Bisikletimle konuşuyorum

Teknosa CEO’su Bülent Gürcan, bisikletini “arkadaşı” olarak tanımlıyor...

1.06.2017 14:52:010
Paylaş Tweet Paylaş
Bisikletimle konuşuyorum
Nil Dumansızoğlu
[email protected]

Sokaklarda büyümüş şanslı nesilden herkesin çocukluk anılarında mutlaka bir bisiklet vardır… Teknosa CEO’su Bülent Gürcan da bu neslin temsilcilerinden biri. Çocukluk hevesini bugün bir hobiye çeviren Gürcan, yoğun iş temposundan kaçışı bisiklette buluyor. Mümkün olan her hafta sonu bisiklete bindiğini ifade ediyor ve “Ailem de çok yoğun bir çalışma temposunda içinde olduğumu biliyor ve kendime birkaç saat özel zaman ayırmama anlayış gösteriyor. Bunu yapamasaydım hem işteki çalışmalarım hem onlara ayırdığım zaman kalitesizleşirdi” diyor. “Bir kere sihirli bir alet, iki tekerleğin üzerinde duruyor! Bence müthiş bir buluş…” Gürcan, bisiklete olan hayranlığını böyle masalsı bir dille anlatıyor. Bisikletini öyle çok seviyor ki ondan “arkadaşım” diye bahsediyor. Biz de onunla bu tutkusu üzerine sohbet ettik:
* Hepimizin çocukluk hayallerinden biri bisikletti. Sizin bisikletle ilk karşılaşmanız nasıl oldu?
 Çocukluğumun yazları, Yalova’daki yazlığımızda geçti. Orada büyük siteler vardı. Site içinde trafik de olmadığı için çok rahat bisiklet binebiliyorduk. Benim ilk bisiklet merakım da orada başladı. Vodafone’un CEO’su Serpil Timuray’ın ağabeyi Tuncer, bizden biraz daha büyüktü ve bisikletle çok güzel hareketler yapardı. O benim gözümde müthiş bir idoldü. İlk bisikletim açık mavi bir Pinokyo’ydu. 10 yaşında sünnetle beraber alınmıştı. Pinokyo’yu çok severdim, Polo’ya da çok özenirdim. Sonra Peugeot ve ardından Bianchi’ye geçtim. En sonunda şu anki “sevgilime” kavuştum: Specialized’in Hardrock modeli. Öyle çok pahalı bir bisiklet değil ama her istediğimi veriyor. 6-7 yıldır biniyorum.
* Eskiden çocukların en büyük eğlencelerinden biri aksesuarla bisikletlerini süslemekti. Sizin böyle hevesleriniz var mıydı?
 Kesinlikle! O zamanlar ne cep telefonu ne walkman var. Ben de bisikletime pilli radyo bağlamıştım. Muhtemelen de TRT3 dinliyordum. Müthiş bir keyifti. Jantlara mandalla karton tutturduk. O sürtündükçe motosiklet gibi ses çıkarırdı. Yalova’da hemen hemen her sitede bisiklet tamircileri ve aksesuar satan dükkanlar vardı ama en güzeli şehir merkezinde olandı. Oraya gittiğimde çok mutlu olduğumu hatırlıyorum.
* Çocukken İstanbul’da biniyor muydunuz yoksa yaz eğlencesi miydi?
 İstanbul’da binmiyordum, burada bisikletim de yoktu. 15 yıl boyunca voleybol oynadım. Dolayısıyla kışın, gündüz okul ve akşamları voleybol benim bütün zamanımı alıyordu. Hafta sonları mutlaka maçım oluyordu. Kadıköy Bahariye’de oturuyorduk, okulum da Saint-Joseph Lisesi’ydi, yürüyerek gidip geliyordum. Voleybolu bıraktıktan sonra bütün spor merakımı bisiklete yönlendirdim. Şimdi yaz-kış biniyorum.
* Bisikleti bir spor aracı olarak seçmenizin nedeni nedir? Size nasıl faydaları oluyor?
 Her şeyden önce bisikleti bir obje olarak çok seviyorum. Bir kere sihirli bir alet, iki tekerleğin üzerinde duruyor! İmkansız gibi ve bence müthiş bir buluş. Bisiklet üzerinde rüzgarın bedenime vurmasını, rüzgarı hissetmeyi çok seviyorum. Bisikletimi arkadaşım gibi görüyorum. Hatta uzun zaman binmezsem özlüyorum. Zaman zaman örneğin bir rampada zorlanırken “Hadi aslanım hadi!” diye onunla konuştuğum oluyor.~* Bisiklete günlük ya da haftalık olarak ne kadar vakit ayırabiliyorsunuz?
 Hafta içi vaktim olursa işten çıktıktan sonra sahilde biniyorum, gece geç vakit de olabiliyor. Ama asıl sabah erken saatlerde binmeyi seviyorum. Uzun uzun ve doya doya bindiğim zamanlar ise hafta sonları oluyor. Hemen hemen her hafta sonu biniyorum. Sadece hava çok soğuksa binmiyorum, çok cazip olmuyor.
* En sevdiğiniz bisiklet rotaları nereler?
 Çiftehavuzlar’da oturuyorum. Evden çıkıp Fenerbahçe Orduevi’nden başlayarak sahil yolundan Kartal’a kadar giden rota en sevdiğim. Bisikleti taşıma derdim olmuyor, evden çıkıp eve dönüyorum. Gerçek bisikletçiler, bu yolu sevmeyebilir; çünkü zorlayıcı bir rota değil. Toplam 25-30 km mesafe ediyor. Moduma da bağlı olarak 1-1,5 saat arasında değişiyor. Biraz daha zorlayıcı olan rotam ise Moda- Küçükçamlıca arası. Yoğurtçu Yokuşu’nu çıkmak zorluyor ama inişi müthiş keyifli oluyor. Bunun biraz daha zor olanı aynı rotayı Moda’ya uğramadan Acıbadem üzerinden yapıp, Büyükçamlıca’ya gitmek. Bunların dışında eğer üşenmeyip bisikleti taşımak istersem Polonezköy ve Belgrad Ormanları var. Buralara grup halinde gitmeyi tercih ediyorum. Geçmiş dönemlerde Hillside bisiklet kulübüne gidiyordum. Oradan 2 arkadaşım var, onlarla biniyoruz.
*Ailenizle birlikte biniyor musunuz? 
 Hayır, gelmiyorlar. Hatta onların bisikleti de yok. Aslında biz eşimle evli olmadığımız dönemde birlikte bisiklet biniyorduk. Ancak bir kaza geçirdi. Neyse ki bir şey olmadı ama olabilirdi. O şekilde soğudu bisikletten.
* Yurt dışı tatillerinizde de bisikletle keşif yapmayı sever misiniz?
 Yurt dışında bisiklete binmeyi sevdiğim şehirler Londra ve Barcelona. Londra bisiklete binmek için çok uygun bir şehir değil ancak orada bile çok keyif alıyorum. Hollanda ise bisiklet konusunda gıpta ettiğim bir ülke. Bisiklet tamamen hayatın bir parçası haline gelmiş. 2 yıl önce iş için 15 günlük bir seyahat yapmıştım. Her gün bisiklete binmiştim. Otelin bisikletleri vardı, kiralamıyorsun, istersen kullanabiliyorsun. Toplantıya bisikletle gittiğimde insanların şaşıracağını sanmıştım ama çok doğal karşıladılar. Gazelle diye bir markaları var, ona bayıldım.
* Bugüne kadar en uzun gittiğiniz rota hangisi oldu?
 Bir keresinde Çamlıca üzerinden Boğaz’a gidip Kanlıca’da yoğurt ve tost yeme hayaliyle yola çıktım. Gitmek çok keyifliydi ama dönüşte pişman oldum. Biraz abartmışım, bir daha da o rotayı yapmadım. Ben dağ bisikleti kullanıyorum. Aslında şehir bisikletiyle bu yollar daha keyifli olabilir ama dağ bisikletinin her yerde atlayıp zıplamasını çok seviyorum. Şehir bisikletinin lastiği patlayabiliyor, kaldırıma çarptığı zaman zedelenebiliyor, yolda kalabiliyorsunuz. Dağ bisikleti her tarafa giriyor.
* Bu konuyla ilgili ilginç bir anınızı paylaşır mısınız?
 Şu an kullandığım bisikletime ilk aldığım zaman bir bisiklet turuna denk geldim. Taksim’de toplanıp Anadolu Yakası’na Boğaz Köprüsü’nden geçilecekti. Yepyeni bisikletimle ilk kez Boğaz Köprüsü’nden geçme fikri beni çok heyecanlandırmıştı. Bisikletimi taşıcıya yerleştirdim ve eşimle yola çıktık. Köprüden Taksim’e geçerken bisiklet taşıyıcıdan düştü. Neyse ki pazar sabahı olduğu için yoğun trafik yoktu, arabalar bisikletimin üzerinden geçebilirdi. Köprüde arabadan inmek de çok tedirgin ediciydi. Sonuç olarak bisikletimin tekerleği sekiz olmuştu. Fakat o kadar binesim vardı ki yine de bindim. Boğaz Köprüsü’nden 8 çizen bir lastikle dönmüş oldum. Ama çok keyifsiz oldu. Bir daha da fırsat bulup köprüden geçemedim.
* Hiç yarışlara katıldınız mı? Katılmayı düşünüyor musunuz?
 Katılmadım, açıkçası niyetim de yok. Daha çok hobi olarak kalmasını istiyorum. Ama kendimle yarıştığımın farkındayım. Aslında iş hayatında da böyleyim. Hiçbir konuda kimseyle yarışmıyorum. Hep kendi yaptığımın daha iyisini yapmaya çalışıyorum.
* Bisikletten öğrendiğiniz ve hayatınızda uyguladığınız bir ders var mı?
 Bisiklet, arkadaşlarınla bindiğin zaman bir takım oyununa dönüşüyor. Bir rampa çıkarken herkes aynı hızda olamayabiliyor. Orada asla yalnız bırakıp gitmiyorsunuz. Bazen çok keyifli giderken arkadaşınızın lastiği patlıyor, hep beraber yürüyerek dönüyorsunuz. Ayrıca işini ne kadar seversem seveyim bisiklet stres zamanlarında müthiş bir deşarj. O yorulma hissi beni çok rahatlatıyor.
* Hem hobilerinize hem ailenize hem de yoğun iş temposuna zaman ayırmak zor. İş-özel yaşam dengenizi nasıl sağlıyorsunuz?
 Cumartesi çalıştığım için eğer bisiklete bineceksem mutlaka sabah çok erken kalkarak binmem gerekiyor. Cumartesi günleri mağazalarımız sabah 10’da açılıyor ve ben de o saatte bir mağazada olmaya çalışıyorum. Sabah 7 gibi biniyorum. O saatte zaten eşim ve kızım uyuyor. Pazar sabahı yine onlar uyanmadan ben bisiklete binmiş oluyorum. Böylece onlarla kahvaltı edebiliyorum. Yani uykumdan fedakarlık ediyorum. Hafta içi akşamları bindiğim zaman akşam yemeğinden feragat ediyorum. Çok yoğun bir çalışma temposunda içinde olduğumu biliyorlar ve kendime birkaç saat özel zaman ayırmama anlayış gösteriyorlar. Bunu yapamasaydım hem işteki çalışmalarım hem onlara ayırdığım zaman kalitesizleşirdi.~YERÇEKİMSİZ ORTAM ÇOK KEYİFLİ
SUALTI HAYRANLIĞI

Dalmayı çok seviyorum. Herhalde 100’e yakın dalışım oldu. Geçmişte çok yapıyordum ama son yıllarda biraz daha yaz tatillerine indirgendi diyebilirim. Eskiden kışın da dalardım ama çok zevk aldığım bir şey değil, hem çok soğuk oluyor hem gri göğün altında su da karanlık oluyor. Dalışta en çok yerçekimsiz ortamı seviyorum. Özellikle 25-30 metre daldığınız zaman renkleri pırıl pırıl görebiliyorsunuz, çok keyifli oluyor. Daha derinler biraz daha karanlık. Doğanın içine girdiğinizde balıklar da sizden kaçmıyor. O yakınlık da müthiş bir duygu.
KOŞMAK RAHATLATIYOR
Onun dışında koşmayı çok seviyorum, çok rahatlatıyor. Özellikle 2-3 günlük yurt dışı seyahatlerinde saat farkından dolayı uyku çok verimsiz oluyor. Sabah erken kalkıyorum ve hava eğer çok soğuk ve yağmurlu değilse eşofmanlarımı giyip sokağa çıkıyor ve koşuyorum. Bir yandan da şehri gezmiş oluyorum. Sabah erkenden 40-45 dakika o sokaklarda koşmak müthiş bir keyifli oluyor.

VOLEYBOL TIPKI İŞ HAYATINA BENZİYOR
KRİZ ANINI KURTARMAK

Spor, yaşama ve işe çok şey katıyor. 15 yıl voleybol oynadım. Voleybol bir takım sporu ve 81 metrekarede oynanıyor. Topun hızı da 120 kilometre. Çok hızlı karar vermeli ve takımınızı çok iyi tanımalısınız. O topu kimin alacağını saliseler içinde kararlaştırmanız, antrenmanlarda bunu defalarca yaşamış olmanız gerekiyor. Dolayısıyla o kriz anına çok iyi hazırlanmış olmanız şart. Doğru yer tutarsanız o topu kurtarırsınız.
HERKES KENDİ SAHASINDA
Takımda müthiş bir arkadaşlık olması gerekiyor. Voleyboldaki takım ruhunun ve rekabetin, iş hayatına yüzde 100 katkısı olduğuna inanıyorum. Aynı iş hayatında olduğu gibi her takım kendi sahasında mücadele ediyor. Basketbol ve futbolda olduğu gibi omuz atamazsınız, çelme takamazsınız. Biz de şu anda kendi ofislerimizde, kendi mağazalarımızda en iyisini yapmaya çalışıyoruz. O anlamda voleybolu iş hayatına çok benzetiyorum.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz