Böyle giderse AB rüyası bitebilir

4.10.2017 12:20:000
Paylaş Tweet Paylaş
Böyle giderse AB rüyası bitebilir

İçinde yaşadığımız kritik dönemde Türkiye-Avrupa Birliği (AB) ilişkilerinin yönetimi çok zor. Hem Ankara tarafı hem de Brüksel cenahında ilişkiler çoktan rayından çıkmış görünüyor. 12 Temmuz'da Brüksel’de katıldığım Türkiye-AB ilişkilerinin geleceğine dair European Policy Center toplantısında verilen mesaj son derece açık idi: “Şayet ilişkilerin yeniden rayına oturması isteniyorsa top önemli ölçüde Ankara'nın sahasında. Brüksel, özellikle de siyasi Brüksel, son darbeyi vuran taraf olmaktan özenle kaçınıyor”.

Bu işin şakası yok. Yarım yüzyıllık kazanım ve bağlar, şayet mevcut gidişat ciddi şekilde dönüştürülemez ve karşılıklı doğru adımlar atılmazsa, bütünüyle heba olabilir. AB, hem komşumuz hem de ekonomik bakımdan “olmazsa olmaz” bir ortağımız. Aynı zamanda bir medeniyet projesi.

Ne Şangay Beşlisi ne Avrasyacılık AB ile ilişkilerimizin yerini alabilir. Trump yönetimindeki ABD de Ankara için umulduğu gibi güçlü bir Atlantik ötesi ortak olarak ikame edici olamayacağını gösterdi. Türk-Rus ilişkilerindeki hassas denge satranç ustası Putin’in direksiyonunda Moskova lehine kıvrılıyor sürekli. Çin nalıncı keseri gibi hep kendisine yontuyor. Bu ortaklıkların hepsinin değeri, yeri ayrı. Birbirinin tamamlayıcısı olarak görülmeli, alternatifi olarak değil.

BU NOKTAYA NASIL GELİNDİ?

Dünyanın ekonomik, güvenlik ve teknoloji patronları belli. Görünür gelecekte de değişmesi beklenmiyor.  Halihazırda Çin, 21,3 trilyon dolarlık ekonomik hasılası ile dünyanın en büyük ekonomisi. Onu 19,2 trilyon dolarla AB izliyor. ABD ise 18,6 trilyon dolarla üçüncü sıraya gerilemiş durumda.

Hiçbir dönemde ülkemizin dış menfaatlerinin bu kadar yoğun şekilde iç politika hesaplarına kurban edildiğini, bu kadar çok ülke ile çatışma ya da gerilim içinde olduğumuzu, kuşatılmış duygusu yaşadığımızı görmemiştik. Türk düşmanlığı, İslam düşmanlığı, Avrupa’da yükselen yabancı düşmanlığı yükselişe geçti. Bizi bölmek isteyen karanlık güçler üzerinden kurgulanan siyasi söylemler, AB liderlerinin empati eksikliği ve kendi dar çıkarlarına odaklanmaları nedeniyle ilişkilerimiz, menfaatlerimiz ciddi ölçüde zedelendi.

Kimse ağır aksak yürüyen tüm üyelik müzakerelerinin görünür gelecekte nihai hedefe ulaşılacağına zaten inanmıyordu. Aldatmaca iki tarafın da işine geliyordu. Sadece Ankara’nın ev ödevlerini yapmaması nedeniyle değil AB Türkiye’ye karşı dürüst davranmadığı, siyasal geleceğini ve adaylığımızı gerçekçi bir çerçevede konumlandırmadığı için de bu noktaya savrulduk. Bu tutumun da etkisiyle Türkiye’deki siyasi iktidar Avrupa’dan uzaklaşma ve “yeni Türkiye” inşa etme projesine hız verdi, Avrupa’ya tepkisini haklı gösterdi geniş kitleler nezdinde. Önümüzdeki dönemde ilişkiler kopar ya da daha da gerilerse ileride tekrar bugünkü düzeyine çıkartılabilmesi hayli meşakkatli olacak. Avrupa’da yaşayan 5 milyonu aşkın vatandaşımız gelişmelerden çok olumsuz etkileniyor.

Kullanılan sert söylemler nedeniyle Türkiye’nin üyelik müzakerelerini sonlandırmaya hazırlandığı görüşü ağır basıyor. Lakin, Ankara tek taraflı bir karar alarak bu tarihi yanlışın sorumluluğunu üstlenmek istemediği için hükümet söylem ve kararlarıyla adeta AB’yi bu yönde karar almaya zorluyor gibi.

ÇÖZÜM İÇİN NE YAPILMALI?

Gelinen noktada hasar kontrolü için atılabilecek ilk adım, yeni krizlerden kaçınmak için soğukkanlı davranılması, çatışmacı dilden uzaklaşılması olacak. Aslında Birleşik Krallık ile Brexit müzakereleri, Ankara ile Brüksel arasında yeni Avrupa mimarisinde daha yakın, daha iyi tanımlanmış ve daha dürüst bir ilişki için fırsat oluşturabilir. Bunun, gevşek, çok vitesli bir AB üyeliği anlamına gelip gelmediğini, şimdiye kadar modası geçmiş gümrük birliğinin ötesinde ama tam üyeliğin biraz gerisinde nev-i şahsına münhasır (sui generis) bir statü mü olacağı önümüzdeki iki yıl içinde Londra ile müzakerelerin nasıl süreceğine de bağlı.

AB ile ortak gündemimiz yeterince kabarık: Terörle mücadele, Suriye’deki savaşı sona erdirme, göç akımlarını yönetme, güvenlik işbirliği, enerji ikmal güvenliği, gümrük birliğinin değişen koşullara uyum sağlayacak, tarım ve hizmetleri de içine alacak şekilde modernizasyonu, kültürel ve eğitim çalışmalarının derinleştirilmesi, bilim ve teknoloji projeleri gibi.

Ukrayna, Gürcistan ve Umman’a bile tanınan vizesiz dolaşım hakkın Türkiye gibi en eski tam üyelik adayına verilmemesi kabul edilemez. Bu konuda hızla orta yol bulunmalı. Kıbrıs sorununun çözümünde yine masadan kalkan taraf Rumlar oldu ve “son şans” da harcandı. Ankara, artık adada hem kendi hem de Kıbrıslı Türklerin hak ve menfaatlerine uygun bir çizgi izleme konusunda kendisini serbest hissetmeli.

Türkler arasında cazibesini yitiren "üyelik havucu" ile sopa gösterme devrinin kapandığı kabul edilmelidir. Tam üyelik, gelecekte başka iktidarların ve konjonktürlerin işi artık. On yıllardır süregiden, karşılıklı hayal kırıklıkları yaratan yalanları öldürüp ilişkileri gerçekçi ve gelecek perspektifi açık (zorlukla elde edilmiş tam üyelik kazanımlarını çöpe atmayan) yeni bir temele oturtmak gerekiyor.

Aksi taktirde bugünleri bile mumla arayabiliriz.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz