Columbia Üniversitesi Ekonomi Profesörü Prof. Xavier Sala-i Martin ile Türkiye’nin izlediği yeni modeli ve 2022 ve sonrasında dünya ekonomisinin gidişatını konuştuk...
Aslı Sözbilir
Capital Ocak 2022 sayısından
2022’ye girerken dünyanın gündeminde enflasyonla mücadele, Türkiye’nin gündeminde ise “yüksek büyüme, düşük cari açık” odaklı yeni ekonomi modeli var. Büyüme konusunda dünyanın en önemli isimlerinden Columbia Üniversitesi Ekonomi Profesörü XAVIER SALA-I MARTIN, ekonomide yeni dönemde dengeleri salgınla çöken tedarik zincirinin yeniden tasarımının belirleyeceği görüşünde… Batıya kayan zincirin Türkiye için büyük fırsat oluşturabileceğini düşünüyor. Türkiye’nin şansı kaçırmaması için acil aks değişimine ihtiyaç duyduğuna değiniyor ve “Türkiye, merkez bankasının bağımsızlığını sağlar, rekabetçiliğini artırır ve klasik ekonomistlerin tavsiyelerine kulak verirse büyük başarı yakalayabilir” diye konuşuyor.
2020 global ekonomi için felaket senaryolarıyla, 2021 ise toparlanma umutlarıyla geçti. Dünyanın farklı bölgeleri farklı hızlarda resesyondan çıkma emareleri gösterirken, son iki yılın belki de en kalıcı hasarı pandemide kesintiye uğrayan küresel ticarette oluştu. Son 30 yılda hiper-globalizasyon etkisi sonucu düşük stok ve Just-in-Time metoduyla tıkır tıkır işleyen global tedarik zincirinin aslında ne kadar kırılgan olduğu görüldü. Ekonomiler acil önlem olarak rotayı yerli üreticilerine ve yakın komşu ülkelere çevirirken, yaygın görüş salgın etkisi azaldıkça yeni zincirin ekseninin Uzak Doğu’dan Batı’ya kayacağı yönünde. Kalkınma ve büyüme alanının en önemli ekonomistlerinden Columbia Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Xavier Sala-i Martin de bu görüşü kuvvetle savunuyor. Burada gelişmekte olan ülkeler için büyük fırsat oluşacağını vurgulayan Martin, “Yeterince akıllı olan ülkeler eninde sonunda Batı’ya geri dönecek olan endüstrileri ülkelerine çekebilmek için gereken reformları yapacak” diyor. Martin’in yapısal reformlar konusundaki uyarısından en büyük nasibi de yeni dönemden en kârlı çıkacağını düşündüğü Türkiye alıyor; “Türkiye’nin diğerlerine göre fazladan bir sorunu daha var ve bu da bir ekonominin iyi performans göstermesi için gerekli olan anahtar kurumların bağımsızlıklarını kaybetmiş olması. Bu kurumlar içinde başta merkez bankası, basın, mahkemeler ve üniversiteler var. Bu, yeni global tedarik zincirinden faydalanmaya çalışırken sorun olabilir” diyor. Son dönemde hükümetçe gündeme getirilen “Çin modelinin” kalkınma açısından Türkiye’ye fayda sağlamayacağını savunan Martin, Çin’in başarısının “adım adım minik denemelerle” kendi piyasasına özgü bir model inşa etmesinden geldiğine de değiniyor. Prof. Xavier Sala-i Martin ile Türkiye’nin izlediği yeni modeli ve 2022 ve sonrasında dünya ekonomisinin gidişatını konuştuk:
Birçok ülkede bir yandan aşılar uygulanırken diğer yandan korona virüsün yeni bir mutasyonu (Omicron) yayılıyor. Durum böyleyken global ekonomi sizce ne zaman toparlanır?
COVID-19, kapanmalar ve global tedarik zincirindeki bozulmalardan dolayı oluşan belirsizlik, dünya nüfusunun çoğunluğu aşılanana kadar dünya ekonomisi için bir problem olmaya devam edecek. Ve bu hesaba, şu anda gelişmekte olan ülkelerdeki daha tam aşılanmamış nüfus da dahil. Bunun anlamı şu; zengin ülkeler bencil davranmamalı ve sadece işe yarayan aşıları bağışlamakla kalmayıp, bu aşıların gelişmekte olan ülkelerde uygulanmasına da destek olmalı. Virüsün ekonomik etkileri, virüs dünyanın her yerinden yok olana kadar devam edecek, sadece zengin ülkelerden değil.
2022’ye girerken dünyanın karşı karşıya olduğu en büyük ekonomik zorluklar neler?
COVID-19’un yeni varyantlarına ek olarak, kısa vadede altı zorluk var. Bir, enflasyon ve hızla artma potansiyeli olan faiz oranları. İki, büyük kamu borçları ve yüksek oranlarla ilişkili olan sürdürülebilirlik sıkıntıları. Üç, Çin’in emlak ve finansal sistemlerinin çökmesi sonucu oluşacak olası bir sert yavaşlama ve bunun sonucu olarak global hammadde talebinin çökmesi. Dört, Çin ve Amerikan/Avrupa ekonomilerinin bağlantısızlaşması ve üretimin ülkelerin dışından tekrar ülke içine ya da yakın komşu ülkelere geri taşınması. Beş, dünyanın çeşitli bölgelerinde yaygınlaşan popülizm ve otoriterlik. Altıncı ve son olarak, dördüncü endüstriyel devrimin sonuçları; dünya COVID’e yoğunlaşmışken inovasyon ve teknolojik gelişmeler devam etti ve bunun tüm dünya ekonomileri üzerinde ciddi etkileri olmaya devam edecek.
Son OECD ve Dünya Bankası raporlarında resesyon sonrası dönemde dünyada “eşitsiz bir düzelme” (uneven rebound) olacağı öngörülüyor. Bu dinamikler dünya ekonomisini ve siyasetini önümüzdeki 10 yılda nasıl şekillendirecek?
İyileşmenin büyüklüğü her ülkenin saydığım altı riske karşı ne kadar kırılgan olduğuna bağlı olacak. Örneğin turizm gelirlerine bağımlı olanlar virüsün sonraki mutasyonlarına karşı, hammadde ihracatçıları ise Çin ekonomisindeki potansiyel bir sert yavaşlamaya karşı en fazla kırılgan olanlar olacak. Çok borçlu olanlar ise faiz artışlarına karşı en kırılgan durumda olacak. Toparlanma bu nedenle eşitsiz olacak.
Bu yeni denge dünyanın farklı yerlerindeki sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri nasıl etkileyecek? Hangi ülkeler daha fazla etkilenecek?
Cevap yine aynı: Bu altı potansiyel riskten hangisinin gerçekleşeceğine bağlı. Eğer Çin’de sert bir yavaşlama olursa bundan en fazla etkilenecek olan ülkeler Çin’e doğal kaynak ihrac edenler (yani gelişmekte olan ekonomiler) olacak ve bu nedenle global eşitsizlikler artacak. Eğer FED ve diğer merkez bankaları faizleri hızla artırırsa global bir resesyon olabilir ama bundan en fazla zarar görecek olan ülkeler en borçlu olanlar olacak ve birçok zengin ülkenin çok borcu var. Bu durumdaysa global eşitsizlikler azalacak. Yani tekrar, duruma bağlı.
Gelişmiş ülkelerde devletlerin pandemiye karşı uyguladığı Keynezyen politikalar göz önüne alındığında pandemiden sonra nasıl bir kapitalizm görmeyi beklemeliyiz?
Bence dünya, adına “hiper-globalizasyon” dediğimiz ve temeli Toyota’nın “Tam zamanında üretim” (Just-in-time) teknolojisi olan global katma değer zincirinin zayıf bir sistem olduğunu anladı. Tayvan’daki küçük bir kapanma, mikroçip kıtlığı nedeniyle tüm dünyadaki araba fabrikalarında üretimin durmasına yol açtı. Moğolistan’daki basit bir kapanma (büyük bir kömür üreticisidir), Çin’de elektrik üretimi için kullanılan gaza talebi artırdı ve bu da İspanya’da elektrik fiyatlarını artırdı. “Tam zamanında üretim” (Justin- time) temelli global sistemin kırılgan olduğu anlaşıldı ve bunun yerini “Her ihtimale karşı” (Just-in-case) temelli, tedarikçi sayısının birden fazla olduğu bir sistem alacak. Bu sistem daha az verimli ama daha sağlam olacak. Samsung geçen hafta ABD’de milyar dolarlık bir mikro işlemci fabrikası yatırımı açıkladı. Bu, yeni dünya düzeninin bir parçası.
OECD’ye göre Başkan Biden’ın mali destek paketi global toparlanmaya büyük bir destek verecek. Biden yönetiminin küresel ekonomik durumu nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
ABD dünyanın en büyük ekonomisi olmaya devam ediyor. Büyüme hızının kamu yatırımları tarafından pozitif etkilenme hızına bağlı olarak bu durum devam edecek. Ve bu, dünyadaki diğer ekonomiler için de geçerli.
Birçok ekonomist toparlanmaya Asya-Pasifik bölgesinin liderlik edeceğini ve bu nedenle güç dengesinin Doğu Asya lehine değişeceğini düşünüyor. Buna katılıyor musunuz?
Asya-Pasifik de kırılgan. Üretimin tekrar dışarıdan ülkelerin içine ya da komşu ülkelere geri dönmesi sürecine karşı kırılganlar. Ayrıca merkezi Asya olmayan, birçok merkezi olan yeni ve daha güçlü bir global tedarik zinciri oluşması riskine karşı kırılganlar. Ve en önemlisi de Çin’de olabilecek sert bir yavaşlamaya karşı kırılganlar.
Çin, “Made In China 2025” programını açıkladıktan sonra ABD’de, Çin’in bir ekonomik ve finansal güç olarak öne geçebileceği yönündeki endişeler yoğunlaştı. Sizce bu endişelerde haklılık payı var mı? İkinci bir soğuk savaş olması riski ne kadar?
Çin’in tüm gayri safi yurt içi hasılasının ABD seviyesine yakın olmasının nedeni ABD’den dört kat daha büyük bir nüfusa sahip olması. Gayri safi yurt içi hasılalar eşitlendiğinde (ki daha tam öyle değil) bu, Çin’de kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasılanın ABD’ninkinin dörtte biri olduğu anlamına gelecek. ABD’yi tam yakalamaları için daha gidecek çok yolları var. Bu, 1978’den beri kat ettikleri gelişmenin çok etkileyici olmadığı anlamına gelmiyor ama ABD’ye tam olarak ulaşmaları için daha çok yol almaları gerek. 1980’lerde tüm uzmanların ABD’nin Japonya tarafından geride bırakılacağını tahmin ettiğini hatırlayacak kadar yaşlıyım. Ama bu hiç olmadı. Yakalamak liderlik etmekten çok daha kolaydır.
Son 50 yılda Doğu Asya ve zengin ülkelerdeki yaşam standartları birbirine çok yakınsadı. Bazılarının kişi başına düşen gelirleri birçok Avrupa ülkesinden yüksek. Bir büyüme uzmanı olarak “Doğu Asya” mucizesini nasıl açıklıyorsunuz?
Mucize açıklanamayan şeylere denir, suyun şaraba dönüşmesi ya da gözlerinizin önünde bir melek belirmesi gibi... Doğu Asya’da olanlar geleneksel büyüme modelleriyle açıklanabilir: Hükümetler kurumlarını piyasa ekonomisine daha yakın olacak şekilde değiştirdi. Bu da fiziksel ve insani sermaye birikimine ve aynı zamanda başka yerlerde icat edilmiş olan teknolojilere “adapte” olunmasını sağladı. Kurumlar, fiziki sermaye, beşeri sermaye ve fikirler… Hepsi geleneksel büyüme modelleri içindeki unsurlardır. Yani ortada bir mucize yok.
Bir makalenizde “eğer Çin, 1978 sonrası Batı tarzı ekonomik reformlar uygulasaydı başarısız olurdu” diyorsunuz. Ve şöyle devam ediyorsunuz: “Bir ülke, başka bir ülkenin koşullarında başarılı olan kurumları uygulamaya çalışırsa bu hiçbir zaman işe yaramaz. Her ülkenin kendi piyasa destekleyici kurumlarını geliştirmesi lazım.” Yakın zamanda Türk hükümeti, “Çin kalkınma modelini” Türkiye için bir büyüme modeli olarak önerdi. Sizce Çin modeli Türkiye’de işe yarayabilir mi?
Hala aynı fikirdeyim. ABD’de işe yarayan kurumlar Gana, İspanya, Türkiye veya Çin’de işe yaramaz. Her ülkenin kendi yolunu bulması gerek. Başka bir deyişle, piyasaların planlamayı devletlerden çok daha iyi yaptığını biliyoruz ama birçok değişik piyasa cinsi var, örneğin İsveç ABD’den ya da Çin’den çok farklı. Her ülkeye hangi cinsinin uygun olduğunu hala bilemiyoruz. Çinlilerin uyguladığı zekice yöntem “denemeydi”. Tüm kurumlarını bir anda dönüştürmek yerine önce küçük şehirleri ve bölgeleri değiştirdiler. Önce Hong Kong sahilinin tam karşısındaki Shenzen’de, Hong Kong’da yapılanı kopyaladılar. Bunun işe yaradığını görünce aynı denemeyi başka yakın bölgelerde de yaptılar ve uzun bir deneme süreci sonrasında bunu tüm ülkeye yaydılar.
RİSKLER VE FIRSATLAR NEREDE? ÜRETİMİN GERİ DÖNÜŞÜ En büyük fırsat dünya global tedarik zincirini tekrar tasarlarken üretimin tekrar ülkelerin içine ya da komşu ülkelere geri taşınması süreci. Gelişmekte olan ülkelerden yeterince akıllı olanlar eninde sonunda Batı’ya geri dönecek olan endüstrileri ülkelerine çekebilmek için gereken reformları yapacaklar. TÜRKİYE’NİN “ÖZEL” SORUNU Risklere gelince, Türkiye’nin diğer ülkelere göre fazladan bir sorunu daha var ve bu da bir ekonominin iyi performans göstermesi için gerekli olan anahtar kurumların bağımsızlıklarını kaybetmiş olması. Bu kurumlar içinde başta merkez bankası, basın, mahkemeler ve üniversiteler var. Bu durum, yeni global tedarik zincirden faydalanmaya çalışırken bir sorun olabilir. |
“YENİ DÖNEMDE EN ÖNEMLİ GÜNDEMİMİZ ENFLASYON” ARTARAK DEVAM EDİYOR Önümüzdeki dönemde en önemli gündemimiz enflasyon ve hala tüm dünyada artarak devam ediyor. Enflasyon ortamının 1970 dönemindekine gittiğini düşünenler var. Çoğu devlet ve merkez bankası, pandemide işletme ve ailelere vereceği desteği para basarak karşılamak istedi ve bu hesaplanmamış bir durumdu. Haliyle bu durum, enflasyona sebep oldu. DENGE DEĞİŞİMİ Ayrıca hem talepte hem de arzda büyük değişimler yaşandı. Tedarik zincirinde aksamalar oldu. Kapanmalar nedeniyle evinde kalan insanlar, konser veya sinema gibi harcamalar yerine çoğunlukla mallara harcama yapmaya başladılar. Bu ise daha büyük ve beklenmedik bir talep oluşturdu. Ancak bunların sağlanma süreci de zarar gördü. “PANDEMİ SONA ERİNCE” Aniden liman kapatmaları başlayınca üretim sürecindeki hayati ürünler gemilerden zamanında inmedikleri için tüm tedarik zinciri bozuldu. Özetlersek, talebin karşılanmaması fiyatları artırıyor. Eskiye dönmek için en kayda değer öngörü ne yazık ki pandeminin sona ermesi olacak ve süreç kendi kendine normale dönecek. JEOPOLİTİK TEHDİTLER Dünyadaki jeopolitik siyaset döngüleri de her yıl yeni problemlere neden oluyor. Çin ve ABD arasındaki mücadeleler, küreselleşen düzene büyük darbe vuracak güçte. Pandemide de görüldüğü üzere bu mücadele, tedarik sürecinde yaşanan sıkıntılara neden olabilecek düzeydeydi. Ve artık görüyoruz ki özellikle ABD ve Avrupalı şirketler üretim süreçlerini batıya taşımaya çalışıyor. “TÜRKİYE DİKKATLE İZLENİYOR” Bu ise Türkiye için büyük bir fırsat anlamına geliyor. Eğer Türkiye ödevini iyi yapar ve batının beklenti içerisinde olduğu yapısal dönüşümleri gerçekleştirirse, uluslararası yatırımcıları daha kolay çekerek büyük başarı elde edilebilir. Türkiye, iş dünyası tarafından dikkatle izleniyor ve cazibe merkezi haline getirilmeli. |
“EKONOMİK DÜŞÜNCEYE AYKIRI DENEYLER YAPMAYIN” KURUMSALLAŞMA İYİLEŞTİRİLMELİ Türkiye’nin iyi temelleri ve başarılı olmak için potansiyeli var. Batı’ya geri dönecek olan endüstrileri yakalamak için iyi bir coğrafi konumda. Sadece rekabetçilik seviyesini iyileştirmek için biraz fazladan çalışması gerekiyor. Kurumsallaşma da iyileştirilmesi gereken bir konu olarak akıllara geliyor. ENFLASYON TEHDİDİNE DİKKAT! Son olarak, Türk yetkililer ekonomik düşünceye aykırı olan deneyler yapmak yerine belki de klasik ekonomistlerin tavsiyelerine kulak vermeliler. Örneğin enflasyon artarken para arzını artırmak, para biriminin değerini çok azaltacağı ve fiyatları daha da yukarı çıkaracağı için iyi bir fikir değil. |
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?