Tarih boyunca insanoğlu hiç enerjisiz kalmadı. Odun, kömür, petrol, doğal gaz, su, rüzgar, güneş, dalga, biyokütle, nükleer ile enerji gereksinimizi karşıladık bugüne kadar. Hiç merak etmeyin, bundan sonra da mevcutlar ve yeni yakıtlarla karşılayacağız. Zaten muazzam bir bolluk var enerji kaynaklarında, tüketimden fazla üretiyoruz. Bazen duyuyoruz: “Nedir bu kardeşim, müzmin muhalefet nükleere, kömüre, rüzgara ve güneşe karşı çıkıyor. Peki nasıl enerji üreteceğiz bu ekonomi için?” Oysa karşı çıkılan, enerjiden ziyade doğanın, tarihin, insan sağlığının tehdit edilmesine kayıtsız kalınması... Rüzgar güllerini yerleşim merkezlerine yakın kurmayın, güneş panelleri verimli tarım arazisi üzerine konulmasın, nükleerin emniyeti, atık yönetimi, teknolojisi sıkı kontrol altında olsun, kömür santrallerini filtresiz çalıştırmayın, hidroelektrik santralleri nehir yataklarını ve çevresini tahrip etmesin. Dicle Nehri üzerindeki Ilısu Barajı'na su doldurmak için Hasankeyf’de olduğu gibi “12 bin yıllık medeniyetin izleri silinmesin, başka bir çözüm bulun” denildiğinde de kulak verilmeli. Gözlemlerim taze. Aralık 2019 başında Diyarbakır, Mardin, Batman ve Hasankeyf’i ziyaret ettim. Hem Diyarbakır’ın yıkılmış Sur semtini Toledo’ya dönüştürme projesi hem dünyanın imrendiği kadim kent Mardin’in girişindeki çirkin yapılaşma içimi sızlattı. Daha da vahimi, Hasankeyf’te hoyratça kadim bir medeniyetin izlerinin silinmekte olduğuna tanıklık etmekti. Birkaç ay içinde binlerce yıllık tarihi miras, orada yaşayanların evleri, anıları, gelecekle ilgili hayalleri, bitki ve hayvan türleriyle birlikte 80 km aşağıdaki Ilısu Barajı’nın suları altında kalacak. UNESCO tarafından da dünya mirası kabul edilen 550 yıllık Zeynel Bey Türbesi, Artuklu Hamamı, Süleyman Han Camisi minaresi, Hasankeyf Kalesi orta kapısı, İmam Abdullah Türbesi ve Zaviyesi, Baldaken Türbeleri ile Er-Rizik, Kızlar ve Koç camilerinin yerinde şimdi yeller esiyor. 3 km yukarıdaki Kültürel Park Alanı’na taşınmışlar. 5 türbe ile 8 köy mezarlığının yerlerinin de değiştirilmesi bekleniyor. Göçmeye zorlanan köylüler mağdur. Hasankeyf’i kurtarma ya da tahrip etme çabalarının yarım asırlık tarihi var. Ilısu projesi 1954’te hazırlanmaya başlandı, 1975’te bitti. Dicle Nehri’nin geçtiği Batman, Diyarbakır, Mardin, Siirt ve Şırnak illerini kapsayan, gövde bakımından Atatürk Barajı’ndan sonra ikinci olan 12,3 milyar TL yatırım bedelli baraj su tutmaya başladı. Aşağıda yer alan ülkelere su akışını azaltacağı kaygısıyla Arap ülkeleri bu projelere uluslararası finans sağlanmasını her aşamada engelledi. Ilısu Barajı tamamlandığında, en fazla enerji üreten (Atatürk, Karakaya ve Keban’dan sonra) 4’üncü büyük olacak. Yılda ortalama 3 milyar kilovat/saat elektrik üretecek. Mezopotamya’nın bereketli topraklarında tarım potansiyeli çok yüksek. Sular altında kalınca bu arazilerimiz, tarım envanterinden çıkarılmış olacak. Dahası, endemik bitki türleri ve nesli tükenmekte olan hayvanlar da yok olacak, ekosistem dengesi bozulacak. Hasankeyf’te suların en geç 2020 basında Mardin-Midyat bağlantısını sağlayan köprüye kadar yükselmesi bekleniyor. Elbette bu ülkeye enerji ve su lazım; ama unutmayalım ki başka bir Hasankeyf yok. Yok edilmesi medeniyet tarihimiz için büyük bir kayıp, bizim kuşağımız için ise büyük bir utanç olacak. Hala sanki bu topraklarda göçmenmişiz gibi davranıyoruz. Neredeyse bin yıldır üzerinde yaşadığımız bu güzel vatanda ebediyen kalmanın ön şartı bizden önceki medeniyetleri de savunmak, doğasını, kültürünü, dilini, etnisitesini korumaktır. Daha her şey bitmiş değil. Bir an önce barajın su seviyesi indirilerek, elektrik üretim kapasitesi azaltılarak, yeni kademeler inşa edilerek Hasankeyf kısmen kurtarılabilir. Bunu başarırsak maliyetler, belki biraz artacak olsa da eşsiz bir medeniyet mirasını yitirmemiş olacağız.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?