25 yıl önce yatırım finans kariyerime başladığımdan beri Türkiye devalüasyon ve yüksek enflasyon sorununu çözemedi. 2008 küresel finans krizinden beri gelişmiş ülkelerde faizler sıfıra yakın olduğu için Türkiye’nin akranı olan Brezilya, Rusya, Hindistan ve Güney Afrika gibi ülkeler enflasyonu yüzde 5 civarına indirmeyi başardı. Türkiye ise Arjantin ile birlikte yüksek enflasyon ve devalüasyon sorunu yaşamaya devam ediyor.
Türk Lirası, 2013’ten beri hızlı değer kaybediyor. Bunu siyasi nedenlere bağlayanlar çoğunluktadır. Ama daha geçmişe bakarsak, TL son 25 yılda yüzde 99 değer kaybetmiş. Yani 25 yıl önce evini 100 bin dolar karşılığı satıp parasını TL olarak kasada tutan biri, bugün bu TL ile dolar alsa 900 dolar alabiliyor; çünkü TL dolara karşı yüzde 99,1 değer yitirdi (Dolar/TL kuru 111 katına çıktı!) Aynı işlemi yapan bir Arjantinli 1.100 dolar; Rus 6.800 dolar, Hintli ise 48 bin dolar alabilirdi.
Türkiye’de son 10 yılda ekonomi yönetiminin giderek bozulduğu subjektif bir saptama olmasa gerek. Ancak sorunu sadece siyasete bağlamak, davranışsal iktisattaki “temsililik” yanılgısına düşmek olur. Sınırlı veri ve gözlemle yanlış sebep sonuç ilişkisi kurmak insanoğlunun en çok düştüğü yanılgılardan biri. Türkçe’de bu kavramın güzel bir karşılığı var: “Algının seçiciliği”.
TL NEDEN DEĞER KAYBEDİYOR?
Bu konuda değerli ekonomist Ege Cansen’in yıllardır dile getirdiği görüşü, en isabetli yanıt olarak görüyoruz: Türkiye’nin sürekli dış ticaret ve cari açığının olması, kazandığından fazla harcadığı anlamına gelmektedir. Döviz borcuyla yanlış yatırımlar yapmak ve harcamayı finanse etmek hiçbir zaman sürdürülebilir bir politika değildir. Örneğin Türkiye 2002-2012 arası döviz borcuyla çoğunlukla mantıklı yatırımlar yapmış ve tüketici kredilerini kontrol altında tuttu. 2014’ten sonra ise döviz kredileriyle kamunun yeterince şeffaf olmayan mega projeleri ve çoğunlukla kamu bankalarının finanse ettiği ucuz TL konut ve tüketici kredileri makro dengeleri giderek bozdu.
Türkiye eğer Arjantin gibi daha da kötüye gitmek istemiyorsa son beş yılda Rusya ve Brezilya’nın enflasyonla başarılı mücadelesine bakmalı: Her iki ülke de enflasyonu düşürmek için birkaç yıl durgunluğun maliyetini siyasi olarak göze alarak merkez bankasını rahat bıraktı. Türkiye’de ise merkez bankası başta olmak üzere kurumların bağımsızlığı büyük ölçüde erozyona uğradı ve yanlış makroekonomik politikalarla yüksek enflasyon geri döndü. Yanlıştan dönüşün en önemli işareti, eleştiri ve ifade özgürlüğünün sağlıklı bir basın ve hukuk ortamında yeniden başlaması olacak.
“Özgür bir basın ve okuyan bir toplumda her şey güvende olur.” - Thomas Jefferson
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?