Krizden etkilenmeyen yatırım

"Sürdürülebilirlik ve Yenilikçilik Araştırması" şirketlerin sürdürülebilirlik yatırımlarını azaltmak yerine artırdığını ortaya koyuyor.

1.10.2011 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Krizden etkilenmeyen yatırım

YÖNETİCİLER ve fikir liderleri ile dünya çapında gerçekleştirilen MIT Sloan Management Review'un Boston Consulting Company ile yaptığı ve bu yıl ikincisi gerçekleştirilen "Sürdürülebilirlik ve Yenilikçilik Araştırması" daha önceki ekonomik kriz dönemlerinden farklı olarak şirketlerin sürdürülebilirlik yatırımlarını azaltmak yerine artırdığını ortaya koyuyor. 2009 yılında yapılan araştırmaya göre şirketlerin sadece 25'i bu yöndeki çalışmalarını hızlandırarak sürdüreceklerini belirtirken, 2010 yılında yapılan araştırmada sürdürülebilirlik yatırımlarını artırdıklarını belirten şirketlerin oranı yüzde 59'a yükseliyor. Geleceğe dönük rakamlar ise çok daha iddialı. 2011 yılında sürdürülebilirlik yönündeki çalışmalarının artacağını belirtenlerin oranı yüzde 70'e yaklaşıyor. Sürdürülebilirlik anlayışı ve uygulamaları açısından şirketler farklı yaklaşımlar sergileyebiliyor. Öyle ki yalın üretim ve verimli organizasyon hedefiyle yıllardır yapılan çalışmaların yeni bir yönetim yaklaşımı olan sürdürülebilirlik şapkası altında toplandığını düşünenlere rastlamak mümkün. Kriz sonrası sürdürülebilirlik yatırımlarının artmasını yöneticiler bu yatırımlar neticesinde elde edilecek kazançlara bağlıyor. Kriz ve ekonomik yavaşlama dönemlerinde kaynak ve maliyet verimliliği önem kazanırken, sürdürülebilirlik yönünde yapılan çalışmalar da bu yönde fırsatlar sunuyor. Bu fırsatların tespit edilmesi, hem şirket hem toplum yararına fayda sağlayacak şekilde kullanılabilmesi sürdürülebilirlik çalışmalarının da önünü açıyor. Araştırma sonuçlarının ortaya koyduğu gibi yapılan çalışmalar içinde atıkların azaltılması ve enerji verimliliğinin yükseltilmesinin önceliklerin başında gelmesi de bu eğilimi açıkça yansıtıyor.

Atık yönetimi ve kaynak verimliliği öne çıkıyor

Örneğin Johnson&Johnson için etkin kaynak yönetimi aynı zamanda kârlılığa yansıyan bir verimlilik aracı.
Şirketin 2009 yılı sürdürülebilirlik raporuna göre Johnson&Johnson, 2005 ila 2009 yılları arasında enerji kullanımını azaltmaya yönelik 60'tan fazla projeye imza attı. 187 milyon dolarlık yatırıma karşılık gelen bu projelerle yıllık karbondioksit emisyonunun 129 bin metrik ton azaltılması hedefleniyor. Gerçekleştirilen projeler kapsamında elde edilen yıllık enerji tasarrufu ise 247 bin megavat saati buluyor. Yine aynı dönem içinde Johnson&Johnson atık miktarını yüzde 32 oranında azaltmayı başardı. Atıkların azalması üretim maliyetlerinin düşmesine de katkıda bulundu. Şirketler artık sadece kendi içlerinde gerçekleştirdikleri sürdürülebilirlik çalışmaları ile de yetinmiyorlar. Çalışma ağları içinde bulunan paydaşlarının, tedarikçilerinin de bu yönde çaba göstermesini arzu hatta talep ediyorlar. Örneğin, Walmart Kanada önümüzdeki beş yıl içinde tedarik zincirindeki atık, enerji ve ambalaj kullanımını azaltarak 140 milyon dolar tasarruf etmeyi planlıyor. Kaynak etkinliği konusundaki duyarlılık bir yandan müşterileri içine alırken diğer yandan üçüncü parti iş yapanlara ve tüketicilere kadar uzanıyor. Örneğin Unilever durulama esnasında daha az su kullanımı gerektiren çamaşır deterjanları satarak, bu ürünleri alan tüketicilerinin daha az su tüketmesine katkıda bulunuyor. Procter&Gamble da benzer mantığa sahip. Çamaşır yıkanmasında soğuk su kullanımını artırmaya yönelik deterjanlar geliştiren Procter&Gamble'ın tahminine göre eğer ABD'de tüm kullanıcılar çamaşır yıkamak için soğuk suyu tercih ederse atmosfere 34 milyon ton daha az karbondioksit salınımı gerçekleşecek. Bu miktar Kyoto Protokolünde ABD için belirlenen hedef rakamın yaklaşık yüzde 7 ila 8'ine denk geliyor. Şirketler geliştirdikleri bu tür ürünlerin tüketiciler tarafından daha fazla kullanılmaya başlanmasıyla birlikte sürdürülebilirlik çalışmalarının etkisinin katlanarak artacağını öngörüyorlar.~

Sürdürülebilirlik Ligi'nde kimler var?
Araştırmaya katılanlardan sürdürülebilirlik konusunda dünya çapında itibar sahibi kuruluşları sıralamaları istendiğinde ilk üç sıraya GE, Walmart ve Toyota gibi çok büyük şirketleri yerleştirdikleri görülüyor. Çevreci spor giyim ürünleriyle ünlenen Patagonia ve modüler halılarıyla tanınan Interface Global dışında bu listede ilk 15'te yer alan şirketlerin tamamı devasa büyüklükteki şirketler. Dikkat çekici diğer bir isim de Brezilya'da hayli ünlü olmakla birlikte uluslararası pazarlarda pek tanınmayan Natura'nın global çapta gerçekleştirilen bir araştırmada sıralamaya girebilmesi. Sürdürülebilirlik çalışmaları büyük şirketlerin marka stratejilerinin de bir parçası artık. Sürdürülebilirlik alanında gerçekleştirilen başarılı çalışmalar marka imajının güçlenmesi ancak bu yöndeki olumsuz bir gelişme benzer şekilde markanın konumunu sarsabiliyor. Olumsuz etkilenme bazen şirketin kendi içinde yaşananlardan kaynaklandığı gibi bazen de tamamen şirketten bağımsız olarak, bulunulan veya ilgili sektördeki gelişmelerden kaynaklanabiliyor. Örneğin 2009 yılı değerlendirmesinde ikinci sırada bulunan Toyota, Prius modeli ve bazı modellerinin geri çağırılmasından negatif etkilenerek 2010'da bir basamak geriledi. 2009 yılında 5'inci sırada olan Shell'in 2010'da 10'uncu sıraya yerleşmesinde ise muhtemelen BP'nin Meksika Körfezi'nde yaşadığı petrol sızıntısından dolayı tüm sektör��n imaj kaybına uğramasının etkisi var. Üstelik iletişimde sosyal medyanın etkisinin artmasıyla birlikte bu tür imaj kazanç ya da kayıpları da çok daha hızlı ortaya çıkıyor. İnternet teknolojileriyle gelen bu etki mekanizması sürdürülebilirlik çalışmalarının yanı sıra aynı zamanda şirketlere daha fazla şeffaf olmaları yönünde de baskı yapıyor.


"Öncüler" ve "Temkinliler"
MIT Sloan Management Review ve Boston Consulting Company'nin araştırmasına göre sürdürülebilirlik stratejilerine göre şirketleri ikiye ayırmak mümkün: "Embracers" olarak tanımlanan "öncüler" grubu sürdürülebilirliği benimsemiş, diğer bir deyişle bu çalışmalara kucak açmış kesimi oluşturuyor. Bu konuyu ağırdan alan, sürdürülebilirlik için yatırım yapmaktan çekinenler ya da dikkatli adımlarla ilerleyenler ise "cautious adopters" yani "temkinliler" olarak adlandırılıyor. Öncülere göre şirketlerin sürdürülebilirlik yatırımları arttıkça kârlılık, pazar payı ve yeni müşteri kazanma potansiyeli de artıyor. Sürdürülebilirlik ve rekabet gücü arasındaki ilişki konusunda da iki grup farklı görüşlere sahip. Öncüler sürdürülebilirlik stratejilerini kesinlikle rekabet üstünlüğü sağlayan bir araç olarak görüyorlar. Ancak öncü şirket kategorisinde olmak bu şirketlerin sürdürülebilirliği her yönüyle benimsedikleri anlamına gelmiyor. içinde bulundukları sektöre ve önceliklerine göre öncü şirketlerin sürdürülebilirlik öncelikleri de değişiyor.İki gruptakileri ayıran diğer bir unsur da sürdürülebilirlik için yapılan çalışmaların sonuçlarının parasal değerinin belirlenmesinde yaşanan sıkıntılar. Sürdürülebilirlik yatırımların geri dönüşünün ölçülmesi, finansal olarak ortaya konmasının zor olduğu durumlar öncülerin şevkini kırmazken, temkinliler aynı istekliliği göstermiyor.~

Büyük şirketler başı çekiyor
Araştırmadan ortaya çıkan diğer önemli bir bulgu da sürdürülebilirlik öncülerinin ağırlıklı olarak büyük şirketlerden oluşması... Öncüler arasında 1000'den az çalışanı olan şirketlerin sayısı sadece yüzde 9. Çalışan sayısı 10 binin üzerinde olan şirketlerin yüzde 34'ü ise öncü konumuna giriyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz