“Son 1,5 yıl içinde dünya öyle bombalar yedi ki biz de bu ortamda yapımızı sağlıklı devam ettirmeye yoğunlaştık, karşı tarafa yumruk atmaya vakit bulabilmiş değiliz” diyor Eczacıbaşı Topluluğu Yöne...
“Son 1,5 yıl içinde dünya öyle bombalar yedi ki biz de bu ortamda yapımızı sağlıklı devam ettirmeye yoğunlaştık, karşı tarafa yumruk atmaya vakit bulabilmiş değiliz” diyor Eczacıbaşı Topluluğu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Faruk Eczacıbaşı. Krize likidite anlamında iyi girdiklerini ve bu nedenle 2009’u beklediklerinden iyi geçirdiklerini açıklıyor. 2010 yılı için de iyimser, yine de yüzde 10’un altında bir büyüme hedefliyor. Son krizle global iş dünyasının yeniden şekilleneceğine inanan Eczacıbaşı, “Bu şartlar içinde yönümüzü belirleyeceğiz. Yeni sektör arayışı içindeyiz, araştırıyoruz” diye konuşuyor.
Eczacıbaşı Topluluğu, son 2-3 yıldır sürdürdüğü odaklanma stratejisiyle dikkatleri üzerine topluyor. Eczacıbaşı Topluluğu’nun ikinci nesil yöneticilerinden yönetim kurulu başkan yardımcısı Faruk Eczacıbaşı, “Odaklanma stratejimiz devam edecek. Her zaman elden çıkarılan şirket olacak, hep satın aldıklarımız da olacak” diyerek bu sürecin yeni adımlarla süreceğinin sinyalini veriyor.
Krize girildiğinde likidite anlamında diğer şirketlerden çok daha iyi durumda olduklarını belirten Eczacıbaşı, bunun avantajını kullanarak 2009 yılını piyasaya göre iyi geçirdiklerini açıklıyor. “Son 1,5 yıl içinde dünya öyle bombalar yedi ki biz de yapımızı sağlıklı devam ettirmeye yoğunlaştık, karşı tarafa yumruk atmaya vakit bulabilmiş değiliz” diyen Eczacıbaşı, son krizle yeniden belirlenen iş dünyası içinde Eczacıbaşı’nın da adına yakışır yeni alanlar arayışında olduğunun da altını çiziyor. Faruk Eczacıbaşı, topluluğun 2010 yılı hedeflerini şöyle anlatıyor: “Özellikle yapı grubumuzda farklı bölgelerde, coğrafyalarda açılımlar düşünüyoruz. Yeni sektörler arayışı içindeyiz. Son dönemde yatırım bankacılığı projesi ile yatıp kalkmaya başladık. İlaç alanında bünyemizde kalan alanlarla faaliyete devam edeceğiz. Sağlık sektöründe daha çok hizmetler alanında, evde bakım gibi hizmetlerle büyümeye devam edeceğiz. Nükleer tıp alanındaki ortaklığımızla çalışmalarımız, büyümemiz devam edecek.”
Eczacıbaşı Topluluğu’nun sağlık sektöründen aldığı genlerle kendine özgü ve güçlü bir disiplin yapısı ile başarılı olduğuna inanan Faruk Eczacıbaşı, bu disiplini ise şöyle açıklıyor: “Bu disiplin, ürettiğiniz ürün veya serviste göstermeniz gereken kalite kaybına yönelik toleranssızlık. Topluluk olarak her işimizde, ürün kalitesinde toleranssız bir disiplinle çalışıyoruz. Ben bu disiplini mutlaka korumak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu disiplini, ben kendi adıma Eczacıbaşı adıyla özdeşleşmiş olarak kabul ediyorum. İşte bu disipline uygun, geliştirebileceğimize inandığımız ve gireceğimiz pazarın da bize güvendiği hissettiğimiz alanlar olursa bu yeni alanlara açık olacağız.”
Türkiye’de bilişim denince ilk akla gelen isimlerden, Eczacıbaşı Topluluğu içinde bilişim alanının başında olmanın yanında Türkiye Bilişim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığını da yürüten, Eczacıbaşı Topluluğu Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Faruk Eczacıbaşı ile holdingin gelecek stratejilerini, başarı sırlarını, bilişim alanındaki çalışmalarını konuştuk:
*Eczacıbaşı Topluluğu, 2009 yılını nasıl geçirdi? Krizden nasıl etkilendiniz?
2009 yılını iyi geçirdik. Yani şöyle söyleyebilirim, beklentilerimiz kötüydü ve bu nedenle yılı beklediğimizden daha iyi geçirdik diyebiliriz. Kriz herkesi vurdu tabii... Biz de etkilendik, etkilenmez olur muyuz? Ama beklediğimizden iyi bir yıl geçirdik.
Biz krize girdiğimizde, likidite anlamında diğer şirketlerden çok daha iyi durumdaydık. Bunun avantajını da çok iyi kullandık. Tabii ki kriz etkiliyor ve kendinize yeniden çeki düzen veriyorsunuz. Büyüme rakamları da önceki yıllar gibi olmuyor, ama buna karşılık finansal yapıda aldığınız önlemlerle pazara çok daha dikkatli yaklaşıyor ve finansal yapınızı çok daha iyi güçlendirebiliyorsunuz. Tüm bu önlemleri, uygulamaları zaten yapmamız lazımdı, kriz de bunları yaptık. Ama rekabet ortamında mücadele ettiğimiz diğer kuruluşlardan daha iyi durumdayız.
*Peki büyüme rakamları nasıl gerçekleşti?
Topluluğumuz, 2009 yılında, daha önceki yıllarda yakalamış olduğu büyüme hızlarının altında kaldı. Ama buna karşın kârlılık ve nakit üzerine odaklandık, hedeflerimizi gerçekleştirerek başarılı bir performans sergiledik. Ciro olarak 2008 paralelinde bir rakam yakaladık, bir önceki yılki satış performansımızı koruduk ve 3,8 milyar TL’yi aşan bir ciro elde ettik. 2009 yılında, yurtdışından sağladığımız gelir de 680 milyon dolar oldu. Yapı grubunda çok iyi bir duruma geldik. AB ülkelerindeki güçlü konumumuzu ve pazar paylarımızı korumanın yanı sıra yeni hedef pazarlara yönelik önemli adımlar attık. İlaç alanında zaten Zentiva’nın satın alması sonrası istediğimiz ve beklediğimiz bir küçülme gerçekleştirdik.
*Peki 2010 yılı için Eczacıbaşı Topluluğu olarak beklentileriniz neler?
Bu yıl büyümemizin 2009’a oranla artacağını tahmin ediyorum. Kişisel olarak 2010’un daha iyi bir yıl olacağını düşünüyorum. Yine de artık, krizden sonra her şeye biraz daha farklı bakmamız gerektiğini de düşünüyorum. Nasıl düşündüğünüz ile çevrenizin düşünceleri farklı olabiliyor, pek çok kişiye ve iş çevresine göre evet daha olumlu düşünüyoruz. Ama mutlaka yeni bir duvara çarpma beklentisi olduğunu da unutmamak, tüm kararları bu olasılıkla değerlendirmek de gerekiyor.
*2010 yılında ne kadar büyümeyi hedefliyorsunuz?
2009 yılına kadar genelde yıllık yüzde 15’lere varan büyüme oranlarıyla ilerliyorduk, ama 2010’da yüzde 10’un biraz altında kalır diye düşünüyorum.
*Topluluğun son birkaç yıldır odaklanma politikası dikkat çekiyor. Bu politikaya devam edecek misiniz? Gelecek stratejilerinizde köklü bir değişim var mı?
Tabii, odaklanma stratejimiz devam edecek. Her zaman elden çıkarılan şirket olacak, hep satın aldıklarımız da olacak. Topluluk olarak yeni alanlar tabii ki hedefleniyor.
Özellikle yapı grubumuzda farklı bölgelerde, coğrafyalarda açılımlar düşünüyoruz, yeni alanlara girmeyi planlıyoruz. Bunun yanı sıra tüketim grubu ürünlerinde yeniliklerimiz var. Ayrıca da yeni sektör arayışı içindeyiz. Biliyorsunuz son dönemde yatırım bankacılığı projesi ile yatıp kalkmaya başladık, bu alanda izin bekliyoruz.
İlaç alanında bünyemizde kalan alanlarla faaliyete devam edeceğiz. Sağlık sektöründe daha çok hizmetler alanında, evde bakım gibi hizmetlerle büyümeye devam edeceğiz. Nükleer tıp alanındaki yaptığımız ortaklıkla çalışmalarımız, büyümemiz devam edecek.
Eczacıbaşı ismine yakışan işlerde olacağız. Genlerimizi sağlık sektöründen aldığımız için kendimize özgü, güçlü bir disiplin yapımız var.
*Eczacıbaşı’na özgü disiplin yapısını açıklayabilir misiniz?
Bu disiplin, uzun yıllar sağlık sektöründen gelen bir alışkanlık. Ürettiğiniz ürün veya serviste göstermeniz gereken kalite kaybına yönelik toleranssızlık. Topluluk olarak her işimizde, ürün kalitesinde toleranssız bir disiplinle çalışıyoruz. Ben bu disiplini mutlaka korumak gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu disiplini, ben kendi adıma Eczacıbaşı adıyla özdeşleşmiş olarak kabul ediyorum.
İşte bu disipline uygun, geliştirebileceğimize inandığımız ve gireceğimiz pazarın da bize güvendiği hissettiğimiz alanlar olursa bu yeni alanlara açık olacağız.
*Şu an için bu anlamda girmeyi planladığınız belirli yeni alanlar var mı peki?
Şu anda yeni olanakları kriz sonrası şartlar içinde tekrar değerlendiriyoruz.
Bakın son 1,5 yıl içinde tüm dünya öyle bombalar yedi ki biz de bu ortamda yapımızı sağlıklı devam ettirmeye yoğunlaştık, karşı tarafa yumruk atmaya vakit bulabilmiş değiliz. Bu adımlar yavaş yavaş atılıyor. Ben bu son krizle dünyadaki şartların yeniden oluşacağını düşünüyorum. İşte bu şartlar içinde Eczacıbaşı’nın da yatırımlarını değerlendirmesi lazım, bu yeni kurallara göre yönümüzü belirliyoruz.
*Eczacıbaşı kurumsallaşma adımlarını başarıyla atmış, büyümesini sürekli kılmış Türk holdinglerinden biri. Sizce bu işin sırrı ne? Eczacıbaşı neyi farklı yapıyor?
Eczacıbaşı’nın kuruluşunun 70’inci yaşına yaklaşıyoruz, ben son 30 yıldır aktif olarak bu kuruluşun içindeyim. Öncelikle söylemeliyim ki zamanında çok darbeler yedik.
Benim için en önemli örnek, Özal dönemidir. O dönem hakikaten bizi çok etkileyen darbeler almıştık. Türkiye pazarına yönelik çalışırken birdenbire dünya rekabetini karşımızda bulduk. Çoğu şirket gibi hazırlıksız yakalandık, o kadar kökten bir değişim yaşadık ki… O zamanlar ben de işin içindeydim, bu dönem birkaç yıl sinirlerimize mal oldu. Ama çok da iyi bir aşı oldu, o dönemde çok şey öğrendik. O yıllardan bugüne kadar geçirdiğimiz krizlerde, rahat uyuma fırsatı bulduk.
Bir de finansal anlamda, yeni yatırımlar yaparken zaman zaman tutucu davranarak ilerledik. Başarının sırrı, bildiğin işi iyi yapacağını kabul etmekten geçiyor. Biz yeni bir alana giriyorsak, o alanın faaliyetlerinin çok iyi irdeleyip yine biraz tutucu yaklaşırız. Bu şekilde büyümenin de doğru olduğunu düşünüyorum.
Biz küçük bir şirket değiliz, büyük şirketlerin hareket alanı kendi içinde küçük yatırımlarla çok daha hızlı gelişebiliyor. Yeni bir alana yatırım yaptığınızda, diğer şirketlerinize ayırdığınız yatırımlardan çekip veriyorsunuz. Halbuki ana iş alanlarınızda size sunulan sonsuz fırsat, yapmanız gereken sonsuz iş var. İşte bu dengeyi kurmakta çok dikkatli olmak zorundayız. Biz Eczacıbaşı’nda bu bilince her zaman sahip olduk. Bunlar hepimizin hemfikir olduğu ilkesel konular…
Bence sır tüm bunlarda. Özetle şirketin sağlamlığını garantileyip kendi prensiplerine sahip çıkarak ilerlemek işin sırrı.
Ayrıca kurumsallaşmayı iyi tamamladığımızı düşünüyorum, aile şirketi olarak yönetiminde de tüm sorumluluğun profesyonellere devredilmesi önemli bir adım. Tabii kurumsallaşmanın sonu yok ama başarı sırlarımız olarak bunları sayabilirim.
* Eczacıbaşı Topluluğu’nda bilişim alanı ile ilgileniyorsunuz. Bilişim alanında şu an neler yapıyorsunuz?
Eczacıbaşı Bilgi İletim (EBİ) olarak artık sadece topluluk içine hizmet veriyoruz. Dışarıya yönelik çok küçük çaplı işler yapıyoruz, bazı şirketlere eğitim, altyapı ve danışmanlık hizmetleri sağlıyoruz.
Aslında bir dönem topluluk dışına da hizmet vermeyi denedik. Ama bizim topluluk içinde bu hizmetleri almaya daha çok ihtiyacımız var. Topluluk içinde bilişim hizmetlerine odaklanmamız lazım. Öyle bir durum oluyor ki hem dışarıya hem topluluğa hizmet verdiğinizde, kriz anında kendi işlerinize ağırlık veriyorsunuz. Bunu ben de biliyorum, çalıştığımız şirketler de biliyor. Onun için akıntıya kürek çekmenin anlamı yok. Başka şirketlere hizmet verme denemesinden, galiba bütün bilişim şirketleri geçti ama olmuyor. Kendi grubunuza bilişim hizmetlerine ağırlık verme durumda oluyorsunuz.
*Yani bu karar da odaklanma stratejinizin devamı niteliğinde mi?
Evet, öyle de diyebiliriz. Topluluğunun kendi iddialı ihtiyacını gidermeye yönelik çabası bu... Çünkü talepler bitmiyor ve neticede Eczacıbaşı olarak rekabet avantajını sağlamak için her türlü yenilikten faydalanmak mecburiyetindeyiz. Teknoloji, iletişim ve bilişim olanakları da bu yeniliklerin önemli bir ayağı. İnanın topluluk genelinde tüm bu yeniliklerin adaptasyonu ve uygulanması hiç de kolay bir iş değil ve ekibi zorluyor. Bu durumda bir de dışarıya, başka şirketlere hizmet pazarlamak ile uğraşamıyorsunuz.
*Bilişim alanında Yerleşik Tasarım Merkezi’nizde sürdürdüğünüz haberleşme güvenliği gibi alanlarda çalışmalarınız vardı. Bu çalışmalar nasıl gidiyor?
Şu an böyle bir projemiz yok, aslında bu proje krizin başında darbe yedi. Biz 2008’te büyük şirketlere yönelik birtakım ürünler geliştirmeye kalkıştık, çok da başarılı gidiyordu. Ama krizde birdenbire herkes muslukları kapayınca biz de bu alanda, tabiri caizse kepenkleri indirdik.
*Kriz sonrası yeniden şirketlere bilişim hizmetleri vermeyi düşünmüyor musunuz?
Her şey olabilir tabii… Elimizde önemli bir potansiyel olduğu kesin. Kaçamak cevap vermek için söylemiyorum ama bu, gelecekte fırsatları değerlendirme meselesi…
Zaten bakın bilişim, yazılım veya donanım sektörleri o kadar klasikleşmiş alanlar ki burada yeni bir alan doğacağını sanmıyorum. Ama namütenahi yeni hizmet olanakları çıkıyor, e-pazarlamadan lojistik hizmetlere kadar çok geniş bir yelpazede kaliteyi artıracak fırsatlar her zaman çıkacak. Müşteriye verilebilecek bu tip yeni ürün ve hizmetlerle ilgili çalışabiliriz.
Eczacıbaşı’nın kendine özel güçlü olduğu alanlar var. Bilişimde işler şirketin boyutuyla ilgili. Gençlerin küçük şirketlerle daha hızlı davranabileceği bir pazarda, Eczacıbaşı olarak aynı işe soyunduğunuzda geride de kalabiliyorsunuz. Böyle bir mücadeleye girmek zor… Ama tabii belirttiğim gibi ilerde fırsatlar çerçevesinde yeniden bakacağız.
“İnovasyonda Belli Olgunluğa Geldik”
*Eczacıbaşı Topluluğu olarak inovasyona önem verdiğinizi biliyoruz, bu alanda neler yapıyorsunuz?
Biz önce toplam kalite kavramını içimizde yoğun olarak geliştirdik. Ardından yenilikçilikle iç içe olduk. 10 yıldır topluluk içinde inovasyon ödülleri veriyoruz. Topluluk İnovasyon Çalışma Grubumuz, 2005’te faaliyete geçti. TÜSİAD’ın “Discover Corporate America” gezileri kapsamında inovasyon lideri kuruluşları ziyaret ettik ve “İnovasyon Gelişim Planı”nı oluşturduk. İnovasyon metodolojisi olarak Mavi Okyanus’u benimsedik. Neredeyse tüm şirketler bu metodolojinin eğitimini aldı, o yapı üzerinde çalışıyor. Tabii sistemin yerleşmesi 3-5 yılı alıyor, alışkanlıkların edinilmesi daha da fazla zaman alıyor. En son VitrA Bozüyük İnovasyon Merkezi’nin temelini attık. Ben inovasyon anlamında belli bir olgunluğa ulaştığımıza ve daha da farklı noktalara gidebileceğimize inanıyorum.
Hata konusunda da toleransımız var, onsuz zaten olmaz. Aslında inovasyonda 10 projeden ancak 1-2’si başarılı olabiliyor. Burada hata yapma olanağı da verilmeli.
“Hoşgörü İnovasyon İçin Çok Önemli”
Çalışan Kalitemiz İyi
İnovasyon seviyesini, ülkenin içinde olduğu şartlardan soyutlayamıyorsunuz. Bugünden yarına inovatif bir toplum oldum demek de çok zor. Türkiye’nin yüksek kalitede, iyi bir çalışan gücü barındırdığına inanıyorum, ama toplum geneli için bunu söylemek de zorlanıyorum. Dünyada inovasyon kültürlerine sahip ülkelere bakarsanız, bu toplumların belli özellikleri var: Teknoloji, yetenek ve toleransa sahipler.
Hata Yapma Olanağı
Ben Türkiye’de yeteneklerin olduğuna eminim, teknoloji de sorun değil dışarıdan da ihraç edilebilir. Ama tolerans, yani hataya karşı hoşgörü en önemli nokta. İnovatif olabilmenin yolu, hata yapılabileceğini kabul etmekten geçiyor. Sınırsız düşünebilme yeteneğine izin verilmesi, hatta desteklenmesi gerekiyor. Eğer ülke olarak bu desteği vermez, bu koşulları sağlamazsanız bu yetenekler, Amerika’ya, Kanada’ya ve Avrupa ülkelerine gidiyor.
Türk Şirketleri Nasıl?
Bu noktada, hangi büyüklükteki şirketlerden bahsettiğimiz önemli. Türkiye’de KOBİ’ler, ekonominin yüzde 95’inden fazlasını oluşturuyor. Türkiye’de belli başlı büyük şirketlerde bu kültür var, inovasyon yapılıyor. Ama bunu tüm şirketler genelinde söylemek mümkün değil. 2005’te Ar-Ge harcamaları ülke GSMH’sinin binde 7’si kadardı. 2010’da yüzde 2’ye çıkarılması isteniyordu. Bu yüzdesel büyüme için bugün Ar-Ge’de çalışan 5 bin kişinin 2,5 katına, yani 12-13 bine çıkarılması lazım. Aynı şekilde bu inovasyonların pazarını hazırlamanız, laboratuarlarını kurmanız lazım. Kaldı ki aslında bu bir kuşak meselesi...
“Bilişim Vadisi Fikri Tehlikeli”
Lokal Bir Yerleşim Olmamalı
Son zamanlarda ülke gündemde olan, özellikle yazılımcıların önemsediği bir konu var. Bilişim vadisi kurulmasından bahsediliyor. Bugün bilişim vadisi diye konuşulan oluşum, eğer çeyrek asır önce hayata geçirilen Silikon Vadisi gibi olacaksa benim kafamdaki fikirden çok farklı demektir. Amerika’da Silikon Vadisi hayata geçtiğinde, internet ya da bugünkü iletişim olanakları yoktu. O yüzden ortada vadi, dağ, tepe gibi bir lokal yerleşim olmamalı. Bilişim vadisi, mecazi bir buluşma alanı olmalı.
Yaratıcı Beyinleri Çekemez
Türkiye’nin her tarafına dağılmış farklı ağ sistemleri birleştirilmeli. Bu fikri tasarlarken merkezinin bir metropolde ve kollarının farklı fonksiyonlara dağılmış olarak mı ortaya konacağına karar verilmesi lazım. Türkiye’nin herhangi bir köşesinde bilişim vadisi yapıyorum dediğiniz zaman, bunun çok tehlikeli olacağını düşünüyorum. Çünkü vadiden evvel, vadiye gidecek insanları düşünmemiz lazım. Yaratıcı insan, vizyonu, hareket kabiliyeti olan, risk alan ve kendini dünyayı takip etme zorunda hisseden insandır. Siz, “Bilişim vadisini şuraya yaptım, gidin” dediğiniz zaman bu proje olmayacak.
“Bilişim İşsizliğe Çözüm Olabilir”
*Bilişim sektöründe kalifiye çalışan eksikliği olduğunu biliyoruz. Bu durum bir fırsat olarak değerlendirilebilir mi?
Türkiye’deki işgücü eğitimi, eğer gereksinimlere göre planlanırsa bilgi ve iletişim alanında büyük şans olabilir. Şu an yoğun bir işsizlikle karşı karşıyayız, hem genç hem orta kademe hem de kıdemli elemanlar işlerini kaybediyor. Buna karşılık bilgi ve iletişim teknolojilerinde de açık görüyorsunuz. Kısa ve orta dönemde teknik eğitimle bu kişiler, kendi tecrübelerini de üzerine ekleyerek hazırlanabilir. İş-Kur’un böyle bir planı var, bunun bir an önce hayata geçirilmesi gerekiyor. Türkiye’nin 5 yıl sonra neye ihtiyacı olduğunu görmemiz ve hem gençleri hem bugün iş arayanları buna hazırlamamız lazım.
Elçin Cirik
[email protected]
Fotoğraf: Gökhan Çelebi
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?