Ekonomiye Dönüş

Yerel seçimler dergimizin baskıda olduğu döneme denk geldiği için bu yazıyı yazarken seçim sonuçları hakkında bir bilgimiz yoktu. Yalnız ekonomideki olumsuz durum vesilesiyle iktidardaki Adalet ve ...

1.04.2009 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Yerel seçimler dergimizin baskıda olduğu döneme denk geldiği için bu yazıyı yazarken seçim sonuçları hakkında bir bilgimiz yoktu. Yalnız ekonomideki olumsuz durum vesilesiyle iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) 2007 genel seçimlerine göre bir miktar oy kaybedeceğini tahmin ediyorduk. Siz şimdi bu tahminimizin gerçekleşip gerçekleşmediğini biliyorsunuz. Fakat bu tahminimiz gerçekleşmiş olsun ya da olmasın, Türkiye’de gündemin artık değişmesi gerekiyor. Çok uzun bir süredir siyasi gelişmelerin arkasında kalan ekonominin artık yeniden ön plana çıkması hayati öneme sahip bulunuyor.

Ülkemizde siyasi gelişmeler gündemi 2 yıldan beri ipotek altına almış durumda. 2007 yılında tam da bu sıralarda cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla siyaset ön plana çıkmaya başlamıştı. Sonuçsuz kalan bu seçimin ardından demokrasiyi tehdit eden gelişmeler yaşanmış ve sonuçta da erken genel seçim kararı alınmıştı. Fakat iktidarın bu genel seçimden büyük bir zaferle çıkması da siyasetin gündemdeki egemenliğini ortadan kaldırmamıştı. Önce yeni anayasa tartışmaları sonra da AKP’ye açılan kapatma davası gündemi meşgul etti. 2008’in ortalarından sonra da yerel seçimle yatıp kalkmaya başladık.

hedSeçim Mağduru
Bu süreçte ekonominin önce yavaşlayıp sonra resesyona adım atması bile gündemde ön plana çıkmasını sağlayamadı. Yerel seçimde oylarını artırmaya odaklanan hükümet, küresel resesyonun ülkemizi de etkisi altına almasını görmezden gelip kapsamlı bir mücadele programı açıklamaktan kaçındı. Muhalefet de ekonomideki sorunları işleyerek değil de yolsuzluk dosyalarıyla ses getirmeye çalıştı. Hal böyle olunca yerel seçimin bir numaralı mağduru ekonomi oldu. Zamanında önlem alınsa belki de hafif bir durgunlukla atlatılabilecek bir süreç derin bir resesyona dönüştü.

Siz bu yazıyı okurken bu resesyona ilişkin en önemli veriyi de biliyor olacaksınız. 2008’in son çeyrek dönemine ilişkin büyüme oranı dergimiz piyasaya çıktığında yayınlanmış olacak. Bu dönemde ekonomide küçülme yaşandığına kesin gözüyle bakılıyor. Yalnız bu küçülmenin ölçüsü hakkında değişik tahminler var. Biz, dördüncü çeyrekteki küçülmenin yüzde 5’in üzerinde çıkacağını tahmin ediyoruz.

Konjonktür’ün ikinci sayfasında yer alan tabloda görüldüğü gibi, 2009’un ilk aylarına ilişkin öncü göstergeler de pek iyi sinyal vermiyor. Ekonomide geçen yılın son çeyreğinde başlayan küçülme bu yılın ilk çeyreğinde de sürdü gibi görünüyor. Ekonominin iki çeyrek üst üste küçülmesi ise resmen resesyon anlamına geliyor.

hedProgram İhtiyacı
Ekonominin gündemde yeniden ön plana çıkmasından kastımız tabii ki öncelikle hükümetin bu işin üzerine ciddiyetle eğilmesi. Hükümet bugüne kadar bu konuda hiçbir şey yapmamış değil elbette ama alınan önlemlerin bir bütünlüğü yok. Mart ayında alınan otomotiv, beyaz eşya, elektronik ve konutta 3 ay süreyle Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) indirimi gibi geçici tedbirlerle resesyonla başa çıkmak pek mümkün görünmüyor. Bunun için kapsamlı bir programa ihtiyaç duyuluyor.

Böyle bir programın hangi ayaklara sahip olması gerektiği konusunda bugüne kadar ciddi iktisatçılar çok şeyler söyledi. Kısaca özetlemek gerekirse, küresel krizin ülkemizi vurduğu kanalların hepsine birden yönelik önlemlerin aynı anda alınması öneriliyor. İç talebi canlandırmaya yönelik vergi indirimleri, iç kredi tıkanıklığını aşmak için bir kredi garanti fonu kurulması, dış kaynak sorununu azaltmak için IMF ile anlaşılması ve gelen kaynakla şirketlere döviz likiditesi sağlanması, krizde mağdur duruma düşen kesimlere destekler verilmesi, bu önlemlerin başlıcalarını oluşturuyor. Bu önlemlerin sadece bir kısmının alınması halinde, elde zaten kısıtlı miktarda olan barutun boşa harcanması tehlikesi bulunuyor.

Örneğin geçen ay devreye giren vergi indirimleri, diğer önlemlerle desteklenmediği takdirde sadece eldeki stokların bir miktar eritilmesini sağlayacak gibi görünüyor. Geleceğe güveni tamir edilmeyen tüketicinin 3 ay sonra vergi indirimleri sona erdiği zaman piyasadan elini eteğini yeniden çekmesi kaçınılmaz. Krediye erişim olanakları sınırlı kalan ve dış borçlarını da yenileyemeyen şirketlerin bu cılız talep artışına dayanarak yeni üretim kararları vermesini beklemek de pek gerçekçi olmaz.

hedSeçimden Seçime
Hükümetin şimdiye kadar böyle bir program açıklamaktan kaçınması, yerel seçimlerde elini zayıflatmak istememesinden kaynaklandı. Böyle bir programın ilanı ekonominin resesyonda olduğunu resmen kabul etmek anlamına gelecek ve de seçmen üzerinde olumsuz bir etki yapacaktı. Ayrıca IMF’nin tekrar işin içine girmesi seçim ekonomisi kapsamında yapılan harcamaları da frenleyecekti. Bu nedenle hükümet krizin etkilerinin daha sonra ortaya çıkabileceği umuduyla seçime kadar top çevirmeyi tercih etti. Küresel krizin Türkiye ekonomisine faturasını ağırlaştırdığını düşündüğümüz bu tercihin seçim sonuçlarına ne ölçüde yansıdığını ise bu yazıyı yazarken bilmiyorduk.

Yerel seçimden sonra hükümetin bu konudaki tercihi bu kez bir başka seçim nedeniyle ister istemez değişecek. Eğer bir erken seçim söz konusu olmazsa, önümüzdeki genel seçim Temmuz 2011’de yapılacak. Bu seçime kadar 2 yıldan biraz fazla bir süre var. Bu seçimde oy kaybedip iktidardan düşmemesi için hükümetin o zamana kadar ekonomiyi yeniden canlandırması gerekiyor. Bu nedenle yerel seçimden sonra hükümetin yeni program taleplerine daha olumlu yaklaşacağını tahmin ediyoruz. AKP Hükümeti’nin köşeye sıkıştığı zaman bu tür önerilere olumlu baktığını ve uygulamaya koyduğunu önceki yıllarda görmüştük. 2005’te IMF programının yenilenmesi sırasında da sorunlar yaşanmış fakat son tahlilde olası bir dış kaynak sıkıntısını önlemek için bu anlaşma yapılmıştı.

hedKürenin Etkileri
Yerel seçimden sonra hükümetin küresel krizin etkilerine karşı topyekun önlemleri içeren yeni bir ekonomi programı açıklaması, ekonominin daha ağır bir faturayla karşılaşmasını önleyebilir. Fakat ekonomiyi yeniden 2002-2006 dönemindeki hızlı büyüme sürecine sokmak bizim elimizde değil. Bunun için dünya ekonomisinde de bir toparlanma yaşanması gerekiyor. Dış talep cephesinde işlerin düzelmesi dünya ekonomisinin toparlanmasıyla mümkün. Dünya ekonomisindeki durum ekonominin diğer 3 cephesini de dolaylı olarak etkiliyor. Yatırım cephesinde iyileşme için ihracatın yeniden yükselişe geçmesi ve dış finansman kanallarının açılması şart. Tüketim cephesinde iyileşme için gerekli olan tüketici güveninin artması dünya ekonomisindeki duruma da bağlı. Üretim cephesinde iyileşme olması da iç talep yanında ihracatın yükselişe geçmesini de gerektiriyor.

Seçimden sonra hükümet beklediğimiz standartlarda yeni bir ekonomik program açıkladığı takdirde, bu kez üzerimize düşeni yapmış olarak dünya ekonomisindeki toparlanmayı bekleyeceğiz. Dünya ekonomisinde toparlanma konusunda şu anda çok net bir durum yok. IMF, geçen ay içinde dünya ekonomisine ilişkin tahminlerini yeniden revize etti ve 60 yıldan bu yana ilk kez küçülme yaşanacağını belirtti. Bu revizyon gelişmiş ülkelerdeki resesyonun beklenenden daha ağır geçmesinden ve de uzayacak gibi görünmesinden kaynaklanıyor. Fakat bu arada küresel krizin tetikleyicisi olan ABD’den bazı toparlanma sinyalleri geliyor. Yalnız bu sinyaller şimdilik çok zayıf ve güven telkin edecek düzeyde değil. Bu konuda durumun netleşmesi için birkaç ay daha beklemek şart görünüyor.

hedEkonomide Durum Pek Parlak Değil
2008’in dördüncü çeyrek dönemine ilişkin milli gelir verileri dergimiz piyasaya çıktığında yayınlanmış olacak. Biz, yandaki tabloda bir kısmı görülen öncü göstergelere dayanarak bu dönemde ekonominin yüzde 5’in üzerinde bir küçülme gösterdiğini tahmin ediyoruz. Belli başlı öncü göstergelerin hepsi de geçen yılın son çeyreğinde kırmızı bakiye verdi. Hal böyleyken söz konusu dönemde ekonomide büyüme yaşanmış olmasının imkanı yok.

Öncü göstergelerin 2009’un ilk aylarına ilişkin değerleri, ekonomideki küçülmenin bu yılın ilk çeyreğinde de devam ettiğini düşündürüyor. Tüketimdeki düşüş 2009’un ilk aylarında biraz hız kesmiş gibi. Bu gelişmede şirketlerin biriken stokları eritmek için gerçekleştirdiği fiyat indirimlerinin etkisi olabilir. Fakat bu arada yatırımlardaki ve dış talepteki çöküşün ağırlaştığı dikkati çekiyor. Bu nedenle üretim cephesindeki durumun da geçen yılın son çeyreğindekinden daha kötü olduğu görülüyor.

Ekonomide geçen yılın son çeyreğinde başladığını tahmin ettiğimiz küçülme eğer gerçekten bu yılın ilk çeyreğinde de devam ettiyse, bu, ülkemizin de resmen resesyona girdiği anlamına geliyor. Çünkü resesyonun klasik tanımı ekonominin en az 2 çeyrek üst üste küçülmesi olarak yapılıyor. Türkiye bu tanıma göre en son resesyonu 2001’in ikinci ve dördüncü çeyrekleri arasında yaşamıştı. O zamandan beri 27 çeyrek dönemdir yaşanan kesintisiz büyüme süreci böylece sona ermiş oluyor.

Bu Yıl Bütçeyi Toparlamak Çok Zor
Merkezi yönetim bütçesi, yılın ilk 2 ayında, yıl sonu için öngörülen düzeyde açık verdi. 2009’un tamamı için öngörülen bütçe açığı 10,4 milyar lira iken, ilk iki ayda gerçekleşen açık da tam olarak bu düzeyde oldu.

Elbette bu yıl sonunda açığın düz bir hesapla 60 milyar lirayı bulacağı anlamına gelmiyor. Bütçe gelir ve harcamalarının yıl içine dengeli bir şekilde dağılmaması, bazı aylarda büyük açıkların ortaya çıkmasına yol açabiliyor. Aynı nedenle bazı aylarda da büyük fazlalar ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle yıl sonundaki açık yıl içinde herhangi bir ayda görülenden düşük olabiliyor. Nitekim önceki yıllarda bütçe açığının yıl içinde hedefi aştığı halde yıl sonunda hedeflerin gerisinde kaldığını görmüştük.

Fakat bu yıl ekonominin içinde olduğu resesyon süreci yıl sonu için önceki yıllardaki gibi iyimser olmayı zorlaştırıyor. Resesyon vergi gelirlerinde düşüşe yol açarken harcamalarda hız kesme belirtisi görünmüyor. Üstelik seçim sonrasında ekonomiyi canlandırmaya yönelik bir programın devreye sokulması halinde bütçe harcamalarının daha da hız kazanması ihtimali de var. Bu durum yıl sonunda bütçe açığının 10,4 milyar liralık hedefin içine sığmasının çok zor olduğunu düşündürüyor.

Önceki yıllarda bütçede böyle bir açılma olduğunda hükümetin vergi artışları gibi ek önlemleri devreye soktuğunu izlemiştik. Bu kez bir taraftan ekonomi canlandırılmaya çalışılırken bu tür önlemler alınması da zor görünüyor. Tam tersine geçen ay devreye sokulan Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) indirimi gibi gelir azaltıcı kararların alınması ihtimali daha yüksek. Bu da yıl sonunda bütçe açığının hedefi aşması olasılığını arttırıyor.

Görünen o ki bu yıl bütçe açığında yükselişin önüne geçmek mümkün olmayacak. Hükümet de ister istemez bunu kabullenmek zorunda kalacak. Bütçe açığındaki tırmanış çok aşırıya kaçmadığı takdirde bunu ekonomik kamuoyu da kabullenebilir. Yalnız ekonomik kamuoyuna bu yıl verilecek açığın önümüzdeki yıllarda telafi edileceğine ilişkin güvencenin de verilmesi lazım. Aksi takdirde Hazine’nin borçlanma ihtiyacının artması ve önümüzdeki yıllarda daha da artacağı sinyalinin alınması iç borçlanma faizlerinde bir tırmanışa yol açabilir. Bu da kamu maliyesinde son yıllarda elde edilen kazanımların önemli bir kısmının geri verilmesine neden olabilir.

hedPara Politikasında Sürprizler Bitti
Hükümet ekonominin resesyona girdiğini görmezden gelirken, Merkez Bankası aynı hataya düşmemiş ve geçen yılın son aylarından itibaren para politikasını hızla gevşetmeye başlamıştı. Kasım ayında başlayan bu para politikasını gevşetme süreci dört ay boyunca hep beklenenin üzerinde faiz indirimleriyle devam etmişti. Para politikası faizindeki indirim süreci mart ayında da sürdü ama Merkez Bankası bu kez sürpriz yapmadı. Para Politikası Kurulu (PPK), 19 Mart’taki toplantısında faizleri tam beklendiği gibi 100 baz puan indirdi.

PPK toplantısından sonra yapılan açıklamaya bakılırsa, Merkez Bankası’nın faiz indiriminde hız kesmesi şimdiye kadar yapılan indirimleri yeterli görmesinden kaynaklanıyor. Merkez Bankası, bu indirimlerin 2009 yılı sonunda enflasyonun hedefin belirgin olarak altında gerçekleşme olasılığını azalttığını düşünüyor. Aynı nedenle bundan sonraki faiz indiriminin ölçülü olabileceği de belirtiliyor.

Resmi açıklama böyle olmasına karşılık faiz indiriminde sürprizlere son verilmesinde piyasalardaki dengeler açısından kritik noktaya ulaşılmasının da etkisi var gibi. Yapılan ilk iki sürpriz faiz indirimini piyasalar takip etmiş ama son ikisine yanıt vermemişti. Ayrıca mart ayı başlarında döviz piyasasında ciddi bir hareketlenme yaşanmış ve dolar kuru 1.80 liranın üzerine kadar çıkmıştı. Döviz piyasasındaki bu gelişmeye döviz satım ihalelerine yeniden başlayarak karşılık veren Merkez Bankası, faiz indiriminde bir kez daha sürpriz yaparak ateşle oynamayı göze alamadı gibi görünüyor. Halihazırda para politikası uygulamasına ve enflasyonla mücadeleye yönelik en büyük tehdidi kurlarda yaşanabilecek ani bir sıçrama oluşturuyor. Bu nedenle Merkez Bankası bir gözünü döviz piyasasından ayıramıyor. Faiz indiriminde bu kez piyasalarla uyumlu hareket ederek buradaki ateşi düşürmeye çalışıyor.

Bu uygulamanın etkisi de hemen görülmeye başladı gibi. Ocak ayından itibaren yüzde 15 civarına oturan ikinci el piyasadaki gösterge tahvilin faizi, Merkez Bankası’nın son faiz indiriminden sonra 1 puan geriledi ve yüzde 14 civarına yerleşti. Mart ayının ikinci yarısında döviz piyasası da sakinleşmişti.

Son indirimle birlikte para politikası faizi yüzde 10,5 düzeyine inmiş durumda. Tahminimiz önümüzdeki birkaç aylık dönemde Merkez Bankası’nın yine piyasalarla uyumlu hareket ederek politika faizini yüzde 10 civarına kadar düşüreceği yönünde. Onun ötesinde ise şimdiye kadar yapılan indirimlerin piyasa faizlerine yansıması beklenecek gibi görünüyor. Merkez Bankası’nın faiz indirimlerinin özellikle işletmelere yönelik kredilerin faizlerine yansıması büyük önem taşıyor. Şimdiye kadar burada ciddi bir yansıma göze çarpmıyor.

Enflasyonda Hedefe İki Ayda Yaklaştık
Şubat ayında enflasyon beklentilerin epey altında çıkınca, yıl sonuna ilişkin enflasyon hedefine de daha ikinci ayda yaklaştık. Şubat ayında Tüketici Fiyatları Endeksi’nde (TÜFE) yüzde 0,3 dolayında artış bekleniyordu ama yüzde 0,34’lük düşüş yaşandı. Bu oran geçen yılın aynı ayındaki oranın (yüzde 1,29) çok gerisinde olduğu için de yıllık enflasyonda büyük bir düşüş gerçekleşti. Ocak ayında yüzde 9,5 seviyesinde olan yıllık enflasyon, şubat ayında yüzde 7,73’e kadar indi. 2009 sonu için enflasyon hedefi ise yüzde 7,5 düzeyinde bulunuyor.

Şubat ayında enflasyonun beklentilerin altında çıkmasını, büyük ölçüde, gıda fiyatlarının mevsim normallerinin çok gerisinde artış göstermesi sağladı. Bu gelişmede ise olumlu hava koşulları ve dış talepteki daralma nedeniyle meyve ve sebze fiyatlarının düşmesi etkili oldu.

Enflasyonun daha ilk 2 ayda yıl sonu hedefine yaklaşması beklentilerde de biraz daha düşüş yaşanmasına yol açtı. Şubat ayında yüzde 7 dolayına yani hedefin altına inmiş olan yıl sonu enflasyon beklentisi, mart ayında ise yüzde 6,5 dolayına geriledi. Esasında bu beklenti enflasyonun önümüzdeki aylarda aynı hızla düşmeye devam etmeyeceği anlamına geliyor. Genelde enflasyondaki düşüşün yaz aylarına kadar sürmesi, yılın ikinci yarısında ise yatay seyretmesi bekleniyor.

İşsizlikte Rekorlar Dönemi
İşsizlikte 2008’in son 2 ayında üst üste rekorlar kırıldı. Kasım ayında tarihinde ilk kez 3 milyon sınırına dayanan işsiz sayısı aralık ayında bu sınırı aştı. Kasım ayında 2 milyon 995 bin olan işsiz sayısı aralık ayında 3 milyon 274 bine yükseldi. Kasım ayında tarihinde ilk kez yüzde 12’nin üzerine çıkan işsizlik oranı da aralık ayında yüzde 13’ü de geçti. Kasım ayında yüzde 12,3 olan işsizlik oranı, aralık ayında yüzde 13,6’ya çıktı.

İşsizlik verilerine mevsimsel düzeltilmiş olarak veya yıllık olarak bakıldığında da rekorlar durmuyor. Mevsimsel düzeltilmiş veriler, 2008 yılının ortalarına kadar yüzde 10 civarında seyreden aylık işsizlik oranlarının daha sonra hızla yükselmeye başladığını gösteriyor. Mevsimsel olarak düzeltildiğinde kasım ayında yüzde 12,2 ve aralık ayında yüzde 12,7 çıkan işsizlik oranları da yeni rekorlara tekabül ediyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2008 yılının tamamına ilişkin işgücü piyasası verilerini 25 Mayıs’ta açıklayacak. Biz, aylık verilerden hareketle 2008 yılının tamamındaki işsizlik oranının yüzde 10,6 civarında çıkacağını tahmin ediyoruz. Bu oran da daha önce yüzde 10,5 ile 2003 yılında kırılan rekorun yenilendiğine işaret ediyor.

Ekonomideki resesyon nedeniyle işsizlikte 2009’da da rekorlarla karşılaşacağız gibi görünüyor.

IMF, Dünyada Artık Küçülme Bekliyor
Normalde dünya ekonomisine ilişkin olarak yılda 2 kez tahminlerde bulunan IMF, bu yıl fazla mesai yapıyor. Bu kurum, geçen ekim ayında yayınladığı World Economic Outlook (WEO; Dünya Ekonomisinin Görünümü) isimli raporunda yer alan kapsamlı tahminlerinde daha sonra 2 kez revizyon yapmıştı. Bu tahminler mart ayında bir kez daha revize edildi.

IMF’nin tahminleri bu kez dünya ekonomisinde büyümeye değil küçülmeye işaret ediyor. IMF, artık bu yıl dünya ekonomisinin yüzde 0,5 ile yüzde 1 arasında küçülmesini bekliyor. Bunun, IMF’nin hesapladığı şekliyle, dünya ekonomisinde 60 yıldan bu yana yaşanacak ilk küçülme olduğu da belirtiliyor.

IMF uzmanlarını bu kadar kötümserliğe iten en önemli neden gelişmiş ülkelerde resesyonun beklenenden daha şiddetli seyretmesi ve de uzayacak gibi görünmesi. Bu durum gelişmekte olan ülkelerin de daha olumsuz etkilenmesini beraberinde getiriyor.

IMF’nin 2010 yılına ilişkin son tahminleri de öncekilerden daha olumsuz. Fakat yine de 2010 yılında toparlanma senaryosundan vazgeçilmiş değil. 2010’da dünya ekonomisinin yeniden pozitif büyümeye geçeceği umuluyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz