Silikon Vadisi nasıl doğmuştu?

25.10.2016 12:41:360
Paylaş Tweet Paylaş
Silikon Vadisi nasıl doğmuştu?
Birkaç ay önce Silikon Vadisi’nin gelişimini, bugünkü şirketlerin öncülerini ve onları kuran girişimcileri anlatan bir kitap gördüm. 1985’te basılmış, “The Big Score” adlı kitap, adında da belirtildiği gibi, (The Billion Dollar History of Silicon Valley) Silikon Vadisi’nin Milyar Dolarlık Hikayesi’ni anlatıyor. Michael Malone’un yazdığı kitapta, bildiğimiz ve o yıllarda kurulmuş, çok sayıda şirketin hikayesi de var. Beni etkileyen ise Silikon Vadisi’nin temellerinin atıldığı dönem… Yazar şöyle başlıyor: “San Francisco’nun kuzeyindeki altına hücum döneminde olduğunun tersine, Silikon Vadisi’ne gelenlerin farklı amaçları vardı. Altına gidenler, zenginliği hedefliyordu. Buraya gelenler ise kendileri için kaliteli bir hayat ve çocuklarına eğitim için Vadi’ye taşınıyordu.” Vadi’de ilk talep gören yer Santa Clara’ydı. Başta perakende olmak üzere işler büyüyünce nüfus arttı, zenginlikle birlikte çocukların eğitim ihtiyacı ortaya çıktı. Önce San Jose State Üniversitesi’nin temeli olan Norman okulu açıldı. Yıl 1851. En önemli girişim ise 1885’te geldi. Dönemin girişimcilerinden LELAND STANDFORD ve eşi, çocuk yaşta ölen oğullarının adına Leland Stanford Jr. Universitesi’ni kurdu. Şimdi Apple’ın da olduğu Palo Alto’ya yakın, değerli ve çok büyük bir tarım arazisi üzerinde kurulan üniversite, 1891 yılında eğitime başladı. 1917’de öğrenci sayısı 1.700’e ulaştı. Öğrenciler arasında, dünyanın dört bir yerinden gelen gençler de vardı. Üniversite hızla büyüyordu. Üniversite, bir süre sonra “amatör radyo” gibi girişimlerle teknolojinin merkezi olmaya başladı. Kuruluşundan önce ise Silikon Vadisi’nde birkaç teknoloji girişimi vardı. Bunlardan birisi 1870’lerde Thomas Edison’a ve şirketi Edison Electric Light Corporation’a aitti. 1890’lar ve 1900’lerde üniversitenin teknolojideki önemi arttı. Yazara göre, Stanford, 1906 yılında “dünyanın elektronik merkezi” haline gelmişti. Üniversitede parlak öğrencilerinden, özellikle “radyo” ile ilgilenenlerin girişimciliğe ilgisi arttı. Örneğin bunlardan Cy Elwell, bir telgraf şirketiyle ortaklaşa Poulsen Wireless Telephonee (İleride çeşitli birleşme ve satın almalarla ITT adını aldı) şirketini kurdu. Stanford Üniversitesi ile gelişen Santa Clara ve Palo Alto, hızlı bir şekilde girişimcileri çekti. Çok sayıda öğrenciyle hocası şirket kurdu. Bir üniversite hem kasabanın hem ülkenin hayatını değiştirmiş oldu.

CEO’nun 5 saat kuralı 
Herkesin işini yaparken izlediği bir “zaman” yönetimi vardır. Mutlaka “yeni işlere” bakmak için zaman ayırırım. Yeni araştırma, yeni insan, yeni kitap, yeni şirket… Bunu her gün yaparım. Her gün kitap okumaya çalışırım. Bir iş, bir de iş dışı kitabı aynı anda okurum. Geçenlerde Empact adlı organizasyonun kurucusu Michael Simmons’ın “5 Saat Kuralı” yazısını okuyunca, doğru yoldan gittiğimi anladım. Simmons’ın araştırmasına göre çok sayıda başarılı işadamı bu kuralı uyguluyor. Görüşünü de şöyle ortaya koyuyor: Geride kalan yıllarda Elon Musk’tan Oprah Winfrey’e, Bill Gates’ten Warren Buffett’a çok sayıda iş insanının kişisel tarihlerini izledim. Bir akademik çalışma yapmadım ama bu kuralı uygulamaya koyduklarını gördüm. Önemli bir bölümü, oldukça yoğun olan iş yaşamlarına rağmen, ‘günde 1 saat’ ya da ‘haftada 5 saat’ ayırarak bu kuralı uyguluyor. İzlediğim kadarıyla ‘5 saat kuralı’ 3 başlık halinde yerine getiriliyor: 1Okuma: Oprah Winfrey, kitaplarını, başarısının sırrı olarak açıklıyor. Mark Cuban, günde en az 3 saat, Home Depot’un kurucusu ise günde 2 saat okuduğunu söylüyor. Bill Gates, sitesinden sürekli okuduğu kitapları paylaşıyor. 2Düşünme: AOL’un CEO’su Tim Armstrong, üst düzey yönetimini haftada en az 4 saat düşünmeye yöneltiyor. Twitter’ın CEO’su Jack Dorsey, sürekli öğrenme ve merak peşinde bir lider olduğunu söylüyor. LinkedIn CEO’su Jeff Weiner, günde 2 saatini düşünme için kullanıyor. Çok sayıda girişimci ve CEO, yeni işler düşünme ve yaratıcılığa 5 saatin bir bölümünü ayırıyor. 3Denemek/deneyimlemek: Google, çalışanlarına yeni projeleri deneyimlemek için zamanlarının yüzde 20’sini ayırmalarına olanak veriyor. Facebook’taki, “Hack-a-Months” adlı proje, çalışanlara benzer bu tip bir şans veriyor. “5 saat” kuralına bir yakla��ım olarak bakmak lazım. Daha önce de Malcolm Gladwell’in “10 bin saat kuralı” öne çıkmıştı. “Sıra dışı başarı için” çalışılması gereken süreyi ifade eden bir yaklaşım ortaya atmış ve oldukça destek bulmuştu. Fikir, deneyim ve okuma gibi geliştirici aktivitelere haftada 5 değil, 4 ya da 3 saat de ayırmak bir farklılaşma yaratabilir. Benim konuştuğum iş insanları arasında benzer yoldan gidenler olduğu gibi “Okumaya vaktim yok” diyenlerin sayısı da fazla… Benim önerim birkaç saat de olsa okuyun… 

Şarık Tara’dan aile şirketlerine “çocuklara harçlık”dersi 

Aile şirketleri için genç kuşağın geleceğe hazırlanması çok kritik bir süreçtir. Bu hazırlığı ise eğitimden işe dahil olmaya, eğitim sırasındaki harçlıktan terfilere kadar geniş bir yelpazede ele almak gerekiyor. Bu konuda çok sayıda kurucu baba ve anneden çeşitli uygulamalar dinledim. Daha önce sanıyorum aktarmıştım. Esas Holding Başkanı Şevket Sabancı, kızı Emine Kamışlı ve oğlu Ali Sabancı’ya, eğitimleri sırasında belli bir gelir sağladıklarını, hatta bir dönem Emine Kamışlı’dan Almanya’daki yaşamları sırasında kiraya katkı bile aldıklarını anlatmıştı. Enka Holding’in kurucusu Şarık Tara da aile şirketi ve genç kuşakların işe katılımı konusunda farklı görüşleriyle öne çıkarıyor. “Deneyime inanmam” sözünü bu sayfada aktarmıştım. O nedenle oğlu Sinan Tara’nın ardından torunu Mehmet Tara’yı 30’lu yaşlarda işin başına getirmişti. 
Tara’nın çocuklara harçlık verme konusunda da farklı bir yol izlediğini öğrendim. Tara, bu uygulamasını şöyle aktarıyor: “Ben çocuklarımı yetiştirirken para sorunları olmasın diye onlara harçlık vermedim. Bunun yerine değişik bir yöntem uyguladım. Bizim evde bir kase vardı, oraya bir miktar para bırakırdım. O zamana göre 5 lira, 10 lira, makul bir miktar neyse… Çocuklar sabah okula giderken ve tatilde evden çıkarken oradan ihtiyaçları kadar para alırdı. Yani, kim ne kadar para isterse, o kadar alabilirdi. Ben ilgilenmiyor gibi görünürdüm, ama kasedeki para miktarı hep kontrolüm altındaydı. Yani çocukların ne kadar harcadıklarını üç aşağı beş yukarı bilirdim. Hiçbiri de benim bu yöntemimi kötüye kullanmadı. Bu yüzden onları çok takdir ederim. Hayatta çocuklarımın hiçbir arzusuna ‘hayır’ demedim. Doğrusu, onlar da benden olmadık bir şey istemedi.”

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz