Kitle fonlamasını neden seviyorum?

18.10.2018 12:05:000
Paylaş Tweet Paylaş
Kitle fonlamasını neden seviyorum?

Günümüz yeni bir şirket kurmak veya mevcut işini büyütmek isteyen bir girişimci için oldukça iyi imkanlar sunuyor. 2015 yılında kitle fonlamasının dünyayı değiştireceğini yazmıştım. Ancak fonlamanın yarattığı etki benim beklentilerimi bile aşmış durumda. İngiltere’nin en büyük kitle fonlama platformu CrowdCube şimdiye kadar şirketlerin büyümelerine yardımcı olan öz sermaye yatırımları için 390 milyon Pound’dan fazla para toplamayı başardı. Bu rakamın 130 milyon Pound’luk kısmı sadece 2017 yılında gerçekleşti. Bir diğer İngiliz platformu olan Seddrs ise geçen yıl 300 milyon Pound’luk yatırımı geçti ve kendi platformuna 8 Avrupalı ülkeden şirketleri kattı. Daha küresel ölçekte ise bizim de birer yatırımcısı olduğumuz kazanç temelli bir kitle fonlaması olan Indiegogo, şirketler ve projeler için 1,5 milyar dolarlık inanılmaz bir rakam yarattı. Kitle fonlamasının bu yeni formatının şirketlere ihtiyaç duydukları nakti ve desteği sağlamakta nasıl yardımcı olduğunu görmek muhteşem. Aksi halde bu girişimcilerin çoğu bir banka müdürünü kendilerine nakit kredi vermesi için ikna etmeye çalışacaktı ve ben kendi tecrübelerimden bunun ne kadar zor bir iş olduğunu çok iyi biliyorum. Biz Virgin’de kredi limitimizi artırmak ve Virgin Records ile Virgin Atlantic gibi şirketlerimizi büyütmeye devam etmek için daha fazla nakit kredi çekebilmek amacıyla bankalara saatler boyunca dil dökerdik. Eğer kitle fonlaması Virgin şirketlerini ilk kurduğumuz günlerde olsaydı kesinlikle sonuna kadar faydalanırdık. Aslında Virgin Atlantic’in ilk (gayriresmi) uçuşunda biz de bir tür kitle fonlaması kullanmıştık. Günümüzdeki kitle fonlaması platformları gibi düzgün bir operasyon olmamıştı ama işimizi görmüştü. British Virgin Adaları’na (BVI) giderken aktarma uçuşum iptal edildiği için Puerto Rico’da beklemek zorunda kalmıştım. BVI’da beni bekleyen özel biri olduğundan orada birilerinden bir kara tahta ödünç almış ve üzerine “Virgin Airlines” alt tarafına da “BVI’ya tek yön 39 dolar” diye yazmıştım. Uçuşları iptal edilen yolcuların arasında dolaşmış ve anında kendime ilk uçağımı kiralamaya yetecek kadar ortak bulmayı başarmıştım. İşte Virgin Atlantic böyle doğmuştu. Kitle fonlaması sıradan bir para toplamaktan çok daha fazlasıdır. Bu fon müşteriler, elçiler ve süper hayranlardan oluşan bir kavim yaratmanızı sağlar. Beraberinde pazarın onayını, yeni yatırımcılara erişimi, reklamı ve gerçek zamanlı geri beslemeyi getirir. Ancak kendi işinizi kamuoyu nezdinde vitrine çıkarmak ve hiç tanımadığınız insanlardan kendinize yatırım yapmalarını istemek halen büyük bir zorluk. Bir kitle fonlaması kampanyası sadece bir video hazırlamak, onu bir internet sitesine koymak ve paracıkların gelmesini izlemek kadar basit bir iş değildir. Diğer para toplama yöntemlerinde olduğu gibi burada da insanları kendi nakit paralarıyla size ortak olmaya ve riskinizi almaya ikna etmeniz gerekir. Üstelik kötü bir kampanyanın kamuoyu nezdinde şirketiniz hakkında bir bankadan ret cevabı almaktan çok daha kötü etkileri olabilir. Bu aslında Virgin markasının girişimcilik merkezi olan Virgin StartUp’ın da üstesinden gelmeye çalıştığı bir mesele. Virgin StartUp’taki ekip bugüne kadar 2 bin 500’den fazla girişimcinin lansmanına yardımcı oldu ve 2013 yılından bu yana şirketlerin büyümelerine destek olmak için bu süreçte 30 milyon Pound’dan fazla start up kredisi verdi. Yardımcı oldukları bu şirketlerin çoğunun ölçek artırmak için daha fazla fonlanmaya ihtiyaç duyduğunun da bilincindeler. Bu ekip aynı zamanda start up’lara başarılı olabilmeleri için olası en iyi şansı sunabilmek amacıyla CrowdBoost’u başlattı. Bu program öz sermaye kitle fonlaması aracılığıyla ölçek artırmak isteyen start up’lar için yedi haftalık bir hızlandırıcıdan ibaret. Bu fon sayesinde şirketlerin kendi kampanyalarının her bölümünde birlikte çalışmak üzere çeşitli uzmanlar bir araya getiriliyor. Burada yatırımcıların bir işte nelere önem verdiklerini öğrenmek, kampanya videosu hazırlamak, şirket değeri belirlemek gibi çeşitli hassas konular ele alınıyor. İyi haber ise bu hızlandırıcının şimdiye kadar yüzde 100 başarı oranıyla çalışıyor olması, yani bir kampanya başlatan her şirket bu programa katıldıktan sonra ihtiyaç duyduğundan bile daha fazla para topladı. Aşağıda bu start up’ları ve topladıkları rakamları görebilirsiniz: Capsicana: Latin Amerikalı sokakta yiyecek satıcısı (222 bin 790 Pound) Opitat: Geri dönüşümlü kahve çekirdeklerinden yapılmış etik cilt bakımı markası (217 bin 500 Pound) Efoldi: Katlanır, taşınabilir bir mobilet markası (939 bin 650 Pound) Player Hunter: Dünyanın dört bir yanındaki futbolcular, yetenek avcıları ve kulüplerle irtibata geçme sitesi (509 bin 570 Pound) Asap Water Crafts: Cankurtaranlar için elektrik motorlu araçlar (280 bin 260 Pound) Stem And Glory: Cambridge’li ödül kazanmış bir vegan restoranı (616 bin 170 Pound) Future DJs : Profesyonel DJ’ler ile müzik yapım dersleri sunarak gençler üzerinde önemli bir sosyal etki yaratan bir eğitim kurumu (538 bin 380 Pound) Bu program en az 100 bin pound tutarında para toplaması gereken start up’lara açık olduğundan sadece ölçek artırmak isteyen şirketlere yardımcı olmaya odaklanıyor. Daha fazla bilgi almak için Virgin StartUp’a bakılabilir.

DAİMA NEDEN DİYE SORMUŞUMDUR

NOW That’s Why I Called Music!” albümünün 100’üncü sürümü beni 1983 yılında piyasaya derleme albümler sürdüğümüz günlere geri götürdü. Herkes bizim bu işi kıvıramayacağımızı söylüyordu. Biz de onlara soruyorduk: Neden? Yaygın mantık meşhur isimlerin birlikte çalışmaya yanaşmayacaklarından dolayı derleme albüm işinin tutmayacağı yönündeydi. 1970 yılında kurulduktan sonra geçen yılarda Virgin Records kendi çabasıyla büyük bir başarıya imza atarak ün kazandı. Mike Oldfield, The Sex Pistols, UB40, Genesis, Culture Club, Phil Collins ve daha pek çoğuyla birlikte çalıştık. Ancak başka bir ünlü markayla ortaklık kurmamız durumunda bu derleme işinde çok daha başarılı olacağımızı düşünüyorduk. EMI buna asla yanaşmazdı, onlara her şeye hayır diyenler gözüyle bakılıyordu. Ama neden olmasın diye düşündük. Onlara bu ortaklığın bizim için olduğu kadar onlar için de ne kadar faydalı olacağını izah etmeye çalıştık. Üstelik başarısız olsak bile çok fazla zarar etmeyeceklerdi. Şayet başarılı olursak da kim bilir işin sonu nerelere varacaktı? Onlar da kabul ettiler. Bir sonraki adımda bir isimle ortaya çıkmamız gerekiyordu. Bu sefer ilham ofiste asılı olan ve bir domuzla tavuğun resmedildiği bir posterden geldi. İnsanlar 1920’lerden kalma bir domuz pastırması reklamındaki eski bir sloganı temel alan bir marka ile lansman yapamayacağımızı düşünüyordu. Ama neden olmasın diye düşündük yine. Öyle yaptık ve herkes bu isme bayıldı. Ardından ilk NOW albümünü Noel’e yetiştirmek için zamanla yarışma aşamasına gelmiştik. Lojistikle ilgili altından kalkılamayacakmış gibi görünen yığınla sorun vardı. Üretim müdürüne telefon açtık, fikrimizi açıkladık ve birkaç hafta içinde 200 bin albümün piyasaya sürülecek duruma getirilmesi gerektiğini söyledik. O ise bize bunun imkansız olduğunu belirtti. Neden? Bu müdür kılını bile kıpırdatmıyordu, bu yüzden ben de doğrudan imalatçıları aradım ve onları ikna etmeyi başardım. Birkaç hevesli soruşturmadan ve engellerle her karşılaşmamızda geri çekilmeyi ret etmemizden sonra nihayet ilk NOW albümümüzü piyasaya sürmüş ve haftalar içinde 1 milyon kopya satmıştık. Bu 100’üncü albüm de şu anda liste başlarını zorluyor. Bu yüzden bir daha birileri sizin iyi bir fikrinize karşı çıkarsa ona neden diye sorun. Neden? Neden?

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz