FED’den sonra Avrupa Merkez Bankası’nın da faiz artırmaya başlamasıyla Türkiye’nin para politikası, dünyada uç bir istisna haline geldi. Yüzde 80’e yaklaşan enflasyona karşı TCMB’nin faiz politikasını devre dışı bırakan ekonomi yönetimi, enflasyonla mücadele etmek için serbest piyasaya giderek daha fazla müdahale ediyor. Güncel bir örnek vermek gerekirse yıllık kira artışları son 12 ayın ortalama TÜFE oranıyla temmuzda yüzde 45 olacakken yapılan yeni bir düzenlemeyle kira artışına yüzde 25 sınırı getirildi. Paranın fiyatı olan faiz, baskı altında tutulunca enflasyon ve döviz kurlarındaki yükseliş durmuyor. Ayrıca TL tasarruf sahiplerinden, kredi kullananlara haksız bir servet transferi yaşanıyor. “Liralaşma” politikası olarak atılan sıra dışı adımlar, tam tersi bir sonuçla Türk Lirası’na güvenenleri cezalandırıp dövize geçenleri ödüllendiriyor. Önlem olarak getirilen kur korumalı mevduat ise hem kamuya ek faiz gideri yaratmış hem geleceğe ertelenen potansiyel bir döviz talebidir. Faizleri politik bir kararla düşük tutmak piyasa ekonomisinin işleyişini ve gelir dağılımını bozuyor. İktisat bilimine ters bu para politikası, enflasyonist bir ortam yaratarak TL tutan ve kazanan herkesten haksız bir vergi toplanması sonucunu yaratıyor. Buna karşın ekonomi yönetimine güvenmeyip dövize geçenlerin satın alam gücü misliyle artıyor.
ÜNİVERSİTELER NASIL FONLANIR?
İstanbul’daki özel üniversiteler, bu yıl 100 bin TL ila 278 bin TL arasında değişen ücretler açıkladı. Ekonomide yaşanan yüksek enflasyonun sonucu olan bu artışlar, aile bütçelerini çok zorlayacak. Bazı aileler borca girmek zorunda kalırken bazı öğrenciler özel üniversiteleri bırakmak zorunda kalacak. Çoğu vakıf üniversitesi olan özel üniversiteler, kâr amaçlı olmasa bile bütçelerinde sürdürülebilir bir dengeye ulaşmak zorunda. Bilkent, Koç, Sabancı, Özyeğin, MEF gibi üniversiteler mensubu olduğu grubun vakfından destek alsa da öğrenci harçları gelirin en büyük kısmını oluşturuyor. ABD’nin köklü vakıf üniversitelerinin çoğu aldıkları bağışları vakıf bünyesinde yönetip üniversiteye ek bir gelir yaratır. Yale Üniversitesi Vakfı’nı yöneten David Swensen’a göre 2004 yılında yatırım geliri tüm üniversite gelirinin yüzde 12,5’ini teşkil ederken bu oran, en büyük vakıf fonlarına sahip Harvard, Princeton ve Yale’de yüzde 31’e kadar çıkıyor. Öğrencilerden alınan harçlar ise üniversite toplam gelirinin yüzde 48’ini teşkil ederken bu oran en iyi üniversitelerde yüzde 20-25’e kadar düşer. David Swensen’a göre başarılı ve istikrarlı bir vakıf fon yönetimi, üniversiteye bütçe istikrarı ve bağımsızlık sağlayarak eğitim ve araştırma kalitesinin yükselmesine hizmet eder. Nitekim en çok tercih edilen üniversitelerin (Harvard, Princeton, Yale, MIT ve Stanford) en büyük vakıf fonlarına sahip olması bir tesadüf değil. Ülkemizde Bilkent, Koç, Sabancı gibi özel üniversiteler grup vakıflarından destek alırken devlet üniversiteleri tamamen kamu kaynaklarına bağlı olmanın dezavantajını yaşıyor. Sivil toplum olarak ülkemizin gözbebeği yüksek öğrenim kurumlarına destek vermek siyaset üstü bir ülke meselesidir. Örnek olarak Türk Eğitim Vakfı (TEV) bünyesinde 12 devlet üniversitesi için fon kuruldu. Değerli eğitim gönüllüsü Sevgili Arif Aygündüz’ün kurduğu ODTÜ Geleceğimiz Burs Fonu’nu örnek alan bu projeye TEV internet sitesi üzerinden üniversite bazında katılım sağlayabilirsiniz.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?