1943'te, tam savaş yıllarında, Trabzon Maçka'da doğmuş. En yakın kazaya 8
km uzaklıkta bir köyde 15 yaşına kadar yaşamış, 1953 yılında İstanbul'a
gelmiş. İstanbul'da Ermeni bir pirinç ustasının yanında çalışmaya
başlamış. Bugünlere uzanan başarı öyküsü de işte sıralarda başlamış. O
günleri "Çok iyi, çok düzgün karakterli, disiplinli bir insandı ustam.
Fakat biraz muhafazakardı. Bense cesurdum. Ama iş terbiyemi ondan almış,
yanında çok şey öğrenmişimdir" diye anlatıyor. 23 yaşında ustasının
yanından ayrılıp kendi işini kurmuş. "Ustamın yaptığı işi yaptım ama
ondan daha iyi yaptım. İlkokul mezunuyum ama bende Allah vergisi
girişimci bir ruh var. Çok yenilikler yaptım, bu sayede başarılı oldum"
diye konuşuyor. Mefruşat pazarında uzun yıllar çalıştıktan sonra 1976
yılında, bugün sahip olduğu holdingin lokomotifi olan Aydın Örme'nin
temellerini atıyor. İlk şirketi Dömeks'i 5 ortakla birlikte kuruyor.
Zaman içinde ortaklarından ayrılıyor ama iş hayatı boyunca her işte
ortaklarla ilerliyor. Aydın Tekstil, English Home, Bank Asya, Memorial
hastaneleri Turgut Aydın'ın her biri ayrı bir başarı öyküsü olan
işlerinden. Son yatırımı A101 ise günümüzün belki de en çarpıcı
girişimlerinden... 2009 yılında Aziz Zapsu'dan satın aldığı A101'i deyim
yerindeyse yoktan var eden Turgut Aydın'a nasıl başardığını sorduk.
"İyi bir projeydi. Finansman eksikliğinden ilerleyememişti. Biz aldık,
yeniden yapılandırdık ve pazarın ikinci büyük indirim marketi haline
getirdik" diyor ve hikayenin devamını şöyle anlatıyor:
Teklif Bank Asya'dan geldi
A101'i Zapsu'lar kurmuştu. Aziz Zapsu Almanya'da doğmuş büyümüş,
başarılı bir insandır. Biliyorsunuz Almanya bu işin doğum yeri.
Dünyadaki ilk discount (indirim) marketi hatta ilk süpermarket
Almanya'da kurulmuştur. Zapsu da herhalde bu fikre oradan esinlenmiş.
Aldi'yi örnek olarak kurduğu BİM'in yanında bir de A101 projesini
geliştirmiş. Ama tabii bir işi kurmak yetmiyor, mağaza işi büyük sermaye
istiyor. Bir mağaza ancak 36 ayda olgunlaşıp para kazanıyor. O zamana
kadar bu mağazayı taşıyabilmelisiniz. Bir süre sonra A101 kurumsal
olarak değil ama yönetsel olarak sıkıntıya girdi. Bu arada işe Bank Asya
ortak oldu. Sonra Hayat Grubu bu işe girmek istedi ancak 3 ay sonra
vazgeçtiler. Onlar vazgeçince A101 ciddi sıkıntılı bir duruma düştü.
Sonra Bank Asya işi bize teklif etti. Bank Asya bu teklifle geldiğinde
baktık inceledik. Epeyce araştırdık, defalarca Almanya'ya gittik.
Türkiye'de sektörden kişilere danıştık. Tedarikçilerle konuştuk. Sonuçta
hem yönetsel hem finansal olarak altından kalkabileceğimiz bir proje
olduğuna karar verdik. 2009 Kasım ayında yüzde 30
yönetmeye başladık. 2010'un Mayıs ayında da şirketin çoğunluk hisselerini alıp hızlı bir büyüme sürecine girdik.
Alman Lidl'i örnek aldık
2009 Kasım'ında yönetimi aldığımızda yaklaşık 350 mağaza vardı. Şu anda
bin 150 mağaza olduk. Her şey zıddını doğuruyor. Hürriyet ile Sabah,
McDonalds ile Burger King gibi.. Bizim hedefimiz de BİM'in zıddını
doğurmaktı yani ikinci bir discount zinciri olmak istiyorduk. A101, BİM
gibi kurulmuş bir yerdi. Aynı BİM tar-zındaydı. Bunu değiştirdik. BİM
Almanya'daki Aldi'ye çok benzer, bizse stratejimizi Alman Lidl tarzında
kurduk. Çünkü BİM zaten başarılı, ucuz diye biliniyordu. BİM'in
yakınında açtığımız mağazalarda ondan yüzde 40 daha az ciro yapıyorduk.
Farklı bir şey yapmak gerekiyordu. Örneğin BİM tamamen "private label"
üzerine yoğunluğunu vermiş, neredeyse yüzde 80-90 oranında private label
kullanıyor. Ama Lidl'in stratejisi yüzde 50-50 yani rafındaki ürünlerin
yarısı private label yarısı marka. Biz de aynı şekilde markalarla
işbirliği yaparak gerçekten marka ürünleri discount süpermarketinde
satılabilecek formatlarda ve fiyatlarda müşterimize tedarik etmeye
başladık. Bu güzel bir yankı buldu. ~
Sunduğumuz marka sayısını kademe kademe artırdık. İnsanların her yerde
bulabilecekleri, aşina oldukları, kalitesini bilip kullanmak istedikleri
markaları en az yüzde 20 ucuzuna satmaya başladık. Daha önce discount
ile süpermarketler arasında uçurum vardı. Biz bu uçurumu ortadan
kaldırdık. Biz aldığımızda rafta 600 ürün vardı. 200 yeni ürün ekledik.
Bazı mağazalarımıza sebze ve meyve koyduk. Şu anda 200 mağazamızda
paketli değil seçerek alabildiğiniz sebze ve meyve bölümleri var.
Discount modelinde bu yönetmesi zor bir iştir. Bu işi daha da çok
mağazada yapmak, yaygınlaştırmak istiyoruz.
Tedarikçimizin rakibi olmadık Organizasyonda da değişiklikler yaptık. Grup stratejimizde olduğu
gibi burada da ödemeleri zamanında yapıyoruz, peşin ödemelerle ciddi
fiyat avantajı sağlıyoruz. Tedarikçiye güven verdik. Personel güler
yüzlülüğümüz ve davranışımız sektörde hep en yüksek çıkıyor. Discount
çalışanları pek çok işi birden yapmak zorundadır, çok hızlı hareket
etmelidir. Bir mağazada ortalama 4 kişi vardır. Bir personel hem kasada
durur hem raf dizer hem de yeri temizler. Üzerine de güler yüz sağlamak
zordur. Ama bizde çalışanlarımız güler yüzlü. Bu piyasadan daha çok maaş
verdiğimizden değil onları daha iyi motive ettiğimizden kaynaklanıyor.
Özetle A101 çok iyi bir proje olarak doğmuş, çeşitli nedenlerle
ilerleyememişti. Biz discount yapısını bozmadan yönetsel ve stratejik
değişikliklerle başarılı ve ölçek olarak büyük bir hale getirdik. Bu
süreçte zorlandığımız konular da oldu tabii. Örneğin A101'i satın
aldığımızda birlikte bir de holding satın almış olduk. Bu holdingde 17
firma vardı. Bunların 11'i üretim şirketiydi. Biz tedarikçilerimizin
rakibi olmayacağız dedik. Sonuçta her şeyi iyi yapamazsınız. Her şeyi
yapmaya çalışırsanız hiçbir şeyi iyi yapmazsınız. O yüzden 17 şirketin
15'ini kapattık. İkisini bünyemize kattık. Birini de satmaya
çalışıyoruz, hala satamadık.
"ORTAKLIĞI İYİ BİLİRİM"
Ben ortaklarımdan hep memnun ayrıldım. Benim prensibimde kimseyi mağdur
etmek yoktur. AlOl'i Zapsu'lardan aldığımız fiyata kimse almazdı. En az
yüzde 50 azına alabilirdim. Ama yapmadım. Kimsenin ahını almam. Tercihim
eski mal sahibi insanın bana inanıp güvenmesidir. İnanıp güvendiği
zaman zaten o da ihya olur. Ben iş hayatına atıldığımdan beri ortaklık
yapıyorum. Bu konuda 50 yıllık tecrübem var. Halen Memorial'da, AlOl'de
ortaklarım var. Hepsine gittiğinizde hakkımda olumlu konuşurlar. Bu hep
de böyle olmuştur. Ben ticarete Sultanhamam'da başladım. Orada bana Laz
Turgut derlerdi. Bugün hala kime sorsanız beni bilir, 'dürüst adam' der.
Memorial'a Bingür hocayı (Prof. Dr Bingür Sönmez) getirmeye
çalışıyorduk. İkna etmek için çok uğraştık. Araya daha önce onun hastası
olan bir sanayici arkadaşımı soktum. Çok defalar Amerika'ya gittim. Bir
gün yemek yiyoruz. Ona, "Git beni Sultanhamam'daki esnafa sor" dedim.
Bir hafta sonra "Sordum sizinle her yola çıkarım" dedi. 1976'da Dömeks'i
kurduğum zaman ortaklarım ben ne dersem onu yapardı. Dediğimin
yapılmasına alışmıştım. Bir gün yönetim kurulu toplantısı yapıyoruz.
Ortakların 3'ü benim dediğimin aksini söyledi. Onlara "Üçünüz bir bana
karşı oluyorsunuz" dedim. Ortaklarımdan biri "Nasıl olur, dün de siz bir
olup benim dediğimi yapmadınız. Demek ki bana komplo kurdunuz" diye
karşılık verdi. İşte mutlaka benim dediğimin doğru olmayacağını,
ortaklığı o zaman öğrendim. Memorial'daki ortaklığımdan bir prensip
edindim: İşin direksiyonu bende değilse girmiyorum. Türkiye'de maalesef
herkesin ortaklığa bakışı aynı değil.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?