31 MART 2011 PERŞEMBE, İş Bankası için olağan bir genel kurul
günüydü. Genel müdür Ersin Özince, her genel kurul sonrasında yaptığı
geleneksel konuşması için İş Kuleler'in 40'ıncı katında basın
mensuplarının karşısına geçti. Kısa bir süre önce Erbil'deki şube
açılışında birkaç gazeteciyle bir araya gelmiş, ekonomi yönetiminin
bankalara bakışına yönelik sert eleştiriler içeren açıklamalar yapmıştı.
Gazeteciler, İş Bankası'nın finansal sonuçlarından çok Özince'nin
tartışma yaratan bu açıklamalarıyla ilgili yeni değerlendirmeler almak
niyetindeydi. Oysa o, yepyeni bir gündem yarattı. Bankanın 2010 finansal
sonuçlarını değerlendirdikten sonra, "İş Bankası genel müdürlüğü
görevinden ayrılıyorum" dedi. Aslında Ersin Özince'nin son birkaç yıldır
bankadan ayrılma planı yaptığı biliniyordu. Ancak yine de genel kurul
sonrası yaptığı, "Ayrılıyorum" açıklaması, herkeste şok etkisi yarattı.
Özince, beklenenin aksine bankadan ayrılmadı. Yönetim kurulu başkanı
olarak yeni bir sorumluluk üstlendi. Halen hem İş Bankası'nın hem
Şişecam'ın yönetim kurulu başkanlığını sürdüren yönetici, yeni görevinde
ilk röportajı Capital'e verdi. Özince'nin sorularımıza verdiği yanıtlar
şöyle:
Capital: Bankacılığa nasıl başladınız?
- İş bulamayacağım korkusuyla İş Bankası'nın ve Ziraat'ın müfettiş alma
sınavlarına girerek başladım. Benim bankacılığa başlamam aslında
tamamen tesadüf oldu. Mezun arkadaşlarımdan bazıları, özellikle
Ankara'da kalmak isteyenler, Ankara'da genel müdürlüğü olan bankaların
sınavlarına girdi. Ben de onlara ayak uydurdum. Aslında Koç ve Sabancı
gibi gruplarla görüşüyordum. Bu gruplardan birinde iş görüşmelerimi
epeyce ilerletmeme rağmen sınavı kazanınca İş Bankası'na girdim.
Capital: Bankacılık dışında başka bir şey yapmayı hiç düşünmediniz mi?
- 34 yıl uzun olmakla birlikte İş Bankası, bu sürede beni de birçok
benzer insanı da çok farklı şekillerde bir kariyer çizgisine kavuşturdu.
Ben İş Bankası'nda orta sınıf bir yöneticiyken rahmetli Nejat
Eczacıbaşı'nın yönetim kurulu başkanlığını yaptığı Pirelli'nin yönetim
kurulu üyesiydim. Bahri Ersöz Bey'in genel müdürlüğünü yaptığı Rabak'da
yönetim kurulu üyeliği yaptım. Yani körü körüne bankacılık yapmadık.
Bankacılık dışı değil ama bankacılık konusunda birçok iş teklifiyle
karşılaştığımda da tabii ki bunları düşündüm. İş Bankası'nda çalıştığım
6-7'nci yılımdan itibaren birçok iş teklifi aldım ve bunların da yüzde
99'unun finanstan geldiğini söyleyebilirim.
Capital: Ayrılmanın kıyısından döndünüz mü hiç?
- Pek tabii. İlkinde Türkiye, 80 öncesi yılların huzursuzluğu içindeydi.
76 ve 78'de çıktığım teftiş turnelerinde, sağ-sol çatışmalarını da aşan
mezhep çatışmaları oluyordu. Bu ortamda yılın 6 ayını evinden barkından
uzak yaşayan bir insan olmanın sürdürülebilir olmadığını, banka
müfettişliği görevinin de bana uygun olmadığını düşünüp tecili kaldırıp
askere gittim. Bir daha İş Bankası'na geri dönmeyeceğim diyerek gittim
ama döndüm.
İkincisinde, Türkiye'de özel bankacılık gelişmeye başlamıştı. Bazı yeni
bankalar kuruldu. Sonraki yıllarda kimi kapanan kimi çok gelişen bu
bankalardan transfer talepleri oldu. İş Ban-kası'ndan birçok bankanın
yönetici transfer ettiğini dikkate alırsanız ben de teklif alan bu
insanlardan biriyim.~
Capital: Bu kadar teklife rağmen neden İş Bankası'nda kalmayı tercih ettiniz?
- Birincisi İş Bankası'nı sadece bir banka olarak görmedim. Kişisel
ilkelerime bağlı, onlardan taviz vermeden çalışacağım bir müessese
olarak gördüm. Dolayısıyla biraz sosyal boyuttaki konsantrasyonum etkili
oldu. Beni bu işe bağlayan İş Bankası'nın duruşudur. Diğer yandan
yapılan teklifler, her zaman çeşitli cazibeler içeriyordu. "Acaba ben
bir şey mi kaçırıyorum" diye düşündüğüm de oldu. Profesyonel hayat,
acaba iş değiştirerek mi yükselmeyi gerektiriyordu? Ama sonradan
yükselmenin de her şey olmadığını bizzat yükselerek gördüm.
Capital: Kariyerinizde, tepeye giden yolda, en kritik karar, en kritik terfi hangisi oldu?
- En kritiği, muhtemelen 7 yıllık bir müfettişken genel müdürlük
kadrosuna geçişim oldu. 35 yıla yaklaşan kariyerimin 28 yılını İş
Bankası genel müdürlükte geçirdim. Bilançoya yönelik politikalara aşina
yaşama fırsatı buldum. Dolayısıyla genel müdürlük ekibine ayak bastığım
günden itibaren sürekli bankanın bilançosuyla, sermaye yapısıyla,
sermaye piyasası etkinlikleriyle ilgili oldum.
Capital: Şimdi nasıl bir çalışma temponuz var?
- Ben şimdi yine yoğun çalışıyorum. Bildiğiniz gibi banka yönetim kurulu
sorumlulukları ve görevleri bir hayli fazla. İş Bankası da çok büyük
bir yapıya sahip. İkincisi Şişecam'ın vizyonu çok genişledi. Orada bir
süredir Ahmet Kırman arkadaşımız, hem yönetim kurulu başkanlığını hem
murahhas azalığı üstleniyordu. Onu da destekleyip icraya konsantre
etmemiz mümkün oldu. Dolayısıyla ben şimdi iki büyük kurumun yönetim
kurulu başkanlığını yaparken epeyce vakit harcıyorum. Yani öyle çok arzu
ettiğim gibi dağ bayır, hayvancılık, hobiler filan, fırsat bulamıyorum.
Ama artık günlük yaşamıyorum.
Capital: Genel müdürlüğü bırakmanız çok tartışıldı. Zamanlamada aslında ne etkili oldu?
- Her şeyden önce benim genel müdürlükten ve TBB başkanlığından
ayrılmamın 2 tane somut nedeni var. Birincisi, birkaç yıldır bu yönde
adımlar attığım aşikar. Başkaca bir neden yoksa İş Bankası'nda, hatta
her kurumda genel müdürler icraatlarıyla ilgili dönemi bitirir, genel
kurulu yapar ve görevi öyle bırakırlar. Ben de İş Bankası'nın genel
kurulunda yaptığım geleneksel basın toplantısında ayrılıyorum dedim.
Bunu herhangi bir şekilde şu ya da bu nedene bağlamaya gerek yok. Şu ya
da bu nedenden ötürü bir politik baskıyla karşılaşmadım. Sayın Babacan
ile ilişkimiz tamamen çarpıtıldı. Bu dönemde kendisiyle en medeni ve en
nazik şekilde ilişkimiz devam etmiştir. Ayrıca bankalara baskı yapılıyor
söylevi tamamen bir şehir efsanesi. Bankalara nasıl baskı yapılabilir?
Bir özel bankanın yöneticisine hangi sıfatla baskı yaparsınız? Buna
hiçbir hükümet tenezzül etmez. Ne yazık ki bazı arkadaşlarımızın hayal
gücü o kadar yüksek ki Wall Street'e kadar böyle bir olasılık var diye
geçti. İnsanların fikirleri her zaman birebir örtüşmeyebilir ama ekonomi
yönetimiyle bunları konuşmak, tartışmak konusunda hiçbir zaman
sıkıntımız olmadı ki basın üzerinden olsun.
Capital: Peki sizin yanlış lanse edilen açıklamanızın doğrusu neydi?
- Ben Türkiye büyüsün, gelişsin ve bunu da liberal anlayışla yani bütün
boyutlarda liberal bir anlayışla yapsın istiyorum. Bu yapılırken en iyi
uluslararası normlara gelinsin istiyorum. Ben bunu bankacı kimliğimle
değil, yaşı yarım asrı aşmış, çocukları olan, Türkiye Cumhuriyeti
pasaportundan başka pasaportu olmayan, insanları seven, insanların da
kendini sevdiğini zanneden bir vatandaş olarak söylüyorum.~
Ben ülkemizde layık olduğumuz çağdaş standartların, aynen bu Cumhuriyet
kurulurken nasıl o günün en iyi standartları alınmışsa o şekilde devam
etmesini istiyorum. Ben istiyorum ki Türkiye, özellikle finansal açıdan
gelişsin serpilsin. Dünyanın ilk 20'sine girmiş bir ekonomi kendine
yetmeyen bir kalple yaşamasın istiyorum. Kapasitesini yükseltsin
istiyorum. Yıllardır da bunun için çalıştım. Hiçbir konuşmamı siyasi
endişeyle yapmadım. Ne, "Merkez Bankası Başkanı'nın başörtüsüyle
uğraşmak abestir" dediğimde siyaset yapmak niyetindeydim ne de
"Bankacılığa bu kadar tepkisel yaklaşmak, polisiye tedbir yerinde
değildir" ifadesiyle... Benim bütün derdim şu: Türkiye Cumhuriyeti
şeffaf olmalıdır. Gri yerler taşımamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti
tehditle, sopayla değil kuralla, kaideyle, önceden bilinen, herkesin
kabul edebileceği normlarla ilerlemelidir. Uzun bir zamandır bankacılık
üzerinde ciddi bir eleştiri, baskı var. Halbuki ülkemizin bankacılığı şu
anda çok iyi yerde. Herkes batıyor, bizse bu sektöre kızıyoruz.
Sektörün yaptığı birikim hafife alınıyor.
Capital: Bankacılık sektörü üzerinde sözünü ettiğiniz baskı devam ediyor mu?
- Devam ettiğini düşünüyorum. Ancak tabii bunun nedenleri var. Bana
göre dünyada bankacılar rezil oldu. Hiç lamı cimi yok, bu paralar
kumarda kaybedilmiş paralardır. Fırsat bulunursa yeniden yapılma eğilimi
de var. Biz Türkiye olarak gelişmekte olan ülkelerin sesi olmalıyız.
Capital: Sektörün performansını nasıl görüyorsunuz? Kârlılıklar azalıyor. Bu sürer mi?
- Türkiye'de bankacılık sektörünün çok başarılı olduğu, fakat siyasi ve
ekonomik gündem nedeniyle biraz ivmesini kaybettiği kanaatindeyim.
Bankacıların bu ekonomik programla ilgili konulardan kaygılı olduğunu
görüyorum. Özellikle de yabancı bankacılar, bankacılık sektörüne
yatırımcı bakışının olumsuzlaşması yönünde kaygılanıyor. Ama İş Bankası
özelinde bakıldığında işlerimiz, uluslararası kredibilitemiz sağlıklı
gelişmeye devam ediyor. Doğrusunu isterseniz burada bir de özeleştiri
yapmam lazım. Bana da geçmişte cari açıkla ilgili çok sorular soruldu,
ben de hep finanse edilebilir olduğunu söyleyerek yüreklere su serpmeyi
tercih ettim. Bugün baktığımda "Üretim esastır, ayağımızı yorganımıza
göre uzatmamız lazım, tüketmek ancak üreterek olabilir" diye az
söylediğimi görüyorum.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?