Türkiye enerjisi: Nereye gidiyoruz?

“Bir ülkenin arz güvenliğini garantiye alması, tam anlamıyla bir ulusal güvenlik meselesidir.”

19.03.2015 16:57:020
Paylaş Tweet Paylaş
Türkiye enerjisi: Nereye gidiyoruz?
Enerjisiz çarklar dönmüyor. Eksikliği ya da azlığı, fiyatının iniş çıkışı, sübvansiyonunun kısılması iktidarları devirebiliyor. Kaynaklar üzerindeki rekabet, sınır ihtilafları, boru hattı güzergahları ve münhasır ekonomik bölgelere giriş-çıkış komşularla sıcak çatışmalara ya da jeopolitik gerilimlere yol açabiliyor. Enerjinin “yumuşak karın” olduğu ülkelerin ekonomi, dış politika, güvenlik ve yatırım kararları birbirinden bağımsız alınamıyor. 2023’e kadar (mevcut görünümde pek gerçekçi olmasa da) dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisi arasına girmeyi hedefleyen, nüfusu genç, orta sınıfı palazlanan ve enerji talebi dünya ortalamasının üzerinde seyreden bir ülkenin gelecek arz güvenliğini garantiye alması sadece bir enerji politikası değildir. Tam anlamıyla yaşamsal bir ulusal güvenlik meselesidir. Ve enerjiye bu gözle bakılmalıdır. Önümüzdeki 10 yıl içinde 120 milyar dolarlık yeni yatırım yapılmalı. Bu yeni yatırım alanları nükleerden doğalgaz depolama tesislerine, santralların yenilenmesine, boru hatlarından enerji verimliliğine uzanan projeleri kapsıyor ve kimi sıfırdan kimisi ise mevcut tesislerin yenilenmesi ve genişletilmesi için gerekli. Lakin, Türkiye’deki hane halkı tasarruf oranı ve yerel sermaye ne yazık ki büyüme rakamlarının oldukça altında kalıyor. Yani yerel yatırım ve finansman kaynakları sınırlı. 13 yıl önce özel sektörün enerji ekonomisindeki payı yüzde 34’lerdeydi, şimdi neredeyse kamunun payı o kadar. Özel sektör giderek başat bir rol oynuyor. Hedef, yüzde 75 paya kadar çıkmak. Yani roller tamamen yer değiştirdi. Enerjinin bu stratejik yönü nedeniyle siyasi iradenin en yüksek düzeyde yeni enerji vizyonuna, onun uygulanma mekanizmalarına sahip çıkması, gerekli kapasiteleri yaratması, etkin icraya gereken desteği ve kaynakları tahsis etmesi elzemdir. Bu çerçevede, şu 7 alana yoğunlaşmanın önemli olduğunu düşünüyorum:
1- Entegre bir enerji yönetim anlayışını benimseyerek enerji, çevre, vergi, rekabet, yatırım, ticaret ve dış politika/ güvenlik boyutları etkin şekilde hükümet ve iş kararlarına katılmalı. Ayrıca enerjinin yerel değil küresel bir stratejik meta olduğu gerçeği her zaman akılda tutulmalıdır.
2- Ülke içinde talep yönetimi için enerji verimliliğini artıracak, enerji yoğun sanayilerden uzak duracak (hatta bunları süratle enerji zengini bölge ülkelerine kaydıracak) ve katma değeri yüksek “akıllı” teknoloji ve sektörlere yönelecek, ülkenin değişik bölgelerindeki özgün yerel enerji kaynaklarını harekete geçirecek bir yaklaşım benimsenmelidir.
 3- Petrol, doğalgaz ve kömürde ülke içi üretimi daha da artıracak, ulusal-uluslararası şirketleri yatırıma cezbedecek elverişli politikaların sürekli gözden geçirilmeli. Bu arada üretimin nispeten daha ucuz olduğu çevre ülkelerde siyasi bağlantıları da kullanarak saha/tesis alınarak ortak üretim imkanları araştırılmalı. Böylece ülke ihtiyacının en az yüzde 50’sinin çevremizdeki kontrol edebileceğimiz ortak üretimden karşılanması hedeflenmeli.
4- Bölgesel enerji merkezi olmanın sadece ülkenin dört bir tarafını boru hatları ağıyla döşemekten geçmediğinin bilinci içinde fiziki altyapının yanı sıra fiyat liberalizasyonu, enerjideki ağır vergi yükünün hafifletilmesi, uluslararası iyi uygulamalar ışığında gerekli hukuki ve kurumsal düzenlemeler yapılmalı, üretici ve tüketici ülkelerde güveni zedelemeyecek “yumuşak güç” dış politikasına dönülmeli.
5- Temiz/yeşil ekonomiye geçiş sürecinde en azından rüzgar, jeotermal ve güneş enerjisinde teknoloji üreten öncü ülkelerden biri haline gelmek amaçlanmalı, sübvansiyonsuz üretim temel hedef olmalı.
6- Enerji sektörünün sağlıklı bir şekilde işlemesi için türev piyasa işlemleri Borsa İstanbul çatısı altında yapılmalı, elektrik ve doğalgaz piyasalarının organize bir spot ve türev piyasaya kavuşması sağlanmalı ve zamanla elektrik, gaz, kömür ve petrolde bölgesel enerji piyasası İstanbul’da kurulmalı.
7- Halihazırdaki tüm yerel enerji şirketlerini bütünleştirsek orta boyda Batılı bir enerji şirketi bile etmiyor. Bu nedenle kamu-özel sektör ortaklığı ile dünya enerjisindeki konumumuza yaraşan, uluslararası rekabet koşullarına göre faaliyet gösteren yeni enerji şampiyonları yaratılmasına yönelmek ve asgari 25 milyar dolarlık bir Türk enerji fonu yaratılması için ilk adımları atmak gerekiyor.
Tüm bunlar tabii ki tepeden inmeci, dayatmacı bir anlayışla değil; sadece istikamet duygusu verecek, dünya ve karşılaştırmalı üstünlüklerimizle enerji ekonomimizi ve jeopolitiğimizi uyumlu kılacak bir vizyonla gerçekleştirilebilir.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz