Kritik kavşak yaklaşıyor!

Global KOBİ Platformu üyeleri arasında gerçekleştirilen Aile Şirketleri Araştırması’ndan çok önemli sonuçlar çıkıyor.

1.08.2009 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Kritik kavşak yaklaşıyor!
Türkiye’deki şirketlerde, 100 yılı geçenlerin sayısının 100 civarında olduğunu tahmin ediyorum. Yaşı 60’ı geçen şirket sayısı da 500 civarındadır. Böyle bakınca, ailelerin önemli bölümünde, ikinci kuşağın iş başında olduğunu tahmin etmek zor değil. Benim hesabıma göre bu oran, yüzde 20 düzeyinde. Birinci kuşaktaki şirketlerin oranı ise yüzde 67 düzeyinde seyrediyor. Buradan bakarsanız, Türkiye’deki şirketlerin beşinci ve altıncı kuşağa ulaşma tarihini hesaplamak o kadar da zor görünmüyor. En azından büyük grup ve şirketler için tahmin yapmak kolay. Şöyle ki: Büyük gruplarda bir kuşak, ortalama görevde 20-25 yıl kalıyor.”
Bu saptamalar, “Yarının Aile Şirketleri” adlı kitapta yer alıyor. Capital ve Ekonomist dergilerinin yayın direktörü M. Rauf Ateş’in yeni çıkan kitabındaki bu saptama, Türkiye’deki şirketlerin nasıl önemli bir “kavşağa” yaklaştıklarını da ortaya koyuyor. İçinde bulunduğumuz dönemde ve yakın gelecekte, öncelikle ikinci kuşaktan üçüncü kuşağa, ardından da birinci kuşaktan ikinci kuşağa geçiş zorunlu hale gelecek. Bunlardan önce ise şirketlerin ajandasına aile konseyi, aile anayasası ve bireyler arası ilişkiler ile yönetime katılma gibi konular gelecek.
Bu zorlukları şimdiye kadar genellikle İstanbul ve İzmir merkezli büyük ve orta ölçekli şirketler yaşadı. Bazı gruplar, sorunu hasarsız atlattı, bazılarında ciddi, bir bölümünde de dikkat çekici huzursuzluklar çıktı. Şimdi sıra, başta Anadolu Kaplanları olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanındaki KOBİ’lerde.…
Bir bölümü 10 milyon dolar ciro sınırını çoktan aşan bu gruptaki şirketlerin geleceğini, aile yönetimi konusundaki başarıları da belirleyecek.
Capital ve Ekonomist dergilerinin öncülüğünde kurulan, Türkiye’nin lider internet sağlayıcısı TTNET’in desteklediği GLOBAL KOBİ Platformu üyeleri arasında yapılan “Büyük Aile Şirketleri Anketi”, tam da bu konuya ışık tutuyor. Global KOBİ Platformu üyesi 565 şirketin sahibinin katıldığı anket, Türkiye’deki önemli bir konuyu gözler önüne seriyor, şirketler cephesindeki değişimi ve geleceğe bakışı ortaya koyuyor.
Şirketi kim kurdu?
Türkiye’deki girişimci ve şirket sayısıyla ilgili belirsizlikler, 2008 yılında açıklanan verilerle bir ölçüde sona erdi. 728 bin civarında olduğu tahmin edilen şirket sayısının, 2008 itibarıyla 530 bin 833 olduğu açıklandı. Toplam girişim sayısı ise 2 milyon 10 bin 377 adet düzeyinde hesaplandı.
Bu rakamlara ulaşılırken en büyük katkıyı, 1980’ler ve 1990’lar yaptı. Türkiye’de girişimcilik ruhu, 2000’lerde de devam etti. 1970’ler ve öncesinde şirket kuruluşları ise sınırlı idi.
Böyle baktığımızda Türkiye’de şu anda ayakta olan şirketlerin 510 bininden fazlasının 1980 sonrası kurulduğu görülüyor. 1960-70 arasında 16 bin, 1970-80 arasında ise 58 binin biraz üzerinde şirket kurulmuş. 1960 öncesinde ise yılda kurulan şirket sayısı 1.000’i ancak buluyordu. 1950’lerde birkaç yüz ile sınırlı kalıyordu. Yani Türkiye’deki 530 bin şirketin yüzde 95’i 1980 sonrasında kuruldu.
Buradan çıkan iki önemli mesaj, kendini araştırmada da gösteriyor. Birincisi, Türkiye’de şirketlerin yaş ortalaması düşük ve bu nedenle kuruculuk listesinin ilk sırasında “babalar” yer alıyor. İkincisi ise şirketler önemli ölçüde birinci ve ikinci kuşağın elinde.…
KOBİ’ler arasında yapılan araştırmaya göre şirketlerin yüzde 44,7’si, “ben” diye tanımlanan girişimciler tarafından kurulmuş.
Bir başka soruda ise şirketin hangi kuşakta olduğu sorgulanıyor. Buna göre yüzde 55,3’ü birinci kuşak, yüzde 33,3’ü de ikinci kuşak bireylerde bulunuyor. Yani henüz Türkiye’deki şirketlerin çok önemli bölümü, kritik “üçüncü ve dördüncü” kuşaklara ulaşamamış durumda. ~
Kuşak yönetimi çok önemli
M. Rauf Ateş, “Yarının Aile Şirketleri” adlı kitabında, kuşak geçişi konusunda şu değerlendirmeye yer veriyor:
“Bütün dünyada kuşaklar arası geçiş büyük bir risk haline geliyor. Yapılan araştırmalar da bunu ortaya koyuyor. Family Business Network’ün araştırması, birinci kuşaktan dördüncü kuşağa geçişte büyük bir dökülmenin olduğunu ortaya koyuyor. İngiltere’deki şirketler arasında birinci kuşaktan ikinci kuşağa geçiş oranı, yüzde 33 düzeyinde. Yani her 3 şirketten 1’i kuşak değiştiriyor, diğerleri ya satın alınıyor ya da yok oluyor. Bu, ikinci kuşaktan üçe geçişte yüzde 17’ye, üçten dörde geçişte ise yüzde 12’ye kadar geriliyor.
Şirketin daha uzun ömürlü olması halinde 5 ve ötesine de geçmek mümkün. Ancak bunun için araştırmanın birkaç yüzyıllık şirketlerde yapılması gerekiyor.
Böyle bakıldığında bile azalan bir trend var. En iyi olasılıkla 5 ve sonrasında, bu oranların yüzde 10 ile aşağı rakamlarda kalacağı söylenebilir. Bu da önemli bir risktir.
Türkiye’deki şirketler, önemli ölçüde üçüncü kuşağa geçiş sürecinde ya da hazırlık aşamasında. Dördüncü kuşak için daha beklemek gerekiyor. Dolayısıyla hazırlıkları önceden yapıp riskleri azaltmak mümkün.”
KOBİ’lerde veliaht belirsİz
KOBİ’ler arasında yapılan anketin sonuçları, KOBİ’lerin kuşak geçiş aşamasına yaklaştıklarını, ilk geçişin ikinci kuşağa olacağını ortaya koyuyor. Ancak büyük gruplar dahil, Türkiye’deki çok sayıda şirkette bu konuda ciddi bir hazırlık yapılmıyor. O nedenle KOBİ’ler için büyük bir beklentiye girmek de haksızlık olur. Zaten anketin sonuçları da bu yönde.
Ankette, kurucunun bakışı ve veliaht seçimi konusunda ise şu önemli mesajlar öne çıkıyor:
  •  Dünyanın dört bir yanındaki şirketlerde, kurucunun “İş başında ölürüm” düşüncesi ağır basar. Türkiye’deki anketten de bu yönde sonuçlar çıkıyor. Katılanların yüzde 25,9’unun “Ölünceye kadar yönetimdeyim” şeklinde yanıt vermesi de bunu gösteriyor. Aslında “devredeceğini belirtip ipin ucunu bırakmayanlar” da hesaba katıldığında, bu oran daha da yukarılara gidebiliyor.
  •  Araştırmadan “veliaht” konusunda da belirsizlikler olduğu anlaşılıyor. Şirketlerin neredeyse 3’te 1’inde henüz “veliaht” belirlenmemiş durumda. Yüzde 23,3’ünde ise “En büyük oğul olacak” şeklinde bir görüş öne çıkıyor.
Ancak “Belli değil”, “En iyi olan”, “Oğullardan birine” ve “Ölünce belli olur” gibi “Hazırlık yok” kapsamındaki seçenekler toplandığında, yüzde 70’e yaklaşıyor. Bu oran, aynı zamanda “veliaht” seçmediği anlamına geliyor.
Anayasa hazIrlIĞI var mI?
Devletlerin anayasası, o ülkenin nasıl yönetileceğini, ortaya çıkan sorunların ne yönde çözüleceğini ortaya koyar. Bütün kurum ve kuruluşlar ile vatandaşlar, anayasada yer alan çerçeveye uyarak yaşamlarını sürdürür.
Ailelerde de bu tip bir anayasanın olması, tıpkı ülkelerde olduğu gibi varlığın sürdürülmesinin teminatı niteliğindedir. Anlaşmazlıklarda mahkemeler, Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi gibi kurumlar, bu temel yasaya bakıp kararını verir ve olası kaosu önler.
Şirketlerde de bu tip yazılı kuralların olmasının önemi artık çok daha iyi anlaşılıyor. Çünkü kurucunun yönetimde olduğu dönemde ortaya çıkmayan sorunlar, şirket büyüdükçe, aile bireylerinin sayısı arttıkça daha da belirgin hale gelebiliyor. Bu nedenle Batı’nın önde gelen grupları, uzun ya da kısa anayasalarla ailelerinin devamını mümkün hale getiriyor.
Türkiye’de ise aile anayasaları 1980’lerin ortasında gündeme geldi.~
 Az sayıda şirket aile anayasası oluşturdu, bazıları bu konuda ciddi mesafe aldı. Son yıllarda ise KOBİ’lerde de benzer dokümanlar hazırlanıyor.
Ankete göre katılanların yüzde 40’ında bir aile anayasası var. Ancak bunun biraz yüksek olduğunu kabul etmek gerekiyor. Bundan da bazı şirketlerin, baba ve dedelerden kalma bazı dokümanları “anayasa” olarak kabul etmeleri etkili oluyor.
Şirketlerin yüzde 19,4’ü “Yok ve planlamıyoruz” diyor. Yüzde 1,5’i “Vardı, iptal ettik”, yüzde 1,4’ü de “Kurallarımız var” yanıtını veriyor. Böyle bakınca ortaya şu tablo çıkıyor: KOBİ’ler, böyle bir uygulamanın yararına önemli ölçüde inanıyor ve hazırlıklarını sürdürüyor.
Konsey toplanmadan olur mu?
Sabancı Holding, Türkiye’nin ileri düzeyde aile anayasası ve aile konseyini oluşturan gruplardan biriydi. McKinsey ile yaptıkları çalışmada, gerçekten iyi işleyen bir sistem kurmuşlardı. Bu sistem, Sakıp Sabancı’nın zamanında iyi işliyordu. Konseyin başkanlığını hayatta olan en büyük aile bireyi yapıyor ve toplantılar onun çağrısıyla gerçekleşiyordu.
İyi işleyen anayasa ve ona bağlı aile konseyi, aile birliğini ve şirketin performansını da etkiliyordu. Şimdi aile konseyi hala var; ancak ailenin büyüğü toplantı istemediği için sistem işlemiyor.
O nedenle uzmanlar, “Aile anayasası çok önemli. Ancak konsey, ondan da önemli” değerlendirmesini yapıyor. Çünkü konseyin kararları olmadan, anayasanın başarıyla hayata geçirilmesi olanaksız. Aile işletmelerinin en başarılı örneklerinin görüldüğü ABD, İngiltere, Almanya ve İtalya’da, irili ufaklı şirketlerin önemli bölümünde aile konseyi bulunuyor. Konsey, bazı durumlarda resmi bir nitelikte, bazılarında ise “gayri resmi” nitelikte faaliyet gösteriyor. Hatta bazılarındaki toplantılara, uzman danışmanlar eşlik edip yöneticilik rolü de üstleniyor.
Türkiye’deki KOBİ’lerde durum ise şöyle:
  •  Göründüğü kadarıyla ankete katılan şirketlerin yüzde 31,2’sinde aile konseyi ya da ona benzer bir kurum var.
  •  Yüzde 37’lik bir bölüm ise “Yok” ve “Yok, oluşturmayı düşünmüyoruz” gibi kesin yanıtlar veriyor.
  •  Katılanların yüzde 27,5’lik bölümü, “Aile konseyimiz yok. Ancak oluşturma planımız var” yanıtını veriyor.
  •  Aile konseyini kurmakla iş bitmiyor. En önemli yanı, bu kurumun düzenli ve işe yarar şekilde yönetilmesi… Ankete katılanların yüzde 17,4 gibi çok düşük bölümü, “Düzenli toplanırız” yanıtını veriyor. İşin ilginci, “Fırsat buldukça toplanırız” yanıtının yüzde 41,1 gibi yüksek düzeylere ulaşıyor olması. Bir aile şirketi uzmanı, “Bu rakam, aile konseyi işinin yeterince dikkate alınmadığını gösteriyor” diye konuşuyor.
“Yarının Aile Şirketleri” kitabının yazarı M. Rauf Ateş ise “Anadolu’da çok sayıda şirketi inceledim, sahipleriyle konuştum. Genel uygulama, aile bireylerinin yemeklerde ya da baba evinde bir araya gelmeleri şeklindedir” diyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz