Birkaç ay önce Silikon
Vadisi’nin gelişimini,
bugünkü şirketlerin
öncülerini ve onları kuran
girişimcileri anlatan bir kitap
gördüm. 1985’te basılmış, “The
Big Score” adlı kitap, adında da
belirtildiği gibi, (The Billion Dollar
History of Silicon Valley) Silikon
Vadisi’nin Milyar Dolarlık Hikayesi’ni
anlatıyor. Michael Malone’un yazdığı
kitapta, bildiğimiz ve o yıllarda
kurulmuş, çok sayıda şirketin hikayesi de
var.
Beni etkileyen ise Silikon Vadisi’nin temellerinin
atıldığı dönem… Yazar şöyle başlıyor: “San
Francisco’nun kuzeyindeki altına hücum döneminde
olduğunun tersine, Silikon Vadisi’ne gelenlerin farklı
amaçları vardı. Altına gidenler, zenginliği hedefliyordu.
Buraya gelenler ise kendileri için kaliteli bir hayat ve
çocuklarına eğitim için Vadi’ye taşınıyordu.”
Vadi’de ilk talep gören yer Santa Clara’ydı. Başta
perakende olmak üzere işler büyüyünce nüfus arttı,
zenginlikle birlikte çocukların eğitim ihtiyacı ortaya
çıktı. Önce San Jose State Üniversitesi’nin temeli olan
Norman okulu açıldı. Yıl 1851. En önemli girişim ise
1885’te geldi. Dönemin girişimcilerinden LELAND
STANDFORD ve eşi, çocuk yaşta ölen oğullarının adına
Leland Stanford Jr. Universitesi’ni
kurdu. Şimdi Apple’ın da olduğu
Palo Alto’ya yakın, değerli ve çok
büyük bir tarım arazisi üzerinde
kurulan üniversite, 1891 yılında
eğitime başladı. 1917’de öğrenci
sayısı 1.700’e ulaştı. Öğrenciler
arasında, dünyanın dört bir yerinden
gelen gençler de vardı.
Üniversite hızla büyüyordu.
Üniversite, bir süre sonra “amatör radyo”
gibi girişimlerle teknolojinin merkezi
olmaya başladı. Kuruluşundan önce ise
Silikon Vadisi’nde birkaç teknoloji girişimi vardı.
Bunlardan birisi 1870’lerde Thomas Edison’a ve şirketi
Edison Electric Light Corporation’a aitti.
1890’lar ve 1900’lerde üniversitenin teknolojideki
önemi arttı. Yazara göre, Stanford, 1906 yılında
“dünyanın elektronik merkezi” haline gelmişti.
Üniversitede parlak öğrencilerinden, özellikle
“radyo” ile ilgilenenlerin girişimciliğe ilgisi arttı. Örneğin
bunlardan Cy Elwell, bir telgraf şirketiyle ortaklaşa
Poulsen Wireless Telephonee (İleride çeşitli birleşme ve
satın almalarla ITT adını aldı) şirketini kurdu.
Stanford Üniversitesi ile gelişen Santa Clara ve Palo
Alto, hızlı bir şekilde girişimcileri çekti. Çok sayıda
öğrenciyle hocası şirket kurdu. Bir üniversite hem
kasabanın hem ülkenin hayatını değiştirmiş oldu.
CEO’nun 5 saat kuralı
Herkesin işini yaparken
izlediği bir “zaman”
yönetimi vardır. Mutlaka
“yeni işlere” bakmak için zaman
ayırırım. Yeni araştırma, yeni
insan, yeni kitap, yeni şirket…
Bunu her gün yaparım. Her gün
kitap okumaya çalışırım. Bir iş,
bir de iş dışı kitabı aynı anda
okurum.
Geçenlerde Empact adlı
organizasyonun kurucusu Michael
Simmons’ın “5 Saat Kuralı”
yazısını okuyunca, doğru yoldan
gittiğimi anladım. Simmons’ın
araştırmasına göre çok sayıda
başarılı işadamı bu kuralı
uyguluyor. Görüşünü de şöyle
ortaya koyuyor:
Geride kalan yıllarda Elon
Musk’tan Oprah Winfrey’e, Bill Gates’ten Warren
Buffett’a çok sayıda iş insanının kişisel tarihlerini
izledim. Bir akademik çalışma yapmadım ama bu
kuralı uygulamaya koyduklarını gördüm.
Önemli bir bölümü, oldukça yoğun olan iş
yaşamlarına rağmen, ‘günde 1 saat’ ya da ‘haftada 5
saat’ ayırarak bu kuralı uyguluyor. İzlediğim kadarıyla
‘5 saat kuralı’ 3 başlık halinde yerine getiriliyor:
1Okuma: Oprah Winfrey, kitaplarını, başarısının
sırrı olarak açıklıyor. Mark Cuban, günde en az
3 saat, Home Depot’un kurucusu ise günde 2 saat
okuduğunu söylüyor. Bill Gates, sitesinden sürekli
okuduğu kitapları paylaşıyor.
2Düşünme: AOL’un CEO’su
Tim Armstrong, üst düzey
yönetimini haftada en az 4 saat
düşünmeye yöneltiyor. Twitter’ın
CEO’su Jack Dorsey, sürekli
öğrenme ve merak peşinde
bir lider olduğunu söylüyor.
LinkedIn CEO’su Jeff Weiner,
günde 2 saatini düşünme için
kullanıyor. Çok sayıda girişimci
ve CEO, yeni işler düşünme ve
yaratıcılığa 5 saatin bir bölümünü
ayırıyor.
3Denemek/deneyimlemek:
Google, çalışanlarına yeni
projeleri deneyimlemek için
zamanlarının yüzde 20’sini
ayırmalarına olanak veriyor.
Facebook’taki, “Hack-a-Months”
adlı proje, çalışanlara benzer bu
tip bir şans veriyor.
“5 saat” kuralına bir yakla��ım olarak bakmak
lazım. Daha önce de Malcolm Gladwell’in “10
bin saat kuralı” öne çıkmıştı. “Sıra dışı başarı için”
çalışılması gereken süreyi ifade eden bir yaklaşım
ortaya atmış ve oldukça destek bulmuştu.
Fikir, deneyim ve okuma gibi geliştirici aktivitelere
haftada 5 değil, 4 ya da 3 saat de ayırmak bir
farklılaşma yaratabilir. Benim konuştuğum iş
insanları arasında benzer yoldan gidenler olduğu gibi
“Okumaya vaktim yok” diyenlerin sayısı da fazla…
Benim önerim birkaç saat
de olsa okuyun…
Şarık Tara’dan aile şirketlerine “çocuklara harçlık”dersi
Aile şirketleri için genç kuşağın geleceğe hazırlanması çok kritik bir süreçtir. Bu hazırlığı ise eğitimden işe dahil olmaya, eğitim sırasındaki harçlıktan terfilere kadar geniş bir yelpazede ele almak gerekiyor. Bu konuda çok sayıda kurucu baba ve anneden çeşitli uygulamalar dinledim. Daha önce sanıyorum aktarmıştım. Esas Holding Başkanı Şevket Sabancı, kızı Emine Kamışlı ve oğlu Ali Sabancı’ya, eğitimleri sırasında belli bir gelir sağladıklarını, hatta bir dönem Emine Kamışlı’dan Almanya’daki yaşamları sırasında kiraya katkı bile aldıklarını anlatmıştı. Enka Holding’in kurucusu Şarık Tara da aile şirketi ve genç kuşakların işe katılımı konusunda farklı görüşleriyle öne çıkarıyor. “Deneyime inanmam” sözünü bu sayfada aktarmıştım. O nedenle oğlu Sinan Tara’nın ardından torunu Mehmet Tara’yı 30’lu yaşlarda işin başına getirmişti.
Tara’nın çocuklara harçlık verme konusunda
da farklı bir yol izlediğini öğrendim. Tara, bu
uygulamasını şöyle aktarıyor:
“Ben çocuklarımı yetiştirirken para sorunları
olmasın diye onlara harçlık vermedim. Bunun
yerine değişik bir yöntem uyguladım. Bizim evde
bir kase vardı, oraya bir miktar para bırakırdım.
O zamana göre 5 lira, 10 lira, makul bir miktar
neyse…
Çocuklar sabah okula giderken ve tatilde
evden çıkarken oradan ihtiyaçları kadar para
alırdı. Yani, kim ne kadar para isterse, o kadar
alabilirdi. Ben ilgilenmiyor gibi görünürdüm,
ama kasedeki para miktarı hep kontrolüm
altındaydı.
Yani çocukların ne kadar
harcadıklarını üç aşağı beş yukarı
bilirdim. Hiçbiri de benim bu
yöntemimi kötüye kullanmadı.
Bu yüzden onları çok takdir
ederim. Hayatta çocuklarımın
hiçbir arzusuna ‘hayır’ demedim.
Doğrusu, onlar da benden olmadık
bir şey istemedi.”
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?