"Türk yöneticide özgüven eksik"

Zor zamanlarda yönetim ve “nakdin değerini” bilme gibi özellikleri bulunan Türk yöneticilerin en önemli dezavantajının “özgüven eksikliği” olduğunu söylüyor.

1.09.2010 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
"Türk yöneticide özgüven eksik"
Coca-Cola’nın CEO’su Muhtar Kent ile en son 2009 yılının sonunda düzenlediğimiz CEO Club toplantısı sırasında görüşmüştüm. O günkü konuşmasında daha çok yönetim, liderlik, insan kaynakları ve gelecek vizyonu üzerinde durmuştu… Çok fazla günlük ekonomiye girmemişti…
Ancak ayaküstü sohbet sırasında dünya ekonomisini, özellikle de ABD ekonomisinin durumunu ele almıştı. Konut piyasasına ve işsizlik oranlarına değinmişti. “Konut piyasası düzelmeden Amerika iyileşmez” değerlendirmesini yapmıştı. Aradan 1 yıla yakın zaman geçti. Ağustos ayının üçüncü haftasında Muhtar Kent ile 8 günlük tatilini geçirdiği Çeşme’de söyleşi yapma şansım oldu. Uzun süreden sonra ilk defa 8 gün aralıksız tatil yapabildiği için mutlu görünüyordu. Ancak “Artık zamanı geldi, çalışmayı da özledim” eklemesini yapmadan da edemiyordu. Oldukça yoğun tempoda çalışan, ABD içi ve kıtalararası seyahatler yapan Kent, tekne, Çeşme ve Ayvalık üçgenindeki tatilinden sonra Atlanta’ya uçtu. Muhtar Kent ile dünya ekonomisi, Amerikan ekonomisindeki gelişmeler, Türkiye’nin geleceği ve Türk yöneticiler üzerine bir görüşme yaptık. Hem ekonomiyle ilgili hem “Türk yöneticilerle” ilgili görüşlerinin çok ilgi çekici olduğunu düşünüyorum. İşte o görüşmede, Muhtar Kent’in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Capital: 
Sizinle en son bir yıl önce sohbet etmiştik. O zaman dünya ekonomisi, bir hayli zor dönemden geçiyordu. Siz tüketim sektöründesiniz ve dünyanın dört bir yanındaki işleriniz nedeniyle tüketimin nabzını tutuyorsunuz. Şu anda ekonomiler nasıl görünüyor?
-  Aslında dünya ekonomisi hala zor bir dönemden geçiyor. O zamandan beri pek fazla iç açıcı şey olmadı. Amerika, belki biraz daha iyi. O zaman da Amerika’nın bu krizden ilk çıkacak ülkelerden olacağını söylemiştim. Şimdi de aynı görüşteyim. Çünkü Amerika’nın demografik açıdan büyük bir avantajı var.
Bize eskiden üniversitede şunu öğretirlerdi: Ülkelerin nüfus artış hızı yüksekse o ülke batacaktır. Nüfus artışı nedeniyle batacak denilen ülkelerin başında da Türkiye gelirdi.
Şimdi çok farklı bir dünyada yaşıyoruz. Şu anda Japonya’ya bakıyorsun, önümüzdeki 15 yılda, nüfusu 10 milyon azalacak. Bu ülkede, neredeyse çalışanlarla emekli sayıları birbirine eşitlenecek. Sadece Japonya mı? İtalya’nın nüfusu aynı sürede 3 milyon, Rusya’nın ise 7 milyon azalacak. Almanya’da nüfus, belki de bizim katkımız nedeniyle aynı düzeyinde kalacak. Yine İngiltere’de nüfus değişmeyecek. Orada da Hintlileri ve Pakistanlıları çıkarırsan nüfus gerçek anlamda düşüyor.
Böyle bakarsanız, gelişmiş dünyada bir tek Amerika var. Önümüzdeki 10 yılda nüfusu 30 milyon artacak. Çin ve Hindistan’dan sonra dünyanın üçüncü en büyük nüfusa sahip ülkesi, Amerika olacak. O nedenle Amerika’nın bir dinamizmi var. Çok sayıda değişik kültürün bir arada yaşadığı, güçlü bir ülke… Bu, önemli bir avantaj…
Girişimci ruhu çok fazla. Risk almasını çok seviyorlar. Amerika, Avrupa’ya göre o yüzden daha fazla öne çıkacak. Ben bu demografik faktörlerden dolayı Avrupa’nın geleceğini pek parlak görmüyorum.

Capital: 
Peki şu anda Amerika’da durum nasıl?
Yaklaşık 1 yıl önce konuşmuştuk. O yandan bu yana birtakım gelişmeler oldu, ama tam çözüme ulaşılamadı.

Capital: 
Konut piyasası düzelmedi galiba...
Konut piyasası düzelmedi, işsizlik hala aynı yüksek seviyelerini koruyor. Amerika’da en büyük sorun işsizliktir. İşsizliği düşüremeyen bir başkan bir daha seçilemez.
Gördüğüm kadarıyla Amerika’da düzelme çok uzun zamana yayılacak, öyle 1-2 yıla kadar düzelmeyecek.

Capital: 
Dünyanın diğer taraflarını nasıl görüyorsunuz?~
- Daha şimdiden Hindistan ve Latin Amerika düzeldi. Asya iyi ama Amerika toparlanmadan öbürlerinin hiçbiri kalıcı olarak toparlanamaz. 12 trilyonluk bir ekonomi bozuksa genelde dünya düzeni iyi olamaz, bu kadar basit. O nedenle Amerika’ya bakmamız gerekiyor.

Capital: 
Avrupa için de olumsuz mu düşünüyorsunuz?
-  Evet, Amerika’ya göre çok daha olumsuz düşünüyorum.

Capital: 
Her zaman yurtdışındaki Türk yöneticilerin sayısının artması gerektiğine dikkat çekiyorsunuz. Bunun için ne yapmak lazım?
-  Bir defa Türk şirket dünyasından gelmek bence çok önemli. 6-7 senede çok şey öğrendim. Bana çok faydası oldu.
Benim bugünkü kariyerime, Anadolu Grubu’nda çalışmam çok büyük fayda sağladı. Çünkü Türkiye’de “nakde saygı, hız ve esneklik” gibi becerilerimizi geliştirmemiz mümkün oluyor. Bunlar, içinde bulunduğumuz iş dünyasında çok önemlidir. Nakde saygıya çok önem veriyorum. Bugün büyük şirketlerde kimse, hiçbir yönetici neredeyse nakit parayı görmüyor. Nakdin ne olduğunu dahi bilmiyor.
Seattle’de yaptığım şirket toplantılarından birinde, finans yöneticisine dedim ki “Yarın git biraz kağıt para getir, masaya koyalım, herkes görsün.” Şöyle 200-300 bin dolar alalım, masaya dökelim. Çantadan masaya doğru akarken herkes nakit parayı görsün, dokunsun. Bütün yöneticiler nakit parayı görsün.

Capital:
  Sizce iş dünyasında nakit paranın değeri yeterince bilinmiyor mu?
-  Değerini bırakın, çok kimse nakit parayı bilmiyor. Herkes plastik parayla ödemesini yapıyor, kimse cebinde banknot taşımıyor.
Bir gün finans müdürüne şunu söyledim: “Bir hafta şirketi sadece nakit para kullanarak çevirebilir miyiz?” Yani bütün ödemeleri nakit yaparak… Görsün insanlar…

Capital: 
Buraya yurtdışına açılacak yöneticilerde aranan özellikler sorusundan gelmiştik… Siz “nakit paraya saygı” konusunu öne çıkardınız… Başka neler öneriyorsunuz?
-  Türkiye’de nakit paraya saygı duyan, bilen yöneticiler var. Bunun dışarıdaki önemini de bilmeleri geriyor.
Bir de Türk yöneticilerde özgüven eksikliği var. Dışarıda yeterince rahat değiller. Yurtdışındaki insanlarla aynı Türkiye’de olduğu gibi rahat ilişki kurabilmek lazım. Bu özgüven eksikliği, belki de lisan eksikliğinden kaynaklanıyor.
Benim babamdan, annemden aldığım en önemli şey belki de bu… Hayatım hep yurtdışında geçtiği için hiçbir zaman böyle bir sorun yaşamadım, yurtdışında hep rahatlığı hissettim.

Capital:
  Türkiye’deki yöneticileri yakından tanıyorsunuz. Gelecekte dünya devlerinin tepesine çıkacak adaylar görüyor musunuz?
-  Var ama daha iyi olabilir. Yani hala biz dışarıya kapalı bir toplumuz. Yeteri kadar açık değiliz. Ayaküstü konuşmak yalnızca yetmiyor, oraya gidip orada yaşamak lazım. Oraya gidince, rahat mısın, değil misin daha iyi anlaşılıyor.

Capital:
  Yani global olmaktan söz ediyorsunuz?
-  Aynen öyle olmalılar. Kendi ülkesindeki gibi rahat davranabilmeli… Mesela ben Avusturya’ya gittiğimde Almanca bilmiyordum. Ama kısa sürede öğrendim. İtalya’ya gittiğimde, İtalyanca bilmiyordum, öğrendim ve hala da konuşurum.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz