“Ticaret Canlı, ÇİN Etkiliyor"

ABD’nin agresif tarifeleriyle tırmanan küresel korumacılık dünya ticaretini strese soktu. ASEAN+3 ülkeleri ise buna rağmen dikkat çekiyor. AMRO Başekonomisti Dr. Hoe Ee Khor, ASEAN+3 ülkelerindeki ticaretin hala canlı olduğunu, hatta bazı sektörlerde daha da ivme kazandığını söylüyor.

25.07.2025 13:27:100
Paylaş Tweet Paylaş
“Ticaret Canlı, ÇİN Etkiliyor"

Küresel ticaret dengeleri yeniden kuruluyor. ABD’nin artan korumacı adımları, Çin’in teknoloji ve tüketim odaklı dönüşümü, tedarik zincirlerinin bölgeselleşmesi… Bu yeni konjonktürde dikkatle izlenmesi gereken bölgelerden biri, Asya’nın yükselen güçlerini bir araya getiren ASEAN+3 platformu. Güneydoğu Asya Uluslar Birliği’ne (ASEAN) üye 10 ülkeye Çin, Japonya ve Güney Kore’nin eklenmesiyle oluşan bu yapı, hem bölgesel entegrasyonun hem çok katmanlı ekonomik savunmanın en kapsamlı örneklerinden birini sunuyor. Bu kırılgan ortamda bölgenin nabzını tutan en önemli kurumlardan biri de AMRO – ASEAN+3 Makroekonomik Araştırma Ofisi, üye ülkelerin makroekonomik durumlarını izliyor, erken uyarı sistemleri geliştiriyor ve bölgesel dayanışmayı destekleyen analizlerle politika yapıcılara yön veriyor.

Tuba İlze / [email protected]
Capital Dergisi / Haziran 2025

AMRO’nun baş ekonomisti Dr. Hoe Ee Khor’a göre mevcut küresel ortam “yalnızca ekonomik göstergelere bakarak değil sistemik dayanıklılığı yeniden tarif ederek” yönetilebilir. Khor, ASEAN+3 ülkelerinin geçmiş krizlerden çıkardığı derslerle bugün çok daha temkinli, çok daha hazırlıklı olduğunu vurguluyor. Sermaye akımlarındaki oynaklıkla baş etmede döviz rezervlerinden kur esnekliğine, makro-ihtiyati araçlardan bölgesel finansal güvenlik ağlarına kadar kapsamlı bir savunma hattı geliştirdiklerini belirtiyor. Bu tablo yalnızca Asya için değil Türkiye gibi dış şoklara açık, sermaye hareketlerine bağımlı ekonomiler için de güçlü bir karşılaştırma zemini sunuyor.

Uzun yıllar IMF’de çalışmış, Asya’nın finansal mimarisinde aktif rol almış bir isim olan ASEAN+3 Makroekonomik Araştırma Ofisi (AMRO) Başekonomisti Hoe Ee Kho ile ASEAN+3’ün pozisyonu, politika refleksi ve uzun vadeli dönüşüm planlarına dair kritik konuları konuştuk:

*Küresel ekonomi, özellikle ABD’nin uyguladığı kapsamlı tarifelerle birlikte artan korumacılık nedeniyle ciddi bir belirsizlik içinde. Bu gelişmeler ASEAN+3 için 2025 görünümünü nasıl etkiliyor?

ABD’nin son dönemde devreye aldığı kapsamlı tarife önlemleri, ASEAN+3 bölgesinde daha önce hiç karşılaşmadığımız düzeyde bir belirsizlik yarattı. Bu adımlar, küresel ticaret gerilimlerinin çok net bir şekilde tırmandığını gösteriyor ve bölgenin büyüme görünümü üzerine uzun bir gölge düşürüyor. Uygulanan tarifeler hem yüksek oranlı hem oldukça geniş kapsamlı. Bu nedenle neredeyse tüm bölge ekonomileri bu durumdan önemli ölçüde etkileniyor. Kimileri doğrudan ihracat kesintileriyle yüzleşirken kimileri finansal piyasalara, yatırımcı duyarlılığına ve sermaye akımlarına sıçrayan dolaylı etkilerle karşı karşıya kalıyor. Oluşan tabloya rağmen ASEAN+3 ülkeleri bu dalgalı döneme görece güçlü ve dirençli bir pozisyondan giriyor.

*Bu belirsizlik ortamında nasıl dirençli kalabiliyorlar?

Bunun arkasında üç temel neden var. Birincisi, bölge ekonomileri artık çok daha çeşitlenmiş durumda ve büyüme yapıları giderek iç talep odaklı hale geliyor. Tüketim ve yatırım, pek çok ülkede ekonomik büyümenin temel motorları olarak öne çıktı. 2024 boyunca bu iki unsur, GSYİH büyümesine güçlü katkı sağladı. Üstelik bu momentumun önümüzdeki dönemde de devam etmesini bekliyoruz. Çünkü birçok hükümet hala destekleyici maliye politikaları ve yapısal reformlarla iç talebi canlandırmaya kararlılıkla devam ediyor. İkinci olarak, bölgenin dış talep yapısı da artık çok daha dengeli. ASEAN+3’ün ABD’ye ihracata olan bağımlılığı zamanla belirgin biçimde azaldı. 2000 yılında toplam ihracatın yüzde 23,6’sı ABD’ye giderken bu oran 2008’den bu yana yüzde 15 seviyesine geriledi.

Aynı süreçte bölge içi ticaretin payı önemli ölçüde artarak toplam ihracatın yaklaşık yüzde 45’ine ulaştı. Bu, küresel ticaret şoklarına karşı son derece güçlü bir tampon mekanizması oluşturuyor. Üçüncüsü, birçok ülke hala para ve maliye politikası açısından kullanabileceği bir alana sahip. Gerekli görüldüğünde bu araçlar devreye alınarak büyüme desteklenebilir ve aşağı yönlü riskler etkili şekilde yönetilebilir. Bu da bölgenin dirençli yapısını güçlendiren önemli bir başka faktör.

*Ama ciddi de bir siyasi baskı var?

Belirsizlik ve baskı ortamında net ve iyi koordine edilmiş bir politika stratejisi hayati önem taşıyor. Evet, ticaret politikası tarafında politika yapıcılar üzerinde misilleme tarifeleri uygulama yönünde ciddi bir siyasi baskı olduğunu görüyoruz. Ancak böyle bir yanıt verilecekse bunun dikkatli biçimde hedeflenmiş ve daha geniş bir stratejiyle, yani ticaretin çeşitlendirilmesi ve serbestleştirilmesiyle, desteklenmiş olması gerekiyor. Karşılıklı yaptırımlar, yani “misillemeye misilleme” türü adımlar maliyetli olabilir. Bu nedenle birçok ülke geçmişte daha ölçülü ve dengelenmiş karşı önlemleri tercih etti. Böyle bir yol izlenecekse önlemler mümkün olduğunca alternatif ithalat kaynaklarının kolaylıkla bulunabildiği ürünlere odaklanmalı. Böylece iç piyasada arz kesintilerinin ya da maliyet artışlarının önüne geçilebilir. Aynı zamanda tüketici ve üretici üzerindeki yükü azaltmak için bazı ürünlerde alternatif ticaret ortaklarından yapılan ithalat üzerindeki tarifelerin düşürülmesi de değerlendirilebilir. Orta vadede ise ikili ve bölgesel ticaret anlaşmalarının güçlendirilmesi büyük önem taşıyor. Bu, ihracat pazarlarının çeşitlenmesini sağlayacak ve ABD’ye olan bağımlılığı azaltacaktır. Hem uygulamada hedefli hem de stratejik olarak çeşitlendirmeye odaklanan, iyi ayarlanmış bir politika yanıtı, artan ticaret gerilimleri ortamında bölgesel dayanıklılığı korumaya yardımcı olacaktır.

*Para politikası ve maliye politikası açısından nasıl bir yol izlenmeli? Merkez bankaları ve hükümetler bu süreçte nasıl bir duruş sergilemeli?

Tarifelerdeki gelişmelerin finansal piyasalarda oynaklığı artırma riski, piyasa düzeninin korunması ve finansal sistemin işlevselliğinin sürdürülmesinin ne kadar kritik olduğunu açıkça gösteriyor. ABD’nin tarifeleri hisse senedi ve tahvil piyasalarında, döviz kurlarında ve sermaye hareketlerinde ciddi dalgalanmalara yol açabilir. Bu nedenle yetkili kurumlar, gerektiğinde piyasalara likidite sağlamak ve makro-ihtiyati önlemlerle müdahale etmek konusunda hazırlıklı olmalı. Böylece piyasa işleyişinin sekteye uğraması engellenebilir ve aşırı oynaklıkların önüne geçilebilir. Aynı zamanda alınacak bu tür önlemlerin büyüme ve enflasyon üzerindeki etkileri de dikkatle izlenmeli. Özellikle misilleme amaçlı politikaların yaratabileceği ikinci tur etkiler, ekonomik görünüm açısından belirleyici olabilir. Bölge genelinde enflasyon oranlarının hala düşük ve istikrarlı seyretmesi, merkez bankalarına bir hareket alanı sağlıyor. Eğer ekonomilerde zayıflama işaretleri görülürse para politikasının gevşetilmesi gündeme alınmalı. Maliye politikası da bu süreçte önemli bir tamamlayıcı rol üstlenebilir. Tarifelerin yaratacağı etkiler zamanla ihracatı azaltabilir ve büyümeyi yavaşlatabilir. Bu nedenle hükümetler, olumsuz etkilenmesi muhtemel sektörlere yönelik hedefli mali önlemler almalı. Böylece aşağı yönlü riskler yumuşatılabilir. İyi tasarlanmış ve duyarlı bir maliye politikası yaklaşımı, güveni koruyabilir ve dışsal baskılar sürerken iç talebe ihtiyaç duyduğu desteği sağlayabilir.

*Uzun vadeli yapısal reformlar açısından öncelik verilmesi gereken başlıklar neler? Hizmet ticareti bu çerçevede nasıl bir rol oynayabilir?

Kısa vadeli önlemlerin yanında uzun vadeli yapısal politikaların da mutlaka gündemde olması gerekiyor. Özellikle hizmet ticaretinin serbestleştirilmesi, yalnızca bugünkü riskleri dengelemekle kalmaz aynı zamanda bölgesel entegrasyonu derinleştirir ve ekonomik dayanıklılığı güçlendirir. Bugüne kadar ASEAN+3’ün büyümesi, büyük ölçüde imalat ihracatına dayanıyordu. Ancak şu anda hizmet ticaretinde ciddi bir değerlendirilememiş potansiyel var. Birçok ülke bu alanda hala çeşitli kısıtlayıcı düzenlemeleri sürdürüyor. Özellikle şeffaflık, yabancı girişe açıklık ve düzenleyici çerçevelerin iyileştirilmesi gibi alanlarda atılacak adımlar, sınır ötesi hizmet akışını teşvik edebilir. Bu da bölgenin rekabetçiliğini artırarak daha yüksek verimlilik sağlayan bir dönüşümün önünü açar. Bölge ekonomilerinin kendi güçlü yönlerini daha etkin kullanmaları da önemli. Geniş iç pazarlar, yüksek tasarruf oranları ve gelişen teknolojilerdeki liderlik pozisyonları, verimliliği artırmaya yönelik reformlarla desteklenmeli. Altyapı ve yatırım açıklarının kapatılması, iş gücü piyasalarının güçlendirilmesi gibi adımlar da bu yapısal dönüşümün ayrılmaz parçaları. Tüm bu politikalar, yalnızca büyüme ivmesini sürdürmekle kalmaz aynı zamanda gelecekte karşılaşılabilecek olası şoklara karşı daha dirençli bir ekonomik yapı inşa edilmesine katkı sağlar.

* ASEAN+3 ülkeleri yatırım çekmeye devam ediyor. Bu dinamizmin arkasında ne var? Çin’in etkisi ne kadar?

Küresel ölçekte korumacılık yükseliyor, buna rağmen ASEAN+3 ülkeleri güçlü bir ekonomik dinamizm sergilemeyi başarıyor. Ticaret ve yatırım akışları hala canlı, hatta bazı sektörlerde daha da ivme kazanmış durumda. Bu da tesadüf değil bölgenin özellikle stratejik ve geleceğe dönük alanlara odaklanması bunda büyük rol oynuyor. Elektrikli araçlar, yarı iletken teknolojileri ve yapay zeka altyapısı gibi yüksek büyüme potansiyeli taşıyan sektörlerde yoğunlaşan yatırımlar, bu stratejik yaklaşımın somut bir yansıması. Bu yapının merkezindeyse hiç kuşkusuz Çin var. Çin, bugün ASEAN+3 bölgesinin en büyük nihai talep pazarı olmanın yanı sıra en fazla doğrudan yabancı yatırım sağlayan ülke konumunda. Çin hükümetinin iç tüketimi artırmaya, teknolojik dönüşümü derinleştirmeye ve yeşil geçişi hızlandırmaya yönelik politikaları sadece kendi ekonomisini değil bölgedeki tüm ülke ekonomilerini olumlu yönde etkiliyor. Bu politikaların yarattığı etki dalgası, bölge genelinde ticaretin de yatırımların da temposunu yukarı taşıyor.

*Japonya ve Kore nasıl bir rol üstleniyor?

Japonya ve Kore, ASEAN+3 bölgesinin en büyük ve en gelişmiş ekonomileri arasında yer alıyor. Derin ticari ilişkileri, güçlü finansal piyasaları ve ileri düzeydeki teknolojik uzmanlıklarıyla bölgenin dönüşüm sürecine liderlik etme potansiyeline sahipler.

Bu iki ülkenin rolü özellikle dijital dönüşümün hızlandırılması, yeşil geçişin desteklenmesi, yapısal reformların canlandırılması ve sanayi üretiminde nitelikli bir dönüşümün sağlanması açısından kritik. RCEP gibi çok taraflı anlaşmalar, bölgesel e-ticaret ağları ve dayanıklı tedarik zinciri girişimleri, bu iş birliğini daha derin ve kapsayıcı hale getirebilir.

Bu platformlar aracılığıyla yürütülecek ortak çabalar, yalnızca entegrasyonu güçlendirmekle kalmaz; aynı zamanda bölgenin tamamında kapsayıcı ve sürdürülebilir büyümenin önünü açar.

5 STRATEJİK DERS

1. Pazar çeşitliliği stratejik zorunluluk haline geliyor. Tek bir bölgeye veya ülkeye dayalı ihracat yapısı, dışsal şoklara karşı kırılganlığı artırıyor. Genişleyen bölgesel ticaret ağları ve alternatif pazarlara yönelim, ekonomik istikrarın yeni dayanağı olabilir.

2. Güven veren bir yatırım iklimi oluşturulmalı. Öngörülebilir ve bağımsız bir politika çerçevesi hem yerli hem yabancı yatırımcı için temel kriter. Para politikasında istikrar ve reform sinyalleri, sermaye akışlarını destekleyen ana faktörler arasında.

3. Katma değeri yüksek alanlara geçiş hızlanmalı. ASEAN+3'ün imalattan hizmetlere geçişinde olduğu gibi üretkenliği artıracak yapısal dönüşüm hamleleri rekabetçiliği belirliyor. Teknoloji ve dijital altyapı yatırımları burada kilit rol oynuyor.

4. İnsan kaynağı verimliliği kalkınmanın merkezine yerleşiyor. Nitelikli eğitim, dijital beceriler ve iş gücüne kapsayıcı katılım, kalkınma sürecinde giderek daha fazla öne çıkıyor. Özellikle genç nüfusun üretken kapasitesini artırmak uzun vadeli büyümenin anahtarı.

5. Yeşil dönüşüm yeni ekonomik fırsatlar sunuyor. Bölge ülkelerinin temiz enerji yatırımları ve yeşil altyapı projeleri, sadece çevresel sürdürülebilirliği değil, yatırım çekiciliğini de artırıyor. Yeşil finansman ve çevreci büyüme modelleri yeni norm haline geliyor.

FİNANSAL KORUMA HATTI 

KUR ESNEKLİĞİ - ASEAN+3 ülkeleri için kur esnekliği, dış şoklara karşı ilk savunma hattı olarak öne çıkıyor. Döviz kurlarının piyasa dinamiklerine göre hareket edebilmesi, ani sermaye çıkışlarında baskıyı azaltıyor. Bölge ülkeleri, bu yapıyı desteklemek için güçlü döviz rezervlerini gerektiğinde devreye alıyor. Kur politikasıyla birlikte beklenti yönetimi de merkez bankalarının öncelikleri arasında yer alıyor.

LİKİDİTE HAZIRLIĞI - Merkez bankaları, finansal piyasaları desteklemek amacıyla likidite sağlama kapasitesine sahip durumda. Bu esneklik hem ani dalgalanmalara müdahaleyi hem de güven tesisini kolaylaştırıyor. Para politikasında temkinli duruş sürerken gerektiğinde hızlı aksiyon alabilecek araçlar hazır bekletiliyor. Bölge genelinde enflasyonun düşük seyretmesi bu alanı daha da güçlendiriyor.

BÖLGESEL İŞ BİRLİĞİ - ASEAN+3 yalnızca ulusal değil bölgesel düzeyde de finansal koruma mekanizmaları geliştiriyor. Yerel para cinsinden tahvil piyasalarının derinleştirilmesi, sermaye piyasalarını güçlendiriyor. Aynı zamanda bölgesel finansal güvenlik ağının genişletilmesi, ortak müdahale kapasitesini artırıyor. Bu yapı, küresel oynaklık karşısında dayanıklılığı kolektif hale getiriyor.

YAPISAL DÖNÜŞÜM GÜNDEMİ

BÜYÜME BASKISI - ASEAN+3 bölgesinde potansiyel büyüme uzun vadede aşağı yönlü bir patikaya girmiş durumda. 2023’te yüzde 4 civarında olan büyüme kapasitesinin gerekli reformlar yapılmazsa 2050’ye kadar yüzde 2,8’e gerilemesi bekleniyor. Bu yavaşlamada yaşlanan nüfus, teknolojik dönüşüm baskısı, ticaretin parçalanması ve iklim riski gibi yapısal faktörler etkili. Bölge, bu eğilimi kırmak için proaktif adımlar atmak zorunda.

VERİMLİLİK ATAĞI - Katma değeri düşük üretim yapısından yüksek verimli sektörlere geçiş, büyüme potansiyelini yeniden açığa çıkaracak temel adım olarak görülüyor. Sanayi ve hizmetlerde dönüşüm, dijitalleşme ve inovasyon yatırımlarıyla desteklenmeli. Reformların hedefi sadece nicelik değil nitelik odaklı kalkınma olmalı. Yapısal dönüşüm, krizlere karşı dayanıklılık kadar sürdürülebilir kalkınma için de ön koşul haline geliyor.

YENİ ÖNCELİKLER - Üretken yaşlanma politikaları, beşeri sermaye yatırımları ve iş gücü piyasasının geleceğe hazırlanması artık stratejik bir zorunluluk. Aynı zamanda yeşil altyapı projeleri, temiz enerji yatırımları ve sürdürülebilir finansman araçları da büyüme politikalarının merkezine yerleşiyor. Tedarik zinciri çeşitlendirmesiyle birlikte bu adımlar, bölgenin küresel ekonomik yeniden yapılanmadaki yerini korumasına katkı sağlayacak.


Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz