Kur, enflasyonun gerisinde kaldı. Türkiye, birçok sektörde Mısır, Bangladeş, Vietnam ve Çin gibi rakiplerinden 2 ila 5 kat daha pahalı hale geldi. Artan maliyet baskısıyla imalat 13 aydır daralıyor. Girdi enflasyonu ise son bir yılın zirvesine ulaştı. “Ürünün pasaportu yok” diyen sektör yetkilileri, müşterinin fiyat avantajı olan ülkelere yöneldiğine dikkat çekiyor. Türkiye’nin bu tabloyu ancak hız, markalaşma ve yüksek katma değerle tersine çevirmesi bekleniyor.
Enflasyonla döviz arasındaki makas her geçen gün açılıyor. 2024’te döviz kuru yüzde 13-14 artarken enflasyon yüzde 60’a dayandı. Bu fark, Türkiye’yi başta tekstil ve hazır giyim olmak üzere birçok sektörde rakiplerinden 2 ila 5 kat daha pahalı hale getirdi. LC Waikiki Yönetim Kurulu Başkanı Vahap Küçük artık ürünün pasaportu olmadığını söylüyor. “Fiyat avantajı neredeyse müşteri oraya yöneliyor” diyen Küçük, Çin, Hindistan, Bangladeş, Myanmar ve Mısır gibi ülkelerin ucuz iş gücü ve düşük üretim maliyetleriyle öne çıktığını belirtiyor. Bu tabloda, Türkiye’nin rekabet üstünlüğü de hızla aşınıyor.
Hande Yavuz Çalık / [email protected]
Capital Dergisi / Temmuz 2025
İstanbul Sanayi Odası’nın verilerine göre imalat sanayi üst üste 13 aydır daralıyor. Aynı dönemde girdi maliyetleri son bir yılın zirvesine çıkarken nihai ürün enflasyonu 7 ayın en yüksek seviyesine ulaşmış durumda. PwC Türkiye’nin 2024 yılı analizine göre Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ilk 10 ürün grubunda rekabet gücü son beş yılda geriledi.
Artan maliyetler sadece tekstili değil çelikten mobilyaya birçok sektörü zorluyor. Uzmanlara göre artık çıkış yolu düşük maliyetten değil hız, markalaşma ve yüksek katma değerden geçiyor.
“İYİ OLDUĞUMUZ BİR FAKTÖR YOK”
Hazır giyim, artan maliyetler nedeniyle küresel pazarda rekabet avantajını kaybeden sektörlerin başında geliyor. Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği (TGSD) Başkanı Toygar Narbay, en büyük rakipleri Uzak Doğu ülkeleri olmakla birlikte son dönemde Kuzey Afrika ülkeleri olan Mısır, Fas ve Tunus’un da rekabette ön plana çıkmaya başladığını söylüyor. Narbay, “Yabancı alıcılar, lojistik, kalite, hız, tasarım ve iletişim avantajlarımız nedeniyle bize yıllardır rakiplerimizden yüzde 20-25 daha yüksek fiyat ödüyordu. Ancak son iki yılda uygulanan para politikası nedeniyle bu fark kapandı. Artık Uzak Doğu ile aramızda yüzde 61, Kuzey Afrika ile yüzde 46 fiyat farkı oluştu. Alıcılar da bu farkı ödemek istemiyor.”
Narbay’a göre Türk şirketlerinin iş gücü maliyetleri rakiplerine kıyasla 3-4 kat daha yüksek. Enerji maliyetleri 2 kat fazla, döviz bazında finansman maliyetleri ise yaklaşık yüzde 25 yukarıda. Narbay, “Bizim maliyetlerde rakiplerimizden daha iyi olduğumuz hiçbir faktör yok” diye konuşuyor. Peki sektörün rekabetçiliğini geri kazanmasının yolu ne? Narbay, çözüm önerilerini şöyle sıralıyor:
“Kur dönüşüm primi net ihracata verilmeli. Net ihracata yüzde 10 prim talep ediyoruz. KOSGEB’in, aralarında hazır giyimin de olduğu emek yoğun dört sektöre verdiği 2.500 TL destek, ölçek gözetmeksizin tüm şirketlere yayılmalı. Eximbank reeskont fa[1]izleri politika faizinin yarısı olmalı ve faiz tahsilatı dönem sonunda yapılmalı. Bozulan bilançolar nedeniyle kredi limitlerini artıramayan şirketler KGF ile desteklenmeli. Eximbank kredilerinin ihracat/kredi rasyosu da yeniden artırılmalı. 2018’de bu oran yüzde 16’ydı, 2024’te yüzde 9’a düştü.”
“REKABET AVANTAJINI KAYBEDİYORUZ”
Üretim maliyetlerindeki hızlı artış, Türkiye’nin rekabetçi olduğu alanlardan biri olan otomotiv sektörünü derinden etkiliyor. Türkiye’nin en büyük üretim ve ihracat kalemlerinden biri olan sektörde hem iş gücü maliyetleri hem enerji fiyatları hızla yükseliyor. Anadolu Grubu Otomotiv Grup Başkanı Bora Koçak, durumu şöyle özetliyor: “Türkiye’de otomotiv sektöründe personel maliyetleri bırakın Avrupa’yı, Asya ile bile aynı seviyeye yükseldi. Japonya’daki çalışanla Türkiye’deki çalışan neredeyse aynı ücreti alıyor. Üç yıl önce metal sanayisinde 1.000 Euro’nun altında olan ücretler, bugün 3.000 Euro’ya yaklaştı.”
Türkiye otomotiv sektörü, 2024 yılında artan üretim maliyetleri ve uluslararası rekabet baskısıyla karşı karşıya kaldı. Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) verilerine göre, toplam üretim bir önceki yıla göre yüzde 7 azalarak 1 milyon 365 bin 296 adede geriledi.
OSD Başkanı Cengiz Eroldu, işçilik maliyetlerinin 2021’den 2024’e üç kat arttığını belirtiyor. Türkiye’nin mavi yakalı iş gücü maliyetlerinde Romanya’yı geçtiğini, beyaz yakalı çalışanlarda ise İspanya seviyesine ulaştığını ifade ediyor. Eroldu, “Rekabetçiliğimizi iyileştirmeye ihtiyacımız var. 2021 yılında Türkiye işçilik ücreti 4,9 Euro iken 2023’te 8, 2024’te 11 Euro’lara geldik. 2025’te Polonya, Çek Cumhuriyeti, Romanya’yı geçtik. Türkiye hala rekabetçi ama Avrupa Birliği dışındaki ülkelere karşı rekabet avantajımızı kaybediyoruz” diyor.
Bu durum, Türkiye’nin otomotiv üretiminde rekabet gücünü zayıflatırken kapasite kullanım oranlarını yüzde 70 seviyelerine düşürdü. Ayrıca, enerji fiyatlarındaki artış ve döviz kurlarındaki dalgalanmalar da sektördeki üretim maliyetlerini yükseltmeye devam ediyor. Sektör temsilcileri, bu maliyet baskılarının Türkiye’nin otomotiv ihracatında rekabet avantajını azaltabileceği konusunda uyarılarda bulunuyor.
“FARK KAPANDI”
Türkiye’nin temel sanayi kollarından biri olan çelik sektöründe de son yıllarda maliyet baskısı ve küresel rekabet koşulları giderek ağırlaşıyor. Hasçelik Yönetim Kurulu Başkanı Naci Faydasıçok, sıkışan tabloyu şöyle özetliyor: “Türkiye’de işçilik maliyetleri 2020’den bu yana yüzde 80-100 arasında arttı. Enerji maliyetlerindeki artış yüzde 200-250’ye ulaştı. Finansman maliyetleriyse yüzde 300’ün üzerinde yükseldi. Bu tablo, maliyet yapımızı rakip ülkeler karşısında ciddi biçimde zayıflattı.”
Türkiye’nin başlıca rakipleri arasında Çin, Hindistan, Vietnam, Güney Kore, İtalya ve Almanya yer alıyor. Faydasıçok, bu ülkelerin birçok alanda Türkiye’ye göre daha avantajlı olduğunu vurguluyor. “Hindistan’a göre yaklaşık 3 kat daha yüksek işçilik maliyetimiz var. Çin, enerji maliyetlerinde yüzde 40-50 daha avantajlı. Almanya’da sanayi kredileri yüzde 2-3 seviyesindeyken bizde yüzde 50’yi aşıyor. Vietnam gibi ülkeler ise entegre tedarik zincirleri sayesinde navlunda yüzde 20-30 daha rekabetçi” diyor.
Sektördeki bu değişim son 3 yılda hızlanmış görünüyor. COVID-19 sonrası dönemde yükselen enerji fiyatları, artan döviz kurları ve faiz oranlarıyla küresel jeopolitik gerilimler çelik üretiminde Türkiye’nin önceki maliyet avantajlarını önemli ölçüde törpüledi. “Eskiden enerji ve iş gücü maliyetinde avantajlıydık. Şimdi o fark kapandı. Rekabet gücümüz fiyat bazında zayıfladı. Ama esnek üretim yapımız, katma değerli ürün kabiliyetimiz ve Avrupa’ya olan coğrafi yakınlığımızla hala güçlü konumdayız” diyen Faydasıçok, Türkiye’nin üretimde kalite ve hızla fark yaratabileceğini belirtiyor. Rekabetçiliğin yeniden kazanılması için enerji dönüşümünün hızlandırılması, düşük faizli finansman modellerinin geliştirilmesi ve dijitalleşmeye odaklanılması gerektiğini ifade eden Faydasıçok, “AB ile Gümrük Birliği güncellenmeli, ihracat avantajı korunmalı. Katma değerli ürünlere ve teknolojiye dayalı üretim artırılmalı” diye konuşuyor.
FİNANSMAN ETKİSİ
Alüminyum sektöründe uzun yıllardır yüksek ihracat oranıyla öne çıkan Türkiye, son yıllarda artan maliyet baskısı ve küresel rekabet nedeniyle zorlayıcı bir süreçten geçiyor. Asaş Genel Müdürü Derya Hatiboğlu, Türkiye’nin ihracatında en büyük payı Avrupa Birliği, Kuzey Amerika ve çevre ülkelerin oluşturduğunu belirtiyor. “Avrupa Birliği’nde en önemli rakiplerimiz Çin ve maliyet yapısı daha esnek olan İspanya, İtalya, Polonya gibi ülkeler. Körfez bölgesi üreticileri de bu pazarda daha sık görünür hale geldi” diyor. Komşu ülkelere yapılan ihracatta ise Çin’in rekabet gücünün belirginleştiğine dikkat çekiyor. “Irak, Azerbaycan ve Türkiye Cumhuriyetleri gibi pazarlarda en büyük rakibimiz Çin. Kuzey Amerika’da ise Çin’e ek olarak Endonezya, Malezya, Hindistan, Vietnam ve Körfez ülkeleriyle rekabet halindeyiz” ifadelerini kullanıyor.
Hatiboğlu’na göre Avrupa pazarında rakiplerin müşterilere daha yakın ve finansman maliyetlerinin düşük olması Türk üreticiler açısından önemli bir dezavantaj yaratıyor. “Fiyat rekabetinin çok güçlü olduğu bu dönemde, Türk üreticileri olarak en büyük sıkıntımız bu. Uzak Doğu’nun üretim büyüklüğünün getirdiği maliyet avantajı da bizim önümüzdeki en büyük engel” diyor. Genel anlamda maliyet anlamında Türkiye’nin ciddi bir üstünlüğünün kalmadığına dikkat çeken Hatiboğlu, “Türkiye rekabet gücü ve üretim esnekliği yüksek bir ülke. Bu sayede rekabet devam ediyor ama kâr marjları düşüyor, yatırım iştahı azalıyor. Özellikle finansman erişimi konusunda şirketler ciddi güçlük yaşıyor. İhracatçılara ucuz finansmana daha kolay erişim imkanı sağlanması gerekiyor. Katma değerli ürünlere yönelmek ve verimli üretim teknikleri uygulamak bugün her zamankinden daha elzem” diye konuşuyor.
ZORLAYAN FAKTÖRLER
Mobilya sektöründe Türkiye, güçlü üretim kapasitesi ve zengin hammadde kaynaklarıyla hem iç pazarda hem ihracatta önemli bir rol üstleniyor. Doğanlar Mobilya Grubu CEO’su İsmail Doğan, başlıca rakip ülkeler arasında İtalya, Çin, Almanya, Polonya ve ABD’yi gösteriyor. “İtalya tasarım ve marka imajıyla, Çin işçilik ve üretim kapasitesiyle, Almanya kalite ve mühendislik gücüyle, Polonya ise lojistik avantajı ve üretim maliyetiyle öne çıkıyor” diyor. Türkiye’nin uluslararası rekabette en çok zorlandığı alanlar arasında tasarım, markalaşma, finansman maliyetleri ve kur istikrarı yer alıyor. Son 5 yılda yaşanan maliyet artışları da sektörü doğrudan etkiliyor. Doğan, özellikle hammadde, enerji ve iş gücü maliyetlerinin yükseldiğine dikkat çekiyor. Türkiye’nin rakiplerine kıyasla maliyet açısından avantajlı olduğu noktalar ise sınırlı.
Doğan’a göre geçmişte Çin’deki işçilik maliyetleri Türkiye’nin 2-3 kat altındayken bugün bu fark 1,5 kata kadar indi. Doğan, “Yüksek faiz oranları, yatırım ve işletme sermayesi maliyetlerini artırarak rekabet gücünü olumsuz etkileyebiliyor. Finansman maliyetlerinin yüksek seyretmesi, kurdaki dalgalanma ve bazı rakip ülkelerin üretim süreçlerinde daha ileri teknoloji kullanması da Türkiye’nin rekabet gücünü zorlayan faktörler arasında yer alıyor” diyor. Doğan’a göre çözüm çok boyutlu bir strateji. Bu kapsamda yapılması gerekenleri de şöyle paylaşıyor: “Tasarım ve markalaşmaya yatırım yapılmalı. Üretimde verimliliği artırmak için teknoloji ve otomasyon kullanılmalı. Sürdürülebilir üretim uygulamaları yaygınlaştırılmalı. Ayrıca, nitelikli iş gücünü geliştirecek eğitim programlarına ağırlık verilmeli. Bu adımlar koordineli atılırsa Türkiye mobilya sektöründe daha rekabetçi ve güçlü bir konuma gelir.”
ACİL ÇÖZÜM
Ayakkabı sanayinde de küresel ölçekteki maliyet baskısı ve rekabet koşulları sektörün sürdürülebilirliğini zorluyor. AYSAD Yönetim Kurulu Başkanı Sait Salıcı, Türkiye’nin başlıca rakipleri arasında Çin, Vietnam, Hindistan, Endonezya ile İtalya, İspanya ve Portekiz gibi Avrupa Birliği ülkelerinin yer aldığını belirtiyor. “Asya ülkeleri iş gücü maliyeti ve üretim kapasitesiyle öne çıkarken Avrupa ülkelerini tasarım, kalite ve niş pazarlardaki rekabet gücü ön plana taşıyor” diyor.
Son 5 yılda maliyetlerde yaşanan sert artış, sektörün küresel rekabetteki konumunu doğrudan etkiliyor. İşçilik maliyetlerinde ortalama yüzde 120 ila 150 arasında artış gözlemlendiğini belirten Salıcı, bu artışta döviz kurları ve asgari ücret yükselişinin etkili olduğunu ifade ediyor. Hammadde maliyetleri ise yüzde 90 ila 130 aralığında artmış durumda. Deri, tekstil, sentetik malzemeler ve kimyasallarda küresel tedarik zincirindeki bozulmalar da bu tabloyu etkileyen unsurlar arasında yer alıyor.
Diğer birçok sektörde olduğu gibi Türkiye’nin rakip ülkelerle maliyet kıyaslamasında en belirgin fark iş gücü maliyetlerinde ortaya çıkıyor. “Çin ve Vietnam gibi ülkelerde iş gücü maliyetleri Türkiye’ye göre ortalama 3 ila 5 kat daha düşük. Bu durum, emek yoğun üretim süreçlerinde rekabet avantajımızı ciddi biçimde zedeliyor” diyen Salıcı, “Bazı özel kimyasallar ve sentetik malzemelerde Avrupa’dan yapılan ithalatlarda döviz kuru etkisiyle maliyetlerimiz zaman zaman eşitleniyor ya da üzerine çıkabiliyor. Asıl fark, rakip ülkelerdeki kur istikrarı ve ölçek ekonomisi kaynaklı avantajlardan doğuyor” diyor.
Salıcı sektörün küresel pazardaki konumunu koruyabilmesi için acil çözüm alanlarını da şöyle sıralıyor: “İş gücü maliyet artışları kontrol altına alınmalı, enerji verimliliği yatırımları teşvik edilmeli, yerli hammadde üretimi desteklenmeli ve lojistik altyapısı güçlendirilmeli. Aksi takdirde sektörün büyümesi ve ihracattaki payını artırması zorlaşacak.”
“RAKİP ÜLKELER FARKI AÇIYOR”
ŞENOL ŞANKAYA
YEŞİM GROUP CEO’SU
ZORLUKLAR
Türkiye, uzun yıllardır tekstilde güçlü bir oyuncu olsa da son dönemde maliyet baskıları ve finansal belirsizlikler nedeniyle zorluklar yaşıyor. Özellikle işçilik maliyetleri, enerji fiyatları, finansmana erişim ve serbest ticaret anlaşmalarının sunduğu avantajlar, Türkiye’nin rekabet ettiği ülkelerle arasındaki farkı giderek açıyor. Bugün en büyük rakiplerimiz arasında Çin, Bangladeş, Vietnam, Hindistan, Pakistan ve Mısır öne çıkıyor. Bu ülkelerin avantajları yalnızca işçilik maliyetleriyle sınırlı değil. Enerji fiyatlarının düşük olması, hammaddeye daha uygun fiyatlarla ulaşabilmeleri ve bazı ülkelerin gümrüksüz ihracat yapabilmesi, Türkiye’ye kıyasla daha rekabetçi olmalarını sağlıyor.
REKABETÇİLİK
Türkiye’de son yıllarda özellikle işçilik maliyetleri yüzde 80 arttı. Bu oran döviz bazında, artışın çok üzerinde seyrederek iki katına çıktı. Normal şartlarda toplam maliyet içinde işçiliğin payının yüzde 15-20 aralığında olması gerekirken bugün yüzde 30-35 seviyelerine yükselmiş durumda. Bu da maliyet yapımızı bozarak rekabet gücümüzü ciddi şekilde zorluyor. Ayrıca döviz kurunun enflasyon kadar yükselmemesi, hatta enflasyonun yüzde 50’sinin bile altında kalması, maliyetlerimizin TL bazında artarken döviz bazında aynı oranda artmamasına neden oldu. Türkiye’nin tekstil sektöründe rekabetçiliğini koruyabilmesi için hız, kalite, inovasyon ve maliyet dengesini bir arada yönetmesi gerekiyor. Yüksek enflasyon ve döviz kuru dalgalanmalarını kontrol altında tutulması ve böylelikle üretim maliyetlerinin düşürülmesi en öncelikli odaklanılması gereken konu.
“SAVUNMADA MALİYET YÜZDE 130 ARTTI”
Z. BURAK MERCAN / ALTINAY SAVUNMA TEKNOLOJİLERİ GM
REKABET KİMLERLE?
Türk savunma sanayi son yıllarda küresel pazarda önemli bir aktör haline geldi. Türkiye, özellikle insansız hava sistemleri, kara platformları, deniz sistemleri ve mühimmat teknolojileri alanlarında dünya çapında rekabet gücüne sahip. Bu kapsamda, ABD, Çin ve Rusya gibi büyük üretici ülkeler global ölçekte ana rakipler olmakla birlikte pazar bazlı değerlendirildiğinde Güney Kore, İsrail, İtalya, Polonya ve BAE gibi ülkelerle de rekabet halindeyiz. Türkiye, yerli tasarım kabiliyeti, mühendislik kalitesi, fiyat/ performans dengesi ve kısa teslim süresi avantajları sayesinde özellikle Orta Doğu, Afrika, Güneydoğu Asya ve Latin Amerika gibi bölgelerde ciddi bir tercih edilme potansiyeli oluşturdu. Ülkemiz, platform üretiminin yanı sıra alt sistem ve görev kritik teknolojileri de ihraç eden bir konumda.
DAHA VERİMLİ YAPI
Son 5 yılda hem küresel ölçekte hem Türkiye özelinde yaşanan ekonomik ve jeopolitik gelişmeler savunma sanayinde maliyet yapısını ciddi biçimde etkiledi. Üretim maliyetlerinde 2019–2024 arasında TL bazında ortalama yüzde 100–130 aralığında bir artış yaşandı. Özellikle enerji, işçilik ve hammadde kalemleri bu artışta belirleyici. Enerji maliyetleri TL bazında yaklaşık yüzde 200’ün üzerinde arttı. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye; mühendislik maliyetleri, üretim çevikliği ve entegrasyon hızı açısından gelire oranla daha verimli bir yapıya sahip. Almanya, Fransa ve Güney Kore gibi ülkelerle karşılaştırıldığında, Türkiye’de mühendislik ve üretim maliyetleri yüzde 30–40 daha rekabetçi seviyede. Bununla birlikte ABD, Çin ve İsrail gibi ülkeler; uzun vadeli planlama, yüksek hacimli üretim ve teknolojiye dayalı otomasyon sistemleri sayesinde bazı alt sistemlerde daha düşük birim maliyetlere ulaşabiliyor. Türkiye olarak bu farkı; daha çevik mühendislik, çok fonksiyonlu ekiplerle çalışma ve tasarımdan sahaya kadar olan zinciri entegre biçimde yönetme kabiliyetimizle kapatıyoruz.
“MALİYETLERİ PLANLAMAKTA ZORLANIYORUZ”
FATİH YÜCELİK / TÜRKÇİMENTO YÖNETİM KURULU BAŞKANI
EN BÜYÜK ARTIŞ
Çimento sektörünün üretim maliyetleri içinde yüzde 70-85 oranıyla en büyük pay enerji kalemi. Özellikle kömür çok büyük oranda yurt dışından ithal edildiği için döviz kurunda yaşanan volatilite enerji maliyetlerimizi daha da artırıyor. Son 5 yılda en büyük maliyet artışı yaklaşık yüzde 900 ile ithal kömürde yaşandı. Rusya krizi döneminden bu yana bahsettiğimiz bu dalgalanmalarla enerjinin maliyet kalemimizdeki payı da değişiklik gösteriyor. Ülkemizde elektriğin büyük bir bölümü yine ithal olan doğal gaz ile üretildiği için aynı volataliteden burada da bahsedebiliriz. Volatiliteden dolayı maliyetleri planlamakta zorluklarla karşılaşıyoruz.
“RAKİBİMİZ”
Türk çimento sektörünün en önemli ihracat pazarı ABD’dir. Bu pazar için en büyük rakibimiz Vietnam. Vietnam’ın rekabette avantajı, lojistik ve düşük enerji maliyetleriyken diğer önemli pazarlarımız olan Orta Doğu ve Avrupa’ya yakınlıkları dolayısıyla Cezayir ve Mısır da önemli birer rakip konumunda. Bu ülkeler, Türkiye’ye kıyasla enerji maliyetlerinin daha düşük olmasıyla daha rekabetçi fiyatlarla ihracat yapabiliyor. Önümüzdeki dönemde SKDM’nin devreye girmesiyle emisyonu düşük ürünlerin daha avantajlı hale geleceği bir süreç yaşayacağız. Sektörümüzün bu konuda gerekli yatırım ve tedbirleri alarak yeni ihracat stratejileri belirlediğini görüyor ve destekliyoruz. Dünya genelinde ihracatı sürdürebilmek için ticaret tarifeleri ve karbon vergilerinin belirleyici olacağını düşünüyoruz.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?