Türkiye'de ekomoni resesyon dönemine girdi.
Her ne kadar hükümet henüz ikna olmuş olmasa da iktisatçıların çoğu, Türkiye ekonomisinin artık bir resesyona girmiş olduğunu kabul ediyor. Bu görüşü biz de paylaşıyoruz. Üçüncü çeyrekte ekonomi küçülmekten kıl payı kurtuldu ama dördüncü çeyrekte bundan kaçamadı gibi görünüyor.Dördüncü çeyrekte başlayan küçülmenin en azından 2009’un ilk yarısı boyunca da sürmesi bekleniyor. Ekonominin en az iki çeyrek üst üste küçülmesi ise resesyonun klasik tanımıyla birebir örtüşüyor. Bu durumda artık ekonominin resesyonda olup olmadığını değil, bu resesyonun ne kadar sürebileceğini ve şiddetini tartışmak daha doğru olacak gibi görünüyor. Bu yazıda bunu yapmaya çalışacağız. Resesyonun süresi konusunda bir fikir edinebilmek için öncelikle Türkiye’de önceki resesyonların ne kadar sürdüğüne bakacağız. Daha sonra da küresel ekonomiye ilişkin tahminlerden yararlanacağız. Çünkü büyük ölçüde dış kaynaklı olan bu resesyonun sona erebilmesi için öncelikle küresel ekonomide toparlanma yaşanması, gelişmiş ülkelerin de resesyondan çıkması gerekiyor. Resesyonun şiddeti konusunda bir fikir edinebilmek için ise bazı öncü göstergelerin mevcut durumlarıyla önceki resesyonlardaki durumları karşılaştıracağız.
TÜRKİYE’NİN RESESYONLARI Türkiye’de üç aylık dönemlere ilişkin milli gelir verileri, 1987 yılından beri yayınlanıyor. Aylık ekonomik verilerin de çoğu en fazla 1980’lere kadar geri gidebiliyor. Bu nedenle incelememiz son 20 yıllık dönemle sınırlı olacak. Örneğin 1954’te ve 1978-80 döneminde olduğu gibi daha önce de resesyonlar yaşadığımızı biliyoruz ama elde bu dönemlere ilişkin sadece yıllık veriler olduğundan hassas bir ölçüm yapma imkanımız yok. Söz konusu 20 yıllık dönemde Türkiye’de 5 resesyon yaşanmış durumda. Etki altına aldıkları yıllara göre bunları; 1988-89, 1991, 1994-95, 1998-99 ve 2001-2002 resesyonları olarak adlandırabiliriz. Eski ve yeni milli gelir serisine ilişkin üçer aylık büyüme oranlarıyla aylık sanayi üretim endeksindeki değişim oranlarına dayanarak yaptığımız hesaplar, bu resesyonların ortalama süresinin 11 ay olduğunu gösteriyor. Bunlar içinde en kısası, 1991 yılının ilk yarısında yaşanan 6 aylık resesyon olmuştu. En uzunu ise 1998 yılının sonbaharında başlayıp 1999 yılının sonlarına kadar tam 14 ay süren resesyondu.
İÇ Mİ, DIŞ MI? 1988-89, 1994-95 ve 2001-2002 resesyonlarını,yaptığımız ekonomi politikası hataları ve yılların birikmiş sorunları nedeniyle kendi kendimize çıkarmıştık. Gerçi 2001 yılında Amerika’da da bir resesyon Çıkmış ve dünya ekonomisi yavaşlamıştı ama biz bundan daha önce resesyona girmiştik. 1991 ve 1998-99 resesyonlar› ise dış kaynaklıydı. ilki, 2 Ağustos 1990’da Irak’ın Kuveyt’i işgal etmesiyle hemen burnumuzun dibinde patlayan Körfez Krizi’nden kaynaklanmıştı. Petrol fiyatlarında tırmanışa yol açan bu kriz, 1991 yılının hemen başında sıcak savaşa dönüşürken dünya Ekonomisini yavaşlatmıştı. Bu süreçte bizim ekonomimiz de hafif bir sarsıntı geçirmişti. 1998-99 resesyonu ise 1997 yılında Asya’da başlayan krizin 1998 yılında Rusya’ya sıçraması üzerine bizim finansal piyasalarımızdan da sermaye kaçışının başlamasıyla ortaya çıkmıştı. Bu süreçte bir de Talihsizlikle karşılaşmış ve 17 Ağustos 1999’da Marmara Depremi’ni yaşamıştık. Bu büyük doğal felaketin ekonomiye vurduğu darbe, o sıralarda sona erme belirtileri gösteren resesyonun uzamasına yol açmıştı.
DÜNYANIN ETKİSİ Toparlarsak, Türkiye’de resesyonların genelde bir yıl kadar sürdüğünü söyleyebiliriz. Bu nedenle mevcut resesyonun da bir yıl kadar sürebileceğini şimdiden kabullenmekte fayda Var. Fakat malum olduğu üzere bu seferki resesyonumuz dış kaynaklı ve ne zaman sona Ereceği konusunda dışarıda yaşanacak gelişmeler büyük rol oynayacak. Bu nedenle resesyona Ömür biçerken dünya ekonomisine ilişkin beklentileri de dikkate almak gerekiyor. Dünya ekonomisine ilişkin 2009 yılı tahminlerine geçen ay değinmiştik. O zamandan bu zamana bu tahminlerde pek bir Değişiklik olmadı. Genel beklenti hala 2009 yılında gelişmiş ülkelerin resesyonda olacağı.Gelişmekte olan ülkelerin yavaşlayacağı ve dünya ekonomisinin de iyice duraklayacağı yönünde.~
Fakat gelişmiş ülkelerin 2009’un ikinci yarısından itibaren resesyondan çıkmaya başlayacakları umudu da hala korunuyor.Dünya ekonomisine ilişkin bu beklentiler, bizim kendi geçmişimize bakarak ortaya koyduğumuz bir yıllık resesyon beklentisiyle uyuşuyor. Gelişmiş ülkeler ve özellikle de en büyük ihracat pazarımız olan Avrupa Birliği (AB), yılın ikinci yarısında resesyondan çıkmaya başarsa bir müddet gecikmeden sonra biz de 2009 sonuna doğru resesyondan çıkabiliriz. Tabii dünya ekonomisine ilişkin beklentilerin gerçekleşmemesi ve gelişmiş ülkelerin resesyondan çıkmansın gecikmesi halinde bizde de resesyonun uzaması ihtimali var.
ŞİDDET
ANALİZİ Resesyonun
şiddetini, ekonomide resesyon sürecinde yaşanan ortalama küçülme olarak
tanımlıyoruz. Türkiye’de son 20 yılda yaşadığımız resesyonların en şiddetlisi,
ekonominin üç çeyrekte önceki
yılın aynı dönemine göre ortalama yüzde 7,6 küçüldüğü 2001-2002 resesyonuydu.
Bu dönemde
yaşadığımız en hafif resesyon ise ekonominin iki çeyrekte ortalama yüzde 0,5
küçüldüğü 1991 resesyonu olmuştu. Bazı
öncü göstergelerin son aylardaki seyrine bakıldığında bugünkü resesyon pek de
hafif geçecek gibi görünmüyor. Örneğin sanayi üretiminde son üç ayda gördüğümüz
düşüş aynen 2001
krizindekine benzer bir trend izliyor. 2008’in son çeyreğinde ekonominin genelindeki
büyüme oranının yüzde -5 dolayında olacağını ve bunun da herkese 2001 krizini hatırlatacağını
tahmin ediyoruz. Fakat
2008’in son çeyreğinde ekonominin performansına düşüş yönünde etki eden iş günü
kayıpları olduğunu da biliyoruz. Geçen yıl bir bölümü hafta sonuna denk gelen
Ramazan ve Kurban Bayramı tatilleri bu yıl tamamen hafta içine denk geldi. Bu
durum son çeyrekte iş günü sayısını 2007’nin aynı dönemine göre
3 gün düşürdü. Bu dönem için beklediğimiz derin küçülme oranında bunun da
etkisi var. 2009’da
bu ölçüde iş günü kayıpları olmayacak. Bu nedenle önümüzdeki dönemde resesyonun
şiddeti hafifleyebilir. Bu konuda daha sağlıklı bir değerlendirme yapmak için
birkaç ay daha beklemek gerekiyor. şimdilik
1998-99 resesyonundakine benzer şiddette bir resesyon beklemek makul gibi görünüyor.
1998-99 resesyonu sırasında ekonomide ortalama yüzde 4 küçülme olmuştu.
ÇIKIŞ OTOMATİK DEĞİL Bugün itibariyla görünüş böyle olmakla birlikte, bunun otomatik olarak işleyecek bir süreç olduğuda sanılmamalı. Eğer hükümet gerekli önlemleri almazsa resesyon giderek şiddetlenebilir ve dünya ekonomisinde toparlanma olsa bile bizimki uzayıp gidebilir. Gerekli önlemlerin alınması halinde ise hem resesyonun şiddeti azaltılabilir hem de dış dünyadaki şartlar olumlu hale geldiğinde bizim de çıkışa geçmemiz mümkün olabilir. Resesyon esas itibarıyla güven sorunundan kaynaklandığı için,alınacak önlemlerin geleceğe olan güveni artıracak türden olması gerekiyor. Bugün itibarıyla en büyük endişe konusu 2009’da vadesi gelen dış borçların yenilenip yenilenemeyeceği olduğuna göre, öncelikle bu konuda tedbir almak gerekiyor. Bu bakımdan IMF ile yapılması düşünülen anlaşmanın gerçekleştirilmesinin faydalı olacağını düşünüyoruz. Yeri gelmişken kamu harcamalarında artışa dayalı bir resesyondan çıkış stratejisinden yana olmadığımızı da belirtelim. Bütçe açığında ve kamu borçlarında büyük artışa yol açabilecek bir kamu harcama programı, Türkiye’nin uluslar arası piyasalardaki risk algılamasını yükseltip yabancı sermaye girişini iyice zorlaştırabilir. Ayrıca Türkiye’de kamu harcamalarının milli gelir içindeki payı da büyümeye bir ivme kazandırabilecek boyutta değil. Nitekim üçüncü çeyrekte kamu harcamalarında yaşanan büyük artışın büyümeye katkısı pek de büyük olmadı.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?