğine davet ettiler. Şu anda lezzetli bir matar paneer yemeyi ümit ediyorum! Bu büyüleyici şehir hakkındaki en son izlenimlerimi sana aktarmaya yarın da devam edeceğim.
Sevgilerimle,
Mahesh.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz