Dr. Linda Yueh ile son kitabı kapsamında finansal krizlerle ilgili değerlendirmelerini ve öngörülerini konuştuk...
Tuba İlze
tilze@capital.com.tr
Dr. LINDA YUEH, dünya çapında bir ekonomist. Ekonomi alanında 11 kitaba sahip ve pek çok ekonomi kurumuna danışmanlık da veren Yueh, “Büyük Çöküşler: Küresel Ekonomik Buhranlardan Alınacak Dersler” (The Great Crashes: Lessons From Global Meltdowns and How To Prevent Them) adlı son kitabında, global krizlerin tarihsel gelişimini inceliyor. Yueh’in Türkiye’yle ilgili ilginç tespitleri var. Türkiye’nin dış borç seviyesinin sürdürülebilir, döviz rezervlerinin yeterli ve politika yapıcı kurumlarının inandırıcı olduğundan emin olması gerektiğini söyleyen Yueh, “Bunlar bir ülkenin bir sonraki küresel finansal krizden etkilenmesini önleyebilecek ekonomik dayanıklılığın temel özellikleri” diye konuşuyor.
London Business School öğretim görevlisi, ekonomist Dr. Linda Yueh, son dönemin en iyi ekonomi kitabı olarak adlandırılan “Büyük Çöküşler: Küresel Ekonomik Buhranlardan Alınacak Dersler” (The Great Crashes: Lessons From Global Meltdowns and How To Prevent Them) kitabının yazarı. Kariyeri boyunca ekonomi alanında 11 esere imza atan Yueh, yeni bir krizin köşede bekleme ihtimaline vurgu yapıyor. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin borçluluk durumuna dikkat etmesini özellikle vurguluyor ve ekliyor: “Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin krizlere karşı ekonomik sağlığını koruması ve iyileştirmesi için bazı adımlar atması gerekiyor. Bunlar arasında dış borç seviyelerinin sürdürülebilir olmasını sağlamak, sağlıklı bir döviz rezervi seviyesini korumak ve ekonomik dayanıklılığın temel özelliklerini karşılamak başta geliyor. Ayrıca etkili politika yapıcı kurumların oluşturulması ve güvenilir politikaların uygulanması da önemli.” Türkiye’nin tarihinde Asya finansal krizinin akıntısına yakalandığını ve 2013’teki “taper tantrum” (azaltma öfkesi) sırasında “Kırılgan Beşli” ülkelerden biri olarak belirlendiğini söyleyen Yueh, “Dolayısıyla dış borç da dahil olmak üzere borç seviyesinin makul olmasını ve sağlıklı bir döviz rezervi seviyesinin korunmasını sağlamak bu konuda tarihten öğrenilecek spesifik dersler arasında yer almalı” diye konuşuyor. İncelediği 10 büyük krizden 4’ünün 21’nci yüzyılda meydana geldiğine de vurgu yapan Yueh, “Finansal sektördeki işlemlerin hızı ve piyasalar arasındaki bağlantılar, bir sonraki krizin şu anda gerçekleşiyor olabileceğini veya köşede bekliyor olabileceğini gösteriyor” diyor. Tarihten çıkarılan derslerin büyük bir çöküşün resesyona ve ekonomik sıkıntılara yol açmasını engelleyebileceğini belirtiyor. Dr. Linda Yueh ile son kitabı kapsamında finansal krizlerle ilgili değerlendirmelerini ve öngörülerini konuştuk:
Kitabınızda finansal krizlerin neredeyse kaçınılmaz olduğunu belirtiyorsunuz. Krizlerin etkilerini yönetmek ve önlemek için politika yapıcıların yapacağı bir şey yok mu?
Her şeyden önce politikalar ve politika yapıcılar inandırıcı olmalı. Ben de zaten yazılarımda güvenilirliğin bir krizi önleyebildiğini ve bir krizin en kötü etkilerini hafiflettiğini örneklerle anlatıyorum. Örneğin, Birleşik Krallık’ın Avrupa Para Kurumu (ERM) krizinden çıkışı, 1990’lı yıllarda güçlü bir ekonomik performansa yol açtı.
Dünya ekonomisine bakıldığında, önceki yıllara kıyasla ekonomik krizlerle başa çıkmak için daha donanımlı bir yapı var mı peki?
Son yaşanan ve devam eden ABD orta büyüklükteki bankacılık krizi ve teknoloji çöküşü birçok dersin öğrenildiğini gösteriyor. Merkez bankaları ve politika yapıcılar artık daha hızlı harekete geçiyor ve “balonun” patlamasını beklemiyor. Finansal piyasaların uluslararasılaşmasının yanı sıra finansal krizlerin de uluslararasılaşması gerçekleşti. Finansal krizlerin çözülmesi artık küresel bir boyuta taşındı. Düzenleyicilerin diğer ülkelerdeki meslektaşlarıyla birlikte çalıştığı ve küresel çöküşleri önlemeye yönelik üst ulusal organların ortaya çıktığı bir sürece dönüştü.
Dijitalleşmenin hızlı bir şekilde ilerlemesiyle önümüzdeki 5-10 yıl içinde finansal görünümün nasıl değişeceğini düşünüyorsunuz?
Finansal krizlerin bulaşma hızı, dijital teknolojilerin sermayenin daha hızlı hareket etmesine olanak sağlamasıyla artıyor. Politika yapma küreselleştiği gibi önümüzdeki yıllarda politikaların balonun erken işaretlerini daha hızlı tespit etmesi ve buna karşı düzgün bir şekilde hareket etmesi gerekecek. Mevcut ABD bankacılık krizinde görüldüğü gibi mevduat çekilme hızı güvenin daha da önemli hale gelmesi anlamına geliyor. Bu güven, mevduat sigortalarının yapısından ve çözüm rejimlerinin işleyişinden kaynaklanacak. Bu nedenle düzenleyicilerin hızlı ve etkili şekilde hareket etmesi beklenecek.
Türkiye gibi gelişmekte olan ekonomiler için ekonomik direnci artırmak ve küresel finansal krizlerin etkisini azaltmak adına atılabilecek temel adımlar neler?
Dış borç seviyelerinin sürdürülebilir olduğundan, döviz rezervlerinin yeterli olduğundan ve politika yapıcı kurumlarının inandırıcı olduğundan emin olmak gerekiyor. Bunlar bir ülkenin bir sonraki küresel finansal krizden önemli ölçüde etkilenmesini önlemeye yardımcı olan ekonomik dayanıklılığın temel özellikleri.
Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası’nın gelişmekte olan ekonomilerin gelecekteki finansal krizlerle başa çıkmalarında nasıl bir rol üstleneceğini düşünüyorsunuz?
Hiç ku��kusuz Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası, büyük krizlerin en yıkıcı olduğu gelişmekte olan ekonomilerde önemli roller üstlenmeye devam edecek. Bir ülke kurtarma sürecinin etkisi ciddi boyutlarda olduğu için bu süreçten en çok etkilenenler genellikle toplumun en yoksul kesimi olur. Bu nedenle kurtarma programlarının en dezavantajlı kişilere gelir desteği gibi unsurları içermesi çok önemli. Gelişmekte olan ülkelerdeki borç seviyesi, birçok ülkenin kurtarılmasına neden oldu. Krizi çözme politikalarının inandırıcılığı ve ekonominin borçtan kurtulma sürecinde hükümet desteğinin nasıl olduğu sürecin etkinliğini belirleyen önemli bir etken.
Sizce Türkiye muhtemel krizlere karşı ekonomik sağlığını ve istikrarını nasıl koruyabilir ve iyileştirebilir?
Başka bir gelişmekte olan piyasalar krizine dahil olma potansiyeli açısından tarihten dersler alınması özellikle önemli. Türkiye’nin Asya finansal krizinin akıntısına yakalandığını ve 2013’teki “taper tantrum” (azaltma öfkesi) sırasında “Kırılgan Beşli” ülkelerden biri olarak belirlendiğini gördük. Dolayısıyla borç seviyesinin (dış borç dahil) makul olmasını ve sağlıklı bir döviz rezervi seviyesinin korunmasını sağlamak bu konuda tarihten öğrenilecek spesifik dersler arasında yer almalı.
Yakın bir zamanda bir finansal kriz olur mu? Bir sonraki krize neyin sebep olabileceğini düşünüyorsunuz?
İncelediğim 10 büyük krizden 4’ü 21’nci yüzyılda meydana geldi. Finansal sektördeki işlemlerin hızı ve piyasalar arasındaki bağlantılar, bir sonraki krizin şu anda gerçekleşiyor olabileceğini veya köşede bekliyor olabileceğini gösteriyor. Tarihten öğrenilmesi gereken dersler, bunların büyük krizlere dönüşmemesi için neler yapılması gerektiğini gösteriyor zaten. Her finansal kriz, bir şekilde çok fazla borçlanmanın sonucudur. Bu yüzden varlık fiyatlarında coşkulu bir artışı besleyen borç miktarı, potansiyel bir balonun varlığının işaretidir. Bazı balonlar, ekonomiyi aşağı çekmeden ve finansal bir çöküşe yol açmadan söner veya patlar. Örneğin, 1987’deki Kara Pazartesi, bugüne kadarki en kötü tek günlük çöküş olmasına rağmen bir resesyona yol açmadı. 1970’ten bu yana, ABD’de 15 ayı piyasası gerçekleşti, bunlardan 11’i resesyonla aynı zamana denk geldi. Her ne kadar her resesyona bir hisse senedi piyasası düşüşü eşlik etse de bir finansal piyasa çöküşü her zaman resesyona yol açmaz. Tarih, gelecek olası balon tespit edildiğinde çöküş yerine söndürmenin söz konusu olabileceğini gösteriyor.
Kitabınızda Çin’de olası bir finansal krizden bahsediyorsunuz. Batı ile Çin arasındaki gerilimler göz önüne alındığında bunun ne kadar tehlikeli olduğunu düşünüyorsunuz?
Bir sonraki kriz Çin’de gerçekleşmek zorunda değil. Ancak tıpkı diğer ülkelerde olduğu gibi bir noktada bir finansal kriz meydana gelecek. Bunun yaşanma ihtimali arttı. Bir yandan, Çin’in gayrimenkul sektöründeki borç miktarındaki artışı, diğer yandan da geçen 10 yılda Çin ekonomisinin diğer ülkelerle olan bağlantısının güçlendiğini gördük. Bu nedenle olası bir krizin yayılma riski artıyor. Eğer Çin’de bir kriz olursa büyük olasılıkla uluslararası yardım gerekecek. Bu uluslararası yardım, açık iletişim hatları gerektirir. Bu, dünya için kritik öneme sahip. İlişkideki mevcut gerilimler göz önüne alındığında iletişimin yeterince açık olup olmadığı sorusu gündemde. Umarım önceki krizlerden çıkarılan dersler göz önünde bulundurulur ve böylece herhangi bir olası kriz dünya genelinde piyasaları bozacak bir depresyona dönüşmez.
BÜYÜME EŞİTSİZLİK GETİRİR DAHA BÜYÜK BİR PASTA Eşitsizlik, büyümeyle birlikte kaçınılmaz bir şekilde ortaya çıkan bir durum. Büyümenin herkesin faydalanabileceği bir şekilde sağlanması önemli. Daha büyük ve daha eşit bir pastanın var olması mümkün. İYİ TASARLANMIŞ POLİTİKA Bu, büyümeyle daha fazla eşitliğin aynı anda sağlanabileceği anlamına geliyor. İyi tasarlanmış politikalar ve stratejilerle daha adil, yeşil, inovatif ve eşitlikçi bir dünya oluşturmak mümkün. |
MERKEZ BANKALARI NASIL BİR DÖNÜŞÜM GEÇİRİYOR? ÖNLEYİCİ ÖNLEMLER Son yıllarda finansal krizlerle başa çıkma konusunda daha donanımlı bir hale gelindi. Önceki krizlerden dersler çıkarıldığını görüyoruz. Merkez bankaları ve politika yapıcılar hızlı hareket ediyor ve merkez bankaları krizlerle mücadele konusundaki tutumunu değiştirdi. “Rüzgara karşı durmak” politikası, krizlerin yönetiminde önemli bir rol oynuyor. Balonun patlamasını beklemek yerine önleyici önlemler alıyorlar. BAĞIMSIZLIK Merkez bankalarının bağımsızlığı finansal istikrar için önemli. Bağımsızlık, bir merkez bankasının güvenilirliğinin önemli bir parçası. Bu bağımsızlığın korunması, krizlerin etkili bir şekilde yönetilmesi için geçmişten alınması gereken en önemli derslerden bir tanesi. FİNANSAL İSTİKRAR Merkez bankaları, enflasyon kontrolünün yanı sıra istihdam ve sürdürülebilir büyümeye de dikkat etmeli. 2008 kredi kriziyle birlikte enflasyonun kontrolüne ek olarak finansal istikrara daha fazla önem veriliyor. Bu yaklaşım, kredi krizinden bu yana yaşanan başka büyük bir değişiklik Merkez bankaları zaman içinde ekonomik koşullara bağlı olarak farklı yetkilere sahip oldu. Örneğin, Federal Rezerv’ün enflasyonun kontrol altında tutulmasının yanı sıra istihdamın gelişimine de yöneldiği ikili bir yetkisi var. ECB’nin politikalarına sürdürülebilirliği dahil etme konusundaki yakın ilgisi de buna eklenebilir. |
DAYANIKLILIK İÇİN 9 ÖNERİ Dijital teknolojilerin hızla ilerlemesiyle birlikte krizlerin bulaşma hızı artacak. Politikaların da daha hızlı tepki vermesi gerekecek. Düzenleyicilerin hızlı ve etkili şekilde hareket etmesinin beklendiği bu noktada en önemli unsurlardan bir tanesi, güven. Her büyük çöküşün ardından krizi çözme politikalarının inandırıcılığı ve ekonomik toparlanmada hükümet desteğinin önemi büyük. Dış borç seviyelerinin sürdürülebilir, döviz rezervlerinin yeterli ve politika yapma kurumlarının inandırıcı olduğundan emin olmak önemli. Tüm bunlar bir ülkenin bir sonraki küresel finansal krizden önemli ölçüde etkilenmesini önlemeye yardımcı olan ekonomik dayanıklılığın temel özellikleri. Gelişmekte olan ekonomilerin krizlere karşı dirençlerini artırmak için sürdürülebilir borç seviyelerinin sağlanması gerekiyor. Aynı zamanda yeterli döviz rezervlerinin korunması ve inandırıcı politika yapan kurumlarının oluşturulması önemli. Finansal krizlerde yatırımcıların dikkate alması gereken faktörler var. Geçmiş krizlerden çıkarılan dersler, bir sonraki krizde başarılı olmak için kullanılabilir. Başarı hikayeleri, yatırımcıların krizlerden sağ çıkabilmesinin mümkün olduğunu gösteriyor. Yatırımcılar, coşku aşamasından başlayarak bir sonraki krizi tespit edebilmeli ve derslerden yararlanabilmeli. |
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?