Genç adamı babası yetişsin diye Eminönü’ndeki meşhur Mantocu İsmail’in yanına vermişti. Görevi çok açıktı; “Mantoya bak bayan” diye “çığırtkanlık” yapacak ve dükkana müşteri çekecekti. Ancak, 5’inci günün sonunda isyan etti. “Baba artık çığırtkanlık yapamayacağım, izninizle başka bir iş bakayım” sözleriyle babasına yakındı.
Babası kabul etti, benzer işlere girdi. Bu arada okuluna
da devam ediyordu. Ancak bir süre sonra ailede baba işini üstlenecek kimse yok
diye, okulu bırakmasına karar verildi. Artık işin tam içindeydi. Ailenin
kararıyla babasının mağazasına bakmaya başlamıştı.
Babası işi öğrensin diye bir yandan da tanıdıkların
yanına gönderiyordu. Bir süre o dönemin meşhur tüccarlarından Mişel Suraski’nin
peşine taktı. “Bay Mişel’i takip et, ne yapıyor, nereden alıyor, kime satıyor,
hepsini öğren” diyen babasını dinledi. Altı ay onun peşinden koştu. Bay Mişel
de yerinde durmuyordu. Sabah erken geliyor, akşam 17:00’ye kadar dükkan dükkan
dolaşıyordu. Bu koşuşturmada en iyi kumaşı nereden, kimden, hangi fiyatla
alacağını öğrenmişti. O zamandan kafasına şunu kazımıştı: “Çıraklığını
yapmadığın işin patronluğunu da yapma.”
SIRA BABA
İŞİNDE
Biraz mesleği öğrenince baba işini de sorgulamaya
başladı. Artık sık sık babasına şunu soruyordu: “Baba devir değişiyor, yeni
mağazalar açılıyor. Biz çok eski olduk. Biz de değişelim.”
Babası ise aynı görüşte değildi. Etrafta yeni mağazalar
açılıyordu ama kendi işi de iyi gidiyordu. O nedenle “değişime” olumlu
bakmıyordu.
Oğlu ise o kadar kolay pes etmekten yana değildi.
Israrını sürdürüyordu. Ancak işe yaradığı da söylenemezdi. Bir gün aklına “cin”
bir fikir geldi. Konuyu annesine açtı. Özetle bir bahane bulup babasını
memlekete götürmesini, mümkünse 15-20 gün dönmemelerini rica ediyordu. Zor oldu
ama annesi görevini yaptı.
Her şeyi önceden düşünmüş olan genç girişimci, ertesi
sabah mağazaya marangozu soktu. Adeta mağazayı yıkıp her şeyi baştan aşağıya
yeniledi. Yeni raflar, yeni vitrin yaptılar. 15 günde mağaza yeniden
yaratılmış, modern rakiplerine benzer bir yapıya bürünmüştü.
BABAM NE
DİYECEK?
20 gün sonra baba Malatya’dan dönüp mağazaya gidince
gördüklerine inanamamıştı. Akşam “Aile meclisini” toplamış, “Böyle giderse bu
oğlan bizi batıracak” demiş ve eklemişti: “Bir daha bizden habersiz böyle bir
şey olmayacak.”
Ancak mağazadaki değişim işe yaramış, satışlar artmıştı.
Baba da sonunda değişimin yararlarını görmüş, oğlunu takdir etmiş, daha fazla
yetki vermişti.
Allah rahmet eylesin Süleyman Kığılı oğluna inanmasa ve
yatırıma devam etmese, şimdi Abdullah Kığılı Türkiye’nin önde gelen
markalarından birini yaratamayacak, 1 mağazadan 231 mağazaya ulaşamayacaktı.
Geçen ay içinde dinlemiştim, sizlerle de paylaşmak
istedim.
VICTORIA’S
SECRET’IN SIRA DIŞI KURUCUSU
Yeni kitaplar ve başarı öyküleri okumayı severim. Geçen
ay içinde böyle 3 kitap okudum. Bunlardan birinde daha önce okumadığım Victoria’s
Secret’ın kurucusunun hayat hikayesine rastladım. İlk şirketinden bugünkü
şirketlerine, onu başarıya taşıyan özelliklerine kadar kapsamlı bir analiz
vardı.
Kitabı Boston Consulting Group’tan (BCG) Burak Tansan
vermişti. “Rocket” adlı kitap, BCG’den 4 kişi tarafından yazılmış ve “Kalıcı
büyüme konusunda 8 önemli ders” alt başlığını taşıyor.
Kitapta başka şirketlerin ve kurucularının
öyküleri/stratejileri de var. Ancak, ben Victoria’s Secret’ın kurucusu Lex
Wexner’le ilgili dikkatimi çeken birkaç kritik gelişmeyi paylaşmak istiyorum:
1.
Wexner, iş hayatına 1963 yılında, halasından aldığı 5 bin
dolarlık krediyle başlamış. İlk işi Leslie’s Limited adlı kadın spor giyim
mağazası… İlk yıldaki satışı 165 bin
dolarmış.
2.
Şimdi Victoria’s Secret dahil olmak üzere grubunun yıllık
cirosu 12,1 milyar doları buluyor.
3.
En önemli sırlarından biri “geleneksel pazar
araştırmalarına” inanmaması… Bunu şöyle ortaya koyuyor: “Tüketici sadece tepki
verir. Onlar neden hoşlandıklarını bilir, ancak bunu açıklayamazlar. Birkaç
kuruş için bile satın aldıkları yeri değiştirebilirler.”
4.
Bir başka sırrı ise “merak”. “Bende doğal bir merak
yeteneği var” sözleriyle bunu açıklıyor. En büyük yıkıcı etkiyi ise iş
dünyasının “merakın” yaptığına inanıyor.
5.
Her zaman müşterinin “aklındaki ilk marka” olmayı
hedefledi. Victoria’s Secret’ın Amerika’da bunu başardığına inanıyor. Çünkü
kategorisinde yapılan her 100 dolarlık harcamanın 40 doları şirketine ait. Bu,
en yakın rakibinden 12 kat daha büyük harcama anlamına geliyor.
6.
Yaptığı önemli işlerden biri de “tasarımdan üretime”
geçen süreyi kısaltmak oldu. Eskiden 18 ay kadar olan bu süreyi, birkaç haftaya
kadar indirdi ve böylece müşterinin tepkisini ürüne daha fazla yansıtmayı
başardı.
7.
Wexner, pazar araştırmalarını okur, yöneticilerini dinler
ama esas müşteriyi anlamak için zaman ayırır. Müşterinin tek tek segmentlere
yerleştirilemeyeceğine inanır. Bu nedenle de alışveriş merkezlerini gezmeye çok
zaman ayırır. Üstelik bunu dünyanın dört bir yanında yapar, müşterileri satın
alma anında izler, tepkilerini not eder.
8. Günümüzde marka yaratmanın zorluğuna inanır. Ancak, onları ayakta tutmanın zorluğunu da bilir. “En sadık müşterinin sadakat süresi sadece 32 saniyedir” sözleriyle önemli bir trendin altını çizer. Müşterinin her an markasını değiştirebileceğini düşünür, ona göre şirketini yönetir.
“YAPICI HOŞNUTSUZ OLMAK” İYİDİR
Birkaç yıl önce Atlanta’ya, Coca-Cola’nın CEO’su Muhtar
Kent ile seyahat etme şansım olmuştu. Daha sonra Coca-Cola dünyasını, şirket
merkezini ve müzesini gezmiştim.
Orada şirketin tarihine en büyük katkıyı yapmış
liderlerden tartışmasız en önemlisi olan Robert Woodruff’u her yerde görmüştüm.
Birkaç yerde sözlerine de rastlamıştım. Bir yerde şunu yazdığını hatırlıyorum:
“Bu dünya hoşnutsuzluklarla ilgilidir.”
Muhtar Kent, kendi
deyimiyle bu sözü “ödünç alıp” birkaç konuşmasında kullanmıştı. Geçenlerde bir
üniversitede yaptığı konuşmayı izledim. Orada da bu deyimi ödünç aldığını ve
gençlere önerilerde bulunduğunu gördüm. Şöyle diyor:
“Coca-Cola'nın tarihinde gördüğü en muhteşem lider, şirketimize
geçen yüzyılın yarısından fazlasında liderlik yapmış olan Bay Robert
Woodruff'dır.
Bay Woodruff kendi kelimeleriyle ‘Bu dünya
hoşnutsuzluklarla ilgilidir’ demeyi çok severdi. Nereye gidersem gideyim Bay
Woodruff'ın bu sözünü ödünç alarak Coca-Cola insanlarına ‘yapıcı birer
hoşnutsuz’ olmalarını sağlamak için daima kendilerini geliştirmelerini ve
öğrenmelerini tavsiye ederim. Ve ümit ederim ki ve inanıyorum ki siz de
aynısını yapıyorsunuzdur.”
“Biz çok iyiyiz”, “Başarılı bir şirketiz/ekibiz” diye
düşünenlerin bu söze bir kulak vermesinde yarar var.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?