AKIN ÖNGÖR EKOLOJİK TARIM YAPACAK Garanti Bankası’nda Akın Öngör’ün genel müdürlüğü 1 Nisan tarihinde sona erdi. Öngör, bu tarihten sonra yönetim kurulu üyesi ve murahhas aza görevlerini üstlendi....
AKIN ÖNGÖR EKOLOJİK TARIM YAPACAK
Garanti Bankası’nda Akın Öngör’ün genel müdürlüğü 1 Nisan tarihinde sona erdi. Öngör, bu tarihten sonra yönetim kurulu üyesi ve murahhas aza görevlerini üstlendi. Şimdi Garanti Bankası başta olmak üzere, grubun finans ve finans dışı bir çok şirketindeki görevleri devam ediyor. Ancak, Öngör günlük işlerin dışına çıktı.
Tabii bu emekli olduğu anlamına da gelmiyor. Zaten emeklilik konusu gündeme de geldiğinde kendisi de bunu açıkça ifade ediyor: “Genel müdürlükten ayrıldım, ama işten elimi ayağımı çekmiş değilim. Grup şirketlerinde çok sayıda görevim devam ediyor. Yanlış bir izlenim çıkmasın” .
Ancak, eskisi kadar yoğun olmayacağı da ortada. Peki Akın Öngör boş zamanlarını nasıl değerlendirecek?
Bodrum, Akın Öngör’ün en sevdiği tatil ve dinlenme yeri. Fırsat buldukça da Bodrum’daki evine gitmeye çalışıyor. Ancak, şimdi Bodrum’a rakip olacak ikinci bir mekandan bahsetmek mümkün.
Edindiğimiz bilgiler, Öngör’ün ekolojik tarım yapma yönünde hazırlık yaptığı yönünde. Bu amaçla Manisa Akhisar’da 25 dönümlük çiftlik arazisi satın almış. Ekolojik tarım için de hazırlık yapıyor. Ancak, henüz çalışmalar bitmiş değil. Bittiği zaman da Akın Öngör, çiftliğinde ekolojik tarım yapacak ve yetiştirdiği sağlıklı ürünleri dostlarına ikram edecek.
Akhisar, tütün ve üzüm bağlarıyla ünlü bir ilçemiz. Tarım ürünleri dışında, şarapçılıkla da ilgilenmek isteyen Öngör’ün, şarapçılığı amatör düzeyde ve yine dostları için yapmak istediği öğrenildi.
MÜŞTERİ VAR KARAR VERİCİ YOK
Başlıktan anlamışsınızdır, konu fondaki bankalar... Bu bankaların geleceğiyle ilgili tam anlamıyla bir karmaşa yaşanıyor. Bir yandan bankaların eski sahip ve yöneticileri için icra, haciz kararları peş peşe gelirken, diğer yandan da resmi otoritede tam bir dağınıklık dikkati çekiyor.
Örneğin İnterbank ile ilgili bütün görüşmeler bitmiş durumda. Yani, Citibank ile her alanda tam anlaşma sağlanmış. Ödenecek fiyat, devir-teslim gibi konular bile tamam... Tabii satış, batık durumundaki aktiflerin ayıklanmasıyla gerçekleşecek.
Ama iş Ankara’da kilitleniyor. Çünkü, imza atacak bir yetkili bulunamıyor. Bir kere Merkez Bankası ve Hazine, atanan üst kurulun, satış kararını vermesini bekliyor. Bu yüzden yaşamsal kararlar almamaya özen gösteriliyor. Bir taraftan hükümetin de ne yapacağını bilmediği kaydediliyor. Ekonomiden sorumlu devlet bakanı Recep Önal’ın bankaların satışı yönünde eğilimi olduğu, fakat, karşıt fikirler nedeniyle, istediğini yapamadığı söyleniyor.
Fon bünyesindeki bir bankanın yönetim kurulu üyesi, “8 bankanın 6’sına şu anda talipli var. Hükümet ve diğer kurumlar elini çabuk tutsa, bu bankaların 6’sı satılabilecek durumda. Bu bankaların taliplileri de Türkiye’deki yabancı bankalar ama birçok yerli banka da satın alma konusunda bir hayli istekli” diyor.
YÜKSELİŞ DEĞİL, DÜZELTME!
Dünyanın en büyük iki rating kuruluşundan biri olan S & P, Türkiye’nin uzun vadeli döviz notunu B’den B+’ya yükseltti. Bu haber, basında geniş bir şekilde yer aldı ve kuruluşun daha önce verdiği not takvimi yayınlandı.
Gazetelerde yayınlanan rating takvimi ele alalım ve daha önceki notlara bakalım.
Kuruluş, 1991’de Türkiye’ye BBB notunu vermiş. Yani, notun anlamı “Borç ödeme kapasitesine uygun”, aynı zamanda “Yatırım yapılabilir”. Ya sonrası?
Mayıs 1993’te BBB notu korunmuş fakat, “Borç ödeme kapasitesi olumsuz gelişiyor’ denilmiş. Ardından, Ocak 1994’te, görünüm negatife dönüşüyor. Not düşünün o dönemde krizi ateşlediği anımsanacaktır.
Mart 94’te, hani o meşhur kriz ortamında not, BB’ye indiriliyor. Gerekçe olarak da borç ödeme kapasitesinde risk oluştuğu öne sürülüyor.
Devam edelim... Nisan 1994’te yine bir not düşüşü var ve Türkiye’nin notu B+’ya çekiliyor. Bu notu açıklamak için de, “Spekülatif ülke, izleme programında” değerlendirmesi yapılıyor.
Ağustos 1994’te Türkiye izleme programından çıkarılıyor. Not aynı düzeyini korurken, o dönemde Türkiye’nin 5 Nisan Kararları ile ekonomide nasıl bir program izlediği henüz unutulmuş değil.
Dikkat edelim lütfen; bugün “Notunuz ancak 1-2 yıl sonra artabilir” açıklamalarını yapan kuruluş, !994’te tam 4 kez not düşürmüş.
Yine devam edelim. Bu sefer Temmuz 1995’te not teyit edilmiş ve genel görünüm uzun dönemde durağan görünüş olarak açıklanmış. Ekim ayında da genel görünüm pozitife çevriliyor. Bir taraftan krizle geçen, döviz rezervlerinin 3 milyar dolar seviyelerine düştüğü, ekonominin yüzde 6 küçüldüğü bir yıl geride kaldı, tam tersine bir tablo ortaya çıkıyor ve not aynı, görünüm ise pozitif.
Nisan 1996’ya geldiğimizde B+ notu korunuyor. Temmuz ayında ise Türkiye, yeniden izleme programına alınıyor. Aralık 1996’da not B’ye düşürülüyor. Yani, ekonomi, ülke kriz ortamından daha da kötü durumda ve “riski yüksek ülke” kategorisine giriyor.
1997’yi atlıyoruz, 1998’e geliyoruz. Ağustos ayına geliyoruz, hani Rusya’daki krizin bir ay öncesine. Türkiye’nin B notu korunuyor ve “Riski yüksek, ancak olumluya dönüş var” görüşü açıklanıyor. Sıkı durun, Ağustos 1999’da B notu yine korunuyor ve yeniden riski çok yüksek ülke kategorisine sokuluyoruz.
Bu notlara bakın ve değerlendirmeyi siz yapın. Burada bir not yükseltimi mi var yoksa düzeltme mi yapıldı. Ki, bizce düzeltme tam olarak da yapılmış değil. Yani, tarihinin en ciddi ekonomi programını yürüten ülke, 1994’te yaşanan kriz ortamına döndü. Not, o dönemki seviyeye geldi.
Uzmanlar derki, “Rating, sadece tablolara bakılarak verilmez. Tablolar kadar ekonomideki moralite, beklentiler, hükümetin kararlılığı ve devamlılığı gibi soyut kriterler de önemli. Ancak, Amerika’dan bir ülkeyi izleyip, kaderiyle oynamak, daha yüksek maliyetler ödemesine neden olmak, ancak bu kadar olabiliyor. Biz de, “Not yükseltildi, ne iyi oldu’ diye seviniyoruz.”
Riski çok yüksek ülke kategorisine alan kişiler, rating notunu neye göre veriyor? En önemlisi, dış borç ödeme kapasite ve isteği değil midir? Türkiye, 1994’ten 1999’a kadar her yıl net olarak dış borç ödemesi yapmadı mı? Yerel yönetimler dahil, hangi dış borç ödemesinde sorun yaşandı? Döviz rezervleri, Tayland ve Güney Afrika’nın merkez bankalarında olduğu gibi hayali mi çıktı? Rating kuruluşlarının ilgilileri, hatalarını yeni hatalarla düzeltmeye çalışıyorlar ama bu da iki hata ediyor... Sonuçta bu bir yükseltim falan değil, olsa olsa yarım düzeltidir, tam bile değil...
YABANCILARIN TÜRKİYE AKINI
Geçmiş sayılarımızda yabancı finans kuruluşlarının Türkiye’ye duyduğu ilgi, satın alma pazarlıkları ve beklentileriyle ilgili haberlere yer verdik. Geçtiğimiz sayıda da banka değerlendirmesiyle ilgili modeli yayınladık.
Nitekim, yazdıklarımızı doğrulayacak gelişmeler yaşanıyor. Belki, yabancı finans kuruluşlarının yöneticileri kafileler halinde, Türkiye’ye akın etmiyor ama adım adım yerleşmeye çalıştıkları kesin. Nitekim, kısa bir süre zarfında yabancı finans kuruluşlarının yaptıkları yatırımları somut olarak görmek mümkün. Ne mi oldu? Alman Deutsche Bank başta olmak üzere, birçok büyük finans kuruluşu, Türkiye ayağını oluşturdu ya da oluşturmak üzere.
Deutsche Bank, daha önce sahip olduğu Bankers Trust Bank’ın adını değiştirdi ve resmen Deutsche Bank adını aldı. İkincisi, Bender Menkul Değerler’in yüzde 40’ını satın alarak, “Bu piyasada ben de varım” mesajını güçlü bir şekilde verdi. Yabancıların ortak olduğu bir diğer aracı kurum da Alfa Menkul Değerler oldu.
Bir diğer gelişme de açılan temsilcilik ve şubelerle gerçekleşiyor. Dünyanın önde gelen bankalarından Barclays, Türkiye temsilciliği için başvuruda bulundu. Başvurunun yapıldığı toplantıya da, bankanın başkanı Sir Peter Middleton da katılarak, Türkiye’ye verdikleri önemi gösterdi.
Standard Bank London da, İstanbul’ temsilciliğini hizmete açtı. Açılık toplantısına da Standard Bank Group Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Conrad Strauss katıldı.
Bilindiği gibi daha önce de Morgan Stanley ve ülkemizde faaliyet gösteren yabancı bankalardan Credit Lynnois’nin yan kuruluşlarından CLSA da Türkiye’ye gelmişti.
OSMANLI BANKASI GARANTİ TRANSFERLERİ!
Doğuş Grubu bankalarından Garanti Bankası ve Osmanlı Bankası’nda yeni genel müdürler, 1 Nisan tarihi itibariyle başladı.
Garanti Bankası’nda üst yönetimde bir değişim yok. Osmanlı’da ise üst yönetim yeniden yapılanıyor. Aclan Acar’ın banka yönetim kurulu üyesi ve murahhas azalığa getirilmesiyle birlikte, bankanın genel müdürlüğünü üstlenen Turgay Gönensin, istifa eden genel müdür yardımcılarının ardından yeni çalışma arkadaşlarını Garanti Bankası’ndan seçiyor.
Seçiyor, çünkü Aclan Acar’ın 4 yardımcısı görevinden ayrıldı. Yasemin Akar, Sülün Gürtin, Selahittin Tuncay ve Halil Kutluöz’ün ardından, bankanın operasyondan sorumlu koordinatörü Gülden Çağlar da ayrılanlara katıldı.
İstifaların yerine yeni atamalar yapıldı. Yeni atanan üç yeni genel müdür yardımcısının da kökeni Garanti Bankası. Bankanın kurumsal bankacılıktan sorumlu genel müdür yardımcılığına getirilen Onun Gündüz, Garanti Bankası’nda kurumsal bankacılık müdürü idi.
Operasyonun başına getirilen Yüksel Rizeli de, Garanti Bankası kökenli ve bankanın dış işler müdürlüğünü yürütüyordu. İnsan kaynaklarından sorumlu genel müdür yardımcılığına atanan Mehtap Arsan’ın daha önceki görevi de Garanti Bankası’nın insan kaynakları müdürlüğü idi.
Osmanlı Bankası’ndaki değişimin bu düzeyde kalmayacağı ve devam edeceği söyleniyor. Sadece yönetici düzeyinde değil, bankanın pazarlama stratejilerinde de değişim başlamış durumda. Daha önce Hazine işlemlerine ağırlık veren banka, ithalat ve ihracat gibi dış ticaret işlemleri ile teminat mektubu gibi komisyon getiren işlemlere ağırlık vermeye başladı.
BAYINDIRBANK’TA YENİ YAPILANMA
Bayındır Holding yeniden yapılanıyor. Üst yönetimde icra kurulu oluşturuldu ve başkanlığını patron Kamuran Çörtük üstlendi. 3 kişiden oluşan icra kurulunun diğer üyeleri de ortaklardan Abdullah Çoban ve İsmail Emen oldu.
İcra kurulunun üyeliğine getirilen İsmail Emen, genel müdürlük görevini de 1 Haziran tarihinden itibaren Bayındır Menkul Değerler’in genel müdürü Taner San’a bırakıyor. Daha önce holdingteki finans grubu başkanlığını yürüten Fahim Tobur da, grubun Romanya’daki işlerinden sorumlu oldu.
Bu arada günlük işlerden çekilen İsmail Emen, nisan ayında başkanlığını üstlendiği Türköye Yöneticiler Vakfı’na daha fazla zaman ayırabilecek.
İsmail Emen, Nisan ayında yönetimi devraldıktan sonra kamuoyunda ses getirecek toplantılar organize etmeye başladı. Yeni yönetimin ilk konuğu da Işın Çelebi idi. Çelebi, 11 Mayıs’ta vakıf üyelerine “Yeni Yüzyılda Yeni Politikalar”ı anlattı. Vakfın ikinci konuğu da Hazine Müsteşarı Selçuk Demiralp olacak. 22 Haziran’daki toplantının konusu da “Yeni Yüzyılda Ekonomi” olacak. Demiralp’in, yeni yüzyılda Türkiye ekonomisin alacağı görünümü anlatması bekleniyor.
İsmail Emen, çalışmaları için “Yeni yüzyıl sivil toplum örgütlerinin dönemi olacak. Biz de etkin sivil toplum örgütlerinden biri olmayı hedefliyoruz. Dünya kendine şekil verirken, biz de vermeliyiz. Yeni yüzyılı ve yüzyılın yeni politikalarını, ekonomilerini tartışmalıyız” diyor.
Emen, vakıf olarak düzenleyecekleri bütün toplantıların başlıklarının “Yeni yüzyıl”la başlayacağını özellikle belirtiyor.
ANKARA SİGORTA’DA YENİ DÖNEM
Özelleştirilen Ankara Sigorta’da devir teslim yapıldı ve yeni yönetim göreve başladı. Polis Bakım ve Yardım Sandığı tarafından yüzde 84.5 hissesi satın alınan şirketin yönetim kurulu başkanlığına ODTÜ İşletme Bölümü Başkanı Prof. Dr. Alaettin Tileylioğlu getirildi.
Şirkette genel müdür ataması henüz yapılmadı ama Halk Reasürans’ın eski genel müdürü Can Başar, genel müdür yardımcısı olarak şimdilik genel müdürlüğe vekalet ediyor.
Tileylioğlu, şirketten ve sigorta sektörünün geleceğinden bir hayli umutlu. Sigortacılıkta büyük bir potansiyelin varlığına dikkat çekiyor ve bu potansiyeli harekete geçirmek için çalışacaklarını söylüyor.
Örneğin, zorunlu olmasına rağmen trafik sigortalarında yüzde 40 kaçak olduğuna dikkat çekiyor. Bu kaçağın aşağı çekilmesine yönelik bazı girişimler var. Tileylioğlu, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü ile yaptıkları görüşmelerden olumlu izlenimler aldıklarını söylüyor ve ekliyor: “Eğer polis kontroller sırasında trafik sigortasını da ehliyet ve ruhsat gibi isterse, kaçar oranı önemli düzeyde düşebilir” diyor.
Ankara Sigorta, yeni döneme hazırlanıyor. Üst kadroların oluşturulmasıyla, pazarlama ve prim üretim stratejileri gözden geçiriliyor. Alaettin Tileylioğlu, “Ben akademisyenim, araştırmaya dayanırım. Şirket olarak ciddi bir araştırma dönemindeyiz” diyor.
SAKURA BANK, FİBA BANK’A DÖNÜŞTÜ
Hüsnü Özyeğin’in patronu olduğu Fiba Holding, Finansbank’tan sonra ikinci bankası olan Sakura Bank’a kendi adını verdi. Yönetimin devralınması ve Hakan Eminsoy’un genel müdürlüğünü üstlenmesiyle birlikte yeniden yapılan bankanın adı Fiba Bank oldu.
Bu arada, Finansbank’ın patronu Hüsnü Özyeğin’in Fiba Bank ile de yetinmeyeceği, şube adedi 30’larda olan üçüncü bir banka için arayışlarına devam ettiği söyleniyor. Hatta, ilgilendiği bankanın ismi de bankacılar arasında telaffuz ediliyor. Fakat, adı yazıldığında, “Bizimle hiç alakası yok” gibi bir açıklamanın geleceğine kesin gözüyle baktığımız için, şimdilik ismi yazmıyoruz. Fakat, ilgi düzeyinin bir hayli yüksek olduğunu da belirtiliyor.
Ancak, Finansbank uzmanlarının bankada yaptığı inceleme ve hazırladıkları raporun patron Hüsnü Özyeğin için mi, yoksa yabancı bir banka için mi yapıldığı bilinmiyor. Bir bankacı, “Her ikisi de olabilir. Ancak, uygun bir fiyat bulması durumunda Özyeğin, bu bankayı bünyesine katmayı isteyebilir” diyor.
PATRONLARA HİSSE REHNİ
Geçtiğimiz sayıda, Yaşarbank’ta ortaya çıkan zararın boyutunun ayrıntılarına kısmen yer vermiştik. Nitekim, bankaya el konulmadan önce yaptığı analizlerle sorunları saptayan Yaşar Holding’in dış ilişkiler ve finansmandan sorumlu grup başkanı Fehmi Gültekin ile yaptığımız görüşmede, yazılanların doğru olduğu ortaya çıktı.
Fon bünyesindeki bir diğer bankaya, Yurtbank’a bakıldığında da benzer bir tablonun olduğu söyleniyor. Örneğin, bankanın neredeyse yüzde 90 kredilerinin patron Ali Balkaner’e kullandırıldığı ileri sürülüyor.
Bu tablo karşısında banka yönetimi de boş durmuyor. Ne mi yapılıyor? Bankanın eski yönetim kurulu üyelerinin mal varlıklarına tedbir konuluyor. Bankanın patronu Ali Balkaner başta olmak üzere, İhlas Holding’in veliahtı Mücahit Ören, Ayhan Apak gibi isimlerin, hissedar oldukları şirketlerdeki hisselerine tedbir konuldu.
İhlas Holding’le ne ilgisi var denilebilir. Ancak, unutmayalım bankanın daha önceki ismi Eurocredit Bank idi. Ve bu bankada İhlas Holding’in yüzde 40 hissesi vardı. İhlas Holding’i temsilen Mücahit Ören ve Ayhan Apak yönetim kurulunda yer alıyordu.
Fakat, çalışma yöntemleri uyuşmadığından, Hazine’ye şikayetler bile yapılmış sonuçta İhlas Holding, yüzde 40 hisseyi Ali Balkaner’e satmıştı. Bedel mi? Nakkaştepe’deki villardan iki tanesi verilmişti.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?