Apollo Tapınağı’ndaki Pythialı rahibeler,
örneğin savaşların sonuçlarıyla ilgili
olarak çeşitli kehanetlerde bulunurdu. Bu
öngörülere ilahi vahiylerce varılmazdı, çoğu
muhtemelen sunağın altındaki topraktaki
bir çatlaktan sızarak dışarıya çıkan etilen
gazının eseriydi ve bu gaz Pythia’nın kahinlerinin
kendilerinden geçerek transa girmelerine
neden oluyordu.
Günümüzde geleceği öngörmek isteyen
insanların artık kehanetlere ihtiyacı yok.
Araştırmacıların alet kutuları şimdi müşteriler
veya uzmanlarla yapılan anketlerden
gelecek trendleri tahmin edebilen yöntemlerle
dolu. Yaygın süreçlerden biri de mevcut
şirket faaliyetlerinin ve teknolojilerinin
gelecekte ne olacaklarını tahmin ederek
“ileriye sarmak” anlamına gelen yol haritası
çıkarmaktır. Diğer bir popüler yöntem ise
gelecekteki teknolojik, sosyal ve politik gelişmeleri varsayarak sonra bu gibi senaryoların gerçekleşmesi için bugünden geliştirilmeleri gereken teknolojiler hakkında gelecek senaryoları ve tavsiyeleri geliştirmek olan senaryoculuktur. Bu yönteme ise gelecekten “geriye sarmak” denilir. Eğer bu iki yöntem birleştirilebilirse alınacak sonuçlar çok daha doğru olabilir. Bir iş bağlamının içine teknolojik eğilimleri katmak Yeni binyıla girerken Siemens Kurumsal Teknolojiler’deki (CT) araştırmacılar tarafından geliştirilen işte tam da böylesi bir fikirler kombinasyonuydu. Hedefleri bir iş bağlamının içine teknolojik eğilimleri yerleştirmekti, yani CT’deki araştırmacılar ve geliştirmeciler ile bu şirketin iş birimlerindeki araştırma bölümlerinin Siemens’in kurumsal geliştirmesine nasıl katkıda bulunabileceklerini ortaya çıkarmaktı. Bu ekip, kendi amacı doğrultusunda mesleklerinde en iyilerin arasında yer alan bir yöntem keşfetmişti: Gelecek Trendler (PoF). Bu yöntemin kilit geliştiricisi olan Münih’teki CT’den Dr. Heinrich Stuckenschneider, “PoF bugün çok iyi bilinen bir marka” diyor. Siemens çalışanları tarafından kullanılan “PoF” kısaltmasının artık günümüzde çok sayıda hayranı ve taklitçisi var. Hatta Samsung ve Hyundai gibi şirketler PoF yöntem bilgisini öğrenmeleri için kendi öngörü uzmanlarını Münih’e göndermişti. Dünyanın dört bir yanındaki diğer şirketler ve organizasyonlar halen kendi meslektaşlarıyla ortak PoF’lar yaratmak için Siemens’e yaklaşıyor. Stuckenschneider’a ne zaman PoF’un başarısının sırrı sorulsa, hep aynı cevabı veriyor: “Bu şirketteki iş birimleri arasındaki sıcak yardımlaşma.” Diğer gelecek bilimcileri, üzerinde mutabakata varacakları tahminlerde bulunabilmek için tek başlarına kitaplara dalar ve dışarıdan uzmanlarla mülakatlar yapar. Siemens iş birimleri ise aksine en başından beri daima PoF öngörülerini formüle etmekle meşguldü. CT’deki PoF ekibini yöneten Dr. Falk Wottawah, “Biz Siemens Sektörler’deki müşterilerimizi kendimizle birlikte geleceğe doğru bir seyahate çıkarırız. Burada bizim Kuzey Yıldızı’mız PoF süreci çerçevesinde geliştirilen net hedef senaryodur” diyor. Şayet alınacak sonuçların kabul edilmesi ve verilen tavsiyelere uyulması isteniyorsa bu süreç kaçınılmazdır. Bu nedenle Siemens’te sadece bir bölüm veya bir sektör tarafından talep edilmesi durumunda PoF’lar yaratılır. 2002/2003 yıllarında yönetim kurulunun talebi üzerine Siemens’in çalışma alanlarıyla ilgili ilk PoF’lar geliştirilmişti. Bundan sonra onların başarıları büyük bir hızla ağızdan ağza yayıldı ve izleyen yıllarda bina teknolojileri, endüstriyel otomasyon, enerji nakli ve aydınlatma işlerine yönelik PoF’lar geliştirildi. Bununla birlikte bir PoF süreci asla aceleye getirilemez. Siemens CT’deki uzmanların yeni bir temayla ilgilenebilmeleri için en az altı aya ihtiyaçları vardır. Onlar sıklıkla 200’den fazla mülakat yapar, aldıkları sonuçları derler ve herkesin katıldığı birkaç yuvarlak masa toplantısında tartışırlar. Wottawah, “Üzerinde bir mutabakata varmak zaman alır” diyor. Onun ekibi bir yılda yaklaşık üç PoF yaratıyor. “Bizim için bu iş asla sıkıcı olmaz” diye ekliyor. Bu yöntem kendi başarısını aynı zamanda parlak bir fikre de borçludur: PoF sadece tescilli bir marka değildi, aynı zamanda kendi adına uygun yaşamak anlamına geliyordu. İşin en başından beri grafik sanatçıları PoF’u gerçek resimlere dönüştürdü. Bu yöntemin doğuşuna aynı isimde bir dergi de eşlik etmişti. ~Dünya gelecekte nasıl
görünüyor olacak?
Geleceği öngörmenin bir yöntemi olarak
PoF, on veya daha fazla yıl sonra dünyanın
neye benzeyeceğini gösteriyor. Dolayıs��yla
2002/2003’te varılan ve Gelecek Trendler’de
anlatılan sonuçların sınanması için 2013 yılı
iyi bir tarihtir. Yüzünde bir parça gurur bir
parça da mütevazılık ifadesiyle Stuckenschneider, “O zamanlar yaratılan senaryolar çok iyiydi” diyor. Ve gerçekten de on yıl öncesinde enerji ve endüstri sektörleri için formüle edilen PoF tezlerinin çoğunun doğru öngörüldüğü ortaya çıkmıştı. Örneğin: 3 Kömürle çalışan enerji santralleri daha temiz olmalı. 3 Enerji santralleri çok daha esnek çalıştırılabilmeli. 3 Enerji karışımında gaz türbinleri önemli bir yer tutmaya devam edecek. 3 Yenilenebilir enerji kaynakları sübvansiyonlar olmaksızın bile rekabetçi olabilecek. 3 Merkezi olmayan dağıtık elektrik üreticileri, sanal enerji tesislerinde bir araya toplanacak. 3 Ürünler ve fabrikalar dijital olarak planlanacak. 3 Global yardımlaşma ve pazara daha hızlı giriş için kilit teknoloji dijital mühendisliği olacak. 3 Ürünler tek tek yapılandırılıp farklı özelliklere sahip olacak. 3 Eğitimin yanı sıra araştırma ve geliştirme de giderek daha fazla sanal dünyalarda yapılıyor olacak. Bazıları diğerlerinden çok daha erken gerçekleşmiş ve bazıları hafifçe şekil değiştirmiş olsa da bu tezlerin ve diğerlerinin kesinlikle doğru öngörüler olduğu ortaya çıktı. Özellikle de “Mühendislik 2010+” endüstri senaryosunda yapılan tahminler, kesinlikle çok doğru çıkmıştı. Hesaplamalara istikrarlı bir çerçeve sunan öngörülebilir teknik trendlere dayanıyorlardı. Burada en önemli iki trend ise mikroçiplerin işlemci hızının ve depolama yoğunluğunun sabit bir hızda artacağını söyleyen Moore Kanunu ile dijitalleşmenin pek çok alanda artacağı öngörüsüdür. ~İş faaliyetlerini değiştiren
senaryolar
Bu şirketin iş faaliyetleri üzerinde adamakıllı
etkileri olan çok az sayıda PoF öngörüsü bulunmaktadır.
Bunlardan biri de yenilenebilir
enerjilerde bir patlama yaşanacağı yönündeki
öngörüydü. Bu yüzden Siemens, Danimarkalı
Bonus Energy adındaki şirketi satın almış
ve izleyen yıllarda kendi rüzgar enerjisi işini
büyük bir başarıyla büyütmüştü. 2006 yılına
gelindiğinde ise enerji sektöründe daha çok
sayıda kilit değişikliğin yaşanacağı ortaya
çıkmıştı. Burada sıcak gündem maddelerinden
biri de akıllı şebeke konseptidir ve bu
sayede İtalya piyasaya büyük ölçekte akıllı
elektrik sayaçları sürmüştü.
Siemens’in enerji sektöründe baş teknolojist
olan Prof. Michael Weinhold, “Biz
elektrik piyasasında müthiş değişiklikler olacağını
fark etmiştik” diyor. Enerji nakli ve
dağıtımı bölümünün yönetimi, 2006 yılında
CT’ye kendine ait bir PoF geliştirilmesi
siparişini vermişti. O dönemde CT,
dünyanın dört bir köşesindeki bilim
insanları, şirketler ve düzenleyicilerle
100’den fazla mülakat yapmıştı;
onlardan bazıları iki saate yakın sürmüştü.
Bu mülakatlardan bazılarını
bizzat kendisi yapan Weinhold, “Biz
onlara hiçbir önyargıya sahip olmayan
ucu açık sorular sormuş ve sonra
sadece onları dinlemeye başlamıştık”
diyor.
Bu yaklaşım sayesinde ortaya fevkalade
tutarlı bir PoF çıkmıştı. Dağıtık
enerji üretimi, müşterilerde sürdürülebilirliğe
karşı artan farkındalık ve yenilenebilir
enerji kaynaklarında hızlı büyüme, bunların
hepsi de gerçekleşti ve hatta bazı vakalarda
beklendiğinden bile erken gerçekleşti.
Ancak Weinhold elektrikli araba akülerinin
akıllı elektrik şebekeleri için birer tampon
görevi göreceği teziyle ilgili fikrini değiştirdi.
“Bugün artık buna inanmıyorum” diye itiraf
ediyor. Çünkü yerleşik elektrik depolama birimleri,
yük yönetimi ve binaların ısıtılması
ve soğutulmasına yönelik termal depolama
üniteleri gibi ortaya yeni alternatifler çıkmıştı.
Her ne kadar ayrıntıları hakkında kimse
herhangi bir öngörüde bulunamıyorsa da
sonuçları bölgeden bölgeye ciddi farklılıklar
gösteren bir başka PoF bulgusunun da son
derece doğru olduğu anlaşılmıştı. Aslında
bunu görmek için insanın Avrupa’daki yenilenebilirlere
olan adanmışlıkla ABD’deki kaya
gazı çıkarımındaki patlamayı kıyaslaması
gerekir.
Koşullar değiştikçe
senaryoları düzeltmek
2006 enerji arzı PoF’u aynı zamanda geleceğin
fotoğrafı bir kez çekildikten sonra onun
artık değiştirilemez kutsal bir gerçeklik olmadığı
gerçeğinin de altını çiziyor. Belirli
hedeflere yönelik net bir eğilim var, ancak
bu senaryonun koşullar değiştikçe ona göre
yeniden düzeltilmesi gerekir. Bu kesinlikle
çok gereklidir, örneğin 11 Eylül 2001 (güvenlik
trendlerindeki adamakıllı etkileri) ve
Fukushima’dan (nükleer enerjiye yönelik
çarpıcı etkileri) sonra toplumun yaptığına
benzer kendine yeni öncelikler belirlemesi
gibi. Bir başka örnek de BT’ye aşırı bağımlı
endüstriler hakkındaki söylemlerin sıklıkla
yeniden gözden geçirilmesi gerektiği gerçeğidir.
Büyük veriler, sosyal ağlar ve mobil
uygulamalar (apps) gibi trendler, enerji, trafik
ve endüstriyel altyapılarla birlikte günlük
yaşamın pek çok alanında gözden kaçırılmaması
gereken devrimler yaratıyor.
Weinhold enerji alanında belirli bir noktaya
gelindiğinde teknolojilerden çok piyasa
mekanizmalarına odaklanan yeni bir PoF’un
yaratılmasının kaçınılmaz olduğunu düşünüyor.
Çünkü Yenilenebilir Enerji Kaynakları
Yasası gibilerini etkileyen yasa değişikliklerinin
bir teknolojinin başarısı veya başarısızlığı
üzerinde çok ciddi etkileri olabiliyor. Burada
şurası çok net ki bir teknolojinin teknik fizibilitesi
ve ekonomik kullanışlılığının yanı sıra
sosyal eğilimler ve siyasi kararlar da önemli
bir rol oynuyor. Ancak bu sonuncu etkilerin
öngörülmeleri bir hayli zor.
Bugün çok sayıda Siemens iş biriminde
stratejik öneme sahip teknolojik ve işle ilgili
kararları artık sıklıkla PoF yaklaşımı belirliyor.
O aynı zamanda enteresan tartışmaların
önünü açan senaryoların tasvir edici resimleri
sayesinde müşteriler ve ortaklarla olan
ilişkileri de geliştiriyor. Bu yaklaşım ayrıca
stratejik iş planlamasına senaryo yaklaşımının
uygulanmasının öncülerinden biri olan
Royal Dutch Shell gibi şirketler için de ilham
kaynağı oluyor. Shell sırf PoF yöntemi hakkında
iyi şeyler duyduğu ve kendi yaklaşımına
faydalı girdiler sağlayabileceğini ümit
ettiği için Siemens’le yakınlık kurdu. “Biz
Shell’de molekülleri hareket ettiririz, siz ise
Siemens’te elektronları hareket ettirirsiniz”
gözlemi sayesinde her iki ortağın da geleceğin
temiz enerjisinin nasıl sağlanacağını
araştırdıkları ortak bir PoF yaratıldı.
Hedef: İnsanları bir araya getirmek
Siemens’in bina teknolojilerinde inovasyon
müdürü olan Wofgang Hass’a göre, PoF sürecinin
en büyük başarısı muhtemelen onun
insanları bir araya getirebilme yeteneğidir.
Kendisi beş yıl önce CT’den ekibiyle meslektaşlarıyla
birlikte yürüttüğü bir PoF
projesinde mesela Suudi Arabistan ve
Dubai’den bile müşterilerle kolaylıkla
beraber oturup tartışabildiklerini
söylüyor. O günleri, “Onların PoF’un
resimlerini gördükten sonra bizimle
konuştukları şeylerin muhteviyatı inanılmazdı”
diyerek hatırlıyor. Mesela
onlar, bize 830 metreyle dünyanın
en yüksek binası olan Burj Khalifa’nın
inşasında ve inşaat malzemelerinin
şantiye alanına gönderilmeden önce
RFID çiplerle etiketlenmelerinde
yüzleştikleri organizasyonel ve lojistik
zorlukları anlatmıştı. Hass, “Biz bu şekilde
gerçek PoF tezlerinden çok daha heyecan
verici şeyler olduğunu öğrenmiştik” diyor.
Siemens Endüstri, 2010 yılında bir PoF
aracılığıyla şaşırtıcı bir gerçeği keşfetmişti.
PoF’ların bulgularından birinde geri kazanımın
Siemens açısından çok daha önem
kazanacağından bahsediliyordu. Siemens
Endüstri’de ileri geliştirmeler bölümünün
başkanı Robert Lock’a göre keşfedilen bulgu
sayesinde, bu bölüm geri kazanımda hangi
şirketlerin kilit rol oynadıklarını kavrayabilmişti.
Ardından olağanüstü hayret verici bir
sonuca varmışlardı. Geri kazanım endüstrisinde
global piyasa lideri aslında Siemens’ten
başkası değildi. Lock, “Biz o güne kadar bunun
farkında bile değildik” diye itiraf ediyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?