Biz, işimizin değişen dünyaya rağmen hiç yara almadan ve aynı şekilde
devam edeceğini düşündük. Tabii ki yanılmıştık. Yerimizde sayarak ya da
çok ufak adımlar atarak sonunda müşterilerimizle karşı karşıya geldik.
Bu tavrımızla onları reddetmiş olduk. Onlar da istediklerini bulmak için
başka şirketlere yöneldi.”
Bu sözler, dünyanın en büyük 4 müzik şirketinden biri olan Warner
Music’in CEO’su Edgar Bronfman Jr.’a ait. Bronfman, dev bir şirketin
CEO’su olarak ulaştıkları büyüklüğün ve sektördeki prestijin şirketi
nasıl kör ettiğini bu sözleriyle açıklıyor. Kendisinin de hata yaptığını
ve yönetim körlüğüne tutulduğunu açık yüreklilikle itiraf ediyor.
Bugün yaşanan kriz ortamında da pek çok uzman, CEO’ları çöküşün
sorumlusu olarak görüyor. Kimilerine göre CEO’ların hazırlıksız olması,
sorunların daha da büyümesine neden oldu. Hatta CEO hastalıkları olarak
adlandırılan belirli konuların, onların yönetim körlüğüne sürüklenmesine
neden olduğu görüşü de hakim.
Peki CEO’lar, ne tür hastalıklara yakalanıyor ve bunları belirlemenin
yolu var mı? Uzmanlara göre şu anda CEO’ların yakalandıkları
hastalıkları, en azından belirli başlıklar altında toplamak mümkün. Bu
sayede şirket liderlerinin kendilerini bu hastalıklara yakalanmadan ya
da onların etkilerini minimize ederek kurtulması da olasılıklar
arasında.
1. PRESTİJ KÖR EDEBİLİYOR
CEO’ların çoğu, özellikle uzun zamandır bu pozisyonda bulunanlar, elde
ettikleri prestij nedeniyle kimi zaman yönetim körlüğü yaşayabiliyor.
HRM Kurucu Ortağı Aylin Coşkunoğlu, bu tür CEO’ların, sadece kazanmaya
odaklı olduğunu söylüyor. Kendilerini herkesten daha üstün gördüklerini
belirtiyor. “Bu kişiler, şirketi bir ekip olarak yönetmeleri gerektiğini
unutup, çok bireysel hareket etme eğilimindedir” diyen Coşkunoğlu’na
göre bu CEO’lar, aldıkları kararlara ekibin diğer üyelerinin sahip
çıkması konusunda da çok fazla efor sarf etmiyor.
Kimi CEO’nun çok fazla rakamlara odaklanarak çalışan kişileri geri
planda bırakabildiğine de dikkat çeken Coşkunoğlu, sözlerini şöyle
sürdürüyor:
“Temel hedefi, şirketin kârlılığını, devamlılığını ve prestijini korumak
olan CEO’lar, çok fazla rakamlara odaklanıyor. Çalışan ilişkileri,
motivasyon, ödüllendirme gibi unsurlar üzerinde gereğinden az
durulabiliyorlar. Bu da şirketin iç dengelerini olumsuz yönde
etkileyebiliyor. Çalışanların, şirkete ve CEO’ya olan sadakati
zedeleniyor. Örneğin ücretinden memnun olmayan yöneticisine şu cevabı
veren bir CEO tanıyorum: ‘Ücretinden memnun olmamakta çok haklısın. Ben
de bunca yıldır çalışıyorum. Ancak bir yalı dairesi alabildim!”
2. DELEGE ETMİYORLAR
Geçmişten bugüne CEO’ların yaşadığı en büyük sorunlar arasında
delegasyon ilk sıralarda yer alır. One World Consulting Ortağı Tim
Bright da delegasyonun çağın en büyük CEO hastalıklarından biri olduğunu
düşünenlerden. Ona göre Türkiye’de üst düzey yöneticiler, çok fazla ve
uzun saatler çalışmaya alışkın. Bu nedenle de her şeyi kendileri yapmak
istiyorlar. Bu durumda da çok az işi delege ediyorlar.
“Başarılı CEO’lara bakıldığında yüzde 30 oranında insanlarla ilgili
konulara odaklı olduklarını görüyoruz. Bu kişiler, operasyonel işleri
takım oyuncularına delege ediyor” diyen Bright, şu anda CEO’ların
tümünün fazla iş odaklı olduğunu söylüyor. CEO’ların lider olduktan
sonra artık iş yapmaya değil, takımı yönetmeye odaklanmaları gerektiğine
dikkat çekiyor ve ekliyor:
“CEO’lar, orkestra şefi gibi olmak zorunda.~
Fazla çalışmamaları lazım. Onların işi, stratejik düşünmek olmalı.
Bunun için de yeterli zamanlarının olması ve şirketin dışına
bakabilmeleri gerekli. Bu da ancak etkili delegasyonla mümkün… Sonuçta
CEO’lar, çok fazla şirket içine ve işe odaklanınca her şeyi
kaçırabiliyor. Rakiplere, piyasanın değişen koşullarına dikkat
etmediklerinde iflaslar ortaya çıkabiliyor. CEO’lar kimseye bağımlı
çalışmıyor. Bu nedenle biraz daha özgür olarak dış etkenleri inceleme
şansları var. Kişiler, strateji ve müşteriler CEO’nun odaklanması
gereken üç unsur. Bunun dışında kalan operasyonel işi başka insanlara
delege edip, o insanları takip etmek ise asıl işleri. Yani işi değil,
insanları takip etmeleri gerekli. Türkiye’de çok fazla sayıda mühendis
kökenli CEO var. Bu kişiler de genellikle operasyonel olarak başarılı
olmaya çalışıyor ve bu nedenle delege etmiyorlar.”
3. HİSSEDARA OYNAMAK RİSKLİ
CEO’lar, kimi zaman da patron ve hissedar odaklı düşünmekten dolayı
diğer paydaşları geri planda tutabiliyor. Uzmanlara göre bu tür CEO’lar,
sadece üst kademeleri yönetmek için çaba sarf ediyor. Bunu yaparken de
diğer grupları göz ardı edebiliyorlar.
Profil International Kurucu Ortağı Ayşe Öztuna, bu durumda CEO’yu takip
eden ya da etmeye çalışan yöneticilerde kopmalar ve kayıplar
yaşanabildiğini söylüyor. Kurumun, bu tutum nedeniyle zarar
görebildiğine dikkat çekiyor ve şöyle devam ediyor:
“CEO’lar, bazen takdir görmek, beğenilmek peşinde koştukları için işin
gelişimini doğru kurgulayamayabiliyor. Bu durumda, kurumsal performansı
önceliklendirememe hatasına da düşebiliyorlar. İşi ileri taşıyamama
riski, onların gelişim fırsatlarını kurum adına doğru
değerlendirememesine neden olabiliyor. Sonuçta CEO’lar, herkesi memnun
etme kaygısıyla asıl hizmet ettikleri ana hedefi gözden kaçırmamalı.”
Tat Genel Müdürü Güçlü Toker de aynı görüşte. Ona göre patron
şirketlerinde doğal olarak yöneticilerin öncelikleri bu yapıya uygun
olarak gelişiyor. Bu durum da özellikle uzun vadeli, yani 3-5- yılda
netice alınabilecek işlere şirketlerin girmesini zorlaştırıyor. Uzun
vadeli projelerin liderler tarafından sürdürülmesinin de bu nedenle
güçleştiğine dikkat çeken Toker, “Türkiye’de özgüveni fazla artan patron
yanlış işe girer, öz güveni fazla artan yönetici de yeni bir şirkete
gider” diye konuşuyor.
4. PANİK YAPAN KAYBEDİYOR
Krizle birlikte çöküşe geçen pek çok şirketin lideri, hızlı karar
almakta zorlandığı için de eleştirildi. Electroworld Genel Müdürü
Bahadır Özbek’e göre bu, panik nedeniyle ortaya çıkan bir durum. Kriz
döneminde yönetimin farklı olması gerektiğine dikkat çeken Özbek, bu
dönemde değişkenlerin çok hızlı şekilde yukarı aşağı doğru oynadığını
söylüyor. Ona göre bu değişimlere yerinde cevap vermek önemli. “Bu
değişkenlere sürekli ayak uydurup, her değişimde devamlı kararlarınızı
revize ederseniz istikrardan uzaklaşırsınız” diyen Özbek, bu durumda
şirketlerin sağlıksız bir yola girebileceğine de dikkat çekiyor ve
ekliyor:
“Liderlerin özellikle kriz dönemlerinde bir karar verdiklerinde hemen
sonuç alamayabileceğini bilmesi ve sabırlı olması gerekli. Alınan karar
doğruysa arkasında durmak gerekir. Paniğe kapılıp her saniye fikir ve
karar değiştirmek, bunu da değişen çevreye ayak uyduruyorum diye
açıklamak bence büyük hata. Onun yerine doğru olduğuna inandığınız
kararlarda ortam nereye giderse gitsin takipçi olmalısınız.”
Ayşe Öztuna ise CEO’ların karar verirken denge unsuruna önem vermesi gerektiğini söylüyor. ~
Tüm aksiyonlarda objektif bir değerlendirmeyle dengeli tavır sergilenmesinin şart olduğuna dikkat çekiyor ve ekliyor:
“Örneğin geçtiğimiz yıllarda büyük başarılara imza atan Royal Bank of
Scotland (RBS)’ın CEO’su, gördüğü tüm olumlu ve motive eden geri
bildirimler sonrasında yanlış bir karar vererek çok büyük finansal
riskler altına girdi. Gelinen noktada, 2009’un ilk yarısında 1,7 milyar
dolar net zarar açıklamak zorunda kaldı. Dolayısıyla risk alırken de
her konuda olduğu gibi objektif ve dengeli değerlendirmeler
yapıldığından emin olunması, uzun vadeli başarıyı beraberinde
getiriyor.”
5. ÖZGÜN LİDERLER GÖZDE
Çoğu uzman, “yeni karizmatik yönetici” tipinin şirketlerin batmasında
önemli rol oynadığını savunuyor. Harvard Business School
profesörlerinden Bill George da aynı görüşte. Liderlerin çoğunun, “özgün
liderlik” özelliklerine odaklanmamasının sorun yarattığını her fırsatta
dile getiriyor. Vizyoner, “hayır” diyebilen, takım çalışmasına odaklı
özgün liderlere ihtiyaç olduğuna dikkat çekiyor.
Egon Zehnder Türkiye Yönetici Ortağı Murat Yeşildere de aynı görüşte.
Ona göre liderlik tanımının dönem, trend, birey ya da çevresel şartlarla
göre değişmemesi gerekli. “Özgüveni ve egosu yüksek, karizmatik olduğu
düşünülen, en önemlisi yüksek sesle kendini iyi ifade eden üst düzey
yöneticiler, her zaman iyi lider demek değildir” diyen Yeşildere,
liderleri fildişi kulelerin içinde görmenin de doğru olmadığını
belirtiyor.
MY Executive Yönetim Ortağı Müge Yalçın ise şirketlerin iyi yönetimi
için gereken pek çok koşulun özgün liderlerin taşıdığı özellikler
sayesinde sağlandığını söylüyor. “İstikrar, şeffaflık, vizyon ve
uzmanlığı bu koşullar arasında sayabiliriz” diyen Yalçın, özgün
liderlerin gerçekleri saptırmadıklarını ve inandıkları doğrulardan ödün
vermediklerini belirtiyor ve ekliyor:
“Bu özellikler ise şirketleri başarıya götüren istikrarın ve şeffaflığın
sağlanmasında önemli rol oynuyor. Şirketlerin büyümeleri için gereken
cesur kararların alınmasında da özgün yönetici olmak avantaj sağlıyor.
Vizyon sahibi liderler, cesur kararları korkmadan alabiliyor. Daha da
ötesinde kararlarını savunabiliyor, samimiyetleri sayesinde diğer
çalışanların da desteğini alarak sağlıklı bir şekilde hayata
geçirebiliyorlar.”
7. GÖREV TANIMI NET DEĞİL
Türkiye’de CEO’luk oldukça yeni bir pozisyon. Uzmanlara göre bu durum,
CEO’ların kimi zaman nasıl bir yol izlemeleri gerektiğini bilmemeleri
sonucunu doğurabiliyor.
Teknoloji Holding CEO’su Emin Hitay, Türkiye’de CEO’luğun kimi zaman
“şık bir koltuk” olarak görüldüğü durumların oluştuğunu söylüyor. Bunu
da bir yönetim hastalığı olarak gören Hitay, bu durumun gelişmişlik
düzeyiyle de ilgili olduğuna dikkat çekiyor. Ona göre kimi durumlarda
üst yönetim, moda bir yaklaşım olarak “Bizde de olsun” mantığıyla bu
pozisyonu yaratıyor. Oysa işler aynen eskisi gibi yürüyor.
“Böyle bir durumda CEO olarak göreve getirilen kişiler, unvanın
yarattığı avantajlar için görev tanımının net olmamasına göz
yumabiliyor” diyen Hitay, bu kişilere hiyerarşik sistemin bir parçası
olmanın cazip geldiğini söylüyor ve ekliyor:
“Dünyaya baktığımızda CEO’luk, halka açık şirketlerde başkanlıktan
ayrılan, çok daha profesyonel tanımlanan bir pozisyon. Nispeten az
hissedarı olan şirketlerde ise başkanlık ve CEO’luğun bir arada
yürütülebilmesinin, Türkiye’de dışarıdan bakıldığında biraz akılları
karıştırdığını da düşünüyorum. İş dünyasında başarının dört temel
üzerine kurulu olduğunu düşünüyorum: Vizyon, eylem, değer yaratma ve
sürdürülebilirlik.~
Bence liderin öncelikli hedefi, işi bu temel üzerinde dinamik bir
yapıyla yönetmek ve ekibinin de aynı bakış açısına sahip olmasını
sağlayabilmektir.”
9. POZİSYON BAĞIMLILIĞI
Günümüzde CEO’lar, çok fazla satış ya da finans odaklı oldukları için de
eleştiriliyor. One World Consulting Ortağı Tim Bright’a göre aslında
bunun nedeni oldukça basit. CEO’ların lider pozisyonunu devralmadan önce
başka konular üzerinde uzmanlıkları olduğunu söyleyen Bright, bu
kişilerin CEO olduktan sonra da bu işlerden kopamadıklarına dikkat
çekiyor.
Ona göre bu kişiler, zaten eski işlerinde başarılı oldukları için terfi
ediyor. Daha sonra ise resmin bütününe bakmakta kimi zaman zorluk
çekebiliyorlar. En büyük sorunları ise eski işlerine daha fazla odaklı
ilerlemek istemeleri. Çünkü eski işlerinde kendilerini daha rahat
hissediyorlar.
Bright, “Sizin 30 yaşında terfi etmenizi sağlayan şey, 40 yaşında o işi
kaybetmenize neden olabilir” sözünün çok doğru olduğunu söylüyor ve
ekliyor:
“Örneğin çok agresif, çok başarılı bir satış müdürü ya da genel müdür
yardımcısı olabilirsiniz. Daha sonra CEO olduğunuz zaman karakterinizi
değiştirmeniz gereklidir. Ancak şirket içinde belirli özellikleri
nedeniyle terfi eden bu kişiler, bu özelliklerini geride bırakmakta
zorlanıyor. Bir CFO, mesela CEO olduğu zaman en fazla finans işiyle
ilgileniyor. Hep söylerim. Önceden CFO olan bir CEO’nun altında CFO
olarak çalışmak oldukça zordur. ‘Aslında CFO olan ben değilim. Bu konuya
fazla zaman harcamamam lazım’ diyemiyor bu kişiler. Yeni işlerle de
ilgileniyorlar tabii ki… Ancak eskiye biraz daha bağlı kalıyorlar, çünkü
eski işlerini çok iyi yapıyorlar.”
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?