Enerji Borsası ne getirecek?

Geniş Açı’nın bu toplantısı, “Enerji Borsası Ne Getirecek?” başlığıyla düzenlendi.

1.10.2013 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Enerji Borsası ne getirecek?

Enerji, her zaman en önemli gündem maddelerinden biri. Çünkü tüketim her geçen yıl artıyor. Şu anda Türkiye’nin elektrik tüketimi, yaklaşık 242 terawatt/saat ve 2023’te bu rakamın 481 terawatt/saat’e çıkması bekleniyor. Bu da önümüzdeki dönemde çok ciddi yatırımlar yapılması gerektiği anlamına geliyor. Bir diğer sıcak gündem ise Enerji Borsası. Yıl sonuna kadar devreye girmesi planlanan borsa, yeni bir dönemin başlangıcı olacak. Uzun vadeli hedef, Türkiye’yi bölgenin en önemli enerji aktörlerinden biri haline dönüştürmek.

Geniş Açı’nın bu toplantısı, “Enerji Borsası Ne Getirecek?” başlığıyla düzenlendi. Moderatörlüğünü İş Yatırım Kurumsal Finansman Müdürü Reha Pamir ile Capital Dergisi Yayın Yönetmeni Sedef Seçkin Büyük’ün yaptığı toplantıya; TEİAS Elektrik Piyasaları İşletmesi Daire Başkanı Nezir Ay, Borsa İstanbul Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Kemal Yılmaz, Avrupa Enerji Tacirleri Federasyonu (EFET) Türkiye Koordinatörü Burak Güler, Enerji Ticareti Derneği Başkanı Batu Aksoy, Bereket Grup Yönetim Kurulu Başkanı Ceyhan Saldanlı ve İş Portföy Genel Müdürü Tevfik Eraslan katıldı.

Toplantıda, enerji borsasının getirecekleri, piyasanın beklentileri ve geleceğe dönük hedefler masaya yatırıldı. Sedef Seçkin Büyük Öncelikle hepiniz hoş geldiniz. Capital Dergisi olarak İş Yatırım ile birlikte 3 ayda bir düzenlediğimiz Geniş Açı toplantılarımızın bu ayki konusunu enerji borsası olarak belirledik. Toplantımızın moderatörlüğünü, enerji piyasasını çok yakından izleyen İş Yatırım Kurumsal Finansman Müdürü Reha Pamir yapacak, biz de ona yardımcı olacağız. Tekrar hoş geldiniz diyorum ve sözü Reha Bey’e bırakıyorum,

Reha Pamir Merhaba. Öncelikle bütün katılımcılara çok teşekkür ediyoruz. Yoğun iş programları arasında vakit ayırıp geldikleri için... Bugün hep birlikte enerji borsalarını değerlendirmek istiyoruz. Biliyorsunuz, mart ayında kanunlaşan yeni Enerji Piyasası Kanunu ile beraber EPİAŞ’ın kurulması söz konusu. Toplantımıza kamuyu temsilen aramızda olan TEİAŞ Elektrik Piyasaları İşletmesi Daire Başkanı Nezir Bey’den başlamak istiyorum.~
EPİAŞ’ın neler getireceğinden bahsedebilir misiniz? Spot piyasadaki Piyasa Mali Uzlaştırma Merkezi’nin (PMUM) şu anki uygulamalarına göre neler değişecek? Bunları içeren genel bir değerlendirme yapabilirseniz çok seviniriz. Nezir Ay Öncelikle bu organizasyonu düzenlediğiniz için teşekkür etmek isterim. Sorunuza gelirsek, hep “EPİAŞ gelecek her şey kurtarılacak, likidite çok artacak, piyasa fiyatları bir anda düşecek” gibi bir beklenti oluştu. Halbuki fiyatların düşmesini isteyen de var istemeyen de var. Geçen hafta da aynı hadise gerçekleşti. İki gün süreyle EPİAŞ kuruldu, her şey süt liman olacak diye bir beklenti oluştu. Tabii böyle bir beklenti var ama bunun arkasında da bir gerçek var. Şu anda gün öncesi piyasası çalışıyor. Bu gün öncesi piyasasının grafiklerine de baktığımız zaman Fransa’daki piyasa ve fiyat dalgalanmaları hangi oranda değişiyorsa bizim gün öncesi piyasanın fiyatı da aynı oranda değişiyor. Bizde gün içi piyasası yok ama hazırlıklarımız tamamlandı. Bir mevzuat yetersizliği nedeniyle gün içi piyasasını, belki Ocak 2014 olmasa da mart veya nisanda devreye alabiliriz. Bu arada sanal uygulamayı da başlattık. Yani EPİAŞ’ı beklemeden bu çalışmalar sürdürülüyor.

Tüm bunlara gelmeden önce belki de 2001’den başlamak lazım. Bildiğiniz gibi bu alandaki liberalizasyonun ilk ışığı 4628’le birlikte ve 1 Ekim’den itibaren TEAŞ’ın üç ayrı şirkete bölünmesi, Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi, Türkiye Elektrik Üretim A.Ş. ve Türkiye Elektrik Ticaret A.Ş.’nin kurulmasıyla başladı. İlk liberalizasyon adımları böyle atıldı. Daha sonra 2004 yılındaki Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği’nin yayınlanmış olması, arkasından 1 Ağustos 2006’dan itibaren nakdi uygulamanın başlamasıyla birlikte dengeleme veya üretim tarafında saatlik uzlaştırma, tüketim tarafında üç periyotlu bir uzlaştırma ile TEİAŞ olarak sistemi başlatmış olduk.

Niye üç zamanlı ve aylık uzlaştırma ile başladık? Tabii ki sayaç altyapısı yetersizdi. Biz zaman içerisinde bunu tamamlayarak 2009 yılında üretim tarafını ve tüketim tarafının her ikisini de saatlik bir uzlaştırma noktasına getirdik. Bu çalışmaları bitirdik ve 2009’dan itibaren de gün öncesi planlama diye bir faz geliştirdik. O da bir geçiş dönemiydi çünkü elimizde gün öncesi piyasasını işletecek, teklifleri eşleştirecek bir yazılım yoktu. O dönemde bunun ihalesini yapmıştık ve implamantasyon çalışmalarını devam ettirmekteydik. Biz bunu 2010 Ağustos’unda bitirdik. 2011 Aralık’ta da gün öncesi piyasasına geçmiş olduk.

Aradaki zamanda da bir teminat mekanizması geliştirdik. Yani bir risk yönetimini orada başlatmış olduk. Günlük ödeme mekanizmasını getirdik. Bunun anlamı da şu: Günlük ödeme yaparak 55 günlük bir teminat
maliyetini günlüğe indirgeme noktasına getirdik. En azından gün öncesi piyasasında...~

Nihai olarak da şu noktaya geldik: Bir tarafta gün öncesi piyasası çalışıyor. Bir de dengeleme güç piyasası gerçek zamanda çalışıyor. Böylece sistemin dengesizliklerinin giderilmesi için dengeleme güç piyasası dediğimiz, esas amacı sistemin fiziksel dengesini sağlamak olan bir piyasa oluşmuş oldu. Bunun yanında tabii ki bir yan hizmet mekanizması kuruldu. Primer kontrol olsun, sekonder kontrol olsun gerçek zamanda sistemin dengesinin sa��lanması için gerekli olan argümanlar da bu arada geliştirilmiş oldu.

“EPİAŞ ne getirecek?” sorusuna tekrar geldiğimizde, şu andaki yapıdan farklı bir şey getirmeyecek aslında. Ama piyasa işletmecisinin elini güçlendirecek. Nedir bu güçlendirme? Birincisi, biz şu anda tarafsız olduğumuzu ne kadar iddia edersek edelim, bir kısım katılımcılara veya bir kısım vatandaşlara tarafsız olduğumuzu ispatlayamıyoruz. Niye? Aslında onlar da haklı tabii ki. Çünkü bir izleme mekanizması yok. Mevzuatın değiştirilmesiyle ilgili birebir piyasa katılımcılarının katkısının sağlanmasıyla ilgili yetersizliklerimiz var. Bunu kamu içerisinde gerçekleştiremiyoruz. Ben her ne kadar yönetmelikler hazırlanırken bu ikisinde ısrar ettiysem de olmadı. Mesela kamu içerisinde bir yönetmelik nasıl değişir? Ki bunu yönetmeliğin içerisinde yazabilirdik. Yani değiştirme prosedürünü yazabilirdik ama yazamadık. Veya izleme komitesini kurabilirdik, kuramadık. Dedik ki bu ancak özel sektörün katılımıyla, özel sektörün de yönetimde pay sahibi olduğu, bizzat kendisinin de onayladığı bir mekanizmayı oluşturursak, işte o zaman biz gerçekten tarafsız olduğumuzu ispatlayabiliriz dedik.

Bunun ötesinde bizim neye ihtiyacımız var? Şu anda kamuda ben bir proje gerçekleştirmek istediğim zaman bunun finansmanını sağlayabilmek için 2 yıl geçiyor. TEİAŞ’ın cebinde para var ama finansmanı, o harcama yetkisini alıp da bütçeyi oluşturabilmek için 2 yıl harcadım. Halbuki artık piyasa işletmesinde teknoloji çok hızlı gelişiyor. Her an yeni ihtiyaçlar olacak ve bu ihtiyaçların anında, kısa sürede karşılanması lazım. Bu da kamu mantığıyla, kamu felsefesiyle işlemiyor. Oysa çok hızlı davranmak zorunda kaldığımızda anında cevabı vermemiz lazım.

Bir üçüncü husus ise personel konusu. 2011 Ocak ayına kadar PMUM’da sadece bir bilgisayar mühendisi vardı. Zorlamayla şu anda 11 tane bilgisayar mühendisi var. Bunlar da tabii ki genç elemanlar, biraz işi öğrendikten sonra hep gözleri dışarı gidiyor. Onları elimizde tutamıyoruz. Onun ötesinde şu anda hem işletme açısından hem yeni projelerin geliştirilmesi açısından önümüzde yapmamız gereken gerçekten çok proje var. Bunlar için personel ihtiyacı var. 30 bilgisayar mühendisi istedik. Son 2 yıl içinde 3 kişi alabildik.~

Özetle bu işin içinde özel sektör olmasının 3 ana nedeni bu saydıklarımdır. Birincisi tarafsızlığımızı ispatlayabilmek, ikincisi hızlı hareket edebilmek, üçüncüsü de kalifiye personel istihdam edebileceğimiz ortamın sağlanması.

Reha Pamir Teşekkürler. Ben şimdi sözü biraz da türev piyasalarıyla ilgili gelişmeleri dinlemek adına Mustafa Kemal Bey'e vermek istiyorum. Elektrik piyasalarına dayalı kontratların işletilmesiyle ilgili yetkili merci Borsa İstanbul. Dolayısıyla buna ilişkin olarak şu andaki hazırlıklarınız ne seviyede? Özellikle bu alandaki türev piyasaya yönelik olarak beklentilerinizi kısaca açıklayabilir misiniz?

Mustafa Kemal Yılmaz Tabii öncelikle hem İş Yatırım’a hem Capital dergisine bu nazik davetleri için teşekkür ediyorum. Biliyorsunuz mart ayı sonunda çıkan Enerji Piyasası Kanunu'nda, tüm türev piyasa işlemleri ile birlikte standardize edilmiş sözleşmelerin işlem görmesi için platform Borsa İstanbul olarak belirlendi. Borsa İstanbul olarak da türev piyasaların etkin bir şekilde işletilmesi için çalışacağız. Türev piyasalar konusunda yapacaklarımıza değinmeden önce bir hususun altını çizmekte fayda görüyorum. Biz yurtdışındaki spot ve vadeli enerji piyasalarının yasalarını incelediğimizde şöyle bir olgu gördük: Türev piyasaların etkin bir şekilde gelişebilmesi için iyi bir spot piyasasına ihtiyaç var. Bu spot piyasasının da 1-2 yıl sağlıklı bir şekilde işlediğini görmeye ihtiyaç var. Çünkü türev piyasalar aslında “underlying asset” dediğimiz, altına kurulu olduğu düzeni sağlam bir piyasadan oluyor. Dolayısıyla biz türev piyasa için spot piyasayı ne kadar sağlıklı bir şekilde oluşturabilirsek, geleceğinde de türev piyasada o başarıyı elde edebiliriz. Bunun en açık örneği de 2011 yılında işleme açılan elektrik üzerine vadeli işlem sözleşmelerinin işlem hacminin maalesef oluşamaması. Nakit uzlaşıya dayalı bu sözleşmeler sektörle istişare ederek çıkarılmış oldukları bir noktada yeteri kadar işlem hacmine
ulaşamamış bulunuyorlar. Bu nedenle biz EPİAŞ’m sağlıklı bir fiyatlama mekanizması, şeffaf bir bilgilendirme mekanizması, etkin bir risk yönetim mekanizması ve piyasalararası bir gözetim mekanizması ile şekillenmesinin çok kritik olduğunu düşünüyoruz.~

Baktığınız zaman enerji piyasaları için türev piyasaları gerçekten önemli. Bunu rakamlarla da görebiliyorsunuz. Örneğin bugün dünyada en fazla referans verilen Almanya’daki EEX piyasası ile İskandinavya’daki Nord Pool ve Nasdaq piyasasına baktığınız zaman, türev piyasa işlem hacmi, spot piyasa işlem hacminin üç ila beş katına karşılık geliyor. Bu şunu gösteriyor: Aslında bu piyasalarda gerçek likidite ve işlem hacmi, türev piyasalarda gerçekleşiyor. Dolayısıyla burada çok önemli bir noktaya gelebileceğimizi hedefliyoruz. Sadece elektrik için değil doğalgaz ve karbon emisyonu sözleşmelerinde de. Bu hedefi gördüğümüz ve bu sonucu belirlediğimiz için Nasdaq OMX ile çok ciddi bir işbirliği anlaşması imzaladık. Bu anlaşmanın bir parçasını da tüm türev piyasa sistemimizin baştan aşağı renove edilmesi oluşturuyor. Bu renovasyon sonucunda biz bu piyasalarda işlem gören ürünler üzerinden yatırımcılara etkin bir risk yönetim mekanizması sağlamayı hedefliyoruz. Bunu da doğru bir alım-satım platformu üzerinden gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Tabii sadece Borsa İstanbul’u düşünmüyoruz. Aynı zamanda EPİAŞ'ı da düşünüyoruz. Çünkü biliyorsunuz aynı zamanda onun yüzde 30 ortağı olacağız. Bu nedenle de aslında Nasdaq ile yaptığımız görüşmelerin bir parçası olarak TEİAŞ’la, EPDK ile, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile birlikte çalışıyoruz. Bu konuda da kendileri ile birlikte hem Stockholm’e gittik hem de İstanbul ve Ankara’da bugüne kadar üç tane workshop yaptık. Amacımız illa ki Nasdaq sisteminin alınması değil. Ama kuracağımız türev piyasa ile entegre çalışabilecek yapıda bir alım-satım sisteminin spot piyasada da işlerliğini sağlamak önemli. Çünkü biz şuna inanıyoruz: Türkiye’de enerji piyasalarını geliştireceksek bu iki boyutlu olur. Spot ve vadeli. İkisi birbirinden kopuk olmaz. Dolayısıyla bu entegrasyonu sağlamamız lazım ki yarın enerji sektörünün katılımcıları bir trading yapmak istediklerinde, tek bir interface üzerinden tüm ürünleri alıp satabilme kabiliyetine kavuşsunlar. Minimum maliyette maksimum ihtiyaçlarını görebilsinler. Dolayısıyla türev piyasa boyutunda hem futures ve opsiyon anlamında hem de forward ve swap anlamında özellikle uzun vadeli sözleşmeler itibariyle Borsa İstanbul olarak ciddi bir riskten korunma mekanizması sunabileceğimize inanıyoruz.

Reha Pamir Teşekkürler. Ben şimdi sözü Enerji Ticareti Derneği Başkanı Batu Aksoy’a vermek istiyorum. Dernek başkanı olarak sizce daha iyi bir sistem getirmek adına gerek kamuya gerek özel sektöre ne gibi görevler düşüyor?

Batu Aksoy Ben de sözüme teşekkür ederek başlamak istiyorum. Bugüne biraz geçmişten gelmek istiyorum. Gerçekten bu liberalizasyon süreci 2000 yılında, 4628 Elektrik Piyasası Kanunu ve 4646 Doğalgaz Piyasası Kanunu’nun 2001 yılında çıkmasıyla başladı.~
Arkasından EPDK’nın kurulması, paralelde TEAŞ’ın bölünmesi, özelleştirmeye hazırlanması, EÜAŞ’ın bölünmesi, BOTAŞ’ın kontrat devri ihalelerinin yapılmasıyla devam etti. Paralelinde doğalgaz dağıtım özelleştirmeleri, doğalgaz kontrat devirleri, elektrik dağıtım özelleştirmeleri, şimdi bir yerinden başladığımız ama daha ciddi ölçekte başlamanın ucuna geldiğimiz elektrik üretim özelleştirmeleri, EPİAŞ’ın kurulması... Esasında bütün bunların hepsi bir sürecin çok önemli kilometre taşları. Biz enerji sektörünü 1-2 yıl değil 20 yıllık düşünüyoruz ve öyle de düşünmek zorundayız. Enerji sektörünün tüm noktalarında kısa vadeli düşünenlere ne kamuda ne özel sektörde ekmek var. Yoksa 20 yıllık bir horizonda baktığımız zaman esasında 2000’li yılların başında alınan bu politik ve bence çok doğru serbestleşme sürecinin yarısından çoğunu aştık diyebilirim. Belki yüzde 70’ine geldik. Şu andan sonra gidecek kısmı da çok daha hızlı bir şekilde devam ettirip 2015 - 2016 yılında, bir sonraki evre için ideal noktaya gelindiğini görebilme ümidimiz kesinlikle var.

Biraz önce Nezir Bey’in söylediği evreler de çok önemliydi. Piyasa Mali Uzlaşma Merkezi’nin kurulması, dengeleme mali uzlaşma mekanizmalarının çalışması çok önemli evrelerdi. Bunların nasıl başladığına bakarsak aslında biraz da krizler bizi bunları başlatmaya itti. 2001 yılındaki bu reformist hareket, hem krizlerin hem dış etkenlerin bastırmasının sonucuydu. Esasında belki bize kalsa yapmayacaktık. Daha sonra 2006’da enerji arz sıkıntısı yaşadık. Dolayısıyla bunların hepsinin yaşanması gerekiyordu ve yaşandı.

Bence şu anda iyi bir noktadayız. İleriye de bakmamız lazım. İleriye baktığımız zaman bundan sonrası için öncelikler nedir? Biz neden şu anda burada bunları tartışıyoruz? Ben konuyu tabii ki özel sektör bakış açısıyla değerlendireceğim. Özel sektör olarak enerjide üretim ve ticareti ele almak istiyorum. Ülkemizin ciddi bir hedefi var. 2020-2023 yıllarında dünyanın, bölgenin en önemli ilk 10 ekonomisinden biri olmayı hedefliyoruz. Dolayısıyla bunun için Türkiye’nin büyümesi lazım. Ciddi boyutta büyümeyi desteklemek, altyapısını oluşturmak, en azından kösteklenmemesi için ciddi manada enerji yatırımları yapmamız gerekiyor. Yeterli enerjisi olmayan, güvenilir arza sahip olmayan bir ülkenin büyümesi ve bu tarz hırslı hedefleri gerçekleştirebilmesi imkânsız diyebiliriz. Bu yüzden enerjimizi, enerji sistemimizi, altyapımızı, sektörümüzü çok doğru konumlandırmak zorundayız. Bundan dolayı enerji üretimlerine ihtiyacımız var. Enerjide dağıtım ve iletim sisteminin ve ticaretin de bunun paralelinde çok doğru işliyor olması lazım ki enerji üretim yatırımcıları önünü görerek yatırımlarını yapmaya ve ülkenin dinamosu olmaya devam edebilsin. O zaman enerji üreticileri için en önemli konu nedir?~

Bizim bakış açımızla öngörülebilirliktir. Artık Türkiye'de 90'lı yıllarda olduğu gibi alım garantileri yok. Tamamen serbest piyasa koşullarında ilerliyoruz. Yatırımınıza, piyasaya, teknolojiye, verimliliğinize, arza, talebe ve ülkenin geleceğine güvenerek yatırım yapmak zorundasınız. Bu dünyada, hele bu tarz ölçekli yatırımlarda gerçekleştirilmesi en zor yatırım tarzıdır. Çünkü hiçbir garantisi yok. Dolayısıyla yatırımların geri dönüşü için piyasanın çok iyi işliyor olması lazım. Aksi taktirde bu projeler finanse edilemiyorlar. Çünkü merchant (perakendeci) enerji yatırımları, finanse edilmesi dünyadaki en zor enerji yatırım sistemleri. Dolayısıyla bir entegrasyon önemli olduğu kadar piyasanın doğru ve düzgün işlemesi de çok önemli oluyor. Bu yüzden enerji yatırımcıları, “Enerjimi nereye satacağım” endişesini minimize etmek zorunda. Yani risklerini azaltmak zorundalar. O yüzden biz de burada, aynen Mustafa Kemal Bey'in söylediği gibi, enerji borsasının konseptini, bu risklerin minimize edilip enerji yatırımcısının önünü daha iyi görebilmesi için çok doğru, çok güzel bir araç olarak görüyoruz.

Bu aracın en büyük unsurlarının, piyasada şeffaflık, gerek fiyatlarda gerek yönetimlerde gerekse piyasa işleyişinde ve fiyat oluşumunda öngörülebilirlik ve likiditenin olması olarak özetleyebiliriz. Tabii bunların bazıları olmadan diğerleri olmuyor. Hepsinin birlikte olması, tüm hedeflere ulaşılabilmesi için son derece önemli. Biz bugün gün öncesi pazardan bahsediyoruz, gün içi pazara geçmekten bahsediyoruz. Çok güzel fakat ay öncesi, yıl öncesi, 5 yıl öncesini de en azından fikir olarak dahi olsa öngörmenin çok ciddi biçimde risk azaltıcı ve yatırım iştahını açıcı etkenleri olacaktır. Dolayısıyla öngörülebilirlik burada çok önemli oluyor. Ki böylece yatırımcı, yatırım yapmaya veya yapmamaya karar versin. Çünkü yatırımını yanlış bir şekilde yaparsa veya yapmaması gereken bir noktada yaparsa, bunlar atıl oluyor. Şirketler zora düşebiliyorlar. Tabii arz ve talep dengesi her zaman mükemmel olmak zorunda değildir. Bu bir döngüdür. Onu da tam manasıyla öngörmek imkansız ama bunu en iyi şekilde öngörmeye çalışmak lazım. Dolayısıyla EPİAŞ'ın son derece önemli olduğunu düşünüyorum.

Tabii bu borsa konseptine sadece EPİAŞ olarak da bakmamak lazım. EPİAŞ spot piyasa işleticisi, TEİAŞ sistem işleticisi operatörü, Borsa İstanbul türev piyasalar ve finansal piyasaların işleticisi. Bunların üçünün koordinasyonu ve en işbirlikçi şekilde çalışıyor olması, tüm sistemin başarıya ulaşması için çok önemli. Sadece elektrik da olarak düşünmemek lazım. İdeal dünyada doğalgazı, kömürü, karbondioksit emisyonlarını, sınır ötesi ticaret kapasite haklarını, kısaca enerji ile ilgili her şeyi bu sistemin içerisinde görebilmemiz lazım. Biraz daha EPİAŞ'a dönersek, biz bu sistemin özel sektör olarak yüzde 30, hatta yüzde 40 hissedarı olacağız gibi gözüküyor.~
Bu da bizim için hem çok büyük bir onur vesilesi hem aynı zamanda çok önemli bir görev ve sorumluluk. Eğer özel sektör olarak en azından eşit bir hissedar olacaksak, o zaman bizim bu sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirebilmemiz için görüşlerimiz dikkate alınmak durumunda. Burada EPİAŞ'a baktığımız zaman yönetim tarafında, tüm tarafları yani piyasanın tüm oyuncularını ve biraz önce bahsettiğim hissedarları ve belki hissedar olmayan ama halen katılımcı veya taraf olan paydaşları içinde barındırıyor olması bence çok önemli. Ondan sonra organizasyon tarafı var. Yani işletme ve idare tarafı diyelim.

Bunun da profesyonel olması çok önemli. Kendi bütçesine sahip olabilmesi çok önemli. Gerçekten profesyonel insanlar tarafından yönetiliyor olması biraz önce Nezir Bey'in haklı olarak söylediği, kamu işletmesi olmaktan kaynaklanan sıkıntılarla karşılaşmamak anlamında çok önemli. Belki Borsa İstanbul gibi olması lazım. Tabii bunları pratikte olması gerekenler olarak konuşuyorum şu anda. Bir de yine biraz önce bahsedilen surveillance (gözetim) konusu var. Onun bağımsızlığı da çok önemli. Burada bir yönetim olacak, bir operasyon olacak ama bu operasyon da mutlaka bir izleme komitesi tarafından bağımsız kişilerce takip edilecek.

Örneğin halka açık şirketlerdeki bağımsız yönetici konseptini burada onunla yerine getirebiliriz. Bunun içinde de sadece piyasa oyuncuları ya da profesyonel yöneticiler değil, piyasaya bilgisiyle katkıda bulunabilecek kurumlar da olmalı. Mesela Burak Bey’in temsil ettiği The European Federation of Energy Traders (EFET), biraz önce bahsedilen European Energy Exchange (EEX) veya Nord Pool, piyasadaki yerli yabancı yatırımcılar ve Avrupa piyasalarında bu işte şimdiye kadar tecrübe sahibi olmuş ve bize ciddi katkılarda bulunabilecek oyuncular, danışmanlar lazım. Bağımsız, gerçek manada global ve tarafsızlığı ne özel sektör ne kamu tarafından hiçbir şekilde sorgulanmayacak kurumlar lazım. Bunlar, yapıyla ilgili en önemli unsurlar.

Genel olarak üretim, ticaret, dağıtım ve bütün bunlar, enerjide toptan satış pazarının önemini ortaya koyuyor. Mesela bir örnek vereyim: Şu anda Türkiye’de enerji arzı ve talebini karşılaştırdığımız zaman esasında arzın talebe göre fazla olduğunu söyleyebiliriz. Tüketici açısından bakarsak çok güzel bir şey, mükemmel bir şey. Tabii bu bir yere kadar böyle gidecek. Şu anda esasında gün öncesi piyasalarda fiyatı arz ve talep belirliyor. Tabii kamunun biraz hakim oyuncu pozisyonunu, örneğin hidroelektrik santrallerini kontrol edebilmesini dikkate almazsak... Yani kamumun baskın rolünü hesaba katmazsak, genel olarak gün öncesi piyasasında fiyatları arz ve talebin belirlediğini söyleyebiliriz. Fiyatlar diyelim ki yeni yatırım yapmış bir enerji yatırımcısını mutlu edecek veya yatırım maliyetini geri ödeyebilecek noktada olmayabiliyor. Bu kötü bir şey çünkü o zaman da enerji üretim yatırımları azalıyor. Ne oluyor? Fiyatlar yükselmeye başlıyor.~
O döngü bu kez diğer tarafa dönüyor ve birkaç yıl sonra tekrar yatırımlar başlıyor. Bunlar normal ama böyle zamanlarda toptan satış pazarı üretici için bir güvence noktası. Çünkü diğer tarafta kazanamayacağı parayı, en azından toptan satış pazarında kazanmaya devam ediyor. Yani likit ve şeffaf bir şekilde yönetilen, düzgün bir şekilde işleyen bir toptan ticaret pazarında en azından öbür taraftaki zararlarının bir kısmını bu taraflarda karşılayabilecek bir kompenzasyon sistemi, bir risk hedge mekanizması yaratabileceğini düşünüyoruz. Ben şimdilik burada bırakayım.

Reha Pamir Çok teşekkür ediyoruz. Şimdi sorumu Bereket Enerji Grubu’nun ve Aydem Grubu’nun yönetim kurulu başkanı Ceyhan Bey’e iletmek istiyorum. Grubunuzda hem elektrik üretim hem de dağıtım şirketleri mevcut. Dolayısıyla sektörün bu segmentlerini yakından takip ediyorsunuz ve işin içindesiniz. Elektrikte gerek üretici gerek dağıtıcı şirket şapkasıyla sizin EPİAŞ ve Enerji Borsası’ndan beklentileriniz neler? Ne gibi uygulamalar olursa daha verimli hale gelebilir?

Ceyhan Saldanli Konumuz elektrik borsası. Elektrik piyasası EPİAŞ özelinde. Olaya geniş çerçeveden bakacak olursak esas amaç elektriğin kaliteli, ekonomik ve çevreye uyumlu bir şekilde tüketiciye ulaştırılmasıdır. Elektrik çok önemli. Bu noktada bizim mevzuatımız iki prensip öngördü. Bunlardan birisi özelleştirme diğeri piyasa uygulaması yani serbestleştirme. Bütün dünyadaki eğilim de bu doğrultuda. Yine Türkiye’de de bütün dünyadaki gibi önce özelleştirme, sonra piyasa uygulamaları başladı. Türkiye’de özelleştirme 80’li yıllarda başladı ama piyasa uygulaması 4628 sayılı kanunla Türkiye’ye getirildi. Tabii önce özelleştirmenin sonra piyasa uygulamasının olmasının birtakım komplikasyonları oldu. Ama artık onlar geride kaldı.

Esas olan şu: Eğer piyasa uygulaması olacaksa, bunun özel sektör şirketlerince yapılması, onların oyuncu oldukları bir piyasa olması gerekiyor. Bu doğrultuda bakıldığında Türkiye’de elektrik üretimi ve ticareti büyük oranda özelleşmiş oldu. 20 küsur sene uğraştıktan sonra nihayet bu noktaya geldik. Sevinerek söyleyebilirim ki artık özellikle dağıtım yüzde 100 oranında özelleşti. Ticaretle dağıtım fonksiyonu şirketleri de birbirinden ayrıldı. Tüketiciler de “serbest tüketici” ve “tarifeye tabi” tüketiciler olarak ikiye ayrıldı. Piyasanın yüzde 70’ten büyük bir bölümü açık, serbest tüketici segmentinde. Bunlar Türkiye açısından önemli ve faydalı kazanımlar. Tabii burada piyasadan, özelleştirmeden beklediğimiz nedir, ona bakmak lazım.

İlk beklentimiz her şeyden önce doğru fiyatın oluşması. Piyasa mekanizmasının gerekçesi bu. Doğru fiyat neden lazım? Öncelikle en ucuz maliyetli santral devreye girsin, toplumsal maliyetleri düşük olsun. Kanunun öngördüğü ekonomik enerji çözümü buradan geçiyor. İkincisi, yatırım için doğru sinyalin verilmesi. 4628 sayılı kanunla piyasa uygulamaları TEİAŞ’a verildi. PMUM bunu uyguluyordu.~
Bu defa yeniden bir düzenleme getirildi. PMUM uygulamalarının ve vadeli işlemler borsasının uygulamalarının getirdiği tecrübenin ışığında yeniden düzenlendi. Bu defa yeniden EPİAŞ adında bir kuruluş oluşturulacak. Bunda TEİAŞ’ın, özel sektörün ve Borsa İstanbul’un payları olacak. Bu yapı öncelikle doğru bir yapı.

Elektrik piyasası özel bir piyasadır. Kendine has özellikleri vardır. Bu, elektriğin özelliklerinden kaynaklanıyor. Elektrik depolanamıyor, çok hızlı hareket ediyor, anında maliyetlerin sıralanması lazım. Saatlik olarak hangi santral devreye sokulacak belirlenmesi lazım. Bu özel bir uygulamadır. Ama diğer yanda türev piyasalar var. Bu da bir borsa tecrübesi gerektiriyor. Borsa İstanbul’un burada olması o bakımdan faydalı ama özel sektörün de en azından gözlemci olarak işletim sistemi içerisinde bulunması önem taşıyor. Bu bakımdan yapı önemli. Ben bunun başarılı olacağına inanıyorum. Türev piyasalar özellikle yatırımcıya sinyal vermek bakımından önemli. Şimdi bir çelişki var. Şu andaki spot piyasaya bakıldığında fiyatlar düşük. Evet arz fazla ama bir yandan da diyoruz ki Türkiye’nin uzun vadeli elektrik ihtiyacı var. Yatırım yapılması lazım. O zaman demek ki spot piyasaya bakmayacağız. Bakmamız gereken, uzun vadeli kontratlar... Oysa Türkiye’de bu piyasa kurulmuş değil. İşlev taşıyor değil. Bunun devreye sokulması gerekiyor. Ben, bütün bu piyasalar kurulduğunda, işlev taşır hale geldiğinde Türkiye için çok faydalı olacağına inanıyorum.

Reha Pamir Şimdi Avrupa Enerji Tacirleri Federasyonu (EFET) Türkiye Koordinatörü Burak Bey’e sorumu iletmek istiyorum. Siz daha önce bu tarz sistemler kuran ülkelerin piyasalarını çok yakından biliyorsunuz. Bu kapsamda referans alınabilecek ülkelerden kısaca bahsedebilir misiniz? EPİAŞ ya da enerji borsaları yapısına benzeyen yapılar var mı? Ya da oradaki uygulamalar neler? Bir de özellikle piyasa yapıcılığı konusu bu tarz ülkelerde nasıl gerçekleştiriliyor? Yurtdışına baktığımızda Türkiye’de kurulacak olan sistemde fiyat yapıcılığı konusunda ne gibi önerilerde bulunabilirsiniz?

Burak Güler
İş Yatırım ve Capital Dergisi’ne ben de çok teşekkür ederim. Aslında ben şanslıyım çünkü herkes konuştuktan sonra söz aldım. Cevap verme durumum da olacak. Konuştuğumuz konu aslında bir enerji politikası konusu. Elektrik sektöründe serbestleşme dünyada ilk olarak Şili’de 80’li yıllarda başlıyor.

Hemen akabinde İngiltere ile devam ediyor ve de bu konuda çok çeşitli kitaplar var. En önemli kitaplardan biri Sally Hunt’ın “Electricity Policy Restructuring” diye bir kitabı vardır. Onun ilk önsözlerinden birinde şöyle der: “Serbestleşme dünyanın hiçbir zamanında yüzde 100 tamamlanmayacak.” Bunun ana sebeplerinden biri şu: Çünkü insan ihtiyaçları değişiyor. İnsanın ilk başta gelen ihtiyacı da elektrik.~
Elektrik aslında hem ulusal hem evrensel bakımdan insanların yaşam kalitesini artırıyor. Bunu bir an önce serbest piyasada, pazar ekonomisinde uygulamaya başlamış ülkelerde, son kullanıcının kendi tedarikçisini seçebildiğini görüyoruz. Son kullanıcılar için maliyetlerini düşürebilmesi açısından çok önemli bir avantaj. Batu Bey ve Ceyhan Bey’in sorduğu sorular vardı. Pazar ekonomisi aslında enerji sektöründe çok iyi çalışıyor. Arz ve talep dengesi piyasa sinyallerini oluşturmasında çok iyi çalışıyor. Yalnız pazar ekonomisinin tam olarak çalışamadığı bir yer var. O da büyük varlıkların; nükleer santraller, LNG terminalleri, büyük depolama santrallerinde “capital market allocation” sistemi Batu Bey’in bahsettiği kısır döngülerden birinin içine düşerse, yatırımları sekteye uğratıyor. Yatırımın sekteye uğramasında da en büyük dezavantaj özel sektöre oluyor. Çünkü o yatırıma bir şekilde kendinizin girmesi gerekiyor. Orada da nükleer ve LNG terminallerinde olduğu gibi bu yapılamazsa eğer devlet yardımıyla yapılıyor. O soruyu öyle cevaplayalım: Aslında pazar ekonomisinin çok büyük yatırımlara yardım ettiği söylenemez. Esas sorunuza gelecek olursak, Türkiye’de öngörülen enerji borsalarına ilişkin bilhassa İngiltere ve Almanya’dan örnek vererek başlayayım. İngiltere’de 1980’lerde İngiltere TEİAŞ’ının özelleştirilmeye başlanmasıyla birlikte bir serbestleşme sürecine girildi. Bu serbestleşme sürecinin amaçlarından biri de aslında son kullanıcıya hem verimli fiyat vermek hem de bunun tedarikini çevreye uygun şartlarda son kullanıcıya getirmekti. Bugün hem elektrikte hem doğalgaz piyasalarında, Avrupa açısından bakacak olursak, İngiltere piyasası en likit piyasalardan biridir. İngiltere doğru örnektir veya değildir anlamında söylemiyorum. Bence bizim karar vermemiz gereken en önemli konulardan biri zaten bu. Türkiye için İngiltere veya Almanya modeli doğru veya yanlıştır demek bence doğru olmaz. Asıl olan şudur: O piyasaların geçtiği, kullandığı araç-gereçler, sistemler buraya uygulanabilir. Bizim enerji politikası açısından Türkiye’nin kendi realitesini, hem kültürel hem çevresel realitelerini göz önüne alarak bir enerji piyasası, bir EPİAŞ öngörülmesi lazım. Onun için bence altyapı bakımından BT olsun, organizasyonel kısımlar olsun, EPİAŞ Avrupa’dan çok farklı olmayacak ama Avrupa’da çalışan piyasalar şu anda bildiğimiz, gördüğümüz kadarıyla birbirine zaten entegre piyasalar. Bizim Türkiye’nin bulunduğu jeopolitik konumdan dolayı EPİAŞ’ın ilk önce Türkiye’ye bakması lazım. Mustafa Kemal Bey’in de bahsettiği gibi çalışan bir spot piyasaya ihtiyacımız var. Hemen akabinde bunun yöresel olarak bizi çevreleyen ülkelerdeki cevabını aramamız lazım.

Reha Pamir
Bir de piyasa yapıcılığına değinecektik.
Burak Güler Piyasa yapıcılığının bilhassa İngiltere piyasasında devlet şirketi olan National Grid tarafından yapıldığını biliyoruz. Bu aslında çok önemli. Likit piyasanın ilk önce büyük oyuncular tarafından oluşturuluyor olması diğer oyunculara cazibe oluşturması açısından çok önemli. Burada biz bunu VOB’la yapmaya çalıştık. Çok başarılı olamadık çünkü ortada şöyle bir öğrenilmişlik vardı: Biraz önce Mustafa Kemal Bey’in de dediği gibi ilk önce spot fiziksel piyasanın çalışıyor olması lazım ki onun üzerine türev piyasalarının girmesi gerekli.~

Onun için piyasa yapıcılığının burada büyük bir ihtimalle EİAŞ tarafından yapılacağını bekliyorum. Bunun hangi koşullarda yapılabileceğini de aslında merak ediyorum. Çünkü yönetmelik olarak, legal olarak bu yapılabilir mi, yapılamaz mı? Açıkçası işin hukuksal tarafını bilmiyorum ama iş özel sektör tarafına düştüğünde, piyasa yapıcılığı hem türev tarafında hem fiziksel spot piyasa tarafında yapılacağından eminim.

Reha Pamir Teşekkür ediyorum. Bu turun son sorusunu İş Portföy Genel Müdürü Tevfik Eraslan’a iletmek istiyorum. Finansal oyuncuların da gelişen enerji borsasında önemli birer oyuncu olmasını ümit ediyoruz. Acaba sermaye piyasaları ve özellikle de portföy yönetim sektörünün bu alanda bir katkısı var mı? Finansman sağlama anlamında, yatırım yapma anlamında bir ilgisi ve katkısı bulunmakta mı?

Tevfik Eraslan Teşekkürler. Öncelikle baktığım zaman bu masanın etrafındaki tüm katılımcılar açıkçası bizden daha evvel sektörün içerisinde olmuşlar ve bir şekilde konuya bizden daha vakıflar. Bu da sermaye piyasalarının biraz konunun dışında kaldığını gösteriyor. Ama ben sermaye piyasaları önümüzdeki dönemde Türkiye için ne ifade edecek, bu ifadenin içerisinde enerji sektörüyle sermaye piyasalarının yolunun kesiştiği herhangi bir nokta olabilecek mi diye bakıyorum. Böyle baktığım zaman, önümüzdeki dönemde İstanbul finans merkezi olsun diye dev bir projemiz var. Bu dev projenin içerisinde de özellikle sermaye piyasalarının bugünkünden çok daha büyük oyuncularının olması, Türkiye sermaye piyasasının derinleştirilmesi ve biraz daha uluslararası kimlik kazanması düşünülüyor. Bu hedefler içerisinde ilerlerken ben portföy yönetim şirketlerinin de sermaye piyasasının diğer aktörlerinin de önümüzdeki dönemde önemli rol alacağını düşünüyorum. Bugün bu toplantıya gelmeden evvel Hazine Müsteşarlığı ile bir toplantımız vardı. O toplantıda bireysel emeklilik şirketlerinin yöneticilerinin ifadesi şuydu: 2023 yılında sermaye piyasası alanında özellikle bireysel emeklilik fonlarının geleceği büyüklüğün yaklaşık 400 milyar TL olacağı ifade edildi. Bu şu demek: Öncelikle sermaye piyasaları alanında bu kadar büyük bir kaynak toplanmış ise sermaye piyasalarının kimliği gereği de bu kaynağın uzun süreli yatırımlarda değerlendirilmesi mümkün olabilecek. Bugün için enerji sektörünün genel yapısına baktığımızda da en büyük sıkıntının bu uzun dönemli yatırımların finansmanı olduğunu görüyoruz. Bu yönüyle sermaye piyasalarıyla enerji sektörünün önümüzdeki dönemde bugünkünden daha fazla işbirliği yapacağını düşünüyorum. Bunun bazı küçük emarelerini bugünden görmeye başladık. Bazı enerji şirketleri borsaya kote oldu.~
Borsaya kote olan şirketlere portföy yönetim şirketleri de yatırım yaptı. Şu anda enerji alanında doğrudan faaliyet gösteren yaklaşık 10 şirket var. Dolaylı olarak holdinglere baktığımız zaman bu sayı biraz daha yukarı çıkabiliyor. Holdingler ve doğrudan borsaya kote olmuş bu şirketlerin piyasa değeri de yaklaşık 7 milyar dolar. Bu rakamı, piyasada işlem gören kısmı için ifade ettim. Demek ki biz bu kanaldan bir şekilde zaten enerji sektörünün finansmanını yapabiliyoruz. Beklentimiz, bu alandaki şirketlerin sayısının biraz daha artması. O nedenle önümüzdeki günlerde daha fazla sayıda borsaya gelmiş, halka açılmış şirketi görmek istiyoruz. İşi açıkçası bu alanda yatırım yapmak da istiyoruz. Bunun bazı eksikliklerini de hissediyoruz.

Birçok ülkeye baktığımız zaman ABD’de, Avrupa’da, Uzakdoğu’da özellikle enerji alanında faaliyet gösteren şirketlere yatırım yapmış, enerji temalı yatırım fonlarının olduğunu görüyoruz. Henüz Türkiye’de bu tema ile kurulmuş fonlar mevcut değil. Ama bu alanda özellikle borsaya kote olmuş şirket sayısında artış olursa, bizler bu alanda uzun dönemde yatırımcılarımızda pozitif getiri olacağı düşüncesiyle yatırım yapmak ve fonlar oluşturmak istiyoruz.

Enerji sektörüyle yolumuzun kesişeceği bir diğer alan ise doğrudan enerji ile ilgili konulara yatırım yapmak. Bu dünyada genel olarak emtia tanımı içerisinde gerçekleştiriliyor ama emtianın alt segmentlerinden biri de enerjidir. Daha çok petrol ve doğalgaz vadeli kontratlarında yatırım fonlarının yoğunlaştıklarını gözlemliyoruz. Bu konuda Türkiye’de de önümüzdeki dönemde açılım olursa, Türk yatırımcısının da buna ilgi duyacağını düşünüyorum. Bunun çünkü doğal bir hedge tarafı da var. Türkiye doğal olarak bakıldığında enerji ithalatçısı bir ülke ve Türkiye’de bir şeyler doğru gitmediği zaman ya da enerji fiyatları çok hızlı yükseldiği zaman makroekonomik açıdan bir şekilde olumsuz etkileniyoruz. Oysa enerji yatırımları yapan ülkelerin ya da enerjiye sahip olan ülkelerin böyle durumlarda kazanımlarının olduğunu gözlemliyoruz. Türk yatırımcısı da böyle bir ekonomik konjonktürde elinde bu tip emtiaya, doğrudan enerji kontratlarına yatırım yaptığı takdirde, dönüp kendisine doğal bir hedge de sağlamış olacak diye düşünüyorum.

Bu bahsettiğim alanlarda önümüzdeki günlerde sermaye piyasalarının büyümesine paralel olarak portföy yönetim şirketlerinin faaliyetlerinin artacağını ve bu alandaki yatırımlarının da hızla çoğalacağını düşünüyorum.~

Reha Pamir Böylece ilk turumuzu bitirmiş olduk. İkinci turda bu borsaların farklı paydaşlarının enerji borsasına ilgisinin artırılmasına yönelik olarak, enerji borsasının büyütülmesine yönelik olarak neler yapılabileceğini tartışalım. İlk aşamada sözü yine Batu Bey’e vermek istiyorum. Batu Bey sonuçta hep üretim kısmında konuştuk ama bir de bunun talep kısmı var. Özellikle çok büyük miktarda elektrik tüketen sanayici firmalar var. Sizce enerji üretimi olmayan ama ciddi birer tüketici olan şirketlerin borsaya olan ilgisini artırmak için neler yapmak lazım?

Batu Aksoy Teşekkürler. Çok önemli şeyler söylendi. Türkiye’nin en büyük problemlerinden biri 60 milyar dolar cari açık ve bunun çok önemli bir miktarı - ki bu oran her yıl artıyor-primer enerji ithalatı. Dolayısıyla Türkiye’de ciddi manada doğal kaynak bulamazsak, ne yaparsak yapalım ana sorunun içerisinde çok majör bir etki yapamayacağız. O da kısa vadede çok gerçekçi gözükmüyor.

Biraz önce Ceyhan Bey çok güzel bir şey söyledi. Enerji üretim maliyeti en düşük olan santrallerin önce üretmesi, sonra arkadakilere sıra gelmesi gerekiyor. Bu bir tarafta üreticileri daha verimli, en verimli yatırımları yapmaya teşvik edecek. Dolayısıyla herkes en son teknolojileri araştırmak zorunda. Şöyle bir gerçek var ki ölçek verimlilik getiriyor. Dolayısıyla bu da ölçekli yatırımlar yapma zorunluğu getiriyor. Ama bu durumda da
inansman güçlükleri ortaya çıkıyor. Finansmandaki güçlükleri minimize edecek her türlü önlemi alıyor olmamız gerekiyor. Tüketim tarafında, ideal enerji piyasasının en önemli etkenlerinden biri taleptir. Bu, bir tarafta enerji tüccarları, bir tarafta endüstriyel tüketiciler, bir tarafta ticari tüketiciler ve bir tarafta da meskenlere kadar gidecek bir sistem. Serbest tüketicilerin limitinin belli bir noktada sıfıra inmesi ve her türlü tüketicinin tedarikçisini serbest bir şekilde seçiyor olması lazım.

Bugün ABD’de telefon şirketinizi AT&T mi, T-Mobile mı kullanacaksınız tüketici olarak siz karar veriyorsunuz. O ayki operatörünüzü tek bir telefonla değiştirebiliyorsunuz. Burada da tüketicinin kendisini en verimliye, en ucuza doğru yönlendirebiliyor olması lazım. Dolayısıyla tüketim tarafı ideal işleyen bir enerji piyasasının en önemli yönlendiricisi olacaktır. İnsanların çevreye karşı olan duyarlılıkları da bence yönlendirici olacaktır. Bu noktadaki teşvik mekanizmaları da yönlendirici olacaktır. Dolayısıyla bunun önemi yadsınamaz.~

Biraz önce Tevfik Bey çok önemli bir şey söyledi. Daha fazla enerji şirketini borsada görmek istiyoruz. Bu konunun tüketim ve talep ile de alakası var. Bakarsanız enerji şirketleri de daha yoğun biçimde borsaya girmek istiyor. Ama bu noktada önemli sıkıntılar var. Bu sıkıntıları tek bir kelimeyle özetleyebiliriz, sürdürülebilirlik. Çünkü bir şirketin borsada kendini arz edebilmesi için sürdürülebilirlik konusunda yatırımcılarını ikna edebiliyor olması lazım. Türkiye’de enerji şirketlerimizin daha sürdürülebilir bir piyasada işlem yaptığını yatırımcılarına ve tüm piyasa oyuncularına ikna edebilmesi için, doğal kaynaktan üretim tarafına, piyasanın serbest bir şekilde işlediğini ispat edebiliyor olması lazım.

Türkiye’de son 10-15 yılda çok önemli yok kat ettik fakat bu noktada istenen yerde değiliz. Ne yazık ki halen doğalgaz piyasasında BOTAŞ’ın, yani kamu şirketimizin hakim oyuncu pozisyonu var. Piyasa payı yüzde 70-75 civarında. Dolayısıyla tam manasıyla serbestleşemeyen bir doğalgaz piyasasının olduğu bir yerde, tam manasıyla serbestleşmiş bir elektrik piyasasından bahsetmek zaten mümkün değil. Hele Türkiye gibi tükettiğimiz elektriğin yüzde 45 civarının doğalgaz kaynaklı enerji tesislerinden geldiği gerçeğini unutmazsak...

Dolayısıyla burada doğalgaz sektöründeki liberalizasyon sürecinin BOTAŞ’ın kontrat devirleri veya hacim devirleriyle özel sektöre kontratlarını devretmesinin, bir noktada özelleştirilmesinin, artık pozisyonunu iletici olarak korumasının, Türkiye’ye yurtdışından gaz tedarikçilerini iç pazarda oyuncu yapıp “gas to gas competition” dediğimiz tedarikçilerin birbiriyle iç pazarda rekabetinin önünü açmadığımız sürece yol almak çok mümkün değil. Çünkü biz zaten hammaddeyi kontrol etmiyoruz, enerji maliyetlerini hiçbir şekilde zaten radikal olarak düşüremeyeceğiz. Sadece verimlilikler yakalamaya çalışacağız.

Şu noktaya da değinmek istiyorum. Doğalgaz sektörünün bütün konuştuklarımız içerisinde çok ama çok önemli bir etken olduğunu, biraz daha makro resme baktığımız zaman görebiliyoruz. Biraz önce bahsetmiştim ama elektrik üretim özelleştirmelerine tekrar değinmek istiyorum. Çünkü elektrik sektöründe çok ciddi adımlar
atıldı. Özel sektör her yıl 3-5 bin megawatt (MW) arasında yatırımlar yaparak bugün kurulu 61 bin MW’a getirdi. Herhalde yılsonunda 62-63 bin MW civarlarını bulabilir. Bu inanılmaz bir ivme. Son 10 yıla baktığımız zaman 24 binlerdeydik. Neredeyse 2,5 - 3 katına çıkıyoruz. Halen, bütün bunlara rağmen, kamunun elektrik üretiminde çok ciddi bir payı var. 15-20 bin MW’lik bu pay da onu hala piyasada önemli bir oyuncu yapıyor.~
Dolayısıyla kamu hala elektrik ve doğalgaz fiyatlarını kontrol ediyor. Bu böyle olduğu sürece enerji yatırımcısı önünü göremiyor. Bu serbestiyi enerjinin tamamında hem tüketicilere hem enerji yatırımcılarına aktarmak durumundayız. Aksi taktirde enerji borsasını ne kadar kurarsak kuralım ve ne kadar düzgün bir şekilde kurgulayıp işletelim, esasında ana hedef olan serbest piyasaya veya likit pazara ulaşamamış olacağız.

Reha Pamir
Teşekkürler. Şimdi de Mustafa Kemal Bey’e bir soru yöneltmek istiyorum. Şu an gelişmiş olan enerji borsalarına baktığımızda, bunun sadece elektrik üreten veya toptancı gibi ticaretini yapan şirketler değil, aynı zamanda finansal oyuncuların da özellikle türev piyasalarında pozisyon aldıklarını görüyoruz.

Örnek vermek gerekirse, türev piyasalarında işlem yapmak isteyen finansal kurumlar, prensip olarak ilgili ürünün spot piyasasında işlem yapma hakkına sahip olmak ve gerektiği durumlarda pozisyonlarını kapatabilmek isterler. Şu an belki çok erken ama hedefin ilerleyen ve gelişen bir borsa kurmak olduğunu düşündüğümüzde, önümüzdeki dönemde bu tarz finansal oyuncular örneğin hedge bank’lar ya da portföy yönetim şirketleri, türev piyasalarda işlem yaptığı dönemlerde spot piyasalarda da işlem yapabilme hakkına sahip olabilecek mi? Finansal oyuncuları çekebilmek için ne düşünürsünüz?

Mustafa Kemal Yılmaz Eski ismiyle İMKB yeni ismiyle Borsa İstanbul’da şu anda aracı kurumlar ile bankalar üye ve onlar işlem yapabiliyorlar. Ya da tüm işlemler onların üzerinden gerçekleştirilebiliyor. Hepinizin yakinen takip ettiği üzere biz Borsa İstanbul çatısı altına İstanbul Altın Borsası’nı, Vadeli İşlem Borsası’nı (VOB) aldık ve bu borsa çatısı altında da sadece finansal ürünleri değil emtia üzerine vadeli işlem sözleşmelerini de gerçekleştirmeyi hedefliyoruz. Bu hedef çerçevesinde de üye yapımızı farklılaştırmayı planlıyoruz. Önümüzdeki dönemde sadece aracı kurumların ve bankaların üye olduğu değil, örneğin enerji piyasası devreye girdiğinde enerji piyasasının aktörlerinin, pamuk üzerine vadeli işlem sözleşmeleri açıldığında tarımsal ürünlerde işlem yapan ticaret yapıcıların da burada üye olabilmesine imkan tanımayı planlıyoruz, Böylece, örneğin Batu Bey bu piyasada işlem yapmak zorunda kaldığında ya da ihtiyacını gidermek istediğinde, bir aracı kuruma veya bankaya gitmeyecek. Doğrudan kendisi, bizim bir üyemiz olarak buradan alım-satım yapabilecek. Bu da kendisinin işlem maliyetlerini önemli ölçüde azaltacak. Dünyaya baktığınız zaman şöyle bir durum görüyorsunuz: Örneğin vadeli piyasalarda finansal oyuncular emtialarda çok önemli rol oynuyorlar. Barclays, JP Morgan gibi, Goldman Sachs gibi. Bir örnek vermek istiyorum. Mesela JP Morgan enerji piyasalarında aldığı pozisyonlarla yaklaşık 3 milyon hane halkının tüketimine eşdeğer bir vadeli işlem pozisyonuna sahip olmuş bir anda.~
Yine EEX’e baktığınız zaman, EEX’de işlem gören türev piyasalardaki işlem hacminin ya da açık pozisyonunun yüzde 40’ının finansal kuruluşlar tarafından tutulduğunu görüyorsunuz. Yani finansal kuruluşlar enerji başta olmak üzere emtialarda çok ciddi pozisyonlar taşıyorlar. Hatta bir kısmı santral sahibi. Tabii bunu çok dikkatli kullanmak lazım. Yani piyasanın asli oyuncuları olan üreticilerin buraya işlem yapması esas olmalı. Finansal oyuncuların işlem yapmasını çok ciddi bir şekilde takip etmek lazım. Çünkü onlar malın esas sahibi değiller. Onlar aracı konumunda olan kuruluşlar. Nitekim siz de biliyorsunuz JP Morgan bu konuda çok ciddi bir cezaya muhatap oldu ve 410 milyon dolar ödeyerek bu cezadan bir uzlaşma yoluyla bir şekilde kurtuldu. Kendisine 3 yıl boyunca yaptığı bütün işlemleri raporlama mükellefiyeti getirildi. Dolayısıyla biz gerek spot piyasada olsun gerek vadeli piyasada olsun piyasanın asli oyuncuları olarak o işin bizzat yapıcılarını üye olarak kabul etmeyi hedefliyoruz. Ama finansal oyuncular da aracı kurum ve bankalar da mutlaka ki bu piyasaların içinde aktif olarak yer alacaklardır.

Baktığınız zaman şu anda Türkiye’deki elektrik tüketimi yaklaşık 242 terawatt saat ve 2023 yılında bu rakamın 481 terawatt saate çıkması bekleniyor. Bu da enerji şirketlerinin önümüzdeki dönemde 100 milyar doların üzerinde yatırım yapması anlamına geliyor. Çok doğal olarak da bu yatırımı yapmak için kaynağa ihtiyaçları var. Biraz önce Tevfik Bey’in bence çok önemli olarak işaret ettiği, Batu Bey’in de üzerinde durduğu üzere şirketlerimiz bu kaynağı sermaye piyasasından temin etmenin yolunu bir şekilde bulmak zorundalar. Biz tüm enerji şirketlerimizi borsada işlem görmek üzere buruya getirmek istiyoruz çünkü sermaye piyasalarının mutlaka enerji sektörünün gelişmesinde kullanılmasını istiyoruz.

Reha Pamir Teşekkür ediyorum. Şimdi belki bu konunun bir uzantısı olarak Ceyhan Bey’e bir soru sormak istiyorum. Daha önceki konuşmacılarımız da birkaç kez ifade ettiler. Şu anki VOB piyasasında belli elektrik kontratları işlem görüyor ama pratikte değil teorik olarak işlem görüyor. Sizce sektör oyuncuları, aynı zamanda sizin gibi üreticiler, VOB’daki bu kontratlara neden ilgi göstermedi? Önümüzdeki dönemde piyasa iyileştiğinde ve geliştiğinde, bu tarz türev enstrümanları kullanılmaya başlandığında, acaba sizin gibi üreticiler o zaman türev ürünlerine ilgi gösterirler mi?

Ceyhan Samanlı
Bu çok önemli bir soru. Aslında biraz önce konuşmacılar çok önemli yerlere temas ettiler. Yalnız beni şaşırtan bir nokta oldu. O da yeni piyasadan çok fazla bir şey beklememiz gerektiği. Yani bunun iki nedeni olabilir. Ya piyasa şu anda çok iyi işliyor, yeni bir şey istenmiyor ya da gelişim noktasında ümitsiziz.~

Çok mu iyi işliyor? Zannetmiyorum. Eksiklerimiz var. Sizin sorunuzda bahsettiğiniz gibi VOB’da problem var. PMUM’da var mı? Evet. PMUM’daki fiyatlar gerçeği yansıtıyor mu? Orada da yapılabilecekler var. Örneğin şöyle bir şey: Şu andaki sisteme göre TETAŞ perakende şirketlerine elektrik satıyor. Sabit kontratlar var. Bir serbest tüketici perakende şirketinin portföyünden çıktığı zaman kontrat gereği aldığı enerjiyi perakende şirket PMUM’a veriyor. PMUM’da istem dışı bir fazlalık oluşuyor. Bu, fiyatları düşürüyor. Fiyatları düşen başka bir perakendeci tedarik şirketi, daha düşük fiyatla yeni serbest tüketiciler ediniyor. Perakende şirketinin portföyü daha çok düşüyor, daha çok piyasaya mal veriyor ve suni bir düşüş yaşanıyor. Bu noktada piyasaya arz edilen malın maliyetle bağlantısı kesiliyor. Aşağıya doğru gidiyor. Bunu geçtiğimiz yıl çok fazla gördük. Esasında bir nebze kontratların miktarları ayarlanabilir hale geldi ama daha tam olarak değil. Örneğin EÜAŞ’ın varlığı... Verilen teklifler maliyetle ne kadar bağlantılı? Çünkü çoğu santrallerin maliyetle bağlantısı kesilmiş durumda. Sabit maliyetlerini ödemişler, işletme maliyetleri var. Doğrusu mekanizmayı bilmiyorum. Ama bir şey var ki PMUM piyasasının daha iyi işleyebilmesi için devletin çekilmesinin doğru olduğunu düşünüyorum.

Reha Pamir Piyasa yapıcılığını kim üstlenir sizce?
Ceyhan Saldanlı Büyük özel şirketler. Piyasa kendini yapar. Bu haliyle piyasanın çok doğru oluştuğu kanaatinde değilim. Tabii bazı kritik şeyler devlette kalabilir. Ama en azından devlet şirketlerinin işleyişinin gözden geçirilmesi gerekiyor. Örneğin TETAŞ’ın perakendecilerle yaptığı kontratın saatlik bazda fiyatlandırılması faydalı olur. Tek bir fiyat var oysa bu malın maliyeti aynı değil.

Vadeli işlemler borsasında neden problemler var? Bu neden önemli? Uzun vadeli kontratlar lazım. Yatırım kararı ancak böyle verilebiliyor. Elektrik çok hızlı ama yatırımı çok yavaş. Yıllar alıyor. Yani bir elektrik üretim yatırımının hatta iletim ve dağıtımının, yıllar öncesinden planlanması gerekiyor. Yıllar öncesinden fiyatları görebilmek için bu borsanın iyi çalışması gerekir. Anlık eksik var. Kapasiteniz yoksa onu oluşturmak kolay değil.

Tabii vadeli işlemler borsası neden iyi çalışmadı, bunun da araştırılması gerekiyor. Mustafa Kemal Bey onun spot piyasa ile ilgili olduğunu söyledi ama başka şeyler de var. Bence alıcı ile satıcının buluşmasında bir eksiklik var. Beklentileri karşılamıyor. Satıcı daha yüksek fiyat bekliyor çünkü yıllardan beri aynı şeyler söyleniyor...~
“2023 yılında şu kadar talep olacak”, “Fiyatlar şöyle olacak” deniyor ama piyasadaki fiyat yerlerde sürünüyor. Bu, yola çıkarken olan beklentiyi karşılamıyor. Öte yandan alıcı da yüksek fiyata yanaşmıyor.

Çünkü yüksek fiyat çekse PMUM’daki fiyatlar belli. Oluşumda bir yanlışlık var. Tabii ben borsarnn tam uzmanı değilim. Uzmanların bunu incelemesi lazım. Bir de şuna dikkat çekmek isterim. Türev piyasalar iyi yönetilmezlerse ekonomi için bir tehlike oluştururlar. Teminatlandırılmanın tam olması lazım. Çünkü fiziki alışverişin çok ötesinde kontratlar yapılıyor. Bazı krizlerin nedeninin bu olduğu söyleniyor. Bundan dolayı da bir kriz oluşmasını engelleyecek tedbirlerin alınması lazım.

Diğer bir husus ise enerji şirketlerinin halka açılması ve hisse senedi borsasından faydalanması. Tabii bu yeni bir piyasa. Şunu kabul etmek lazım: Daha 4628 sayılı kanun çıkalı çok uzun yıllar geçmedi. Uygulamalar yeni. Hala ağırlıkta devlet şirketleri var. Bu kadar yeni bir piyasada çok fazla halka açılma beklemek doğru olmaz. Bütün şirketler yeni gelişiyor. Özelleştirmeler yeni bitti. Dağıtımın özelleştirmesi yeni bitti. Üretim henüz tamamlanmadı. Biraz daha zaman geçmesi gerekiyor. Oyunun kurallarını daha yeni koyuyoruz. Borsada hisse senedi alacak olanların önlerini görmesi lazım. Oyunun kurallarının netleşmesi lazım. Netleşiyor mu? Netleşiyor. EPİAŞ bunun örneklerinden birisi. Tabii borsada yapılması gerekenler var ama temel olarak kötü mü işliyor? Temelde iyiye gidiyoruz. Bunda hiçbir şüphe yok. Bütün söylediklerimiz, daha iyi nasıl olabilir yönünde.
Gelecek bugünden daha güzel olacak. Şirketlerimiz global büyüklüklere ulaşıyor. Milyonlarca müşterisi olan şirketlerimiz var. Oyunun kuralları netleşiyor. EPİAŞ buna yeni bir boyut getirecek. Bu uygulamalar derinleşecek. Likit piyasaların, iyi işleyen piyasaların faydası olacak. Sanıyorum ondan sonra da halka açılmalar gelecek.

Reha Pamir
Teşekkürler. Tevfik Bey, şu ana kadar gerek enerji gerek finansal kurumlardan bahsettik. Bir de işin mikro ölçekli ama bireysel yatırımcılar boyutu var. Enerji başlığı altında doğalgaz, elektrik ya da benzeri olarak, bireysel yatırımcıların yatırım yapabilecekleri herhangi ürünler var mı? İş Portföy olarak sizin bu tarz ürünlere yaklaşımınız nasıl?

Tevfik Eraslan Türkiye geçmiş dönemde özellikle reel getirilerin çok yüksek olduğu bir dönemi geride bıraktı. Son birkaç yıldır tek haneli faizler seviyesindeyiz. Böyle olunca dönüp yurtdışı yatırımları, emtia yatırımlarını, enerji yatırımını konuşabileceğimiz bir yatırım ortamını oluşturamamıştık. Gelinen noktada Türkiye’de artık enflasyon tek hane. Faizler şimdilik tek hanede. Böyle bir ortamda yatırımcıların da farklı, alternatif yatırım araçlarına ilgisinin arttığını gözlemliyoruz. Son 23 yıl içerisinde hem yurtdışı hisse senedi piyasasına hem emtia piyasasına Türk yatırımcılarının ciddi bir ilgisi oldu.~
Eğer bu finansal istikrar ortamını önümüzdeki günlerde de devam ettirebilirsek, buradaki ilginin önemli rakamlara ulaşacağını düşünüyorum. Bu alanda neler yaptık diye bakacak olursak, hem bizim şirketimizin hem sektörde faaliyet gösteren şirketlerin çok da büyük olmayan, mütevazı ölçekte emtia fonları kurduklarını gözlemliyoruz, Bugün için bizdeki piyasaların finansal oyuncuların katılımına çok elverişli olmaması ve ürün çeşitliliğinin de az olması sebebiyle bu fonlarla biz daha çok uluslararası piyasalardaki emtia ürünlerine yatırım yaptık. Burada da daha çok uluslararası türev enstrümanlardan yararlanarak portföylerimizi oluşturduk.

Ölçekler az önce belirttiğim gibi henüz küçük ama eğer Türkiye bu büyüme ivmesini devam ettirir ve finansal istikrar da devam ederse, bu alanda da çok iyi ölçeklere geleceğimizi düşünüyorum. Biraz önceki konuşmamda, halka açılmalarla ilgili önümüzdeki dönemde daha fazla şirketi borsada görmek istiyoruz demiştim. Burada da diğer katılımcıların konuya ilişkin olarak cevapları oldu. Batu Bey “sürdürülebilirlik” dedi. Sürdürülebilirlik yanında tabii ben de bir şeyler söylemek istiyorum. Arz ve talebin elektrikte olduğu gibi dengelenebilmesi için de bazı şartların birlikte oluşması gerekir. Bir kere daha kurumsal şirketler görmek istiyoruz. Şirketler kurumsallaştığı ölçüde, yatırımcılarına vizyon verebildiği ölçüde bizim gibi kurumsal şirketlerin paralarını çekebiliyorlar. Daha kurumsal şirketleri önümüzdeki dönemde orada görmek istiyoruz. Ölçek çok önemli. Küçük ölçekteki şirketler halka açıldığı zaman maalesef bunun geçmiş dönemde olumsuz tecrübelerini yaşadık. Likidite sorunu ve yabancı yatırımcıların ölçek nedeniyle ilgi duymaması nedeniyle olan ilgisizlik, bu şirketlerin piyasa değerlerinin yükselmesine izin vermiyor. O nedenle şirketlerimizin ölçeğinin de halka arz edilebilecek düzeyde olması gerekiyor.

Bir diğer taraftan, bugün konuşmalardan anladığımız ama bizim de yatırım yaparken dikkat ettiğimiz hususlardan bir tanesi, sektörün regülasyon riskinin olmaması gerekiyor. Regülasyonla ilgili tüm kuralların oturmuş olması gerekiyor. O nedenle bu sektörde faaliyet gösterecek şirketlerin de regülasyon riski taşımaması lazım. Önümüzdeki dönemde bu halka açılmalar başarılı olacaksa, bizim tüm bu asgari şartları sağlamamız lazım. Bu, yurtiçindeki kurumsal yatırımcıların ilgisi için temel unsurlardan biri.

Diğer taraftan uluslararası yatırımcılar da Borsa İstanbul’da önemli ölçüde pay sahibi. Halka açıklık oranlarında oldukça büyük ölçüde payları var. Onların karşısına çıktığı zaman, soracakları soruların en başında bunlar gelecek. Bunları eğer biz iyi bir şekilde düzenler ve yatırımcıların karşısına öyle çıkarsak, şirketlerimizin önümüzdeki dönemde buradan iyi bir kaynak temin edebilmesi ve buradan aldıkları güçle de hedeflerini gerçekleştirebilmeleri daha kolay olacaktır.~

Reha Pamir Şimdi sözü Nezir Bey’e vermek istiyorum. Çok konuşulduğu ve tartışıldığı üzere Türkiye’nin bir “enerji hub”ı olması hedefi var. Özellikle komşu ülkeleri de içerecek bir piyasanın oluşturulması gibi hedefler bulunuyor. Bu gerçekten de son derece ümit verici ve faydalar sağlayacak bir hedef. Peki bu hedefe yönelik olarak şu ana kadar neler yapıldı? Önümüzdeki dönemde neler yapılacak? Bu hedef yakalanabilir, gerçekçi bir hedef mi? Nezir Ay 18 Eylül itibarıyla her ne kadar sözleşme imzalanmadıysa da biz artık Avrupa enterkonneksiyon sistemine bağlıyız. Ancak belki 3-4 aylık bir raporlama süresi geçecek. Bunun dışında bizim yapmamız gereken birtakım önlemler var. Onlar da bu arada giderilecek ve o tamamlanıp raporlama da bittikten sonra, tabii ki Avrupa sistemine kalıcı olarak bağlanmış olacağız. Şu anda da bağlıyız. Şu anda 550 megawatt alış noktasından, 400 megawatt da satış noktasından bir müsaademiz var. Ama o rapor çıktıktan sonra sistemin kriterlerine göre bu miktar 1.000-1.200 megawatlara kadar da çıkabilecek.

Tabii fiziksel bir altyapı olduktan sonra arkasından mutlaka bir ticaret noktasına, bir piyasa birleştirmesi yönüne de mecburen gideceğiz. Bu konuda zaten elimizde kullandığımız turumuz da piyasa birleştirmesi noktasında uyumlu bir sistem. Bu konudaki çalışmaları da elbette hedefliyoruz. Şu anda Nasdaq ile görüşmelere devam ediyoruz. Onun dışında sistemin daha Avrupa standartlarına uygun halde işlemesi için EEX ile bir işbirliği protokolümüz var. Ayrıca başından beri Nord Pool ile birlikte çalışıyoruz. Nord Pool bizim danışmanımız olarak hizmet verdi. Halen de görüşmelere devam ediyoruz.

Özetle piyasa birleştirmesi noktasında olması gereken her türlü çabayı gösteriyoruz. Ayrıca Gürcistan tarafında da yine bir piyasa oluşumu var. Zaman zaman oralara da gidiyoruz. Onlara da tecrübelerimizi aktarmaya gayret ediyoruz. Tabii ki bizim de niyetimiz ilk başta Bulgaristan, Yunanistan, Romanya ile bir piyasa birleştirmesinde lider olabilmek. Bunun için de ne yapmamız lazım? Elbette ki altyapımızı güçlendirmemiz lazım. Rakamlara baktığımızda aslında şöyle bir gerçek var. Avrupa, Fransa, Almanya ve EEX tarafı, Nord Pool tarafının saatlik piyasa sonuçlarına baktığımızda, mevcut yapı itibarıyla bizim Avrupalıların işlettiği, belirlemiş olduğu fiyatlardan farklı bir fiyatlamamız söz konusu değil. Onlarla başa baş gidecek bir fiyatlama mekanizmasına sahibiz. Ama elbette ki bir EÜAŞ’ın, TEDAŞ’ın varlığını yadsıyamayız. Şu anda 2015’e kadar yine bir geçiş dönemi sözleşmesi TETAŞ dağıtım şirketlerinin sözleşmeleri var. Eğer grafiklere bakarsanız, onlardan daha kötü bir grafiğe sahip değiliz. Peki bu bizim için yeterli mi? Değil. Mustafa Kemal Bey de bahsetti: Fransa-Almanya işbirliğinde 2 yıllık bir spot piyasa endeksiyle türev piyasaları başlatıldı ama sadece türev piyasaları bizdeki gibi nakdi sözleşme değil, bir de fiziksel sözleşme ile birlikte başlatıldı.~

Burada şöyle bir sıkıntı var; eski Yugoslavya’nın bulunduğu bölgelerdeki elektrik sistemi çok zayıf. Eğer iletim sisteminde yeterli bir akışa sahip olamazsanız, ikisi arasındaki likiditeyi de artıramazsınız. O zaman orada belki yakın dönemde değil ama ileriki dönemde biz Fransa ve Almanya ile beraber bir piyasa
birleştirme noktasına elbette gidebiliriz. Ama ilk etapta hedef nedir? Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya ile bir sistem oluşturabilmek.

EPİAŞ’ın buradaki rolü ne olacak? Bizim şu anda elimizi bağlayan, çabukluğumuzu engelleyen birtakım projeleri eğer süratle yerine getirebilirsek ve bir altyapıyı, kendi yazılımlarımızı kendimizin geliştireceği bir sistemi oluşturabilirsek, o zaman onlara hükmedebiliriz. Yoksa birilerinden alacağımız birtakım turlarla Romanya’yı, Bulgaristan’ı ikna etmemiz mümkün olmayabilir.

Reha Pamir Burak Bey aslında sizin uluslararası bölgesel enerji borsalarına yönelik akademik çalışmanız olduğunu biliyorum. Bu konu ile ilgili olarak eklemek istedikleriniz var mı?

Burak Güler Aslında 3,5 ay önce Stockholm’de “European Energy Markets" adında Nord Pool Design’ın sponsor ettiği yarı akademik yarı ticari bir konferansta sunumumu yapmıştım. Benim tezimi kısaca anlatayım. Nezir Bey’in dediği gibi Yunanistan, Bulgaristan ve Türkiye arasında bir bölgesel küçük hub yaratabilmek. Bunun yaratılabilmesinin en önemli etkenlerinden birisi artık üretim yatırımlarından daha çok iletim yatırımlarına yönelik bir tez çalışması. Vaka çalışması olarak da Türkiye ve Romanya’nın arasında, yıllardır düşündüğümüz denizaltı hattına farklı bir metot getiriyor. Bu metot da şu: Eğer bahsettiğimiz ülkelere bir “yöresel hub" olarak bakarsak, bu yatırımın söz konusu ülkelerin elektrik maliyetlerinde 5 dolar MW saate kadar bir düşüm sağlanıyor. Düşünebiliyor musunuz? Maliyetleri düşürüyorsunuz ve bunun son kullanıcıya direkt etkisi oluyor.

Peki bunu nasıl yapabiliriz? İlk önce bakış açısının değiştirilmesi lazım. Avrupa Birliği’nin 2050 planları arasındaki en önemli yatırımlardan biri, üretimden hemen sonra iletim yatırımlarıdır. Yaklaşık 100-150 milyar dolarlık bir iletim yatırımı öngörülüyor. Bunlardan biri de Balkan ülkeleri dediğimiz, Central and Southern Europe (CSE) ve Türkiye’ye kapsayan yaklaşık 20 milyar dolarlık bir yatırım geliyor.~

Bakış açısını değiştirmemiz gerekiyor. Önümüzdeki yıllarda EU ETS dediğimiz Avrupa Emisyon Ticaret Sistemi ile birlikte, ister istemez bölgesel yatırımlara girmemiz gerekecek. Biz bugün “Damga vergisinden mustarip oluyoruz" diyoruz ama bundan belki 5-7 sene sonra karbon vergisinden mustarip olmaya başlayacağız.
Benim tezde önerim şuydu: İster istemez bölgesel yatırımlara gitmek zorundayız. Çünkü enerjinin, atıl kapasitenin bir şekilde kullanılması lazım. Bunun da üretim yatırımından daha çok iletim yatırımlarına önem verilerek yapılması gerekiyor. Bizim yapmamız gereken, ilk önce Romanya, Türkiye,

Yunanistan, Bulgaristan hattının Romanya hattı ile birlikte bir ring haline getirilmesi ki bizim yaptığımız akademik çalışmalarda bu sistemin çalışabileceği de görülüyor. İkincisi de EPİAŞ’ın bu vizyonunu bölgeye yayması. İlk önce belki Gürcistan’dan başlayarak elektrik sektörüne, sonra da gaza çevirmek. Gazla da Kuzey Irak gazını buradan getirirken Türkiye’nin yöresel hub olma rolünü öne çıkaracağız. Yani bence kısa bir şekilde EPİAŞ fonksiyonel bir yapı alacak ama 4-5 yıllık bir vizyoner yapıya geçmek zorunda. Çünkü Doğu’daki kaynakları Batı’ya iletirken, bu ister elektrik ister gaz şeklinde olsun, EPİAŞ’ın büyük rolü olacağına inanıyorum.

Burada en önemli katkı, üniversitelerle EPDK ve özel sektörün üç ayaklı bir şekilde çalışıyor olması. Bu daha yeni başladı. Biraz daha vizyoner, 4-yıl sene ilerisine bakan yapılar oluşturulmak zorunda. Bu da regülasyonun vizyoner olması gerektiğini gösteriyor. Türkiye enerji hub’ı olacak mı? Orada yanıt evet. Tek konu zamanlama... Ne zaman olacak?

Reha Pamir Son turumuzda bir genel değerlendirme, geleceğe dönük bir vizyoner bakış rica ediyorum. Sözü Cihan Bey’e vermek istiyorum. Nezir Bey de bahsetti, 2015 yılına kadar geçerli olan geçiş dönemi sözleşmeleri mevcut dağıtım şirketleriyle EÜAŞ ve TETAŞ arasında. Aynı zamanda 2015 sonu itibarıyla perakendecilik ya da hane halkının bile tedarikçisini seçebileceği bir yapı hedefleniyor. Perakendecilik segmentinde rekabetin artması bekleniyor. Keza eş zamanlı olarak EÜAŞ özelleştirmeleri başladı ve devamı bekleniyor. Dolayısıyla kamunun pazar paylarının azaldığı ve belki özel sektörün her segmentte pazar payının arttığı bir döneme geçiyor olacağız. 2015 sonrasında Türkiye’de nasıl bir enerji sektörü piyasası bekliyorsunuz? Aynı zamanda EPİAŞ ve enerji borsaları anlamında da nerelere gelmiş oluruz? Nasıl bir yapı bizleri bekliyor?~

Ceyhan Saldanlı Şu andaki mevzuata göre 2015’ten itibaren serbest tüketici limitinin sıfıra inmesi gerekiyor. Pazar açıklığının yüzde 100’ü bulması gerekiyor. Fiyat eşitleme mekanizmasının ortadan kalkması gerekiyor. Bunlar yapılabilir mi? İkisi de şüpheli. Neden şüpheli? Öncelikle ikincisinden başlayalım. Fiyat eşitleme mekanizmasının ortadan kalkabilmesi için bölgeler arasındaki kayıp-kaçak oranlarının birbirine yaklaşması gerekiyor. Bu da kolay bir iş değil. Şu anda arada belli bir uçurum var. Bir yerde yüzde 70-80’lerden bahsediyoruz, bazı yerlerde yüzde 7-8’lerden... Yani teknik kayıpların sınırlarına gelmiş durumda bölgenin kayıp kaçağı. Bu ikisinin eşitlenmesi için 2015’e kadar olan süre yeterli değil. Bu eşitlenmediği takdirde bu bölgedeki insanlarımız daha yüksek maliyetle enerjiye ulaşabilecekler. Kendileri
sebep olmasalar bile diğer bölgedekiler daha ucuz enerji kullanma hakkına sahip olacak. Bunun fiilen, anayasal eşitlik bakımından da çok mümkün olduğunu düşünmüyorum. Ancak ümidimiz şu: Kayıp-kaçağın yüksek olduğu bölgeler de özelleşti. Özelleşmeden itibaren son 4-5 yılda kayıp-kaçaklar yüzde 17-18’lerden yüzde 12’lere düştü. Dağıtım şirketleri ciddi bir çaba gösteriyor. EPDK dağıtım şirketlerine ciddi hedefler verdi. Şirketler bunu başarmak zorunda çünkü başaramazlarsa aradaki farkı kendileri ödemek zorunda kalacaklar. Aynı doğrultuda kayıp-kaçağı yüksek bölgelerde görevlendirilen şirketlerin de hareket edeceğini düşünürsek, bu kadar yüksek kayıp-kaçağın olduğu yerlerde daha büyük adımlarla aşağıya doğru inişi beklemek lazım. Eşitlenir mi veya tolere edilebilir bir sınıra gelir mi? Ondan emin değilim. Buna rağmen fiyat eşitlemenin ortadan kaldırılabilmesi için doğrudan sübvansiyon gibi birtakım destekleme mekanizmaları gerekiyor. Bu da siyasi bir karardır. O konuda bir şey demek durumunda değilim.

Diğer taraftan serbest tüketici limitinin ortadan kaldırılması, sıfıra indirilmesi ise birtakım şartlara bağlı. Şu anda PMUM’da işlem gören, yüzbinleri bulan bir serbest tüketici sayımız var. Sanıyorum 500 bin sayaç var. Bu sayaçların ay sonlarında okunabilmesi gerekiyor. Otomatik okumayla ilgili sistemlerin kurulması gerekiyor. Bu büyük bir yatırım. Henüz dağıtım şirketlerinin bu yatırımları yapıp tamamladığını söylemek mümkün değil.

Burada ne tür sayaçların kullanılacağına dair standartlar bile daha tam anlamıyla belirlenmiş değil. Biz tüm bunları beklemeden bütün sayaçları otomasyona geçirirsek ve yarın kurallar değişirse, ülke bir sayaç çöplüğüne dönebilir. Bu da sonuçta milli bir yatırım. En son kanunla sayaçların değiştirilmesine ilişkin yatırımın dağıtım şirketlerinin sorumluluğunda olduğu belirlendi. Bu, standartların oluşturulması açısından iyi bir şey. Ancak yönetmeliği henüz hazır değil. Sayaçların otomatik okunmadığı bir ortamda, okunmayan sayaçlara dayanarak yapılacak tahmini tüketimle ilgili verilerin de çok sağlıklı olduğunu düşünmüyorum. Dolayısıyla serbest tüketici limitinin inmesi teknolojik yatırımlarla alakalı. O bakımdan çok acele edilmemesinde fayda var.

İkincisi, TETAŞ’ın kontratları ortadan kalkmadan bu mekanizmanın da ortadan kalkması imkansız görünüyor ki, EÜAŞ olduğu sürece TETAŞ’ın bu kontratlarının ortadan kalkması da imkânsız. Çünkü devletin santralleri var ve bu santrallerin çalışması gerekiyor.~
Bunlar da serbest piyasaya değil, dağıtım şirketlerinin perakende şirketlerine veriliyor. Özetle her şey EÜAŞ’ın özelleştirilmesiyle alakalı. Sayaç yatırımlarının, otomatik sayaç okuma yatırımlarının gerçekleşmesiyle alakalı. Bu bir altyapı meselesi. Bunlar olduğu takdirde piyasadaki serbestlik oranının yükseleceğini düşünüyorum. Bu da sağlıklı bir şey. Aslında piyasamız doğru yolda gidiyor. Dün geldiğimiz nokta ile bugün bulunduğumuz nokta arasında gerçekten çok sevindirici bir yerdeyiz. Ben bu gelişmenin devam edeceğini bekliyorum.

Reha Pamir Teşekkür ederim. Batu Bey’e dönmek istiyorum. Borsaların işlediği bir piyasa ortamında gerek şeffaflık gerekse referans fiyatın oturduğunu düşündüğümüzde, bunun sektöre etkisi nasıl olur? Hem yeni proje geliştirmede, hem finansman anlamında, hem yeni oyuncuların piyasaya ilgisi açısından rekabete etkisi ne olur? Örneğin şu an devam eden özelleştirmeler var. İlgiyi artırır mı?

Batu Aksoy Ben her açıdan olaya optimist bakıyorum. Bence bu söylediklerinizin hepsinde pozitif etki yapar. Zaten şu ana kadar da bunlar konuşuldu. En sondaki somut örnekten başlarsak, mesela enerji üretim yatırımlarının ne kadar önemli olduğundan bahsettik. Bunun hızlandırılmasını ve bir an evvel sonlandırılmasını istiyoruz. Şu an içinden geçtiğimiz konjonktürde bu biraz yavaşlayabilir. Umarım ondan sonra tekrar hızlanacaktır. Ama likit bir piyasanın olduğunun bilinmesi durumunda yerli yabancı enerji yatırımcısı mutlaka varlıkları primlendirecektir. Dolayısıyla bu da hem kamuya hem tüketiciye her açıdan pozitif yansıyacaktır diye düşünüyorum.

Çok güzel bir noktaya vurgu yapıldı. Enerji borsası konseptine makro açıdan bakıldığında Türkiye’nin kendisi bir enerji borsası gibi görülmelidir. Yani bölgesel bir ‘enerji hub’ı olmalıdır diye düşünüyorum. Bütün bunların sonucunda Türkiye gerçek manada bir çekim merkezi olacaktır. Türkiye’nin yılsonuna kadar tüketimi her halde 252-255 terawatt saatleri bulması bekleniyor. Şimdi Türkiye’nin kuzeyden güneye, doğudan batıya komşularına bakalım. Rusya, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, İran, Irak, Suriye, Bulgaristan derken ve bunları Balkan bölgelerine genişlettiğimiz zaman, esasında 250’nin kat be katı, belki binlerce terawatt’lık bölgesel hacimden bahsediyoruz. Bu sadece elektrik. Bunun bir de gaz tarafını unutmayalım. Bu bahsettiğimiz bölgede milyarlarca metreküplük doğalgaz ticaret hacmi ve kullanımı söz konusu. Altyapıya baktığımız zaman çok ciddi işler yapılmış. Türkiye’nin tüm komşularıyla iletim hatları var. Doğalgaz boru hatlarına baktığımız zaman Rusya ile iki taraftan doğalgaz boru hattımız var; Mavi Akım ve Batı Hattı. Azerbaycan keza aynı şekilde. İran ile doğalgaz boru hattımız var. Türkiye’ye LNG geliyor. LNG depolarımız, tesislerimiz var. Biraz önce söylediğiniz gibi Türkiye’nin en önemli unsuru, doğal kaynaklarını çeşitlendirmesi gerekiyor. Aksi halde enerji maliyetlerini düşüremez. Dolayısıyla Irak gerçeğini, Doğu Akdeniz’de keşfedilen doğalgazlar gerçeğini ve bunların Türkiye’ye yakınlığını göz ardı edemeyiz. Bir an evvel kendimizi onlarla da bağlamalıyız. Daha fazla kaynak gelmesi lazım. Dünyadaki trendlere baktığımızda şunu da görüyoruz. Sadece kaynakların gelmesi değil ne fiyatla geldiği de çok önemli.~

Daha önce süregelen bir model vardı. Özellikle Rusya’nın ana tedarikçi olması durumundan dolayı hem Türkiye’nin hem Avrupa’nın petrole dayalı bir gaz fiyatlaması vardı. Fakat Avrupa’da enerji hub’larının oluşmasıyla National Balancing Point, TTF, Baumgarten gibi hub’lar oluştu. Paralelde ABD’de kaya gazı gelişimlerini görüyoruz. Petrol fiyatı ile gaz fiyatının yavaş yavaş birbirinden ayrıştığını görüyoruz. Esasında hepsi birbirine bağlı. Amerika’da gaz fiyatları düşünce buradaki kömür fiyatlarını doğrudan etkiliyor. Hava koşulları direkt buradaki enerji maliyetlerini etkiliyor. Petrol ve gaz fiyatlarının ayrışması ve Avrupa’da hub’ların oluşmasıyla, petrole dayalı fiyatlamadan “hub base pricing”e yani enerji merkezlerine dayalı fiyatlamalara doğru gidildiğini, bu yönde fiyatlamaların oluşmaya başladığını görüyoruz. Bu ne demek oluyor?

Artık üreticinin fiyat dikte etmesinden ziyade tüketicinin fiyatını belirleme kuvvetine sahip olduğunu görüyoruz. En azından bir ölçekte.., Zaten şu anda Avrupa’da bunun soğuk savaşları veriliyor. Dolayısıyla Türkiye’de de elektrik olsun doğalgaz olsun iletim hatlarının yapılmaya devam etmesi lazım. Edildiğinin varsayıldığı senaryoda Türkiye, Almanya’nın Kuzey Batı Avrupa’da oynadığı rolü çok rahat, belki daha da fazlasıyla bu bölgede üstlenebilir. Türkiye’nin bu rolü Rusya, Kafkaslar, Ortadoğu’nun göbeğinde fazlasıyla oynayabileceğini, büyük bir iyimserlikle ve rahatlıkla söyleyebilirim. Hatta baktığımız zaman 10-12 sene önce Avrupa’da liberalizasyon, serbestleşme ve likidite serüveni başladı. O zamanki kapasitelere baktığımız zaman Türkiye’nin şu anda kapasite olarak o vakitteki Almanya’nın sahip olduğu kapasiteye veya diğer büyük Avrupa pazarlarındaki kapasiteye ulaştığını görüyoruz. Altyapıya da sahip olduğunu görüyoruz. O zaman biz niye onların şu anda geldiği noktaya 10 sene sonra gelmeyelim? Hatta onların yaptıkları hatalardan ders çıkararak bu hedefe neden daha kısa zamanda, örneğin 4-5 beş senede ulaşmayalım? Neden bunu kendimize hedef olarak koymayalım?

Burada tabii ki altyapı konusu da çok önemli. Biraz önce Nezir Bey bahsetti, çok değerli bilgiler verdi. TEİAŞ tarafından EEX ile yapılmış bir niyet sözleşmesi var. Nord Pool ile yapılan çalışmalar var. En son ve tabii ki bize en çok uyan sistemlere, yani eskilerden çok yenilerine ve bize en çok uyan sistemlere, onları buraya adapte etmenin yöntemlerine EPİAŞ’ın profesyonel yönetimi en doğru şekilde karar vermeli. Tabii burada zaten yönetim belli. Çok acele etmemek lazım. Ama orada kurulacak profesyonel sistem, Türkiye’ye en doğru yöntemi getirmeli, kurmalı ve hızlı bir şekilde diğer ülkelerde yapılan hatalardan ders alıp tekrarlamayarak yola devam edilmeli.

Burada tezgah üstü piyasaları da göz ardı etmek istemiyorum. Çok önemli olduğunu düşünüyorum. Borsada likiditenin oluşmasında tezgah üstü piyasalarda oluşacak işlemler, spot piyasada veya vadeli piyasalarda oluşacak işlemlerle hiçbir şekilde rekabet etmeyecektir.~
Bize göre bunlar birbirini tamamlayacak faktörlerdir. Tezgah üstü işlemlerde de aynı borsa işlemleri gibi ne yazık ki şu anda aşamadığımız ama aşmak istediğimiz bir damga vergisi problemi var. Damga vergisinin tezgah üstü piyasalarda, enerji piyasasında muaf tutulmasını istiyoruz. Bununla ilgili iyi çalışmalar yapıyoruz.

Reha Pamir Peki tezgah üstü piyasalarda damga vergisinin kaldırılması, bu tarz işlemlerin borsa üzerinden yapılmasını teşvik etmeyen bir uygulama olmaz mı?

Batu Aksoy
Hayır. Biraz önce söylediğim de oydu. Kesinlikle buna inanmıyoruz. İkisinin birbirinden farklı olduğunu düşünüyoruz. Çünkü her zaman tüm piyasaların tezgah üstü piyasalarda yapılan işlemlere ihtiyacı vardır. Olmaya da devam edecektir. Şirketlerin kendi aralarında küçük, irili ufaklı anlaşmaları her zaman yapmaya devam etmesi, açıklarını kapayabilmesi, bence borsadaki ileri vadeli işlemlerin yapılmasını da teşviklendirici bir faktör olacaktır. Bu konuda eminim Burak Bey’in söyleyecek benden daha sofistike sözleri olacaktır. Ama biz bunların kesinlikle rekabetçiliği tamamlayıcı etkenler olduğunu düşünüyoruz.

Dolayısıyla ben ileriye çok ümitle bakıyorum. Ama Türkiye’nin bölgesel güç ve enerji çekim merkezi olma gücünü çok önemsiyorum. Madem gücümüzü enerji üreticisi olmaktan almıyoruz, o zaman tüketici olmanın faydalarını maksimize etmenin yollarına bakalım. Dolayısıyla bir hub olalım. Fiyatlarımızda Türkiye enerji borsasının Türkiye hub’ında oluşan fiyatlar bizim gazda olsun elektrikte olsun fiyatlarımızı belirlesin. Kısaca enerji maliyetlerini aşağıya doğru çekmenin yöntemlerine bakalım.

Reha Pamir Teşekkür ederim. Tevfik Bey, belki fon yönetimi açısından bakıldığında enerji alanında faaliyet gösteren şirketlere yatırım yapmaya odaklanmış bir fon kurulabilir mi? Böyle bir fon katılımcılara ne gibi bir getiri sağlar?

Tevfik Eraslan Girişte de belirttiğim gibi bu konuda üç alanda fon yaratılabilmesi mümkün. Doğrudan enerji alımında faaliyet gösteren şirketlerin hisse senetlerine yatırım yapan bir fon yapılabilmesi mümkün. Şu an için borsada 10 civarında şirketimiz var ama SPK’nın düzenlemelerine baktığınız zaman bir hisse senedine en fazla yüzde 10 yatırım yapılabiliyor. Bu durumda 10 sayısı biraz kritik. Zaman zaman portföy yöneticilerini sıkıntıya sokabilecek nitelikte. Bu sayının biraz daha yukarıya gitmesi lazım. Bizim biraz daha seçici davranabilmemiz için... Çünkü beğendiğimiz şirketlere önümüzdeki dönemde yatırım yapacağız.~

Birisini azaltıp diğerini artırabilmemiz için sayının en az 15 civarında olması gerekecek. Ama bu alanda ben çok büyük ilgi olacağını düşünüyorum çünkü Türk kamuoyunun, Türk yatırımcılarının da masasının üzerinde daima enerji var. Onlar da önümüzdeki dönemde enerjinin iyi getirisi olacağını düşünüyorlar. Buradan da bir şekilde pay almak istiyorlar. Dönüp her birinin şirket kurup bu alanda faaliyet gösteriyor olmasını da bekleyemeyeceğimize göre, burada doğru oluşturulmuş şirketler üzerinden, bizlerin de vasıtasıyla pay almaları bence çok yapıcı olacaktır. Hem yatırımcı hem de müteşebbis tarafı için.

Diğer taraftan mevcut şirketlere baktığımız zaman yatırımların finansmanı büyük ölçüde bankacılık sistemi üzerinden yapılıyor demiştik. Bu yapı önümüzdeki dönemde ne ölçüde değişebilir, buna bakıyor olmak lazım. Belki sermaye piyasalarının geçmiş dönendeki cılız yapısı, ürünlerin yetersizliği, faizlerin iki haneli seviyelerde olması burada sermaye piyasalarının bu şirketlere kaynak sağlaması konusunda önümüzdeki önemli engelleri teşkil ediyordu. Bugün gelinen noktada artık sermaye piyasası aracılığıyla dönüp enerji alanında faaliyet gösteren firmalarımızın uzun dönemli projelerinin finansmanının da yapılabileceğini düşünüyorum. Bu ölçekler olmuştur, bu vadeler artık yatırım fonlarında ve özellikle emeklilik fonlarında vardır. Bu fırsatların da şirketlerimiz tarafından masanın üzerinde alternatif olarak tutulması, tercihlerin de buradaki maliyetler göz önünde bulundurularak yapılması faydalı olur.

Bir üçüncü alan ise doğrudan enerji ve emtiaya yatırım yapılması yönünde oluşturulacak fonlardır. Daha önce belirttiğim gibi bu alanda faaliyet gösteren fonumuz zaten var. Ne yapabiliriz? Türkiye’de bununla ilgili ürünler geliştiği zaman, dönüp fonumuz aracılığıyla uluslararası piyasalardaki yatırımlarımız yanında Türkiye’de de oluşabilecek kontratlar üzerinden yatırımlarımızı gerçekleştirebiliriz.

Tabii burada tarafların üzerine önemli sorumluluklar ve yükümlülükler de düştüğünü düşünüyorum. Öncelikle şu anda sermaye piyasalarıyla enerji sektörünün arasında fazla bir tanışıklık yok. Bir şekilde bu tanışıklığın sağlanması icap edecek. Belki de bu konuda en fazla yükümlülük Mustafa Kemal Bey’e düşecek. Borsa İstanbul vasıtasıyla buradaki kontratların tek tek portföy yönetim şirketlerine, bu alanda faaliyet gösterecek finansal şirketlere tanıtılmasında da fayda var. Bu sektörün asli oyuncuları tarafından kontratların alım-satımlarının olması, arzu edilen bir şey ama sadece asli oyuncular faaliyet gösterdiği zaman da doğru fiyatın oluşmasını, likidin oluşmasını sağlayamıyoruz. Diğer piyasalarda gözlemlediğimiz konulardan biri de zaten bu. Finansal oyuncuların da belli bir ölçekte ve gözlem altında tutularak bu piyasanın içinde olmalarını sağlayabilirsek, buranın daha likit olacağını ve fiyatın daha sağlıklı oluşmasına katkı sağlayacağını da düşünüyorum.~

Reha Pamir
Mustafa Bey şimdi tekrar size dönmek istiyorum. Hepimizin bildiği üzere Borsa İstanbul’un Nasdaq ile imzaladığı bir niyet anlaşması var. Benzer şekilde TEİAŞ’ın da EEX ile yapmış olduğu bir anlaşma var. Sonuç itibarıyla önümüzdeki dönemde EPİAŞ’ın Nasdaq ile EEX arasında bir seçim yapması gerekecek mi? Belki her ikisinin de pozitif yanlarından yararlanabileceği, entegre edebileceği bir sisteme gidebilir mi?

Mustafa Kemal Yılmaz Ben konuya şu şekilde bakıyorum. Biz enerji piyasamızı geliştirmeyi hedefliyoruz. Enerji piyasamızı hem lokal hem uluslararası manada geliştirmeyi hedefliyoruz. O zaman bizim EPİAŞ bünyesinde bulunduracağımız alım - satım sisteminin de hem sertifikasyon anlamında hem fonksiyonellik anlamında, gerek lokal gerek uluslararası yatırımcılara hitap eden bir tarzda olması lazım.

TEİAŞ bünyesindeki PMUM’un (Piyasa Mali Uzlaştırma Merkezi) çok büyük emeklerle geliştirdiği bir sistem var. Ancak bu sistem bizim lokal yatırımcıların birtakım eleştirilere maruz
kalıyordu. Yarın bir gün biz uluslararası oyuncuları piyasaya çekmek istediğimizde, onlar hakikaten diğer uluslararası borsaların sistemleriyle bu sistemin fonksiyonalitesini kıyaslayacaklardır. Bu da son derece doğaldır.

Burada Nasdaq ile yaptığımız anlaşmanın bir parçası olarak onların şu anda işlettiği gün öncesi ve gün içi piyasa sistemlerini de bu paketin içinde alabilmek yönünde bir ön anlaşmaya imza attık. Bunun nasıl işlediğine ilişkin de TEİAŞ ile sürekli iç içe çalışıyoruz.

Ama burada TEİAŞ’ın, Nasdaq’ın ya da EEX’in sistemini ya da Nord Pool’un sisteminden hangisini alacağı önemli değil. Önemli olan, uluslararası ve tüm yatırımcılara hitap eden bir sistemi almasıdır. Bu birinci husus. İkinci husus, alım-satım sisteminin ötesinde, gerçekten piyasa oyuncularının, piyasadaki tüm gelişmeleri eşanlı bir şekilde öğrenebileceği, informational simetriyi yakalayabileceği, yani herhangi bir tesis devreden çıktığında, üretim aksadığında, bu bilgilerin gerçek zamanlı ve eşanlı olarak tüm piyasa oyuncularına aktaracak bir kamuyu aydınlatma platformunun da bunun içinde bulundurulmasıdır.

Bir başka husus da şu: Biraz önce Ceyhan Bey çok güzel bir şekilde ifade etti, örneğin türev piyasalar bu işin bir parçası olduğunda, risk yönetimi son derece önemli bir konu. Çünkü belli bir marjla çok büyük pozisyonlar alıyorsunuz. Dolayısıyla yarın EPİAŞ’ta gün içi piyasası başladığında, bunun risk yönetim sisteminin de son derece iyi bir şekilde tasarlanması lazım. Bu noktada da takas sisteminin etkin bir şekilde işlemesi lazım.~

Çünkü gerçekten bu piyasanın etkin olarak işlemesini istiyorsak, fiziki teslimata dayalı etkin bir takas sistemini kurmamız gerekiyor. Dolayısıyla bu da çok önemli. Şimdi bu çerçevede baktığınız zaman, Nord Pool mu olsun, EEX mi olsun, Nasdaq mı olsun sorusunun cevabı tamamen EPİAŞ’ın yeni yönetim kurulunun vereceği karardır. Mutlaka PMUM çalışanları da bu kararın önemli bir parçası olacaklardır. Ama ben olaya bu perspektiften bakılması gerektiğini düşünüyorum.

Biraz önce OTC (Over The Counter - tezgah üstü) ürünlerle ilgili bir sorunuz vardı. Ona ilişkin de cevap vermek istiyorum. Batu Bey’in söylediklerine katılıyorum. Organize piyasalarla OTC piyasalar birbirini tamamlayan iki unsurdur ve OTC piyasa her zaman olacaktır. Çünkü OTC piyasa, iki tarafın birbiriyle anlaştığı belli
koşullara ilişkin sözleşmelerdir. Ama bunların borsaya çekilmesi kritiktir. İşlem borsa dışında olabilir. Ama borsada kayıt altına alındığı zaman bu hem onun kontrol altında olmasını hem borsada kayıtlara girmesini sağlar. Burada benim şöyle bir önerim var aslında. Bunu piyasa oyuncularıyla da paylaştım. Bizim tahvil ve bono piyasasında yaşadığımız önemli bir deney var. Tezgah üstü piyasadaki işlemleri kayıt altına alıp böylece bir merkezileştirme yoluna gittik.

Burada ikili anlaşmalarda ödenen bir damga vergisi söz konusu. EPİAŞ hayata geçtikten sonra şayet bu işlemler borsaya bildirilirse, bu damga vergisinin alınmayıp sadece bu bildirimden kaynaklı bir ücret alınması suretiyle bu işlemlerin kontrol altına alınabileceğini ve borsanın buradan bir gelir elde edebileceğini düşünüyorum. Burada borsadan gelir elde etmenin altını çizmek istiyorum. Çünkü şu anda piyasaya baktığınızda organize gün öncesi piyasasında yapılan işlemler toplam işlem hacminin yüzde 22-23’üne karşılık geliyor. Oysa tezgah üstü dediğimiz OTC yüzde 75. Biz bu yüzde 75’i kayıt altına alıp bunun üzerinden bir ücretlendirme yaparsak buradan borsanın gelirlerine de katkıda bulunmuş olabiliriz diye düşünüyorum. Toparlamak gerekirse, ben
EPİAŞ’ın alım-satım sistemindeki yapısının güçlü olmasının ve uluslararası yatırımcılara hitap etmesinin, biraz önce Burak Bey’in çizdiği vizyon çerçevesinde, Romanya-Yunanistan-Bulgaristan hattının oluşturulması anlamında çok önem taşıdığına inanıyorum,

Reha Pamir Teşekkürler. Bu noktada Türkiye’nin özellikle komşu ülkelerle olan enterkonnekte hat kapasitesine, bu kapasitenin geliştirilmesine yönelik planlardan biraz bahseder misiniz? Özellikle yurtdışı ticaret ve ithalat-ihracat anlamında önümüzdeki dönemde ne gibi uygulamalar olabilir? Bunun EPİAŞ’a ve enerji borsalarına etkisi nasıl olur?~

Nezir Ay Şu anda zaten Türkiye, 400 kilovolt’luk iki hatla Bulgaristan’a bağlı. Bir hatla da Yunanistan’a bağlıyız. Gürcistan’la yine 400 kilovolt’luk back-to-back sistem üzerinden bağlantı bitmek üzere. Onun dışında Suriye ile 400 kilovolt bağlantımız var. Oraya da bir back-to-back sistem planımız var. Irak’la yine 400 kilovolt bağlantımız olacak. İran’la 400 kilovolt bağlantımız var ve ona da back-to-back sistem planımız bulunuyor. Ayrıca Gürcistan tarafı da bitmek üzere.

Kısaca Türkiye’nin tüm çevresiyle bağlantıları var. Bunlara back-to-back sistem konma planını yürütüyoruz. Back-to-back dediğimiz sistem, birbirlerinin dengesizliklerinden, değişiminden etkilenmeyecek şekilde çalışıyor. Buradaki amaç ve hedefimiz, biraz önce söylendiği gibi gerçekten bir enerji hub’ına cevap verecek şekilde planlanıyor. Biraz önce de belirttiğim kalıcı sözleşmeler de yapıldığında zaten bunlar 1000 megavatlar seviyesine de gelecek.

Bizim şu anda piyasa birleştirme mekanizmasına uygun bir sistem çalıştırıyoruz. Ancak bununla da yetinmedik. Üniversitelerle işbirliği yaptık. Kendi yatırımımızı kendimiz yaptık. Yani gün öncesi piyasasını şu anda çalıştırdığımız sisteme paralel bir şekilde sonuç verecek bir sistemi zaten geliştirdik. Ama bu yeterli mi? Yeterli değil. Biz sadece elektrik piyasası olarak bakmıyoruz. Yarın gaz veya diğer ürünler de EPİAŞ’a gelecek. O zaman ne yapmamız lazım? Yelpazeyi genişletmemiz lazım. Nasdaq ile görüşmelere devam ediyoruz.

Nord Pool ile görüşmelere devam ediyoruz. Ancak tabii ki Nasdaq ile geldiğimiz noktada şöyle bir durum söz konusu. Nasdaq’ın şu anda bize teklif ettiği sistem, bizim kullandığımız sistemin çok gerisinde. Şu anda kullandığımız web tabanlı sistemle piyasa katılımcımız bilgisayarından istediği zaman girebilir. Ama Nasdaq’dan alacağımız sistemde, ancak tanımlanmış bir terminal üzerinden girebiliyorsunuz. Yani sadece işyerinden. Onun dışında işlem yapamıyorsunuz.

Nasdaq’ınkini kabul etmiyoruz ama türev piyasalarla organize olabilecek, entegre edilebilecek çalışmalara da tabii ki ihtiyacımız var. O zaman bunu nasıl yapabiliriz? Nord Pool ile işbirliği yapabiliriz. Nord Pool’da SESAM uygulaması var. Ya Almanya ve Fransa’nın kullandığı Cosmos denilen optimizasyon sistemi var ya da Nord Pool’un kullandığı SESAM sistemi var. Eğer bunlar birbirleriyle entegre olabiliyorsa, bizim de o noktaya kadar onların argümanlarını kullanacak seviyeye gelmemiz lazım. Üniversitelerle, akademisyenlerle yaptığımız optimizasyon çalışmaları da gösteriyor ki yürüttüğümüz çalışmalar bizi o noktaya getirebilecek seviyede. Buna rağmen yine de elbette ki işbirliğine her zaman ihtiyacımız var.~

Ayrıca şunu da ifade etmek lazım. EPİAŞ’ta kullanılan sistem sadece bir gün öncesi piyasası yazılımı değil. Tabii başlangıçta bu şekilde başlandığı için dengeleme güç piyasası ve dengesizlikleri uzlaştırma mekanizması var ki şu anda PMUM’un işlem hacmi veya maliyet hesabına dönük değerlendirme yaptığımızda yüzde 80’i, dengeleme güç piyasasına (yazılım, donanım veya lisans olsun) dengeleme mekanizmasının çalışmasına dayanıyor. Yüzde 20 kadar kısmı gün öncesi ve gün içi piyasasıdır. Bizim ne yapmamız lazım? Dışarıdan alacağımız sistemin bu dengeleme güç piyasasının uzlaştırmasını da sağlayabilecek bir sistem olması lazım. Ancak bu şekilde bizim işimizi görebilir. Yani Nasdaq’dan sadece Sabre’yi veya Nord Pool’dan sadece SESAM’ı almak yetmiyor. Bizim bütününe hitap edecek bir mekanizmayı geliştirmemiz lazım. Diyoruz ki eğer işbirliği yaparsak bunu bütüncül olarak geliştirebiliriz. Yoksa paket olarak aldığımızda veya “Gel Nord Pool sen bunu işlet” dediğimiz anda, sadece gün öncesi piyasasını işletmiş oluruz. Ama geride kalan yüzde 80’lik kısım, sayaçların toplanması, onların değerlendirilmesi apayrı bir sistem gerektiriyor.

Bir de şunu da eklemek istiyorum. Bugün itibarıyla konutlar da serbest tüketici hakkını kullanıyorlar. 5.000 kilovat/saat’in üzerindekiler, serbest tüketici hakkını kullanabiliyor. Mevzuatta “konutlar hariç” gibi bir ifade olmadığı için bu imkandan konutlar da otomatik olarak yararlanmaya başladı. 2015’e geldiğimizde, 33 milyon civarında sayaç var. Buna hazırlık olması için de biz uzlaştırma sistemi geliştirmek zorundayız. Bunun çalışmalarına da devam ediyoruz. Ama biraz önce ifade ettiğim gibi 2 yılda ancak parasını temin edip, donanım ve lisansını aldık. Şu anda bu uzlaştırma sisteminin yazılımını kendimiz gerçekleştirmek için çalışıyoruz. Bu noktada da tabii ki personel yetersizliğimiz var.

Reha Pamir Çok teşekkürler Nezir Bey. Son soruyu Burak Bey’e yöneltmek istiyorum. Biraz önce Nezir Bey önümüzdeki dönemde devreye alınacak türev piyasaların likiditesini artırmak için entegrasyonun öneminden bahsetti. Bu konuda sizin görüşlerinizi sormak isterim. Dünya örneklerini de düşündüğünüzde likiditenin artırılabilmesi için nelerin yapılması gerekli?

Burak Güler Çok güzel bir soru. Bildiğiniz gibi buna biraz daha farklı bir açıdan bakmak lazım. Likiditeye sadece piyasa açısından bakarsak bunu etkileyen bir sürü faktör vardır. Oyuncu sayısı, oyuncu sayısının piyasaya giriş çıkışları, fiyat belirlemeleri ve market yapıcıları... Ama bir şekilde Türkiye’de bir likidite oluşacak. 2011 yılına, Fukuşima’ya gittiğimizde, nükleer kazadan sonra Almanya çok drastik (güçlü etkili) bir karar aldı. 2023’e kadar yaklaşık 25 bin megawatt’lık nükleer kapasitesini kapatacağını söyledi ve bundan 3-4 gün sonra da Avrupa’daki enerji piyasaları, hem elektrik hem kömür piyasaları bir ara sallandı. Çok olmasa da 1-2 hafta likidite kaybı oldu. Bu gerilim son kullanıcıları direkt etkiledi. Bu işten ticaret yapan büyük şebekeler direkt etkilendi. Hatta bilinen büyük şirketler çok büyük kayıplar yazdılar.~

Türkiye’nin önünde şöyle iki gerçek var: Bunlardan biri nükleer enerji. 2020 yılında 12 bin megewatt’lık kapasitemiz geliyor. Bu bizim yöresel yük tevzi merkezi olabilmemiz için büyük bir fırsat. Bu ne demek? Yöremizdeki bütün enerji manevralarını yönetmeye aday olacağız. Elektrik olsun, gaz olsun...

Nükleerin şöyle bir önemi olacak. Nükleer baz yükü sağlayarak bizim elektrik ticaretinin içinde büyük bir likiditeye sahip olacak. Zaten 2020-2023’e geldiğimizde, hem OTC hem exchange piyasası olsun, 400 terawatt/saat’e gelen bir miktara, bu miktar bir büyüklüğe kesinlikle sahip olacağız. İkinci önemli fırsatımız da yöresel enerji merkezi olmakla ilgili. Bence Enerji Bakanlığı belki Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en önemli ve heyecanlı dönemini yaşıyor. Bir taraftan enerji borsası, bir taraftan uzun dönemli gaz kontratlarının elden çıkarılması. Bütün bunları düşündüğümüzde Enerji Bakanlığı’nın önünde çok büyük bir fırsatı var. Bilhassa enerji ticaretinin yöresel yük tevzi merkezi olarak kullanılması anlamında. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki enerji ticaretinde bir varlık çevresinde ticaret yapmak çok önemlidir. Ve bu varlık çevresindeki ticaret de nükleerden gelecek. 12 bin megawatt’lık bir kapasite bize aslında fiziksel likidite verecek. 12 bin megawatt’lık kapasite girecek, gaz piyasasından 7 milyar dolarlık bir saving olacak. Bu durum gaz piyasasını ne kadar etkiler, likiditesini etkiler mi etkilemez mi bilmiyorum.

Reha Pamir Nükleerde belli bir fiyat üzerinden alım garantisi var. O durum diğer piyasa oyuncularını nasıl etkiler sizce?

Burak Güler Akkuyu NGS ile TETAŞ arasında var sanırım. Bence bu çok pozitif. Zaten ikinci 10 yıla baktığımızda mevcut anlaşmalardan dolayı devlet bazlı kalacak şirketlerden biri de TETAŞ olacaktır. TETAŞ bu çerçevede tamamen bir alım-satım, ticaret şirketine dönüşürse ve title’ı o şekilde değişirse, bu likiditeyi kesinlikle artıracaktır. Şu anda TETAŞ sadece satım tarafında bulunuyor. Tamamen ticaret şirketine dönüştüğünde likiditeyi yüzde 100 etkileyecektir. Çünkü baz yüke sahip.

Batu Aksoy Bence asıl olarak bunun serbest piyasaya etkisi tartışılmalı. Çünkü şu anda işin o tarafı biraz kapalı kutu. Kamu ile tedarikçi ve işletici arasında farklı bir anlaşma var. Özel sektör bundan nasıl etkilenecek? Veya etkilenmeli mi etkilenmemeli mi? Serbest piyasa ve likidite nasıl etkilenecek? Kamu elinde piyasa aleyhine değil de en azından lehine ve likidite artırıcı bir enstrüman olarak kullanılması bence çok önemli olacak. Gerekirse bununla ilgili birtakım regülasyonlar da yapılmak zorundadır diye düşünüyorum.~

Nezir Ay Tabii burada şunu da dikkate almak lazım. Şu andaki senaryolara göre mevcut şekliyle devam ederse 2019’da bir açık gözüküyor. Tabii artış eğer bu şekliyle devam ederse. O nedenle nükleer santrallerin devreye girmesiyle bir enerji fazlalığı çıkmayacaktır diye bekleniyor. Tabii her şey değişebilir. Örneğin 2008’i yaşadık. Ama normal şartlarda likiditeyi etkileyecek bir oran olarak gözükmüyor.

Ceyhan Saldanlı Tabii buna bir şey ilave etmek lazım. Genelde nükleer santrallerden söz edildiği zaman devletin enerji piyasalarına müdahalesinin devam edeceği, belirleyici olacağı gibi varsayımlar üzerinde duruluyor. Oysa o fiyatı bugünkü fiyatla ve bugünkü kapasiteyle düşünmemek gerekiyor. Zaten o devreye girdiğinde 2023 yılında Türkiye’nin 500 milyar tüketimi olacak. Şu anda devletin enerji üretiminde yüzde 50 olduğunu düşünürseniz, diğer varlıkları elden çıkardığında enerji piyasasına müdahalesi 10 kat azalmış olacak. O bakımdan ileride devletin müdahalesinin artacağını değil azalacağını öngörmek lazım.

Batu Aksoy Ben şahsen prensip olarak çeşitlendirme açısından faydalı görüyorum. Türkiye açısından.

Ceyhan Saldanlı Esas olan Türkiye açısından faydadır. Çeşitlendirme açısından faydalı, bölgesellik açısından önemli. O nedenle özel sektöre bir zararı varsa bile önemli olan konuya ülke açısından bakmaktır. Kaldı ki zararı olsa bile dengelenir ve onun önlemleri alınır diye düşünüyorum.

Reha Pamir Hepinize katılımınız için çok teşekkür ediyoruz. EPİAŞ’ın kurulması ve geliştirilmesinde de başarılar diliyoruz.

Sedef Seçkin Büyük Evet, tüm katılımcılarımıza teşekkürler.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz