“Uzun bir konuşmaya hemen hazırım; kısa bir konuşma için ise hazırlanmam gerek.” Mark Twain
31 Mart yerel seçim sonuçlarının Türkiye piyasaları açısından olumlu olduğunu düşünüyoruz. Türk seçmeni, son 5 yılın “iktisat dışı” ekonomi politikalarının sonuçlarını yaşayarak gördü. Seçimler belediye seçimi olmasına rağmen verilen oyların mevcut hükümete net ve ciddi bir uyarı olduğu kesin. Erdoğan seçim öncesi emeklilere ek bir zam vermeyerek ekonomi politikasıyla ilgili zor bir tercih yaptı. Bir önceki seçimde EYT düzenlemesiyle derinden sarsılan sosyal sigortalar bütçesi, yeni bir popülist uygulamayı kaldıramazdı. Dahası enflasyon beklentilerini yüzde 40-50’lere çapalamak mümkün olmaktan çıkardı. Nitekim seçim sonrası da rasyonel ekonomik politikaların devam edeceği yönünde net açıklamalar geliyor. Temmuzda asgari ücrete yeni bir zam verilmeyecek olması makro açıdan doğru bir karar. Ancak bu doğru kararın yükünü, hayat şartları iyice zorlaşan milyonlarca çalışan taşıyacak. Şirket kârları da yüzde 70’lere varan kredi faizleri nedeniyle düşecek. Enflasyonun düşmesi için yapılan fedakarlıklara kamu kesiminin ne ölçüde katılacağı ise merak konusu. Kamunun “itibardan tasarruf olmaz” ifadesinde vücut bulan müsrifliği bıraktığını somut örneklerle göstermesi gerekiyor. Orta vadede ise ekonominin pek çok alanında yapısal reforma ihtiyacı var. İstihdam, emeklilik ve gelir dağılımı, teknoloji, tarım, şehircilik ve çevre alanlarında en iyi dünya uygulamalarına bakmalıyız. Siyaset, yargı ve eğitim alanlarında ülkemizi son 10 yılda geri götüren tek taraflı ve dogmatik sistemleri, önyargısız ve serbest bir ortamda tartışmalıyız. Ülkemizin entelektüel birikimini çözüm odaklı kullanmak için fikir ve ifade özgürlüğü gerçek anlamda garanti altına alınmalı; kabuğuna çekilmiş aydın kesimi ve ülkeden kaçmayı düşünen gençleri sürece dahil etmek için medya sektörü ve üniversiteler siyaset üstü olmalıdır. Mezunu olmaktan gurur duyduğum Boğaziçi Üniversitesi başta olmak üzere yüksek öğrenim kurumlarımızın, kendini yöneterek topluma önder olma potansiyeli sığ siyasete kurban edilmemelidir.
ZAMAN YÖNETİMİ MANİFESTOM Finansal Okuryazarlık ve Erişim Derneği (FODER) yönetim kurulu üyesi olarak son yıllarda pek çok üniversitede bireysel finans dersleri veriyorum. Normalde 1 veya en fazla 1,5 saat olması gereken derslerin bazen kontrolsüz uzadığını fark edince, buna yönelik kendime bir yazı yazdım. Katıldığım konferanslarda da zamana gerekli önem verilmediğini görünce bu yazıyı yayınlamaya karar verdim: Etkin zaman yönetimi, Alman ve ABD’lilerin çok dikkat ettiği biz Türklerin ise ihmal ettiği çok önemli bir konu. Zaman yönetimine dikkat edilmeyen toplantılar entelektüel kahvehane sohbetine döner. Onlarca kişinin katıldığı konferans, sunum, ders gibi toplu faaliyetlerde süre baştan ilan edilmeli, hatta saat alarmı kurulmalıdır. Ya da toplantıda bir kişi 5 dakikayı sesli anons etmelidir. Eğitime ezber bilgi (teori, tarihçe ve tanımlar) veya uzun uzun kendinden bahsederek (humblebragging) başlamak dinleyenlerin ilgisini baştan dağıtır. Okullarımızdaki milyonlarca öğrencinin milyarlarca saati milli servet ve geleceğimizdir. Öğretmen ve hocalarımızı rencide etmeden, bu konuda farkındalığı artırmamız gerekiyor. Onun yerine konunun ilgi çekecek bir tarafından kısa ve akılda kalacak kadar somut bir hikaye, özdeyiş veya şakayla başlamak çok daha etkilidir. Mesela ben uzun bir sunumun sonuç sayfasıyla başlamayı daha doğru buluyorum. Konuşurken kısa cümleler kullanın. Karşı tarafa veya sınıfa söz verin; soru sorun ve dinleyin. Mutlaka interaktif bir ortam yaratın.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?