Çiftçiler bilinçlenmeli

Akın Öngör ile, dünyada sürdürülebilir tarım alanında neler yapıldığından kendisinin bu yöndeki çalışmalarına kadar pek çok konuyu konuştuk.

28.03.2014 15:03:110
Paylaş Tweet Paylaş
Çiftçiler bilinçlenmeli
Sürdürülebilir tarımda, doğallığını kaybetmemiş tekniklerin kullanılması bir gereklilik. Burada da “organik tarım” yöntemleri anahtar rol oynuyor. Sürdürülebilir tarımı destekleyen ve organik tarıma gönül veren isimlerden Akın Öngör, öncelikle Türkiye’de toprağın organik kapasitesinin geliştirilmesi gerektiğinin altını çiziyor. Bunun da çiftçilerin bilinçlendirilmesiyle yapılabileceğini söylüyor.

Bu konuda verilen teşviklerin ve alınan önlemlerin yetersiz olduğuna değinen öngör, “Türkiye’de sürdürülebilir tarımın geleceğinden pek umutlu değilim” diye konuşuyor.

Sürdürülebilir tarım, uzun dönemde doğal kaynakların korunması yanında çevreye zarar vermeyen tarımsal teknolojilerin kullanıldığı bir tarımsal yapının oluşturulması olarak tanımlanıyor.

Pek çok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de bir yandan kimyasal üretim girdileri denetimsizce kullanılırken bir yandan da uygulanan işleme teknikleri ve teknolojilerin yaratacağı olumsuz sonuçlar düşünülmeden tarımsal üretim yapılıyor.

Günümüzde bu uygulamalar, yaşam tehlikesi yaratma özelliği nedeniyle artık sanayi ya da kentsel kirlilik kadar dikkat çekmeye başladı.

Bu nedenle uzmanlar sürdürülebilir tarımda, henüz doğallığını kaybetmemiş tekniklerin kullanılmasını bir gereklilik olarak görüyor. Burada da ilaç, sentetik gübre gibi doğal olmayan girdilerin kullanılmasından kaçınılarak kalite, sağlık ve çevresel standartlarla buluşan ‘organik tarım’ teknikleri anahtar rol oynuyor. ~

Yeni dönemde sürdürülebilir tarımı destekleyen ve organik tarıma yönelik çalışmalarıyla dikkat çeken, finans sektörünün tanınan isimlerinden Akın Öngör de aynı fikirde. Ona göre sürdürülebilir tarım için çiftçilerin bilinçlendirilmesi de oldukça önemli bir konu.

Verilen teşviklerin azlığına da değinen Öngör, “Türkiye’de tarımda bir gelişme bekliyorum. Ancak sürdürülebilir tarım olarak gelecekten pek umutlu değilim” diye konuşuyor. Öngör ile, dünyada sürdürülebilir tarım alanında neler yapıldığından kendisinin bu yöndeki çalışmalarına kadar pek çok konuyu konuştuk.

Sizin sürdürülebilir tarım tanımınız nedir?
Tarım, çok uzun yıllar geri kalmış ülkelerin uğraştığı, çok gözde olmayan, çok da önde olmayan bir alan olarak algılandı. Türkiye, tarım konularına ağırlığını son 10-15 yılda verdi. Dolayısıyla tarımın yaşamsal bir alan, gıda güvenliği ve sağlık açısından en önemli unsurlardan biri olduğunun doğru anlaşılması gerekiyor.

Sürdürülebilirlik, kendi kendini yenilemek, devamlı kendini geliştirerek devam etmek anlamında kullanılıyor. Sürdürülebilir tarım ise yeterli ve kaliteli gıda maddesinin uygun maliyetlerde üretimini, tarım yapılan arazinin, çiftçilerin, çevrenin ve doğal tarım kaynaklarının korunmasını geliştirecek sistem ve uygulamaları içeriyor.

Sürdürülebilir tarım Türkiye’de ne kadar uygulanıyor?
Maalesef pek uygulanmıyor. Türkiye tarımsal alanlarının büyük bir kısmında yanlış uygulamalar yapıyor. Türkiye’de toprakların organik kapasitesi yüzde 3 olmalı. Oysa bu oran gereksiz sulama, gerekenin üstünde suni gübreleme ve doğal birtakım önlemlerin alınmaması nedeniyle yüzde 1-1,5’larda seyrediyor. Öncelikle Türkiye’nin toprağının organik kapasitesini geliştirmesi gerekiyor. Bunun yapılması lazım ki toprak ana bizle-ri beslemeye devam etsin.~

Başka neler yapılmalı bu yönde?
Organik gübrelemenin sistem halinde yaygınlaştırılması lazım. Bunun bir politika olarak benimsenmesi ve çiftçinin yönlendirilmesi gerekli. Çiftçi kimyasal gübreyi alıyor ve ürününün verimini artırmaya çalışıyor. Fakat bu gübreyi ancak belirli bir ölçüye kadar kullanırsa verimi artıyor.

O bilinçte değil. Böyle yapmaya devam ettiğinde faydadan çok zarar veriyor. Öte yandan organik gübreyle toprakların desteklenmesi lazım. Toprakların organik niteliğinin korunması ve desteklenmesi son derece önemli.

Türkiye’nin tarımsal ayak izini nasıl değerlendiriyorsunuz ?
Tarımsal alan, su ve iklim gibi alanlarda ayak izimiz söz konusu. Bu bıraktığımız ayak izleri öyle bir boyuta gelmiş durumda ki artık Türkiye’nin kendi doğal kaynak yaratma gücünün üstünde tüketiyoruz. Bu da sermayeden yemek anlamına geliyor.

Bankacılıktan örnek vermek gerekirse; bankada 10 bin lira mevduatınız var, 500 lira faiz alıyorsunuz diyelim. Faiziyle geçinmeyip 10 bin liradan da yiyorsunuz. Hayatınızı devam ettirebilmek için bunu yapıyorsunuz. Ama bunun sonucunda ne olur? 10 bin liranız da bir gün gelir biter. Doğanın ürettiğini sermayeden yemeden geliştirerek sürdürmemiz lazım.

Doğal sermayeden yemek ne gibi tehditler doğuruyor?
Sularda önemli tehditler var mesela. Suları, nehirleri kirletiyoruz. Bazıları haritada göl olarak geçiyor ama gittiğiniz zaman gölü bulmakta zorlanıyorsunuz. Sadece kirlenme değil, sulak alanları kurutarak, sulak alanların yönünü değiştirerek de bu duruma zemin hazırlandı. Bunların düzeltilmesi lazım. Karbon salımı da bir tehdit. Bu nedenle var olan tehditleri fark edip acil önlemler almak gerekiyor.~

Türkiye’de hükümetin sürdürülebilir tarım konusundaki uygulamalarını nasıl buluyorsunuz?
Türkiye çok büyük darboğaza girdiğinde, onun getireceği etkiler çok büyük olduğunda gerekli önlemler alınır. Her zaman bu böyle olmuştur. Bir anlamda zor oyunu bozar. Daha önceki dönemlerle kıyasladığımda bugüne kadar-ki en bilinçli ve başarılı tarım bakanı var görevde.

Bölge tarım, ilçe tarım müdürlükleri var. Tarım teşvikleri de yaygın. Ancak bunların daha iyi olması lazım. Organik değerinin yükselmesi için, organik gübre kullanımının sistematik olarak sağlanması için tam bir teşvik ve kampanya gerekiyor. Türkiye’de tarım alanında gelişme bekliyorum ama maalesef sürdürülebilir tarım olarak gelecekten pek umutlu değilim, ışık göremiyorum.

Peki Türkiye’de eskiye göre bir bilinçlenme olduğunu düşünüyor musunuz?
Ayak izi konusunda bir gelişme yok. Konuşuluyor ama fili bir şey yapılmıyor. Ayrıca sulak alanlar konusunda çok olumlu gelişmeler görmüyorum. Bakın size bir örnek vereyim: Iç Anadolu Bölgesi Türkiye’nin tahıl ambarı olarak bilinir.

Türkiye’nin şeker fabrikaları, şeker pancarı Iç Anadolu’da üretildiği için burada kurulmuş. Şeker pancarı ise çok su isteyen bir ürün. Orası da buna çok uygun bir iklim değil. Yerin altına derin kuyular açılıp buradan yer altı suları alınıyor.

Yer altı sularını almak devlet izniyle oluyor. Bunların bazılarının lisansları da yok. Yer altı suyu israf ediliyor. Şeker pancarından şeker üretiyoruz. Bizim ürettiğimiz şekerin fiyatı ise dünyadakinin iki misli maliyete sahip. Peki o zaman bu şekeri bu şekilde üretmek akıllıca mı? ~

Tabii ki değil. Orada bir ürün yelpazesi geliştirmek lazım. Daha az su isteyen, oradaki çiftçilerin yaşamlarını tarımsal olarak sürdürebileceği ürünlerin anlatılıp gösterilmesi lazım bakanlıkça.

Sizin sürdürülebilir tarımın bir parçası olan organik tarım serüveniniz nasıl başladı?
Organik bağcılık yapıyorum. Şarabımızı organik bağcılık sonucunda üretiyorum. Bu ticari bir bakışla girdiğim bir iş değil, biraz hobi. “En organiğini yapacağım, damla sulama ile yapıp suyu israf etmeyeceğim, örnek olacağım” gibi bir yaklaşımım var.

İşe başlarken nasıl bir yol izlediniz?
Bu işi kitabına göre yaptım. Uzmanlara inanırım. Bir toprak aldım ve Türkiye’de şarap fabrikalarından yıllarca genel müdürlük yapmış emekli olmuş kendine bir danışmanlık kuruluşu kurmuş biriyle Yalova’da buluştum. Onu alıp araziye götürdüm.

‘Bu iklim çok sıcak iklim ve toprak uygun değil burada yapamazsınız’ dedi. Üzüldüm tabii. Derken 1997 yılında İsrail asıllı biriyle tanıştım. Bu konuda bana yardımcı olabileceğini söyledi.  ‘Bizde olur veya olmaz denilmez, bizde nasıl olur denir’ dedi. Toprağı aldı ve çantasına koydu. Tel Aviv ‘e götürdü.

Bir süre sonra buluştuk. Yanında şarap getirmişti. Tatmamı istedi. İçtim ve bunun Türkiye’de tattığım en iyi kırmızı şarap olduğunu söyledim. ‘Bu, sizin ikliminizden daha sıcak ve sizin toprağınıza çok yakın bir toprakta üretilmiş üzümlerden yapılmış bir şarap. Onun üzerine bağ kurduk’ dedi.

Bunun üzerine Manisa Akhisar’ın Sarnıç Köyü’nde uygun yerler buldum ve satın aldım. Fransa’nın en önemli uzmanlarından birini getirdim. Önce meteoroloji istasyonu kurup ısı farkı, rutubet, rüzgar gibi unsurları izledik ve toprak analizlerini yaptık. Bütün bunlara göre ne dikebileceğimize karar verdik. Hangi yönde dikilmeli, sulanmalı, ona göre oluşturduk bağı. Yani bilime göre hareket ettik.~

Organik tarımla uğraşırken ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Tarım dediğiniz zaman birtakım hastalıklar, böceklerle mücadele etmeniz gerekiyor. Mücadele haşerelere ilaç sıkarak oluyor. Bitkiye zarar vermeden bunu yapmaya çalışıyoruz. Ancak organik tarımda bu ilaçları da kullanmamak gerekli.

Çünkü ilaçların da kalıntıları ürüne geçiyor ya da bir şekilde sızıyor ve zararlarını biliyoruz. Ancak o gıdayı elde edebilmek için bunları kullanma zorunluluğumuz da var. Organik tarımın zorluğu bütün bu mücadeleyi sizin organik ürünlerle yapmanız.

Bir ülkenin bir dağında yetişen bir yağın bu böcekle mücadeleye iyi gelmesi söz konusuysa mesela onu alıp kullanmanız gerekiyor. O kadar meşakkatli bir iş. Bir ürün yetiştiriyorsunuz ve o ürünü ‘organik yetiştirdim’ demekle olmuyor. Işin uzmanları geliyorlar. Toprak örnekleri ve yaprakları alıyorlar. Fransa ve Almanya’daki laboratuvarlarda analiz ediliyor bunlar. Sonuca göre de sertifikanızı yeniliyorlar.

Sürdürülebilir tarım neden önemli?
DÖRT KUŞAK SONRASI YARARLANACAK

Sürdürülebilir tarımı uygulayan çiftçinin dört kuşak ötesi de bundan yararlanacak. En büyük kazançları bu aslında. Sürdürülebilir tarım, çiftçilerin var oluşlarının sürdürülebilirliğini sağlar.

İSRAFTAN KURTULMAK MÜMKÜN
İkinci olaraksa onları israftan kurtarır. Çünkü israf bir maliyettir. İster fazla gübre, ister su, ister fazla tohum olsun çiftçilerin bunlardan kurtulmalarını sağlayıp tasarruf etmelerine yarar. ~

YÖNLENDİRMEK LAZIM
Üçüncü olaraksa bunun etkisiyle, bilinciyle yapılan tarım, gıda güvenliği ve sağlığı açısından olumlu sonuç verir. Bunların çiftçiye anlatılması, çiftçinin yönlendirilmesi lazım. Bazıları anlamasa bile birtakım teşviklerle, kredili uygulamalarla buraya geçilmesi lazım.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz