Hızlı Marka Oldu Yüzde 60 Büyüdü Ümit Eroğlu, Eroğlu Şirketler Grubu’nun ikinci kuşak yöneticisi. Şirkette, yönetim kurulu üyeliğinin yanı sıra tasarımdan da sorumlu. Üniversitede işletme ve pazarl...
Hızlı Marka Oldu Yüzde 60 Büyüdü Ümit Eroğlu, Eroğlu Şirketler Grubu’nun ikinci kuşak yöneticisi. Şirkette, yönetim kurulu üyeliğinin yanı sıra tasarımdan da sorumlu. Üniversitede işletme ve pazarlama eğitimi aldıktan sonra 2001 yılında göreve gelen Eroğlu’nun ilk işi, Colin’s’i Amerika pazarıyla tanıştırmak oldu. Markanın bu ülkedeki pazarlama ve satışı için görevli birimi, onun yönetiminde kuruldu.
Bu ilk sorumluluğunda kendisinden bekleneni karşılayan Eroğlu, daha sonra Colin’s’in yeniden yapılanmasında kritik bir rol üstlendi. 2005’e kadar yarı toptan yarı perakende faaliyet gösteren Colin’s, onunla birlikte hızlı bir perakende markasına dönüştü.
Eroğlu, bu değişim sürecinde ilk olarak satın alma, planlama ve tasarım ekipleri oluşturdu. Tüm bu birimler, marka direktörlüğü altında toplandı ve Ümit Eroğlu da birimin başına geçti. Yapılanmanın ardından Eroğlu, şirkette ve markada yaşanan değişimi şöyle aktarıyor: “Eskiden modayı daha geç algılayabiliyorduk. Şimdi çok daha hızlıyız. Eskiden 3 ayda bir koleksiyon yenilerken artık 4 haftada bir koleksiyon yeniliyoruz. Bu nedenle müşteriler mağazalarımızı daha sık ziyaret ediyor. Ne kadar hızlı olursak satışta da o kadar kazanıyoruz. 2005 yılıyla bugünü kıyasladığımızda değişim görülüyor. 2005’te yıllık üretim kapasitemiz 7-8 milyon adetken bugün 20 milyon adete ulaştı. 30 olan mağaza sayımız 100’e, bayi sayımız 20’den 70’e çıktı. Şu an 42 ülkede Colin’s ürünleri satılıyor. Rusya, Ukrayna, Romanya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’da güçlü bir markayız.”
Bugün gelinen noktada Colin’s, bakış açısını da değiştirdi. “Artık lig değiştirdik” diyen Eroğlu, iç piyasadan hiçbir markayı kendilerine rakip görmediklerini ifade ediyor. Hedeflerinin hızlı markalar grubu haline gelmek olduğunu belirtirken örnek aldıkları grubun da Inditex olduğunu söylüyor. Eroğlu, “Şu anda kendimize örnek aldığımız grup, bünyesinde Zara, Bershka, Pull&Bear gibi markaları bulunduran Inditex Grubu. Biz de çeşitli markalarla hızlı mağazacılıkta ilerleyeceğiz. Henüz istediğimiz yerde değiliz, ama hedefe yakınız” diyor.
Colin’s krizde de büyümeye devam ediyor. Şubat ayında sadece iç piyasada 7 yeni mağaza açan marka, bu yıl içinde yurtiçinde ve dışında toplam 100 mağaza açmayı planlıyor.
Eroğlu, “Geçtiğimiz 3 yılda yüzde 60 oranında büyüdük. Bu yıl da yüzde 40 büyüme planımız var” diye konuşuyor.
Günde 14 Saat Çalışıyor
Çalışmayı seven bir aileden geldiğini belirten Ümit Eroğlu, günde 14 saat çalışıyor. Çalışmadığı zaman da kendisini boşlukta hissettiğini söylüyor. İşten arta kalan zamanlarda ise 5,5 yaşındaki kızıyla ilgileniyor. “Kızımla sinemaya gitmek benim için en güzel hobi” diyor. Fenerbahçeli olan Eroğlu, hafta sonları futbol ve tenis oynuyor.
Egesel Asıl Mesleğine DöndüÖmer Egesel’i Diasa’dan tanıyorum. Perakende haberlerinde kendisinden sıkça görüş alıyor, sektörle ilgili bir gelişme olduğunda ilk konuştuğum isimler arasında yer alıyordu. Bu nedenle Diasa’dan ayrıldığını duyduğumda şaşırmış, önemli bir haber kaynağımı yitirdiğim için üzülmüştüm. Egesel Diasa’dan ayrılır ayrılmaz hiç mola vermeden Tefken Holding’in gayrimenkul şirketi Tekfen Oz’da göreve başladı. Yeni şirketindeki 8’inci ayında kendisini ziyaret ettim. İlk olarak neden hiç mola vermediğini sordum. Egesel’in yanıtı, “Ben boşluk bırakmak istedim, ama ne Diasa ne Tekfen müsaade etti. Hatta sağ olsun Tekfen Holding anlayış gösterdiği için Diasa’da bir iki ay boyunca ihtiyaç olduğunda yeni genel müdüre destek verdim” oldu.
Egesel’in Tekfen Oz’a geçme nedenine gelince… 10 yıl Diasa’da çalışan ve 8 yıl boyunca şirketin genel müdürlüğünü yapan Egesel, aslında inşaat mühendisi. Mezun olduğu ilk yıllarda Elf’te inşaat mühendisi olarak 7 yıl çalışmış. Dolayısıyla şimdi yine kendi mesleğine döndüğünü söylüyor. Tekfen’le nasıl bir araya geldiğini de “Aslında biraz Tekfen beni buldu gibi oldu, ama benim de çok itiraz ettiğim söylenemez” söyleriyle açıklıyor.
Tekfen Oz, 2007 yılında Tekfen Holding ile Amerika’nın uluslararası varlık yönetimi şirketi Och-Ziff’in ortaklığıyla kuruldu. Ancak şirket sıfırdan işe başlamadı, daha önce Akmerkez ve Taksim Residence gibi önemli projeleri gerçekleştiren Tekfen Emlak’ın projelerini devraldı.
Ömer Egesel’in Tekfen Oz Gayrimenkul Geliştirme Genel Müdürü olarak gündemi yoğun. 500 bin metrekarelik bir alanda, toplam 395 milyon dolarlık bir yatırımı yönetiyor. 6 projeyi kapsayan bu yatırımın 2 tanesine başlanmış durumda. “Bodrum’da konut, İstanbul Levent’te bir ofis kulesi yapıyoruz. Toplamda sözünü ettiğimiz 6 proje önümüzdeki 5-6 yılı kapsıyor. Tabii bunların bazılarını bitirip teslim ettikçe yerine yenileri gelecek” diyor.
Herkes krizde önünü görememekten şikayet ederken Ömer Egesel, krizin kendilerini etkilemediğini, bu dönemde özellikle fırsatları görmeye çalıştıklarını söylüyor. Bu fırsatların neler olabileceğiyle ilgili de şöyle konuşuyor:
“Üretim maliyetleri düşüyor. Bunun yanında arsa maliyetlerinin düşmesi bekleniyor. Bu bana göre bir fırsat. Şu an başlanmış ama bitirilemeyecek bir sürü proje olduğunu biliyoruz. Bize de çok fazla sayıda proje geliyor. Kriz ve finansal yetersizlik yüzünden bu projelerin bitmesine imkan yok. Bunlar da bizim için fırsat olabilir.”
İşe Motosikletle Gidiyor
Ömer Egesel, hobilerine zaman ayıran yöneticilerden... En çok dalmayı seviyor. Her fırsatta da dalmaya çalıştığını söylüyor. Motosiklet ise onun bir diğer hobisi. Çok iddialı bir motosiklet kullanıcısı olmadığını belirtirken, “Genelde yazın kullanıyorum. Hatta yazın işe motosikletle gidip geliyorum” diye konuşuyor.
“Müşteri Sayısı Yüzde 50 Azaldı”
EFG İstanbul, 2001 yılı sonunda kuruldu. O zamanki adı HC İstanbul Menkul Değerler idi. 2005 Mayıs ayında Yunanistan’ın ikinci en büyük bankası EFG Euro Bank, HC İstanbul’u alarak Türkiye finans piyasasına giriş yaptı. O günden itibaren EFG İstanbul olarak yoluna devam eden şirket, geçen zaman içinde büyümede hızlı adımlar attı. 4 yılda özsermayesini 6,5 kat, kârlılığını ise 5 kat artırdı. Bugün özellikle şirket evlilikleri ve özelleştirme danışmanlığı konusunda oldukça iddialı. Aracı kurum olarak da aktif şekilde faaliyet gösteriyor. EFG İstanbul Genel Müdürü Banu Başar, aracı kurumlar içinde operasyonel kârlılıkta birinci durumda olduklarını söylüyor. “Yabancı yatırımcıların işlemlerini gerçekleştirdiği en büyük aracı kurumlardan biriyiz. Son 3 yılda birleşme ve satın alma anlamında 5 milyar dolarlık işlem gerçekleştirdik. İMKB’de işlem hacmi payımız yüzde 2,4, VOB’da (Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası) yüzde 8,5” diyor.
Bu yılın en büyük özelleştirme işlemini de EFG İstanbul gerçekleştirdi. Kocaeli Belediyesi’nin gaz şirketi İzgaz’ın, 460 milyon dolarlık bir bedelle Gas de France’a satışına aracılık yaptı. Çok fazla alıcıyla görüştüklerini ve çok rekabetçi bir sürecin ardından en iyi fiyata satışı tamamladıklarını belirten Başar, bu yıl ise bu kadar büyük satışlar beklenmediğini söylüyor. Şu an piyasanın çok zor durumda olduğunun altını çizdikten sonra da “Bunun sebebi ya satıcının ölü fiyatına satmak istememesi ya da alıcının finansman bulamaması. Burada kriz daha da derinleşecek ve gerçek satıcı ihtiyacı olduğu için satacak ya da uzun bir dönem iş olmayacak” diye konuşuyor.
Piyasadaki kötü gidişat müşteri sayısında da kendini gösteriyor. Başar, şirketlerde müşteri sayısının yarı yarıya azaldığını söylüyor. Bu durumu yine yarı yarıya azalan yabancı ilgisindeki son duruma ve servet kayıplarına bağlıyor.
Başar’ın 2009 yılında ekonominin seyrine yönelik tahminleri ise çok da kötümser değil. Ekonomide yüzde 2’lik bir daralma bekliyor. “Türkiye hiçbir zaman için 2001’i görmez. 2009’un son çeyreğinde hafif bir toparlama olur, ama 2010’un ortasına kadar da çok iyi bir büyüme beklemek zor. Şu an 2010’u kurtarmak önemli. Piyasaların düzlüğe çıkması için dünyadaki bankacılık sistemine güven sağlanmalı, sermaye yapısı güçlenmeli. Bir miktar batan şirket ve konsolide olan sektör görmeliyiz. Büyüme sinyalleri, emtia fiyatlarının yükselmeye başladığı bir ortama denk gelecek” diyor.
Piyasanın içinde bulunduğu bu dönemde Başar’ın yatırımcılara önerdiği en güvenli yatırım aracı mevduat. Önümüzdeki 12 aylık vadede ise hazine bonoları ve özellikle hisse senedi piyasasının cazip olacağını söylüyor.
Sergileri Takip Ediyor
Hafta içi her zaman yoğun bir koşuşturmanın içinde olan Banu Başar, hafta sonları dinlenmeye çalışıyor. Kayak ve yüzme en sevdiği sporlar. Tatilleri de ailesiyle birlikte görmediği ülkeleri kapsayan seyahatlere çıkarak değerlendiriyor. Sanata da ciddi bir ilgi duyan Başar, “Sanat galerilerini, sergileri takip etmeye çalışıyorum” diyor.
Cargıll’i Dönüştüren Türk
Dünyanın tarım ve gıda devi Cargill, 60’dan fazla ülkede faaliyet gösteriyor. 160 bin kişilik çalışan kadrosuyla 120 milyar dolarlık cirosu var. Gıdanın pek çok dalında üretim gerçekleştiren şirket, Türkiye’deki ilk aktif yatırımını 1989 yılında yaptı. 2005 yılına kadar Türkiye’de nişasta üretimiyle adını duyurdu. Hatta “Nişastacı Cargill” olarak anıldı. Ancak 2005 yılında Murat Tarakçıoğlu’nun şirketin ilk Türk genel müdürü olarak görev gelmesiyle büyük bir değişim başladı. Önce yönetimdeki yabancıların oranı azaldı. 1996 yılında 10’un üzerinde yabancının üst düzey olarak görev yaptığı Cargill’de, şimdi tek bir yabancı bile yok. Hatta Tarakçıoğlu’nun ifadesine göre şirket, artık yönetici ithal etmek yerine ihraç ediyor. 24 Türk yönetici Cargill’in yurtdışındaki operasyonlarında çalışıyor.
Yönetimdeki bu farklılığın yanında Tarakçıoğlu’nun öncülük ettiği bir diğer değişim de ürün çeşitliliği. Kısa zaman öncesine kadar nişasta konusuna yoğunlaşan Cargill, Türkiye’de sahibi olduğu iki fabrikasında nişastanın yanında, tatlandırıcılar, kakao ürünleri ve çeşitli gıda aroması üretimi yapıyor. Market raflarında yer alan gıda ürünlerinin yüzde 90’ında, Cargill ürünleri kullanılıyor. Tarakçıoğlu da “Artık nişastacı Cargill olarak değil, gıda şirketi Cargill olarak anılıyoruz” diyerek bu değişimin sonucunu aktarıyor.
Kategorideki genişlemeyle yetinmeyen şirket, yeni ürünlerle de iddialı. Son yıllarda sağlıklı yaşam trendinin önem kazanmasıyla Cargill, sağlığa destek veren omega-3 ve probiyotikler gibi gıda maddeleri de üretiyor. Bu gelişmeyle birlikte şirketin ürün portföyünde, 3 yıl önce sıfır olan yeni ürünlerin payı, bugün yüzde 20’ler düzeyine çıkmış durumda. Tarakçıoğlu, burada yapacakları daha çok iş olduğunu belirtiyor. “Önümüzdeki 3 yıl içinde yeni ürünlere ağırlık verip toplam ürün kategorisi içinde bu ürünlerin payını yüzde 45’lere çıkarmayı hedefliyoruz” diyor.
2008 yıl sonu itibarıyla 400 milyon TL’lik cirosu olan Cargill Türkiye, önümüzdeki dönemde yeni ürünlerle büyümekte kararlı. Türkiye özelinde büyüme hedeflerine ilişkin rakam vermeyen Tarakçıoğlu, Cargill’in global planını paylaşıyor: “Global olarak 2015 yılı hedeflerimiz var. Şu anda şirkette 160 bin kişi çalışıyor. 2015 yılında bunun 2 misline çıkması düşünülüyor. Aynı şekilde 120 milyar dolar olan cironun 195 milyar dolar olması öngörülüyor.”
Hayali Otobüs Şoförü Olmak
Murat Tarakçıoğlu, kendisini zamanını iyi planlayan ve işi delege edebilen bir yönetici olarak tanımlıyor. İş ne kadar yoğun olursa olsun çalışmanın belli saatlerle sınırlanabileceğini düşünüyor. Bu düşüncenin, sadece kendisine değil, tüm Cargill Türkiye ekibine de hakim olduğunu söylüyor. Tarakçıoğlu’nun hobisine gelince… Aslında onun hobisi aynı zamanda çocukluk hayali: Otobüs şoförü olmak. Çocukluğundan itibaren uzun yol otobüs şoförü olmak istediğini ifade eden Tarakçıoğlu, “Bugün kazandığıma yakın bir para kazanıyor olsaydım mutlaka otobüs şoförlüğü yapardım. Bence o koltuğa oturmak çok keyifli. Orada ha Başkan Obama olmuşsunuz ha farklı bir yerin lideri. Bütün dünya ayaklarınızın altında gibi” diyor. Her zaman fırsat bulamasa da kiralama suretiyle bazen otobüs koltuğuna geçen Tarakçıoğlu, bir gün kendi otobüsünü alma hayalini sürdürdüğünü belirtiyor.
“Türkiye’de Üretim Yapmak İstiyoruz”
İsviçreli Schindler, Türkiye’ye gelen ilk asansör şirketi. 1947’den beri Türkiye’de aktif olarak faaliyet gösteriyor. Atatürk Havalimanı’ndaki birçok yürüyen merdiven ve bant Schindler markalı. Bunun yanında Dolmabahçe Sarayı’ndaki Atatürk asansörü de Schindler yapımı. İstanbul’un iki yakasını denizin altından birleştirecek Marmaray Projesi’nde de yine Schindler’in yürüyen bantları kullanılıyor.
14 milyar dolarlık cirosuyla dünyada yürüyen merdiven ve bantlarda bir numara, asansörde de ikinci oyuncu olan şirket, geçtiğimiz yıl global krize rağmen tarihinin en büyük kârlılığına ulaştı. 2007 yılında 13,8 milyar İsviçre Kronu olan cirosu, 2008’de 14 milyar İsviçre Kronu oldu. Kârlılığı da 278 milyon İsviçre Kronu’ndan yüzde 128’lik artışla 634 milyon İsviçre Kronu’na çıktı
Şirket sadece dünyada genelinde değil, Türkiye’de de kârlılıkta rekor kırdı. Schindler Türkiye Genel Müdürü Mete Zadil’in verdiği bilgilere göre Shindler Türkiye, 2008’de kârlılığını 2,5 kat artırdı. Zadil, “Geçen yıl kâr ve kârlılıkta rekor kırdık. Büyüme olarak fena değildik” diyor.
Zadil, kendilerine büyümeyi getirenin yeni ürünlerin yanı sıra insan kaynağına yapılan yatırım olduğunu söylüyor. Tasarruflu ve son teknolojili birçok yeni ürünün dünya genelinde Schindler’e atılım yaşattığını, Türkiye ayağında ise bu ürünlere ek olarak insan kaynağı eğitimlerinin başarıda rol oynadığını belirtiyor. Zadil, “Geçtiğimiz yıl kişisel gelişim ve eğitime ayırdığımız yatırımı 4 katına çıkardık. Bu yıl da tasarruf amaçlı olarak birçok kalemde maliyette kısıtlama yaparken eğitime hiç dokunmadık” diye konuşuyor.
Kriz Schindler’i çok fazla etkilememişe benziyor. Bir kriz bütçesi yapmadıklarını ifade eden Zadil, sözlerine şöyle devam ediyor:
“Bu yıl yüzde 50 büyüme hedefimiz var. Şu ana kadar hedef kitlemizde çok fazla durgunluk hissetmedik. Hala büyük projeler konuşuluyor. Onların yarısı hayata geçtiği takdirde büyüme hedeflerimizi geri çekme nedenimiz olmaz. Zaten bugün ürün satmayı durdursak bile 2010’a kadar montajını yapmamız gereken satışlarımız var.”
Türkiye Schindler için aynı zamanda bir merkez. Pakistan’dan Irak ve Suriye de dahil toplam 10 ülkenin yönetimi Schindler Türkiye üzerinden gerçekleştiriliyor. Ayrıca Afrika’nın bazı ülkelerindeki birçok şirkete Türkiye üzerinden teknik destek veriliyor.
Mete Zadil de gelecek 5 yıla ilişkin hedeflerini açıklarken bu duruma değiniyor. “Büyüme konusunda sadece Türkiye’yi değil, tüm bölgeyi ele alıyoruz. Amacımız burada çevremizle birlikte merkez olarak büyümek. Farklı ülkelere yayılma hedefimiz de var. Planımız şu anki hacmimizin en az 2 katına ulaşmak. İmkan olursa Türkiye’de üretim yapmak istiyoruz” diyor.
Evinde Kendi Teknesini Yapıyor
Mete Zadil, uluslararası şirkette çalışan pek çok yönetici gibi oldukça fazla seyahat ediyor. Geçtiğimiz yılın 17 haftasında yurtdışında olduğunu belirtiyor, “Bu süre bir önceki yıl 22 haftadaydı” diyor. Zadil, tam bir deniz tutkunu. İş yoğunluğundan fırsat buldukça teknesiyle denize açılıyor. Aynı zamanda evinde kurduğu bir atölyede de kendi yelkenlisini inşa ediyor. Yıllardır bu yelkenli üzerinde çalışan Zadil, “4 metrelik ahşap bir yelkenli yapıyorum. Ancak denize açılmak, yapmanın önüne geçtiği için çalışma çok yavaş ilerliyor” diye konuşuyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?