Beyazın Yıldızı

1987´de Türkiye´de bulaşık makinesinde sahiplik yüzde 1.4 düzeyindeydi. şimdi ise yüzde 17´lere ulaştı. Çok yeni bir ürün olmasına rağmen, satışları çok canlı. Kriz, deprem dinlemeden yoluna devam ...

1.01.2000 02:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

1987´de Türkiye´de bulaşık makinesinde sahiplik yüzde 1.4 düzeyindeydi. şimdi ise yüzde 17´lere ulaştı. Çok yeni bir ürün olmasına rağmen, satışları çok canlı. Kriz, deprem dinlemeden yoluna devam ediyor. Ekonomik ve sosyolojik değişimlerle de desteklenen bu trend, sektör için büyük potansiyel vaat ediyor. Uzmanlar, 2005 yılında penetrasyon oranının yüzde 25-27´ye ulaşacağını tahmin ediyor. Bu, aynı dönemde 1.5 milyon yeni ürünün satılacağı anlamına da geliyor.

Son yıllarda Türkiye´de her alanda hızlı bir dönüşüme tanık oluyoruz. Geleneksel aile yapısı değişiyor, yaşam biçimleri farklılaşıyor. Çekirdek aileler yaygınlaşırken, yalnız yaşayanların sayısı da hızla artıyor. Kadınların çalışma hayatına girmesi ve hemen her alanda ağırlıklarını koymaları ise değişimin esas ``itici'' gücünü oluşturuyor.

Sosyal yapıdaki bu değişim, ekonomiyi, dolayısıyla da sektörleri derinden etkiliyor, hatta büyük ölçüde yönlendiriyor. Bazı sektörler ve ürünler, bu sosyal değişimin etkisiyle, büyüyor, gelişimini sürdürüyor.

Değişimin radikal bir şekilde yönlendirdiği sektörlerin başında dayanıklı tüketim var. Dayanıklı tüketim sahipliğindeki artış ve evlerdeki kullanım oranları, son yıllarda büyük farklılaşmalar gösteriyor. 10 yıl önce temel ihtiyaçlar listesinde bulunmayan otomatik çamaşır makinesi, mikrodalga fırın, klima gibi dayanıklı tüketim ürünleri, artık evlerin vazgeçilmez ürünleri arasına girdi. Şimdi ise bir başka ürünün, bulaşık makinesinin yıldızı yükseliyor.

10 yıl önce A ve B gelir grubu tarafından alınan ve ``statü sembolü'' olarak değerlendirilen bulaşık makinesi, bugün C1 ve C2 gelir grubunun da evlerine hızla girmeye başladı. Geçmişin lüks ürünü bulaşık makinesi günümüzde buzdolabı, televizyon ve otomotik çamaşır makinesinden sonra evlerdeki yerini aldı.

Uzmanlar, bulaşık makinesinin yıldızının giderek yükselmesini, sadece bir ekonomik olgu olarak değil, sosyolojik bir gerçek şeklinde de değerlendiriyorlar. Sosyolojik açıdan bir dönüşüm, sektörel açıdan ise gelecek vaat eden bir ürün olarak bakılması gerektiğine dikkat çekiliyor.

Kriz tanımayan ürün

Türk tüketici, bulaşık makinesile çok geç tanıştı. Ancak, beklenenden çabuk ısıntı. Pars/McCann-Erickson Genel Müdürü Ali Danış, dünyadaki trendin de böyle olduğunu söylüyor. Danış şöyle konuşuyor:

``Türkiye´de ilk üretilen beyaz eşya buzdolabıydı. Ardından çamaşır makinesi geldi. Bu ürünler gerek Türkiye´de gerekse dünyada tüketime erken sunulan makinelerdi. Ancak bulaşık makinesi dünyada ve Türkiye´de piyasaya daha geç girdi. 1980´lerin ikinci yarısında ithal edilmeye başlanan bulaşık makinesi, 1990´lardan itibaren üretilmeye başlandı.''

Bulaşık makinesinin gelişimini, üretim rakamlarında da gözlemek mümkün. Önceleri sadece ithalat yoluyla Türkiye´ye gelen bu ürün, 1990´lı yıllarda Türkiye´de üretilmeye başlandı. Kısa sürede ise önemli bir üretim birimi haline geldi.

Üretimin ilk yıllarında, yani 1990´ların başında, bulaşık makinesinde üretim ve ithalat dengeli bir biçimde gidiyordu. 1991 yılında ise üretim, ithalatı geçti.

O yıl 39 bin adet ithalata karşılık, tam 139 bin adet yerli bulaşık makinesi üretildi. Bir yıl önceki üretimin 63 bin olduğu dikkate alınırsa, gelişme daha açık ortaya çıkıyor.

Yıllar itibariyle hızla artan üretim, 1998´de 318 bine ulaştı. Krize ve depreme rağmen 1999 yılının ilk 10 ayında üretilen bulaşık makinesi ise 263 bin oldu. Bulaşık makinesi, kriz, deprem ya da durgunluk demeden, üretimi ve satışı artan tek ürün olarak, son dönemin gözdesi durumunda.

Fiyatı düştü, satış arttı

Bulaşık makinesinin yıldızının son yıllarda yükselmeye başlamasının arkasında yatan etkenlerden biri de, fiyat unsuru. Türk tüketicisi bu ürünle tanıştığında, fiyatı oldukça yüksekti. O nedenle başlanıçta satışlar yok denecek düzeylerdeydi. Ancak, zaman içinde ürünün fiyatı ``optimum`` düzeylere geldi.

Bunda ilk ürünlerin ithalat yoluyla gelmesi etkili olmuştu. İthal bulaşık makineleri, o dönemde ``lüks tüketim`` ürünü olarak değerlendiriliyordu. Yüksek fiyatlarıyla, özellikle üst gelir gurubuna hitap eden bulaşık makinesi, yerli üretime geçilmesiyle daha geniş kitlelere ulaşmaya başladı. Ardından da fiyatı, daha kabul edilebilir düzeylere geldi.

Son 10 yıla bakıldığında, beyaz eşyada fiyatı dolar bazında en çok düşen ürünün, bulaşık makinesi olduğu ortaya çıkıyor. Bu düşüşte, teknolojide alınan yolun yanı sıra, Arçelik ve Profilo gibi yerli üreticilerin pazar stratejileri de etkili oldu. Doğal olarak bulaşık makinesi üretimi ve satışı en fazla artan beyaz eşya ürünleri arasına girdi.

Avrupa ile aynı trend

Bulaşık makinesini yarının ``yıldız`` ürünleri arasına sokan bir başka etken ise, Avrupa´dakine benzer bir gelişim trendi izliyor olması. Uzmanlara göre, bu ürünün penetrasyon oranı(sahiplik oranı), birkaç yıl geriden, Avrupa´daki trendi izliyor. Dolayısıyla, kısa bir süre sonra Avrupa´daki oranlara, Türkiye´de de yaklaşmak mümkün olacak. Bu da, büyük bir potansiyeli ortaya koyuyor.

Pars/McCann Erickson´un stratejik planlama sorumlusu Seda Tatar, ``1990´lı yılların ortalarında bulaşık makinesinde penetrasyon oranları Avrupa´da da oranlar çok yüksek değildi. Avrupa´da da Türkiye´deki trende benzer bir gelişme yaşandı`` diyor. Tatar şöyle devam ediyor:

``Uzun süre Avrupa´da da bulaşık makinesi sahiplik oranları, Türkiye´deki gibi, düşük oranlarda seyretti. Avrupalı tüketici de Türk tüketici gibi bir dönem bulaşık makinesini lüks tüketim ürünleri grubunda gördü. Ancak, sonra trend değişti, satışlar hızla artmaya başladı''.

1997 yılı sonu rakamlarına göre, İspanya, İngiltere, Hollanda ve İtalya gibi gelişmiş Avrupa ülkelerinde penetrasyon oranı yüzde 20´ler düzeyinde. 1999 sonu itibariyle bu oranın yüzde 30´lara ulaşmış olabileceği tahmin ediliyor. Kuzey ülkelerinde ise bulaşık makinesinde penetrasyon oranının yüzde 50´lere ulaştığı belirtiliyor. 

1.5 milyonluk potansiyel

Dönüp Türkiye´ye baktığımızda bulaşık makinesi sahiplik oranının, Avrupa ülkelerine oranla çok düşük olduğu dikkati çekiyor. Aynı zamanda, bulaşık makinesindeki sahiplik oranı, diğer dayanıklı tüketim ürünleriyle karşılaştırıldığında da çok düşük düzeylerde kalıyor.

Örneğin Türkiye´de her 100 aileden 99´unun evinde buzdolabı, 81´in de çamaşır makinesi ve 67´sinin ise fırın bulunuyor. Oysa 1999 itibariyle Türkiye´de her 100 aileden yalnızca 19´unun evinde bulaşık makinesinin kullanıldığı tahmin ediliyor.

Ancak, oran düşük gibi görünse, alınan yol çok daha dikkat çekici. Çünkü, 12 yıl önce, 1987´yılında bulaşık makinesindeki penetrasyon oranı sadece yüzde 1.4 düzeyindeydi. Gelişmeye buradan bakıldığında, Türkiye´nin bulaşık makinesinde aldığı mesafe daha iyi anlaşılıyor.

1997 yılında neredeyse 17 kat artarak yüzde 18´e ulaşan penetrasyon oranının, 2000´li yıllarda daha da yükselmesi bekleniyor. Sektör uzmanları, önümüzdeki dönemde kısa süre içinde bu oranın yüzde 20-25 aralığına ulaşabileceğini tahmin ediyorlar.

Bir şirketin tahminine göre, 2005 yılında penetrasyon oranı 25-27 arasında gerçekleşecek. Bu, şimdiki Türk hane sayısına göre, önümüzdeki 5 yılda, toplam 1.5 milyon adet bulaşık makinesi satılacağını ortaya koyuyor.

Yeni hedef C1 ve C2

Bulaşık makinesinde üst gelir grubunda nispeten doyumun daha yüksek olması, üreticileri orta gelir grubuna yöneltiyor. Özellikle C1 ve C2 gelir grubu, bu sektörde faaliyet gösteren şirketlerin yeni hedef kitlesi olarak belirlendi.

Arçelik yetkilileri, bulaşık makinesinin lüks ürün kategorisinden çıkarak ucuzlamasını, satılan ürünlerde yaşanan değişimden de gözlemlenebileceğine dikkat çekiyorlar: ``Eskiden en fazla 6 programlı ve pahalı modeller rağbet görüyordu. Daha sonra 4 programlı ürünler popülerlik kazandı. Bugün ise en çok satılan modellerin 2 programlı ve düşük fiyatlı bulaşık makineleri olduğunu söyleyebiliriz.''

Bulaşık makinesinin lüks ürünler kategorisiden çıkmasında, kentleşmenin ve yaşam biçimlerinin değişmesinin de önemi büyük. 1980´lerde kentte yaşayanların toplam nüfusa oranı yüzde 44 dolaylarındayken, 1999´da bu rakamın yüzde 73´e çıktığı görülüyor. Zaten bulaşık makinesi sahiplik oranlarının kentlerde yükselmesi de bir rastlantı değil. ProCon GFK şirkenin yaptığı araştırmaya göre, kentte bulunan her 100 haneden 41´nde bulaşık makinesi var. Kırsal kesimlere gidildikçe oran yüzde 10´un altına düşüyor.

Çalışan kadın faktörü

Kentte bulaşık makinesi sahiplik oranının yükselmesinde yaşam biçimlerinin değişmesinin de büyük payı var. Kadının çalışmaya başlamasıyla ev işlerine ayırdığı zamanın daralması da satışları artırdı.

Pars/McCann-Erickson Stratejik Planlama Sorumlusu Seda Tatar, çalışan kadın sayısındaki artışın bulaşık makinesi satışlarına etkisini değerlendirirken şu yorumu yapıyor:

``Çalışan kadınlar artık kendisine, ailesine ve evine daha çok vakit ayırmayı amaçlıyor. Bu vakti, mutfakta bulaşık yıkayarak geçirmek istemiyor. Günümüzde iyi ev kadını olmanın tanımı da değişti. İyi ev kadını olmak, çamaşır ve bulaşık yıkamak, evi temizlemekten geçmiyor. Ailenin rahatını, keyfini sağlamak daha öne çıkıyor. Mesela, ev kadınları daha lezzetli, keyifli yemekler hazırlamak istiyorlar. Yani daha fazla vakite ihtiyaçları var. Yaratıcılığını kullanmaya başladı çünkü. Çalışan kadınların kariyer hedefleri var, işlerinde yükselmek istiyorlar. Bunun için çok çalışıyorlar. Bu kadınların evde bulaşık yıkamaya ayıracak vakitleri yok.''

Yerleşik inançlar değişiyor

Zaman kaybının minumuma indirilmesini sağlayan bulaşık makinesi ile ilgili yerleşik olumsuz yargılar da değişiyor. Fazla su, elektrik ve deterjan harcadığı ve mutfak araçlarını çizdiği yönündeki inançlar yavaş yavaş kaybolmaya başladı. Merloni Elettrodomestici Pazarlama Müdürü Pınar Alankuş, ``Üreticiler, enerji ve su tüketimleri konusunda daha duyarlı bir yaklaşım içinde olan tüketici profiline uygun olarak daha az enerji ve su tüketen bulaşık makineleri üreterek bu inancın değişmesini sağladılar'' diyor.

Bu ürünün önündeki bir başka engel ise elle yıkanan bulaşıkların daha temiz ve hiyjenik olduğu idi. Son yıllarda Türkiye´deki bu inanış önemli ölçüde aşıldı. Pınar Alankuş, ``Artık bulaşık makinesinin daha temiz ve hijyenik olduğu iyice anlaşıldı`` diyor.

Vestel Ürün Sorumlusu Buket Besen  ise Türkiye´de her 100 kişiden 78´inin bulaşıklarını hala elle yıkadığına dikkat çekiyor, Avrupa´da bu oranın yüzde 60 olduğunu belirtiyor ve ekliyor: ``Makineyle yıkanan bulaşıkların daha hijyenik olduğu artık kabul ediliyor. Eliniz ancak 30 derece sıcaklığa dayanabilir, oysa bulaşık makinesinde 70 dereceye kadar çıkabilen programlar var.''

Satışlar krizden az etkilendi

Çeşitli ekonomik ve sosyolojik gerçeklerle desteklenen bulaşık makinesi, bu gücünü, son dönemde yaşanan kriz ve deprem sırasında da ortaya koydu. Beyaz eşya ürün grubunda satışların düşmesine rağmen, bulaşık makinesi düşüşten daha az etkilendi. 1999´un ilk 10 ayında  satışlarda sadece yüzde 6 oranında düşüş gösteren bulaşık makinesi, yılı az hasarla kapattı.

Sektör uzmanları, bunu, bulaşık makinesindeki ilk alımların fazlalığına bağlıyorlar. Uzmanlara göre, diğer ürünlerde yenileme ve ikinci alımlar öne çıkıyor. Dolayısıyla kriz ve durgunluk dönemlerinde bu tür talepler hemen erteleniyor. Oysa, daha çok evlilik sonucu yeni oluşan hanelerin taleplerinden kaynaklanan ``ilk alımlar``da ise erteleme pek yaşanmıyor.

Ekonomik kriz ve durgunluk döneminde genelde satın almaların ertelendiğini, ancak bulaşık makinesinde durumun farklı olduğunu belirten Ali Danış şu yorumu yapıyor: ``Krizlerde genelde alımlar temel tüketim maddelerinde yoğunlaşıyor. Diğer ürünlerde alımlar erteleniyor, temkinli davranılıp para saklanıyor.

Depremde de, ekonomik krizde de böyle oldu. Erteleme hadisesi daha çok ürün olduğu zaman yapılıyor. Örneğin ailenin bir  arabası var ve onu yenilemeyi planlıyor. Kriz olduğu zaman, yenilemeden hemen vazgeçiliyor veya beklemeye alınıyor. Ama bulaşık makinesinde yenileme henüz söz konusu değil. Daha ilk alımlar yapılıyor. Pazar doymayınca dolayısıyla krizden de satışlar az etkileniyor.''

2000´li yıllar

Uzmanlar, bulaşık makinesi satışlarının yüzde 90´ının ilk alımdan oluştuğunu söylerken, yenileme oranının ise sadece yüzde 10 düzeyinde kaldığına dikkat çekiyorlar.

Bu iki tabloya bağlı olarak önümüzdeki yıllarda bulaşık makinesinde satışların, dolayısıyla sahiplik oranlarının hızla artması bekleniyor. Sektör uzmanları, önümüzdeki 4-5 yıl içinde, yıllık satışta 600 binlik satışa ulaşılabielceğini tahmin ediyorlar.

Aynı sürede penetrasyon oranının ise yüzde 26-30 aralığında olacağı yönünde beklenti var. Bu rakamlar ise ``bulaşık makinesi''ne, ``2000´li yılların ürünü`` denilmesine neden oluyor.  Bu tanımı yapanların bir başka gerekçesi ise kırsal alandan gelecek talebin artacak olması.

TÜRKİYE´NİN BULAŞIK MAKİNESİ ANALİZİ

SAHİPLİK ORANI ARTIYOR: 1987 yılında yüzde 1.4 olan bulaşık makinesi penetrasyon oranı, 1999 yılında yüzde 19´a ulaştı. Bu, pazarın henüz doylamış olduğunu ortaya koyuyor. Uzmanlara göre, sahiplik oranı önümüzdeki 5 yılda yüzde 25-27 aralığına oturacak.

KENTLİLERİN TERCİHİ: DİE araştırmalarına göre, toplam nüfusun yüzde 63´ü kentlerde oturuyor. Dolayısıyla bulaşık makinesine sahip hane sayısı kentlerde daha fazla. Procon GFK´nın araştırmasına göre, bulaşık makinesi sahiplik oranı kentlerde yüzde 41 düzeyinde. Nüfusu 10 binden az olan yerleşim birimlerinde oran yüzde 7´ye geriliyor. Kır olarak geçen bu yerleşim yerlerinde bölgelere göre farklılıklar var. Trakya kır bölgelerinde oran yüzde 10´a, Karadeniz kır bölgelerinde ise yüzde 13´e çıkıyor.

A ve B GELİR GRUBUNUN ÜRÜNÜ: Bulaşık makinesi sahiplik oranı A ve B gelir grubunda daha fazla. Çünkü, uzun bir süre bulaşık makinesi lüks tüketim ürünü olarak algılandı. A ve B grubunda sahiplik oranı yüzde 66 düzeyinde. Yerli üreticilerin uygun fiyatlı ürünleri piyasaya sürmesiyle bulaşık makinesi C1 ve C2 gelir grupları tarafından da alınmaya başlandı.

ALICININ YENİ PROFİLİ: Bulaşık makinesi sahiplerinin demografik özelliklerine bakıldığında, 55-64 yaş grubunda sahiplik oranının yüksek olduğu görülüyor. Procon´un araştırmasına göre, bu yaş grubunda sahiplik oranı yüzde 48´e ulaşmış durumda. Yine aynı araştırma, üniversite mezunlarında sahiplik oranının yüzde 64´e çıktığını ortaya koyuyor.

MARMARA BİRİNCİ: Bölgesel dağılıma baktığımızda gelir düzeyi, kentleşme ve eğitim düzeyinin yüksek olduğu bölgelerde sahiplik oranı artıyor. Marmara bölgesinde her yüz haneden 48´inde bulaşık makinesi bulunuyor. Marmara bölgesini Ege ve Karadeniz yüzde 41 ile takip ediyor. İç Anadolu bölgesinde oran yüzde 36.

``GELİŞMEYE EN AÇIK ÜRÜN''

Arçelik Genel Müdürü Mehmet Ali Berkman´a göre, bulaşık makinesi, beyaz eşyanın en şanslı ürünü. Berkman bu görüşünü şu değerlendirmeyle destekliyor:

``Türkiye´de beyaz eşya sektöründe bulaşık makinesi ürün grubu, geçirdiğimiz süratli sosyo-kültürel yapı değişikliği nedeniyle, gelişmeye en açık beyaz eşya ürünlerinden biridir. Ayrıca yüzde 20´nin üzerinde bir penetrasyon oranına sahip olduğu için, önünde pazar büyüme çizgisi en şanslı olanıdır.

Arçelik olarak şu anda gerek teknolojik üstünlükleri, gerekse iç dizayn ve kullanım kolaylıkları bakımından bu ürün hem yurtiçi hem de yurtdışı pazarında çok beğenilmektedir. Adetsel olarak üretimimizin yüzde 30´unu ihraç etmekteyiz. Yakın gelecekte hem yurt içindeki pazar kazancımızın hem de yurt dışındaki taleplerin artmasını bekliyoruz.''

``BULAŞIK MAKİNESİNDEKİ TALEPLER ERTELENMİYOR''

Profilo Dağıtım Genel Müdürü Refik Üner bulaşık makinesi sektörünün geleceğini şöyle değerlendiriyor:

``Beyaz eşya sektöründe yaşanan krizle beraber, bütün gruplarda olduğu gibi, bulaşık makinesi satışlarında da düşüş görülüyor. Ancak, diğer ürün gruplarına göre satışlardaki gerileme daha düşük. Bunu da diğer ürün gruplarındaki doyum oranı ile açıklamak olası. Buzdolabı ve çamaşır makinesi tüketicileri, yenileme taleplerini ertelemekte ve satışlar daha çok ilk alımlarda yoğunlaşmaktadır. Bu da evlilik ve yeni ev açma gibi durumlarla sınırlı olmaktadır. Bulaşık makinesinde doyum oranı düşük olduğu için, ilk alımlar sadece yeni evlenenlerle sınırlı değildir.

2000 yılında pazarın, aşağı yukarı 1999 yılı ile aynı devam etmesini bekliyoruz. 2001 yılından itibaren pazarın biraz daha açılmasını bekliyoruz. Bu tahminlerden yola çıkarsak önümüzdeki dönemde üreticilerde fazla bir değişiklik olacağını zannetmiyorum. Üreticilerde olabilecek değişiklikler, bulaşık makinesi satışlarına bağlı olarak yaşanacak değişiklikler olmayacaktır. Ancak Gümrük Birliği nedeniyle Avrupa´dan ithal mallarda gümrük vergisi ve fon olmaması, 2000 yılında döviz kurlarının artış planı çerçevesinde ithal mallar daha avantanjlı olacaktır.''

''YAŞAM KALİTESİNİN ARTMASI BU ÜRÜNE TALEBİ YÜKSELTİYOR''

HTP Araştırma Yönetim Kurulu Başkanı Güntaç Özler, bulaşık makinesi pazarıyla ilgili değerlendirme yaparken şunları söylüyor:

``Bana göre bulaşık makinesi pazarındaki değişim, daha çok hanede yaşam kalitesinin artamasıyla ilgili bir durum. Yaşam kalitesi arttıkça, bu ürünün yıldızı da yükseliyor. Artık Türkiye´de temel ihtiyaçların dışına çıkılmaya başlandı. Aile içinde kadın, diğer bireylere daha fazla vakit ayırmak istiyor. Kadının bulaşık yıkamaması, günde bir saat kazanmasını sağlıyor.

Gelir düzeyinin yükselmesi, kentleşme, genç nüfus oranının yüksek oluşu ve ailelerin giderek küçülmesi, satışları artırıcı etken olarak karşımıza çıkıyor. Ancak bence asıl etken, kadının işle geçen zamanını minimilize etmesinden kaynaklanıyor. Kadın kendine serbest zaman satın alıyor. Bulaşık makinesi satışlarının önümüzdeki 10-20 sene içinde çok artacağını düşünüyorum.``

Seda Tatar/Pars-McCann Stratejik Planlama Sorumlusu

Herşeyden önce bulaşık makinesi pazarının henüz doymamış olması satışların krizlerden etkilenmeden büyümesinde önemli bir etken. Uzun bir süre bulaşık makinesi evde olmasına gerek olmayan lüks bir eşya olarak görüldü. Dolayısıyla penetrasyonu düşük bir pazar olma özelliği gösteriyor. Bu sadece Türkiye için değil Avrupa içinde böyle.Aynı trend Avrupa´da da yaşanmış. Daha sonra diğer beyaz eşya satışları dururken bulaşık makinesi pazarı yükselmeye başlıyor. Evde dayanıklı tüketim malları alımında bulaşık makinesi en son geliyordu. Diğer beyaz eşyalar alınınca doğal olarak sıra bulaşık makinesine geldi. Ama sosyo ekonomik olarak baktığımız zaman bu pazarda ilk defa satın alma oranı çok fazla.
Değiştirme, yenisini alma, daha fonksiyonelini alma yok. Daha çok ilk defa satınalma görüyoruz. Sosyo kültürel yanına baktığımızda ise çalışan kadınların giderek çoğalmasıyla ilişkili olduğunu görüyoruz. Çalışmayan kadınlarında kişisel ve aile hayatına bakış açılarının değişmeye başlamış olması. Her iki grupta da ortak nokta zaman unsurudur.

Birde evlerde mutfaklar genişlemeye başladı. Eskiden yer olmadığı için makine alımında temkinli davranılırdı. Ama mutfaklar büyüdü. 

Buket Besen/Vestel Ürün Yöneticisi

Bulaşık makinesi satışlarının önümüzdeki dönemde de yükselişini sürdürmesini bekliyoruz. Avrupa´da bulaşık makinesi penetrasyon oranı yüzde 40 düzeyinde.

Henüz bu rakamın gerisindeyiz ancak 2000´li yıllarda sahiplik oranının yüzde 24´lere ulaşmaşmasını bekliyoruz. Pazarın henüz doymamış olması, ilk alımların fazla oluşu, aile yapılarındaki ve sosyal yapılardaki değişiklik Türkiye´de bulaşık makinesini yükseltti. Ayrıca ortalama yılda 600 bin kişinin evlenmesi de artışta pay sahibi. İkinci derecede önem taşıyanlar listesinden temel ihtiyaçlar listesine girdi. Kadının çalışma hayatına girmesi artışlarda önemli bir etken oldu.

Ayrıca bulaşık makinası sağladığı enerji tasarrufu ile de öne çıktı. Bulaşık makinesi önemli ölçülde su tasarrufu sağlıyor.  Pratiklik, kabul edilebilir fiyat politikaları, tüketim alışkanlıklarında yaşanan değişiklik gibi faktörler etkili oldu. Türkiye´de hala 100 kişiden 78 bulaşıklarını elle yıkıyor, Avrupa´da bu rakam yüzde 60 dır. 


 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz