Renault Mais Genel Müdürü BERK ÇAĞDAŞ için şiir bir tutku.İki yıl önce 110 şiirini topladığı bir kitap yayınladı.
Elçin Cirik
Renault Mais Genel Müdürü BERK ÇAĞDAŞ için şiir bir tutku… İki yıl önce 110 şiirini topladığı bir kitap yayınladı. Bugünlerde de risk yönetimi ve davranış psikolojisi üzerine iki kitabını bitirme hazırlığında. Çağdaş, aynı zamanda motosikletiyle uzun yol yapmayı seviyor. Öyle ki bu yaz doğum gününü arkadaşlarıyla çıktığı Route 66 motosiklet turunda kutlamayı planlıyor. Yaz tatillerinde ise Bodrum’daki motor yatıyla yakın ve keyifli rotalarda gezmekten hoşlanıyor.
Geçtiğimiz eylül ayında Renault Mais’in genel müdürlüğü koltuğuna Dr. Berk Çağdaş geçti. Çağdaş, bildiğimiz yönetici kalıplarının dışında bir isim. İş hayatındaki yükselişinin yanında, gençliğinden bu yana biriktirdiği pek çok hobisiyle özel hayatını renklendirmeye başarıyor. 49 yaşındaki yönetici şiir yazıyor, gitar ve buzuki çalıyor, farklı konularda iki kitap üzerinde çalışıyor. Aynı zamanda motosiklet ve deniz tutkusundan da ödün vermiyor.
30 yıldır yazdığı şiirlerini iki yıl önce bir kitapta toplayan Çağdaş için şiir, “bir kaçış noktası.” Çağdaş, “Şiir benim için çok özel bir hobi. Ben endüstri mühendisiyim. Hayatım hep analitik, parasal konularla ilgili oldu. Ancak kelimelerin aritmetiğini de çok seviyorum. Şiir o anlamda benim için önemli” diyor.
Bugünlerde risk yönetimi ve davranış psikolojisi üzerine iki kitap yazan Berk Çağdaş ile farklı hobileri, iki çocuğu ve köpeğiyle kurduğu özel dünyasıyla ilgili keyifli bir söyleşi yaptık:
Yaklaşık 30 yıldır, yani 19 yaşımdan beri şiir yazıyorum. Şiir benim için çok özel bir hobi. Ben endüstri mühendisiyim. Hayatım hep analitik, parasal konularla ilgili. Ama kelimelerin aritmetiğini de çok seviyorum. Şiir o anlamda benim için önemli.
Sanata da düşkünlüğüm var. Sadece şiir değil, profesyonel müzikle de ilgilendim. Telli sazların tamamını çok iyi çalabiliyorum. Asıl uzmanlığım ise gitar ve buzuki… Üniversite dönemimde Kaş ve Bodrum’da çok çaldık. Ancak tabii şiir çok başka bir konu…
Amerika dönüşünde iş hayatıma bankacı olarak başladım. Bankada çok ciddi çalıştım, genel müdür yardımcısı oldum ardından otomotive geçtim, CFO, CEO oldum. İnsanlar beni şiirle bağdaştıramıyor. ‘Para işindesin, şiir ne alaka’ diyorlar. Hafif alaycı bakışlar, müstehzi gülüşler de oluyor. Bu nedenle bu hobimi biraz gizli tutuyorum.
Aslında farklı bir isimle çıkaracaktım, sonra yayınevi beni ikna etti. Yine de çok düşük tanıtımla ilerliyoruz. Sonuçta “Şiir kitabı çıkarayım ve satayım” diye bir düşüncem hiç olmadı. İki çocuğuma hatıra olsun, “Babam da bunu yapmış” desinler istedim. Benim 300’e yakın şiirim var. Bu kitapta sadece 110 tanesi yayınlandı.
Tabii ki yeni kitap gelecek. Şu anda 2 farklı kitap üzerinde çalışıyorum. Biri tamamıyla mesleki. Türkiye’de kurumlarda risk yönetiminin çok yanlış ve yetersiz yapıldığını düşünüyorum. Doktora uzmanlık alanım da bu konu olduğu için kendi bildiğim doğruları paylaştığım ‘Strateji ve Risk Yönetimi’ adlı bir kitap yazıyorum. Yüzde 99’u bitti bu kitabın, bugünlerde grafiklerini yerleştiriyorum.
Bir de davranış psikolojisi üzerine bir kitap yazıyorum. Bu kitabın da yüzde 70- 80’i bitti. Kitabın adı bile belli…
Şunu fark ettim: İnsanların iş hayatı, evlilik hayatı, özel hayatı, sosyal ilişkileri ve siyaset hayatı gibi küçük derebeyliklere ayrılan alanları var. İnsanların büyük çoğunluğunun bu alanlarda korkunç maskelerle dolaştığını görüyorum. İnsanın kendisiyle, takındığı tavır ve gösterdiği yüzler arasında çok büyük bir uçurum var. Bu uçurumlar hastalıkların da sebebi oluyor. Uluslararası anlaşmazlıklar bile buradan çıkıyor. Kişisel çatışmalar buradan besleniyor. Çok yakın görünen insanları birbirine uzaklaştıran, sürekli bağırmalara neden olan, özel hayatı mahveden, evlilikleri bitiren hep bu uçurum. Bunun üzerine bir kitap yazıyorum.
Çok okuyorum. Bu okuduklarımı ve yaşadıklarımı yorumluyorum. Kendi iş ve özel hayatımda başarısızlıklarım oldu. Bu bir süreç… Düşe kalka öğreniyorsunuz. Çok büyük haksızlıklara uğradığım zamanlar da oldu. Bütün bunları geride bırakmak ve içerdeki yüzü dışardaki yüzle eşitlemeye çalışmak önemli. Bu sizi gerçek anlamda mutluluğa götürüyor. Bunu elle tutulur, gözle görülür hale getirmeye çalıştım. Kitabın adı da ‘Uyanış’.
Ayrıca zaman içinde bir şiir kitabı daha düşünüyorum. Bazen çeşitli duygusal patlamalarla yazdığım aşırı uç şiirler de var. Bunları filtreden geçirmek, yeniden yorumlamak ve yazmak gerekebiliyor. Masum Arayışlar isimli kitabımdaki 110 şiir filtre edilmiş ilk dönem şiirlerimdi.
Şiir kitabımda farklı bir şey denedim: Her şiirin hikayesini de yazdım. Şiiri neden yazdığımı, hangi duygularla kaleme aldığımı paylaştım. Karina Yayınevi’yle çalıştım bu kitap için, onlar da bana bu yaptığımın hiç denenmemiş bir tür olduğunu söyledi. O anlamda bu yazılara deneme diyebilirsiniz. Şiir kitaplarının çoğunda damdan düşer gibi şiirler vardır. Bu kitapta ise neden o şiiri yazdım, beni ne bu duygulara itti, bunları da aktarmak istedim.
Yabancı şair külliyatından takip ettiğim epey insan var. Ancak Türkiye’de İlhan Berk’in yazıları ve şiirlerini, Nazım Hikmet külliyatını, genç Osmanlı dönemi şairlerini çok seviyorum. O dönemde şiirler serbest nazım türünde yazılmak isteniyor ancak Divan Edebiyatı külliyatına oturtuluyor. Moda akımların yarattığı şiirler ortaya çıkıyor, bunları çok seviyorum. Ben de tarz olarak kıtacı, dörtlükçü değilim, daha serbest olmayı seviyorum.
Şiir, benim için kaçış noktası. Birçok ifade edemediğiniz duygu ve düşünceyi kelime aritmetiğiyle refleks haline getirebiliyorsunuz. Şiir bir empati sanatı. Çoğu kişi, bana ‘Sen bu aşkları yaşadın mı’ diye soruyor. Ne alakası var? O soruyu sorduğun anda benim için konu kapanıyor. Şiir bir empati sanatı. Kendini bir an için o duygu hali içine koyuyorsun. Ne hissettiğini yazıyorsun. Bunun için illa kara sevda yaşamak gerekmiyor.
Aslında bu, düşünce sistematiğinden toplum olarak ne kadar uzak olduğumuzu da gösteriyor. Bu nedenle iyi sanat yapamıyoruz. Çok önemli din bilginleri, ‘Kuran-ı Kerim’i sanki sana vahyediliyormuş gibi oku’ der. -Mış gibi yapabilmek aslında insana verilmiş çok büyük güçlerden biridir çünkü bilinçaltını programlar. Hayatınızda yaşadığınız bütün oluşumlar bilinçaltının yönlendirmesi sonucunda oluyor. Ben buna inanıyorum.
Hayır, böyle bir ritüelim yok. Bunu abartanlara da bazen çok kızıyorum. Bu bir aritmetik işi aslında. Enstrüman çalarken de reflekslerinizle hareket ediyorsunuz. Nota uyumunu bilinçaltı beyne öğretiyor. Örneğin bir parçayı çalarken elleriniz gitarın perdeleri üzerinde gayet doğalmış gibi hareket ediyor. Şiir de böyle bir şey…
“TEKNEYLE SİMİ VE SELİMİYE’YE GİTMEYİ SEVİYORUM” HAFTA SONU FIRSATI Bodrum’da bir motor yatım var. İstanbul’da teknem vardı, onu sattım. Motor yatım hep Bodrum’da. İstanbul’da tekneyi denedim ancak zor oldu. Cuma akşamı İstanbul’dan uçağa atlayıp Bodrum’a gitmek iyi bir kaçış oluyor. Sadece yazın değil kışın da hafta sonları gidiyorum. Yazları hafta sonu önemli bir işim yoksa Bodrum’a giderim. Kızım ve oğlum yanımda olursa da dünyalar benim olur. SELİMİYE VE SİMİ Simi’ye, Selimiye tarafına çok gidiyorum. Benim için zaman çok önemli, tekneyle zamanı yönetemem. Motor yat kullandığım için kısa sürede pek çok yere gidebiliyorum. Örneğin yarım saatte Leros’ta, 45 dakikada Patmos’ta oluyorum. Yunan adalarından Leros, Patmos rotasını çok seviyorum. Türkiye’de de Selimiye, Bozburun, Datça tarafına çok gidiyorum. Motor yatın verdiği esnekliği seviyorum. |
İş hayatım çok yoğun, çok sorumluluğu olan bir kişiyim. Bu sorumlulukları da seviyorum. Bizzat bu sorumluluk daha da artsın istiyorum. Bu nedenle hafta içi işle iç içe olduğum zamanlarda farklı boyutlara geçmeyi sevmem. Bir insan belirli bir zaman diliminde tek bir işe konsantre olabilir.
Benim arınma alanlarım vardır. İşin en acımasız, en teknik, en insani noktasında olabilirim. Ama eve geldiğim zaman, işin uzantısı bir yemek yoksa işi kapıda bırakmayı, eve gelip köpeğim Hido ile oynamayı çok seviyorum. 21 yaşında bir oğlum ve 17 yaşında bir kızım var. Oğlum ve kızım bana gelirlerse onlarla vakit geçiriyorum. Kızımın gelip akşam benimle kalması için ne diller döküyorum bilseniz… Genellikle başarılı olamıyorum. Oğlum zaten Londra’da, uluslararası işletme bankacılık okuyor.
Baran’la Ceren birbirinden çok farklı çocuklar. İki çocuğumla farklı aktiviteler yapıyoruz. Baran daha cool takılmayı sever, lüks bir restorana gitsin, benimle otursun puro içsin, yemek yesin, bir kulübe gitsin, bunları sever. Öyle ki Bodrum’da bir kere bile sürat teknemi kullanmak istemedi.
Ceren’le ise motosiklete bineriz, benim motosikletimle artçım olarak pek çok yere gideriz. Gece motosikletle çok kez benimle Şile’ye gelmiştir, korkmaz. Zaten kızım motokros yapıyor. Oğlumun ise motosikletle alakası yoktur, ‘Baba, bu şeytan işi’ der. Kızımın vücudunda kırılmadık kemik kalmadı, uzun süre hentbol, basketbol ve voleybol oynadı. Ceren’in ekstrem sporlara merakı var.
Endişelenmiyorum. İyi bir öğrenci ve sonuçta sokakta değil pistte motokros yapıyor. Motosiklet, çok önemli bir iştir. Türkiye’de algısı maalesef düşük ama motosiklet kullanmanın çok ciddi kuralları vardır. Bunlardan bir tanesini kendinize güvenip bıraktığınız anda geri dönemeyeceğiniz bir yere gelir, kaza yapabilirsiniz.
Tabii, haftada 3-4 gün kardiyo yapıyorum. İş yerimin yanında bir spor salonu var. Öğlenleri ya da akşam iş çıkışı gidiyorum. 40-45 dakika kardiyo ve ardından slim fit çalışması yapıyorum. Slim fit ile kaslarımı diri tutmak için az ağırlıkla sık tekrar şeklinde çalışıyorum. Yememe çok dikkat ediyorum. Haftada 4 gün sadece balık yiyorum. Ekmek, hamur işleri yemiyorum. Her şeyi yerim ancak az az yerim.
Tek kötü alışkanlığım puro seviyorum. İyi bir puro koleksiyonum da var. Dolayısıyla yemekten sonra günde bir tane, tercihen akşamları puro içebileceğim yerleri tercih ediyorum. Zorlu’da Parle, Akmerkez’de Serafina, Kanyon’da Gina gibi yerleri bu nedenle seviyorum. Ancak aslında mekan çok da önemli değil… Yalnız kalmak istediğimde Rumeli Hisarı’nda Sade Kahve’ye gitmeyi severim.
“MOTOSİKLET EN BÜYÜK TUTKULARIMDAN” KONT TARZI DOLAŞIYORUM Motosiklet en büyük tutkularımdan biri. 20 yıldır kullanıyorum. Motosikletin en basit modelinden en komplikesine kadar her modeli kullandım. Dünyanın en hızlı motosikletlerinden Suzuki Hayabusa Turbocharged kullandım. Bağdat Caddesi üzerinde motorla çok hız yaptım, hevesimi aldım. Tabii artık o dönemler geçti. Şimdi daha kont tarzı dolaşıyorum. Birlikte motosiklet kullandığım bir arkadaş grubum var. Hep birlikte Avrupa turu yapıyoruz, izinlerimizi belirliyoruz. Örneğin İstanbul’dan Fransa Saint-Tropez’e gidiyoruz. Tabii ona göre motosikletler kullanıyoruz. YAZA ROUTE 66 Şu an bir Honda Goldwing’im var. Bir de vintage sınıfında çok güzel bir Triumph’um ve 2 tane büyük scooter’ım var. Ben dünya üzerinde olabilecek bütün iyi motorları kullandım. Suzuki Hayabusa, Ducati ve Harley Davidson’ın farklı modellerine, Honda’nın değişik motorlarına bindim. Şu an benim için önemli olan rahatlık ve konfor. Bu yaz bir sıkıntı olmazsa arkadaş grubumuzla Los Angeles’ta Route 66 turu yapacağız. Bu arada doğum günümü kutlayacağım. Motosiklet yalnız olmaz, bir ritüeli vardır. İleride de yol motorlarıyla hep birlikte Nepal- Katmandu rotası ya da Güney Amerika rotası yapmayı düşünüyoruz. |
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?