Tüketimde büyüme hesapları

EuroStat verileri, Türkiye’deki brüt asgari ücretin Euro cinsinden 2011’deki asgari ücretle neredeyse aynı seviyede kaldığını gösteriyor...

11.01.2022 09:37:000
Paylaş Tweet Paylaş
Tüketimde büyüme hesapları

Aslı Sözbilir

Buna yüzde 20’ye yaklaşan tüketici enflasyonu eklenince alım gücünün düşmesi kaçınılmaz. Bu verilerle Türkiye, tüketimde neredeyse tüm sektörlerde Avrupa’nın gerisindeki pozisyonunu koruyor. Mobilya ve yumurta gibi alanlarda 2-3 yıl içinde Avrupa tüketimini yakalama planları yapılırken, kozmetik, yalıtım, meyve suyu gibi sektörlerde bu rakam, 10 yıla varıyor. Ancak bankacılık, sigorta ve kırmızı et gibi alanlarda farkın kapanması zor görünüyor.

Bundan tam 10 yıl önce Avrupa’da, her bin kişiye 605 otomobil düşüyordu. 2020 yılında bu rakam, 657’ye ulaştı. Yani Avrupa’da bin kişiye düşen otomobil sayısı, 10 yılda yüzde 8,6 arttı. Türkiye ise Avrupa’dan daha hızlı büyüdü. 2010’da bin kişiye düşen otomobil sayısı sadece 143’tü. On yılda bu rakam yüzde 46 artarak 209’a ulaştı. Bu rakamlar özetle şunu söylüyor: 2010 yılında Avrupa’ya göre Türkiye’nin tüketimi 4,2 kat azken bugün bu fark 3,1 kata indi. Düşüş var, ancak fark neredeyse korunuyor. İşte bu fark, pek çok sektör için “yüksek büyüme potansiyeli” anlamına geliyor. Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) Başkanı Haydar Yenigün, “Ülkemiz benzer yapıdaki Sırbistan, Brezilya, Meksika gibi ülkelerle karşılaştırıldığında araç sahipliğinde oldukça geride. Bu değerlendirmeye göre ülkemizde iç pazarın gelişimi için ciddi bir potansiyel olduğunu söylemek mümkün. Pazarı destekleyici politikalarla önce 1,5 milyon ardından 2 milyona varan bir pazar potansiyeline sahibiz” diyor. Peki, bu potansiyel diğer sektörlerde ne durumda? Bunu anlayabilmek için 20 sektörde Avrupa ile Türkiye arasındaki tüketim farkına ve bunların 10 yıllık değişimine baktık. İki istisna dışında, Türkiye’nin, düşük gelir düzeyi, ekonomideki belirsizlikler ve tüketim alışkanlıkları gibi nedenlerle 2010’daki, Avrupa’nın oldukça gerisindeki pozisyonunu koruduğunu gördük. Sektörlerin tüketimde Avrupa’yı yakalama projeksiyonu ise genelde 2030 ila 2050 yılları arasında değişiyor. Yine de sektörlerde bu makasın son 10 yılda kısmi de olsa daralması bir nebze umut veriyor. 

“PARİS” UMUDU

Son 10 yıla baktığımızda Avrupa ve Türkiye arasındaki tüketim makasını en çok daraltan sektör yalıtım oldu. AB’de bugün kişi başına yalıtım malzemesi tüketimi, ülkemizdeki kişi başına tüketimin yaklaşık 3 kat üstünde. 10 yıl önce ise bu fark yaklaşık 8 kattı. Uzmanlar, makasın kapanmasında Türkiye çapındaki kentsel dönüşüm faaliyetlerinin etkili olduğunu düşünüyor. İZODER Başkanı Emrullah Eruslu, ek olarak pandeminin son 2 yıldaki “olumlu” etkisine de dikkat çekiyor ve ekliyor: “Pandemi etkisiyle evde geçirilen zaman artınca, konfor ihtiyacı ve enerji maliyeti konusunda da farkındalık yaşandı. Enerji verimliliği sağlamak için ısı yalıtımı uygulamalarında artış oldu. Paris Anlaşması’nın onaylanması sonucu enerji verimliliği mevzuatlarının AB seviyesine getirilmesi ve Kentsel Dönüşüm Eylem Planı’nın hızlandırılması durumunda 10 yıl içinde kişi başı tüketimde Avrupa’yı yakalayacağımızı düşünüyorum.” Avrupa ile arasındaki tüketim makasını son 10 yılda en çok daraltanlardan biri de kozmetik sektörü... 2010’da Avrupa’da kişi başına düşen kozmetik harcaması Türkiye’nin 5 katıyken, bu fark 2020’de 2,6 kata indi. Kozmetik Üreticileri ve Araştırmacıları Derneği Başkanı Levent Kahrıman, pandemi sürecinde dünya genelinde pazarda yüzde 10’luk gerileme kaydedildiğini söylüyor. Makasın halen Avrupa lehine açık olmasını ise satın alma gücü kadar tüketim yaklaşımıyla da ilişkilendiriyor. “Türkiye’de tek bir ürünle birden fazla ihtiyacı giderme alışkanlığı mevcut. Yerli üretimin artması, daha rekabetçi fiyatların oluşmasıyla birlikte tüketim ortalaması artacaktır. Tüketicilerin hangi ürünlerden hangi faydaları sağlayacağına yönelik bilgilendirme çalışmalarıyla birlikte 10 yıl içinde Avrupa ortalamasına yaklaşılacaktır.” 

POLİTİKAYA BAĞLI 

Tüketimde son 10 yılda Avrupa’ya önemli ölçüde yaklaştığımız bir diğer alan da internet. 2010’da internete erişim sağlayan hanelerin oranı AB’de yüzde 68,7, Türkiye’de ise yüzde 39,8’di. 2020’ye geldiğimizde bu oranlar Avrupa’da yüzde 87,9, Türkiye’de yüzde 77,7 oldu. Yani aradaki fark 1,7 kattan 1,1 kata düştü. TÜBİSAD Dijital Dönüşüm Endeksi Raporu yazarlarından Ümit İzmen, AB’nin son açıkladığı Digital Decade (Dijital Onyıl) 2030 hedefleri kapsamına dikkat çekiyor ve ekliyor: “2030’da belli bir nüfus yoğunluğunun olduğu her yerde, 5G ile herkesin gigabit hızında internet erişiminin olması planlanıyor. Türkiye de benzeri bir atılım yapmalı. Pandemi tüm dünya gibi Türkiye’de de dijitalleşmeyi hızlandırdı. Ancak altyapının güçlü olmadığı bölgeler için dijitalleşmenin hız kazandığını söylemek mümkün değil.” Bilgisayara erişim konusunda ise Avrupa ile aramızdaki fark 10 yıl sonunda hemen hemen aynı görünüyor. 2010’da bilgisayara erişim sağlayan hanelerin oranı AB’de Türkiye’den 1,7 kat fazlayken, 2020’de bu fark sadece 1,6 kata düşmüş durumda. İzmen, 2007-2012 arasında bilgisayar penetrasyonunun Türkiye’de hızlı artış gösterdiğini (yüzde 27’den 50’ye) ancak daha sonra durakladığını söylüyor. Aynı dönemde AB’de artışın devam ettiğini (yüzde 64’ten yüzde 84’e çıktı) vurgulayan İzmen, buradaki trendi şöyle açıklıyor: “Türkiye’de bilgisayar yerine tablet ve akıllı cep telefonu kullanımı artmaya başladı. Bu durumun Türkiye’de kullanımın oyun, sosyal medya, alışveriş gibi alanlara yoğunlaşması ve bu alanlar için tablet veya akıllı telefonların yeterli olmasından kaynaklandığı düşünülebilir. Türkiye’de bilgisayar kullanımındaki artış iş ve eğitim amaçlı bilgisayar kullanımında hızlanmaya bağlı olacaktır.” 

“ALACAK YOLUMUZ VAR”

Avrupa ile Türkiye arasında yumurta tüketimi farkı geçtiğimiz 10 yılda 1,5 kattan 1,04 kata indi. YÜ- SAD Başkanı Metin Akman, Avrupa’da kişi başına yumurta tüketimi sabit veya düşme eğilimindeyken, Türkiye de artış trendinde olduğunu söylüyor ve “Bunun nedeni en ucuz hayvansal protein kaynağının yumurta olması ve sosyo demografik gelişmelerin her iki coğrafyada farklı oluşu” diyor. Yine de Avrupa’da halen kişi başına tüketimin Türkiye’den daha yüksek olduğuna dikkat çeken Akman, bu durumu şöyle açıklıyor: “İleri işlenmiş yumurta ürünleri Avrupa’da toplam üretimin yüzde 25’ini temsil ederken, bu oran Türkiye’de yüzde 7’ler civarında. Yani biz Türkiye de yumurtayı elle kırmaya devam ederken, Avrupa yüzde 25’ini robotlarla kırıyor diyebiliriz. İleri işlenmiş yumurta ürünlerinin üretimi ve kullanımı arttıkça Türkiye gelecek 5 yılda Avrupa’yı yakalayabilir.” Süt tüketimine baktığımızda da kısmen Avrupa’ya yakınlaşma söz konusu. Ulusal Süt Konseyi verilerine göre Avrupa ve Türkiye arasındaki kişi başı süt tüketimi farkı 10 yıl önce 2 kattan fazlayken bu makas 2020’de 1,5 kata indi. Pınar Süt Genel Müdürü Gürkan Hekimoğlu, pandemide sağlık hassasiyetiyle özellikle ambalajlı süte yönelim olduğunu söylerken yine de farkın büyüklüğüne dikkat çekiyor ve şöyle devam ediyor: “Türkiye’de toplam süt ve süt ürünleri kişi başı tüketimi yıllık 276 kg. Ancak sadece süte baktığımızda rakam 39,7 kg ile Avrupa’nın oldukça altında. Bu farkı ülkelerin farklı tüketim alışkanlıklarının olmasına bağlamak yanlış olmaz. Bilinçlendirme çalışmalarıyla 40’tan fazla besin öğesini içeren yaşamın en değerli içeceğine olan ilgi gün geçtikçe daha da artacaktır.” 

“20 YIL GEREK” 

Gıda tarafında 10 yıllık verilere baktığımızda et tüketiminin fiyat bağlantılı olarak yumurta ve süt kadar şanslı olmadığı görülüyor. Kişi başı yıllık et tüketimi, Türkiye’de 10 yıl önce 25 kilogram seviyelerindeyken, bugün 35 kilogram bandına geldi. Avrupa’da ise kişi başına tüketim 10 yıl önce bu rakam 80 kilogram bandındayken bugün 85 kilogram seviyesine çıktı. Kanarya Et Grup Yönetim Kurulu Başkanı Burak Şahin, “Türkiye’de her ne kadar artış olsa da Avrupa’nın çok altındayız. Avrupa’daki artışı ise Doğu Avrupa ülkelerindeki orta gelirin artışı tetikliyor. Et tüketiminin kültürel alışkanlıklar kadar gelirle de doğrudan bir ilişkisi bulunuyor” diyor. Şahin, Türkiye’nin kişi başına düşen tüketimde Avrupa’yı yakalaması için minimum 20 yıl gerektiğini belirtirken, bu farkın kapanması için hayvancılığa dair politikaların gözden geçirilmesi gerektiğini vurguluyor. Kanatlı eti tüketiminde ise daha hazin bir tablo var. Kanatlı eti, Türkiye’nin 10 yıl önce Avrupa’dan burun farkıyla da olsa (1,07 kat) önde olduğu nadir sektörlerdendi. 2020 itibarıyla baktığımızda ise Avrupa’nın (1,2 kat ile) bu alanda da Türkiye’yi geçtiği görülüyor. Beyaz Et Sanayicileri ve Damızlıkçıları Birliği Derneği Başkanı Naci Kaplan, “Son 3 yılda ülkemizde yaşanan krizler ve son dönemde alım gücünün azalmasına bağlı olarak et tüketiminde artış kaydedilmedi. Tavuk etinin de aynı nedene bağlı artış göstermediğini söyleyebiliriz” diyor. 

REFAHA BAĞLI

Gelir seviyesine bağlı olarak tüketimin etkilendiği bir diğer sektör ise hijyenik kağıt. Kişi başı tüketimde Avrupa ile aramızdaki fark son 10 yılda pandeminin sektöre pozitif etkisine rağmen 3 kattan 2,5 kata düşebilmiş. Lila Group CEO’su Alp Öğücü, pandeminin ilk aylarında ev içi tüketimdeki artışın “yaşanıp geçtiğini” söylüyor. Öğücü, “Ev dışı kanal kapanmalar sebebiyle düşerken kısmi olarak ev içi kullanım artmış oldu dolayısıyla bir dengelenme süreci yaşandı” diyor. Öğücü’ye göre hijyenik temizlik kâğıdı kullanım oranları ülkelerin milli gelir seviyesiyle doğru orantılı: “Dolayısıyla ne zaman ki kişi başı GSYİH İspanya, İtalya seviyesini yakalar hijyenik temizlik kâğıdı tüketiminde de Avrupa seviyelerine ulaşırız.” Refah konusu, tüketim tercihleriyle beraber meyve suyu tüketiminde de belirleyici olarak karşımıza çıkıyor. Son 10 yılda hem Avrupa hem de Türkiye’de kişi başı meyve suyu tüketimi azalmış görünse de, Avrupa ile aramızdaki fark ancak 2,1 kattan 1,8 kata inebilmiş. MEYED Başkanı Ozan Diren, “Türkiye’de kişi başına düşen tüketimin Avrupa’dan daha az olmasının nedeni tüketim alışkanlıklarıdır. Meyve suyu ülkemizde daha çok iki okazyonda tüketilir: Birincisi kahvaltıda, ikincisi atıştırmalıkların yanında. Oysa Avrupa’da meyve suyunu tüketim anları çok daha çeşitli. Ayrıca satın alma gücü ve satın alma öncelikleri de bu farkın oluşmasında diğer etkenler” diyor. Diren, pandemi döneminde de tüketimin daha çok üst gelir grubunda arttığını söylüyor. Diren, “Tüketim eğilimleri, satın alma gücündeki değişkenler, satın alma öncelikleri göz önünde bulundurulduğunda Türkiye’nin Avrupa’daki tüketim seviyesini yakalaması ancak orta ve uzun vadede (5-10 yıl) mümkün olabilir” diye konuşuyor. 

TÜKETİCİNİN TERCİHİ

Tüketim tercihlerinin gelir bağımsız etkilediği bir diğer sektör de zeytinyağı. Kişi başına tüketimde Avrupa ile aramızdaki fark, son 10 yılda 10 kattan 7,5 kata düşse de tüketim seviyelerine baktığımızda uçurum dikkat çekici. Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Davut Er, Türkiye’nin zeytinyağı üreten ülkeler arasında kişi başına en az zeytinyağı tüketen ülke konumunda olduğuna dikkat çekiyor. Bunun esas olarak Avrupalı ve Türkiye arasındaki beslenme alışkanlıklarına bağlayan Er, durumu şöyle özetliyor: “Ülkemizde geçmiş yıllara nazaran kişi başına tüketim 1 litre seviyesinden 2 litre seviyesine çıksa da yeterli olduğunu söylemek mümkün değil. Üretici ülkelerden Yunanistan, İtalya, İspanya’da kişi başı 15 kg’ın üzerinde tüketim yapılıyor. Bu ülkelerde 1960’dan bu yana, temel bileşeni zeytinyağı olan geleneksel Akdeniz beslenme modeli uygulanıyor. Ülkemizde de popülaritesi son yıllarda artsa da özellikle İç ve Doğu Anadolu ile Karadeniz’de zeytinyağı tüketimi oldukça düşük. Hedefimiz zeytinyağı tüketimini kısa vadede 5 kg seviyesine çıkarmak.” Plastik ise değişen tüketici tercihlerine göre son 10 yılda kişi başı tüketimi görece artıran sektörlerden. 2010’a göre kişi başı plastik tüketiminde Avrupa ile aradaki fark (1,4 kat) değişmedi. Ancak son 10 yılda Türkiye kişi başına tüketimde yüzde 38 artışla, Almanya (yüzde 37), İtalya (yüzde 42), Fransa (yüzde 37) gibi ülkelerle benzer bir yükseliş gösterdi. PAGEV Başkanı Yavuz Eroğlu, “Bu artışın başlıca nedenleri; şehirleşme, tüketim alışkanlıklarının değişimi, plastiğin üstün özellikleri nedeniyle diğer alternatif malzemelerin yerini almasıdır” diyor. Eroğlu, Türkiye’nin Avrupa’nın ortalama kişi başı tüketim oranına 2028 yılında ulaşacağı görüşünde. Nedenini de şöyle açıklıyor: “Türkiye plastik üretiminde 2010 yılında dünyada 8’nci sırada iken 2020 yılında 6’ncı, Avrupa’da ise 2’nci sıraya yükseldi. Plastik, imalat sanayinin her alt sektöründe kullanılıyor. Bu nedenle plastiğin kullanıldığı sektörlerdeki gelişmeler plastik üretim ve tüketiminin artmasına neden olacak.” 

PANDEMİDEN FAYDALANANLAR 

Pandemi çoğu sektörde ev dışı tüketime ket vurdu. Mobilya ve oluklu mukavva gibi bazı sektörlerde ise tüketim arttı. Avrupa ile aradaki tüketim makası da kısmen daraldı. Avrupa ile Türkiye arasında kişi başı mobilya harcaması farkı 2010’da 4,7 katken 2020’de 3,9 kata indi. MODOKO Başkanı Koray Çalışkan, gelişen trendi şöyle anlatıyor: “Türkiye’de 2000’lerin başında insanlar trendleri yakalama hevesiyle birlikte mobilyalarını da değiştirme alışkanlığı edinmeye başladı. 10 yıl önce Türkiye’de mobilya değiştirme sıklığı 20 yılken, şu an 8 yıla düştü. Avrupa’da ise 10 yıl önce 6 yılken, şu anda 4-5 yıl arasında değişiyor. Pandemi ise Avrupa’dan ziyade Türkiye’de satışları daha çok tetikledi. Evlerinde vakit geçirmek zorunda kalan insanlar mobilyanın öneminin farkına varırken çalışma ortamlarına da uyumlu hale getirmek adına mobilya alımı gerçekleştirdiler. Bu hareketlilikle birlikte sadece 2-3 yıl içinde Avrupa ve Türkiye arasındaki tüketim farkının kapanacağını düşünüyoruz.” Oluklu mukavva sektörü de pandemi etkisinde 2020 yılını yüzde 12 büyümeyle tamamladı. Böylece kişi başına tüketimde Avrupa Türkiye arasındaki fark son 10 yılda 2 kattan, 1,7 kata düştü. OMÜD Başkanı Buğra Sükan, pandemide e-ticaretin de artışıyla “hafif, dayanıklı, ürüne özel tasarlanabilir, üzerine baskı yapılabilir, doğa dostu” özellikleri nedeniyle ambalaj tarafında oluklu mukavva tüketiminin arttığını söylüyor. Sükan, farkın kapanması için 2030’u işaret ederken, “Şehirleşme, perakende zincirlerinin yaygınlaşması ve internet alışverişlerinin artması oluklu mukavva ambalajın kullanımını artırıyor. Bu dinamiklerle Avrupa normlarına ulaşmamız yakındır” diyor.


BAL VE DETERJAN TÜKETİMİNDE ÖNDEYİZ

ÜRETİMİN GÜCÜ
Kişi başı tüketimde Avrupa ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin iki sektörde önde olduğu görülüyor: Bal ve deterjan. Balda Türkiye, 10 yıl önce de kişi başına tüketimde 1,3 kat ile Avrupa’nın önündeydi. 2020 itibarıyla ise kişi başına düşen tüketimimiz Avrupa’dan 1,2 kat daha fazla. Türkiye’nin dünyanın en büyük ikinci bal üreticisi olduğunu hatırlatan Etabal Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Bağran Aksoy, “Arıcılığın geliştiği coğrafyalarda bal, yemek kültürünün de bir parçası haline geliyor” diyor.

“KONSANTRE” FARKI Deterjanda ise “sonradan öne geçme” durumu söz konusu. ABC Deterjan Pazarlama Direktörü Deniz Özyer, bu durumu şöyle açıklıyor: “Türkiye’nin kişi başına deterjan tüketimi 10 yıl önce Batı Avrupa pazarından yüzde 30 küçük olsa da günümüzde yüzde 20 daha fazla. Aradaki farkın en temel nedeni Avrupa’da bu süre içinde konsantre ürün formatlarının Türkiye’ye göre çok daha yaygın hale gelmesi. Türkiye’de temizliğe daha fazla vakit harcamamız ve tüketicilerin önerilen dozajın üzerinde ürün kullanması diğer sebepler.”



İKİ SEKTÖRDE MAKAS AÇILDI

15,6 KAT
Hemen tüm sektörlerde Avrupa ile aramızdaki tüketim makası 10 yıl öncesine göre daralırken, sigortada farkın daha da açıldığı görülüyor. Kişi başına düşen sigorta primi üretiminde Avrupa, 2010’da Türkiye’nin 14 katıyken, bugün bu fark 15,6 kat. Aon Türkiye Eş-CEO’su Selda Oknas Tanbay, “Avrupa’da Prim/GSMH oranı yüzde 5 üzeri olmasına karşın Türkiye’de bu oran yüzde 2. Sigorta, direkt olarak ekonomik ilerlemeye, finans piyasalarının derinleşmesine ve tüketici bilincinin artışına bağlı bir sektör olduğu için tüm bu alanlarda Avrupa’yı yakalamamız lazım” diyor.

2050 HEDEFİ “Kişi başına düşen prim üretiminde sektörünüz Avrupa’yı hangi yıl yakalar” sorumuza IBS Sigorta ve Reasürans Brokerliği CEO’su Murat Çiftçi, şöyle yanıt veriyor: “10 yıl önce İngiltere’deki kişi başına düşen prim Türkiye’de yaşayan bir bireye göre tam 44 kat fazlaydı. 10 yıl gibi uzun bir sürede bu oransal farklılık 44’ten 35’e indi. Sigorta konusundaki farkındalığın arttığını dikkate alırsak, 2050’ye dek daha minimal oranları görmeyi umuyoruz.”

KREDİDE SEYİR Bankacılığa baktığımızda da kişi başına konut kredisi kullanımında Avrupa ve Türkiye arasındaki makas 2010’da Euro bazında 26,7 kat iken bugün 39,3 kata çıkmış durumda. Kişi başı tüketici kredisi kullanımında ise makas son 10 yılda minimal bir daralma göstermiş. TBB yetkilileri, “Konut kredilerinin finansmanı için ülkemizde uzun vadeli kaynakların sınırlı olması ve faiz oranlarının dalgalı seyretmesi nedeniyle Türkiye’de tüketici kredilerinin payı konut kredilerine göre daha yüksektir” diyor.



2 MİLYON ADETLİK POTANSİYEL
HAYDAR YENİGÜN OTOMOTİV SANAYİİ DERNEĞİ BAŞKANI

NEGATİF FAKTÖRLER
LMC verilerine göre potansiyel kullanıcı olarak tanımlanan 15 yaş üstü nüfus baz alındığında bin kişiye düşen otomobil sayısı 2010 yılında Avrupa’da 605 iken, Türkiye’de 143 adetti. Bugün ise bu değerler Avrupa’da 657, Türkiye’de 209 adet. İç pazarın gelişimi; kişi başına düşen reel gelir, döviz kuru gelişimi, taşıt kredi faiz oranları, ekonomik beklentiler ve vergi politikaları gibi faktörlerden fazlasıyla etkileniyor.

GERİDEYİZ Ülkemiz benzer yapıdaki Sırbistan, Brezilya, Meksika gibi ülkelerle karşılaştırıldığında araç sahipliğinde oldukça geride. Bu değerlendirmeye göre ülkemizde iç pazarın gelişimi için ciddi bir potansiyel olduğunu söylemek mümkün. 2015- 16-17 yıllarında iç pazarın 1 milyon adet seviyesinde gerçekleştiği göz önüne alındığında, pazarı destekleyici politikalarla önce 1,5 milyon ardından 2 milyona varan bir pazar potansiyeline sahibiz.
 
ZAMAN GEREK Bin kişiye düşen otomobil adedinde Avrupa seviyesine çıkabilmek için yapısal olarak birtakım düzenlemelere ve zamana ihtiyaç olduğu açık. Pandemi koşulları neticesinde bireysel araç kullanım oranlarında artış olduğunu son iki yıldır iç pazarımızda görüyoruz, ancak bu etki sadece ülkemizde değil tüm dünyada da görünüyor. Bu nedenle pandemi sürecinin farkın azalmasında çok etkili olduğunu söylemek mümkün değil.



Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz