Enflasyon Yanlışları

Dr. Saruhan Özer / Denizbank Başekonomisti    Hükümetin enflasyonda yıl sonu tahmini yüzde 20. Açıklanan oranlar hedefin yakalanacağını ortaya koyuyor. Ancak, düşen enflasyona rağmen, ya...

1.08.2003 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Dr. Saruhan Özer / Denizbank Başekonomisti  
 
Hükümetin enflasyonda yıl sonu tahmini yüzde 20. Açıklanan oranlar hedefin yakalanacağını ortaya koyuyor. Ancak, düşen enflasyona rağmen, yapılan değerlendirmeler bazı konularda “yanlış” anlamalar olduğunu da ortaya koyuyor. Denizbank’ın başekonomisti Dr. Saruhan Özer, fiyat artışlarındaki yanlış bilgileri ve fiyat artışlarının yönünü analiz etti.  
 
Türkiye, son 40 yılını neredeyse enflasyonla mücadeleyle geçirdi. Son 30 yılda doğanlar, tek haneli enflasyon rakamıyla tanışmadılar bile… Ancak, uygulanan ekonomik program, bu konuda umut veriyor. Yıl sonu hedefi olan yüzde 20’nin yakalanabileceğine yönelik beklentiler giderek artıyor. Hatta yüzde 19 oranını bile tahmin edenler var.  
 
Enflasyon düşüyor, ancak her ayın 3’ünde açıklanan oranlar, farklı tartışmaları da beraberinde getiriyor. Düşüş hızı, mevsimsellik, sepetin yapısı, çekirdek enflasyon ve sürdürülebilirlik, bu konuda öne çıkan konular oluyor. Tartışmalarda bazı yanlış bilgilerin, doğru olmayan algılamaların da olduğu görülüyor. “Enflasyonu anlamamak” ya da yorum hatasından kaynaklanan bu yaklaşımlar, gelişmeleri doğru değerlendirmemizi de engelliyor.  
 
Denizbank’ın başekonomisti Dr. Saruh Özer de aynı görüşü paylaşıyor. Enflasyon konusunu yakından izleyen ve bu konuda bir kitabı da olan Dr. Özer’in bu konudaki sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:  
 
Enflasyon için, “Günlük yaşamı göstermiyor, biz anlamıyoruz” deniliyor. Buna örnek olarak da cep telefonu, bilgisayar, internet giderlerinin sepette olmaması gösteriliyor. Buradaki neyi doğru, neyi yanlış biliyoruz?  
 
Enflasyonun insanların tüketim sepetlerini yansıtma gereği yoktur. Herkesin tüketim sepetleri farklıdır. Biz insanlara özgü enflasyon oranları açıklayamayız. Enflasyonun ekonominin geneline hitap etmesi şarttır.  
 
İşin bilimsel tarafına baktığımızda ise bir tüketici fiyatları endeksi vardır. Bunun içine cep telefonu da, bir ürünün tohumu da girebilir. “Bu gerçekleri yansıtmıyor” gibi popülist yaklaşımlara girmemek gerekiyor. Dolayısıyla, eğer bir insan kendi enflasyonu ölçmek istiyorsa, o zaman kendi endeksini kendisi yapacak. Devletten böyle bir şeyi beklememek gerekiyor.  
 
Burada felsefe çok önemlidir ve devletin yaptığı doğrudur. Mümkün olduğu kadar geniş aralıkta ve ekonominin bütününü ifade eden bir endeks oluşturmalı ve açıklamalıdır. Çok ihtiyacımız varsa, kendi tüketim sepetimizi kendimiz oluşturacağız.  
 
Sizce bu endeksi etkileyen sepetin yenilenmesi gerekiyor mu?  
 
Ekonomilerde, ücretler ve insanların yaşam biçimleri değiştikçe, bu sepetlerin yenilenmesi gerekiyor. Ama onun haricinde bir ekstra durum yoktur. Burada, “Sepete tohum girmesin, otobüs bileti girsin” yaklaşımı doğru değildir. İnsanlar, eskiden bakkaldan alışveriş yaparken, şimdi marketten yapıyorsa, siz bakkaldaki değil, marketteki sütün fiyatını alabilirsiniz. Bu tür revizyonlar yapılabilir.  
 
Japonlar, sürekli soya fasulyesi yerken, birdenbire makarna alıyorsa, sepeti değiştirirsiniz. Ama bu tür olaylar, 30-40 yılda bir değişir. Bu nedenle ben konuyu çok acil, gündemi etkileyecek bir gelişme olarak görmüyorum.    
 
Burada bir yanlış anlamaya ya da algı hatası mı var?  
 
Hayat pahalılığı ile insanların alım gücü karıştırılıyor. Alım gücü, fiyat tarafında olduğu kadar, insanların gelirleriyle de ilgilidir. Dolayısıyla, enflasyon ayrı, alım gücü ayrı konudur. Bizim endekslerimiz, kişilerin ne alım güçlerini ne de tüketim sepetlerini ölçer. Onu baştan felsefe olarak düşünmemeliyiz.  
 
Başka ne tür yanlışlar yapılıyor?  
 
Örneğin, enflasyon yüzde 3 olmuş, bir köşe yazarı, “İnsanlar aç geziyor, pazardan bir şey alamıyorlar, enflasyon yüzde 3 diyorlar, ne ilgisi var” yorumunu yapıyor. İnsanların pazardan mal alamaması, alım güçleriyle ilgili. Burada enflasyonun düşmesi ya da yükselmesi etkili değil.  
 
Sokaktaki vatandaştan da benzer şikayetler geliyor. Onlara sorduklarında, “Enflasyon düşmüş bana ne, ben alamıyorum” diyor. Bunlar o kadar farklı şeyler ki. Enflasyon dediğimiz şey, fiyat artış hızındaki değişimlerdir.    
 
Örneğin bir başkası, “Endekste şu makinenin contası var. Bir memurun conta fiyatıyla ne ilgisi var?” diyor. Siz o contayı eklemek zorundasınız. Enflasyon endeksinin, mümkün olduğu kadar ekonomide kullanılan bütün şeyleri ölçmesi gerekir. Conta dediğimiz şey, her gün alınan bir şey değil ama bir şirketin aldığı makinenin maliyetinin bir unsurudur. Bunları koymasak, bu kez “Bunlar neden yok, yanlış ölçülüyor” denmeye başlanır.    
 
Sizin dikkatinizi çeken başka ne tür yanlışlar var?  
 
Endeksteki ağırlıklar pek fazla düşünülmeden sektörel birtakım artışlar görülüp, bunların üzerine odaklanılması da yanlış oluyor. Örneğin, sağlık harcamaları yüzde 20 artmış olabiliyor. Oysa sağlık harcamalarının enflasyon endeksindeki payı yüzde 2-3’tür. Birdenbire “hastane fiyatları nedeniyle enflasyon arttı” deniliyor. Oysa ilgisi yok.  
 
Örneğin eğitim harcamaları... “Okul fiyatları zamlandı, enflasyon arttı” yorumlarına rastlıyoruz. Bakıldığında endeksteki ağırlığı yüzde 1-1.5. Bu tür basit ve yanlış yaklaşımlar olabiliyor.  
 
Mevsimsellik konusunda hatalar, yanlış değerlendirmeler oluyor mu?  
 
Mevsimsel özellikler gösteren bazı verileri, hemen yıllığa uyarl��yoruz, bu şekilde fikir yürütüyoruz. Bu çok yanlış bir olay. Mevsimsel değişimleri öngörerek tahmin yapmak gerekiyor. Yılın ilk 3 ayında enflasyon yüzde 10 oldu diye bunu 4’le çarpıp, yıl sonu tahminini yüzde 40 yapanlar var. Böyle bir şey yok. Enflasyon, 3 aylık, aylık bazlarda ciddi bir anlamda iniş çıkış sergileyebiliyor.  
 
Geçmişe yönelik olarak ekonometrik bir modelle yakalarsınız, sonra mevcut dönemi yansıtırsınız, yüzde 10’luk rakam bir bakarsınız ki, yıl sonunda yüzde 22 olmuş. Mevsimsellik sergileyen birçok veride bu yanlış yapılıyor. Cari işlemler, bütçe konusunda bu tür yanlışlar yapılıyor.  
 
Enflasyon hatası bol bir alan. Başka bir saptamanız var mı?  
 
Enflasyonu düşürmenin tek sahibi Merkez Bankası’ymış gibi izlenim var. Bu da yanlış. Enflasyon hedeflemesini, Merkez Bankası hükümetle birlikte yapar ve bunun sahibi hükümet ve Merkez Bankası’dır. Bu nedenle sanki Merkez Bankası’nın tek derdiymiş gibi düşünmemek gerekiyor.  
 
Bu işe odaklanan kesimlerin enflasyon hedeflemesi için, sadece Merkez Bankası’na odaklanmaması, konunun sadece Merkez Bankası’na yüklenmemesi gerektiğini düşünmesi gerekiyor. Sonra Merkez Bankası, bunu tek başına savunmak zorunda kalıyor, olay yanlış oluyor.  
 
“10’UN ALTINA ÇEKMEK CİDDİ ZOR OLACAK”  
 
Yüzde 20’lere çekmek iyi de onun altına çekmek daha zor. Bu gerçekten öyle mi? Yurtdışı deneyimleri de bunu mu gösteriyor yoksa biz mi yanlış biliyoruz bunu?
 
 
Doğrudur bu akademik olarak da kanıtlanmıştır. Yüzde 50 – 60’dan yüzde 30 – 40’a indirmek kolaydır. Yüzde 30 – 40’dan yüzde 20’ye indirmek biraz daha zordur. Yüzde 20’den 10’a indirmek biraz daha zordur. Yani enflasyon ne kadar azalırsa enflasyona karşı direnç o kadar artar. Ancak, 10’ların civarında ekonominin ciddi anlamda zorlanacağını düşünüyorum.  
 
Yüzde 10’lar seviyesinde tutmak mı, yoksa altına geldiğinde mi?  
 
Yüzler 10’lar civarında tutmak ve aşağılara çekmeye çalışmak, bana göre çok zor olacak. Yüzde 20’li seviyeler hala katlanılabilir durumda. Bu yüzden kesinlikle ve kesinlikle enflasyonun yavaş yavaş aşağı çekilmeli görüşündeyim. Bence Türkiye için, “Bunu aniden yapalım, zaman yayarsak düşüremeyiz” inanışı çok yanlış.  
 
“MERKEZ BANKASI DAHA ATAK DAVRANMALI”  
 
Peki sizce burada Merkez Bankası’nın oynayacağı rol nedir?
 
 
Bence Merkez Bankası daha cüretkar davranmalı. Geleceği daha iyi okuyabilmeli, faiz indirmesi gerektiği zaman, daha hızlı indirmeli. Geleceği iyi okuyorsa da kendisini garantiye alacak şekilde yavaş davranmamalı. Biraz daha fazla sorumluluk almalı ve çabuk davranmalı. Nasıl biz  piyasaları koklayarak, gözlemleyerek, vizyoner davranarak, belli risklere girerek para kazanıyorsak, aynı şey Merkez Bankası için de geçerlidir. Merkez Bankası, birtakım hedefleri başarmak istiyorsa, risk almak zorundadır ve “Aman kendimi garantiye alayım, ne olacağını iyice göreyim, ondan sonra hareket edeyim” dememesinde fayda var. Merkez Bankası’nın daha atak ve daha vizyoner hareket etmesi gerekir diye düşünüyorum.    
 
Piyasada şöyle bir inanış var: “Merkez Bankası bugün indirirse, yarın çıkartamayacağı için, çok da fazla aşağıya çekmek istemiyor.” Bence bu anlayış çok yanlış. Çünkü, böyle bir inanış, Merkez Bankası’nın bağımsızlığına inanılmadığını gösterir. Dolayısıyla, Merkez Bankası gerekiyorsa faizleri hızlı indirebilmeli, gerekiyorsa hızla çıkarabilmeli.  
 
Piyasanın sürpriz olarak kabul ettiği son faiz düşüşü sizce bunun bir işareti mi?  
 
Açıkçası, eğer buna sürpriz diyorsak, biz sürpriz nedir bilmiyoruz. Bence sürpriz değildi. Merkez Bankası’nın faiz indirmek zorunda olduğu bir dönemde, bu indirimi 3-5 gün öne çektiği bir durumdur.  
 
Herkes faiz indiriminin geleceğini bekliyordu ama bunu klasik olarak enflasyon oranları açıklandıktan sonra olacağını tahmin ediyordu. Ancak, bu karar 3-5 gün önce geldi. Merkez Bankası’nın faiz indirmek istediğini ve yılbaşından bu yana kararlarında gecikmiş olduğunu anladığını hissediyorum.  
 
“ENFLASYON YÜZDE 19’A İNEBİLİR”  
 
Haziran ayından sonra Temmuz ve Ağustos aylarında yine eksi enflasyon görecek miyiz?
 
 
Özellikle temmuz ayında yine eksi enflasyon görebiliriz. Ağustos, artık enflasyonun kafayı kaldırmaya başladığı bir dönem olur. Ağustos ayında enflasyon düşük olacaktır ama temmuz ayında eksi enflasyon görülebilir.  
 
Hedefler konusunda bir soru işareti var mı?  
 
Ben son derece iyimserim. Zaten yüzde 17’lik TEFE hedefi yüzde 20’ye çıkarıldı. Böylece,  TEFE ve TÜFE’de yıl sonu hedefi yüzde 20 oldu. Benim tahminim, hedeflerin bir miktar altına, yüzde 19’lara kadar gelinebileceği yönde. Ben her ikisinde de yüzde 19 – 19.2 civarında bir oran bekliyorum.  
 
Bu düşüşü kalıcı görüyor musunuz? Buradaki kritik dönem ve faktör nedir?  
 
Bence Türkiye’nin en önemli sorunu borçlar. Enflasyonu tartışırken biz bu sorunu göz ardı edemeyiz. Çünkü, yarın öbür gün enflasyon artacaksa, borçlarda ortaya çıkabilecek bir sorundan, krizden dolayı artacak.  
 
Merkez Bankası, bu konuyu göz ardı etmekte ısrar ediyor. Merkez Bankası’nda şöyle bir düşünce var: “Eğer enflasyonu düşürürsem, borç sorununu çözerim.” Bu bence çok büyük bir yanlış.  
 
Enflasyonu indirmek için çabalarken, borç dinamiğini ciddi anlamda bozma riski var. Bence Türkiye’de enflasyonun önündeki tek tehlike, borç sorununda bir kriz dönemine girmemiz. Ben krize gireceğiz demek istemiyorum ama şurası kesin ki bir borç sorunumuz var. Bu borç sorununu bir an önce çözmek ve buna da Merkez Bankası’nın destek vermesi gerekiyor.  
 
Burada kritik dönem yine eylül ayı mı olacak?  
 
Eylül mevsimsel olarak fiyatların biraz yükseldiği, bizlerin hep gösterge olarak aldığı bir aydır. Onun dışında hiçbir özelliği yoktur. Benim tahminim eylül ayında enflasyon yüzde 2 – 2,5’ları geçmezse, bu yıl sonunda enflasyonu tutturacağız anlamına gelir.  
 
ÇEKİRDEK ENFLASYONDAN ÇIKAN MESAJLAR  
 
Çekirdek enflasyon, tarihinde ilk kez düşük çıktı. Bu, önümüzdeki aylar için nasıl bir mesaj içeriyor?
 
 
Çekirdek enflasyonu, imalat maliyetleri ve iç talepteki gelişmeler etkiler. İmalat maliyetinden kastımız, enerji fiyatları ve kurlar. Bu ikisi çok önemlidir. Burada vizyoner davranmak ve geleceğe yönelik bakmak lazım.  
 
Petrol fiyatları savaş döneminde en yüksek 33 doları gördü, şimdi ise 28-29 dolar civarında. Petrol uzmanlarının geleceğe yönelik tahmininde 24-25 dolar seviyeleri var. Demek ki, petrol fiyatlarında bir düşüş olabilir. Dünya şu anda deflasyonla savaşıyor ve yavaş yavaş deflasyona karşı politika üretmeye başladılar. Demek ki global büyüme yavaş yavaş hareketlenebilir, talep artabilir.  
 
İkincisi, “Asya ülkeleri Sars’tan dolayı çok kötü günler geçirecek” dendi, olmadı. Demek ki, Asya ülkelerinde de petrol talebi biraz yükselebilir. Üçüncüsü de Irak’ta her geçen gün daha istikrarlı bir ortama doğru gidiliyor ve Irak hala petrol ihracatına başlayamadığı gibi aksine Türkiye’den ithal ediyor.  
 
Bu gelişmeler çerçevesinde baktığımızda, petrol fiyatları bugünkü seviyelerde kalsa bile, enflasyonda hedefleri tuttururuz. Kurların üzerinde o kadar büyük bir baskı var ki, döviz alanlar beni her gün arayıp ağlıyorlar.  
 
Ancak, hükümet çok yanlış bir şey yaparsa, borç tekrar sorun haline gelmeye başlayacak, “Borçlar ödenmeyecek” gibi şeyler söylenecek ve insanlar dövize saldırmaya başlayacak. Böyle bir senaryoyu da henüz görmüyoruz. Hükümet hakikaten elinden geleni yapıyor görüntüsü veriyor. Benim görüşüm başarılı gittikleri şeklinde.  
 
Yılın ilk yarısındaki performansa baktığımız zaman yüzde 11,5’luk ve yüzde 12’lik toptan eşya ve tüketicilikte  bir artış var. Bu ilk yarıdaki performans ikinci yarı için nasıl bir mesajı içeriyor?  
 
İlk yarıdaki performans, ikinci yarı için umut veriyor. Yılın ilk 4 ayında enflasyon biraz yükseldi. Mayıs ayında ise durakladı, haziranda ise düşmeye başladı. Yılın ilk 4 ayındaki gelişmeler pek şaşırtıcı değildi. Çünkü, fiyatları en çok artan grup tarımdı. Ardından kamu ve özel imalat fiyatları geliyordu.  
 
Tarımdaki artışın mevsimsel olduğunu kabul etmek gerekiyor. Çünkü, son yıllık artışa baktığımızda, bu yılki artışın normal seviyede olduğunu düşünebiliriz. Yani, yüksek olmasına rağmen, beklenmesi gereken bir artış.  
 
Kamu fiyatlarındaki artış ise tamamen savaş ve kur kaynaklıydı. Petrol ve enerji fiyatlarının yanı sıra, kurlar da o dönem bayağı yukarıdaydı. Türkiye’de kamunun ürettiği mallar, ara mal ve hammadde olduğu için, buradaki artış özel sektöre de yansır. Aslına bakarsanız, özel sektör, talepteki artışın güçlü olmasından dolayı yeteri kadar yansıtamamıştır.  
 
Dolayısıyla, ikinci 6 aya baktığımız zaman, geçmiş yıllarda tarım fiyatlarının ciddi anlamda düştüğünü görüyoruz. Büyük bir olasılıkla yine aynı şey olacaktır. Çünkü, aksini iddia edebileceğimiz bir girişim olmadı. Petrol ve enerji fiyatlarında nispeten bir düşüş var ama beklendiği kadar olmadı. Ama burada dünyada beklenildiği gibi biraz daha düşüş beklemek makul. Kur desek zaten yavaş gidiyor ve gayet olumlu seyrediyor. Dolayısıyla, yılın ikinci yarısına gayet olumlu giriyoruz.  
 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz