Bu yazımda günlük olayların biraz dışına sizi birlikte geleceğe bakmaya davet etmek istiyorum. Pandemi her şeyin başının sağlık olduğunun altını kalın bir çizgiyle çizdi. Türkiye’nin uzun vadede katma değeri yüksek alanlara odaklanarak ekonomik gelişmesini devam ettirmesi gerektiği herkesin kabul ettiği mutlak bir doğru. Dünyada 2019’da 100 milyar doları aştığı tahmin edilen sağlık ve tedavi amaçlı turizm hareketinden Türkiye’nin aldığı payın her yıl yüzde 25 büyüyerek 550 bini aşkın ziyaretçiyle 2 milyar dolara ulaşmış olması da elbette umut veren bir tablo.
Ancak ben bugün katma değeri çok daha yüksek olabilecek “biyoteknoloji” ve “biyoteknolojik ilaç” konularına dikkat çekmek istiyorum. Konvansiyonel kimyasal ilaçların etken maddeleri kimyasal sentez süreçlerinden geçerek üretiliyor. Biyoteknolojik ilaçlar ise yaşayan moleküllerden üretiliyor ve insan vücuduyla daha iyi uyum sağlıyorlar. Ancak yaşayan hücre ya da organizmaların diğer binlerce molekülden ayrılıp saflaştırılması ileri teknoloji gerektiriyor. Dünya ilaç pazarında biyoteknolojik ilaçların payı yüzde 18 iken bugün yüzde 30’a ulaşmış bulunuyor.
İşte bu noktada Türk ilaç sektörünün lider şirketi Abdi İbrahim’in İsviçre’de kurulu OM Pharma şirketini İsviçreli bir ortak girişim grubuyla birlikte satın almasının Türkiye için önemli bir mihenk taşı olduğunu düşünüyorum. Abdi İbrahim İlaç Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Barut, Capital’in yazıişleri müdürü Şeyma Öncel Bayıksel’e verdiği söyleşi de yeni dönem hedefini “biyoteknolojide ilerlemek ve yeni molekül bulmak” olarak açıklıyor. Barut’un şu değerlendirmesine de dikkat çekmek istiyorum: “Aslında Türkiye’de biyolojik ilaçlarla ilgili geç kaldık. Hindistan, Güney Kore, Arjantin hatta Rusya biyoteknolojik ilaçlarda hızla ilerledi. Biz ise özellikle ruhsat alma stratejilerimiz nedeniyle maalesef bu pazarda büyüyemiyoruz. Bu ürünler ithal ediliyor.”
Türkiye, biyoteknolojik ilaçların geliştirilmesi için gerekli bilimsel, hukuki ve ekonomik ortamı hızla yaratabildiği takdirde önemli faydalar elde edebilir. Dünyanın her yerinde başarılı Türk tıp ve bilim insanları mevcut. Almanya’da 2008’de Profesör Dr. Uğur Şahin ve eşi tarafından kurulan BionTech firmasının pek çok önemli araştırma ve buluşunun yanı sıra korona virüs aşısı üretme konusundaki başarısını hepimiz biliyoruz. BionTech, Çin’in yatırım devi Fosun ile aşının Çin’deki pazarlama haklarıyla ilgili anlaşma imzaladı. ABD’li ilaç devi Pfizer ise BionTech ile yaptığı anlaşmayla aşının Çin dışındaki ülkelerdeki pazarlama haklarına ortak oldu.
Sözün özü yetişmiş bilim insanlarımızın, girişimci iş insanlarımızın önünü doğru stratejilerle açabilirsek biyoteknolojik ilaç alanında Türkiye hala fırsatlar yakalayabilir.
İyi okumalar diliyorum.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?