Türkiye’de bireysel emeklilik fonlarının toplam
değeri 57 milyar TL’ye ulaştı. Bu toplamın 7
milyar TL’si devlet katkısından geliyor. BES’te
hesabı olan 6,5 milyon katılımcı bugüne kadar
41,6 milyar TL katkı payı biriktirip hesaplarına yatırdı.
Bunun yaklaşık 600 milyon TL’si komisyon olarak
kesildi; kalan net 41 milyar TL fonlara yönlendirildi.
Bu fonları yöneten portföy şirketleri 9 milyar TL
getiri sağladı ve devlet katkısı hariç fonların değeri 50
milyar TL’ye ulaştı.
Bu fonların yatırımlarına baktığımızda yaklaşık
yarısının devlet tahvili, kalan yarısının ise kabaca
yüzde 10’arlık dilimler halinde vadeli mevduat,
hisse senedi, özel sektör tahvili, dövizli ürünler
ve likit ürünlere dağıldığını görüyoruz. Bu dağılım
6,5 milyon kişinin seçtiği fonların ortaya çıkardığı
resimdir. Halbuki BES’e giren milyonlarca kişinin fon
seçimini kendi yapması gerektiğinden haberi bile yok.
Aslında bu durum, dünyada da çok farklı değil. O
nedenle davranışsal finans uygulamalarıyla fon seçimi
yükünü vatandaşın üstünden alan “standart” (default)
uygulamalar tüm dünyada yaygınlaşıyor.
BES’in ilk 10 yılında Türkiye’de faizler küresel
nedenler ve Türkiye’nin başarılı bütçe politikaları
sayesinde sürekli geriledi; döviz kurları istikrarlı
seyretti. Bu sayede tahvil ağırlıklı BES fonları iyi
getiriler sağladı. Ama 2013’ten sonra faizler ve döviz
kurları dalgalı bir seyirle yükselmeye başlayınca
getiriler düştü. BES fonlarında dövizli ürün
alokasyonu düşük olduğu için yerli ürünlerdeki kötü
getirileri telafi etmek mümkün olmadı.
2017’de başlayacak otomatik katılımın başarılı
olması için şu önemli derslerin dikkate alınması önem
taşıyor:
1 Portföy getirisini büyük oranda fon seçimi belirler.
Bu sorumluluğu “yılda 6 kez fon değiştirme hakkı”
ile katılımcıya yüklemek sistemi başarısızlığa götürür.
2 Fon seçimi yapmak istemeyen veya mümkün
olmayan yüzde 90’ın üstünde ana kitleye basit
bir veya birkaç tane “default” fon sunulmalı. Örneğin
bir temkinli fon, bir iyimser fon ve bir de faizsiz fon
ihtiyacı karşılar.
3 Bu fonların varlık dağılımı Kanada ve İngiltere’de
olduğu gibi özerk bir emeklilik kurulu tarafından
yönetilip değişik varlık sınıflarında yönetim, rekabeti özendiren bir şekilde portföy yönetim şirketlerine
ihale edilir.
4 Stratejik varlık dağılımında yaklaşımın “döngü
karşıtı” olması, hem tasarrufların uzun vadede
basiretli yönetimini sağlayacak hem ülke sermaye ve
döviz piyasalarının derinliğini artırıp dalgalanmaları
azaltacaktır.
Otomatik katılımın başarılı olması, kıdem tazminatı
fonunda da doğru çözümün kapısını aralayabilir.
PİYASANIN YÖNÜNÜ FED VE MOODY’S BELİRLER
Türkiye’nin bütçesi, 2016’nın ilk 8 ayında 5 milyar TL fazla
verdi. Bu güçlü bütçe performansını takiben Moody’s yetkilisi,
15 Temmuz başarısız darbe girişiminin ekonomiye etkilerinin
büyük ölçüde atlatıldığını açıkladı. Ancak Moody’s Türkiye’nin
uzun vadeli sorunlarının devam ettiğini ekleyerek ekim sonuna
kadar yapacağı değerlendirmeyi açığa vurmadı.
Haziran ayı işsizlik rakamları turizmde yaşanan krizi yansıtıyor.
Genel işsizlik oranı yüzde 11’e yaklaşırken asıl sorun yüzde
20,5’e sıçrayan genç işsizliğinde yaşandı. İki uzun bayram tatili
ve 15 Temmuz başarısız darbe girişimi sonrasında yılın 3’üncü
çeyreğinde büyüme yavaşlayıp işsizlik muhtemelen biraz daha
artmış olabilir.
Bu makro tabloya bakarak finans piyasalarının kötü gideceğini
tahmin edebilirsiniz ama bu yatırım açısından doğru yaklaşım
olmaz. Çünkü birincisi, piyasaları makro verilere bakarak tahmin
etmek imkansızdır. Olumsuz makro veriler zaten fiyatlara
yansımıştır. İkincisi, FED faizi düşük tuttuğu sürece gelişmekte
olan ülkelere sermaye girişi piyasalar için pozitiftir. Sonuç olarak,
yatırım yaparken varlığı ve riski dağıtarak “döngü karşıtı” bir
yaklaşımla değeri düşen varlıkları kademeli alıp iyimser zamanlarda
kademeli çıkış yapıp döviz alokasyonunu artırmak daha
basiretli bir yaklaşımdır.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?