Geçtiğimiz günlerde Ticaret Bakanlığı tarafından düzenlenen ve Ticaret Bakanımız Ruhsar Pekcan başkanlığında oluşturulan Yenilikçi Teknoloji Platformu’nun ilk toplantısının katılımcıları arasındaydım. Bu platform, devletin tüm kademelerinden destek görür ve sadece girişim olarak kalmazsa Türkiye’nin geleceğinde önemli bir adım olacaktır, buna inanıyorum.
Oluşturulan bu platform, teknoloji odaklı, katma değeri yüksek işlerde başarılı olmuş girişimcilerin hikayelerini, yeni girişimcilere aktarmayı hedefliyor. İlk toplantıya bürokratların yanı sıra akademisyenler, yatırım şirketlerinin temsilcileri ve girişimleri başarıya ulaşmış isimler katıldı. Bu platformun esas hedefi, teknoloji odaklı, katma değeri yüksek mal ve hizmet ihracatını, e-ticareti geliştirmek amacıyla bir vizyon ortaya konulması. Böylece yeni vizyonla teknoloji ihracatı yapılması için bir ekosistem oluşacak.
Toplantının önemli çıktılarından biri de özellikle ihracatta başarı yakalamayı hedefleyen bu ekosistem için “teknoloji seraları”nın kurulması fikri oldu. Yani devlet, yatırımcı ve girişimcilerden oluşacak bir iş birliği ortamının geliştirilmesi hedefleniyor.
DEĞER ODAKLI YAKLAŞIM ŞART
Her zaman söylediğim gibi Türkiye’nin üst gelir seviyesine yükselmesi için teknoloji ihracatı büyük önem taşıyor. TÜİK’in Ocak 2018 verilerine göre Türkiye’nin yüksek teknoloji ihracatı 381 milyon dolarken, ithalatı ise tam 7 katı (2,2 milyar dolar). Bugün dünya ekonomisinde sözü geçen ülkelere baktığımızda kg. bazında düşük, fiyat olarak yüksek ürün ihracatında oldukça ileri durumda olduklarını görüyoruz. Biz ise 600 dolarlık bir akıllı telefonu ithal edebilmek için 2,7 ton madencilik ürünü ihraç etmek zorundayız. Bu oran son dönemde muhtemelen daha da yükseldi.
Bu nedenle ülke olarak ekonomimizi gelişmiş ülkeler seviyesine çıkarabilmemiz için katma değeri ve teknolojisi yüksek ürünler geliştirmeye odaklanmamız gerekiyor. Çip ve yazılım teknolojileri, bu tür ürünler arasında. Ülkemizde özellikle oyun alanında uluslararası seviyelere çıkan şirketlerimiz mevcut. Oyun yazılımlarıyla milyonlarca dolarlık dövizi ülkemize kazandırıyorlar.
Aynı şekilde savunma sanayinde son dönemde gerçekleştirilen atılımlarla insansız hava cihazları, Atak Helikopteri ve milli savaş uçağı girişimleri, hem özel hem kamu şirketlerinin teknoloji ithalatını azaltarak ihracata geçmeleri gibi bir durum oluşturdu. Savunma sanayimizde yaşanan bu olumlu gelişmeleri daha da büyütebilmemiz için bu araçların gelişmiş teknolojilerini ve yazılımlarını da daha fazla milli hale getirmemiz önemli.
Aynı şekilde ilaç sektörü de Türkiye’nin gelişmeye açık ve ekonomimizi yükseltecek alanlarından biri. Ancak bu alanda mevcut uluslararası kurumların Ar-Ge çalışmalarından ziyade, tüm dünyada gelişmekte olan sağlıkta teknolojiye odaklanmak daha hızlı yol alabileceğimiz bir alan gibi gözüküyor. Bugün dünyadaki önemli ilaç şirketleri, kendi Ar-Ge yatırımlarının dışında, sağlık teknolojisi alanındaki girişimlere de yatırım yapıyor. Dünyada yakın gelecekte bireyselleşmiş tedaviler ve mobil cihazlarla tanı koyma çalışmalarının hızla hayata geçeceğini düşünürsek bu alanda yapılabilecek girişimler, ülkemize önemli katkılar sağlayacaktır.
Özellikle mobil teknolojiler alanında girişimlerin Türkiye’den dünya markası çıkarmayı mümkün kılacağını düşünüyorum. Sürekli verilen Whatsapp örneği gibi bu tür teknoloji markalarının değeri bugün dünyanın pek çok ülkesinin GSYH’sinden daha fazla. Dolayısıyla gelişmeye açık alanlarda yapılacak yatırımlar ve girişimler Türkiye’den de bu kadar değerli teknoloji markalarının çıkmasına yardımcı olacaktır.
Ancak günümüz iş dünyasında iş birliği çok önemli. Devlet, yatırımcı ve girişimci üçgeninde yakalanacak sinerji Türkiye’nin girişimcilik alanında çok hızlı yol almasını sağlayacaktır.
DEVLET STRATEJİSİ ÖNEMLİ
Türkiye’de ODTÜ, İTÜ, Hacettepe gibi üniversitelerin kurduğu teknokentler, girişimci ekosisteminin önemli ayakları. Buralardan çıkan ve giderek ilerleyen teknoloji girişimleri mevcut. Ancak her ne kadar girişimcileri desteklemek, diğer girişimcilerle iş birliğini sağlamak ve hatta yatırımcılarla buluşturmak gibi hizmetlerde bulunsalar da devlet ve yatırımcılarla sinerjinin sınırlı kalmasından dolayı atağa geçemiyorlar.
Türkiye’deki yatırımcıların da teknoloji ve yazılım alanlarındaki girişimlere tam olarak hakim olamamaları ve kısa sürede yatırımlarının geri dönüşünü almak istemeleri nedeniyle Türk girişimcileri hız konusunda zorlayarak hata yapmalarına neden oluyorlar. Ayrıca konuya tamamen ticari açıdan bakmaları nedeniyle girişimcileri de bu yöne zorlamaları gibi olumsuz durumlar da yaşanmıyor değil.
Ekosistemin en önemli ayağını oluşturan devlet ise belirleyeceği kriterlerle girişimlere teşvik, vergi muafiyeti, sübvansiyon gibi desteğin yanı sıra tüm ilgili tarafları bir araya getirecek bir çatı görevi görmesi nedeniyle çok önemli. Güney Kore örneği, devlet stratejisinin, teknolojinin gelişiminde ne kadar önemli olduğunun iyi bir göstergesidir. Güney Kore hükümeti, 1980’lerden itibaren ekonomisini ağırlıklı olarak sanayi stratejisinden, teknoloji stratejisine yönlendirmiştir. Güney Kore’de devlet eliyle yaşanan dönüşüm sayesinde özel sektörün de Ar-Ge yatırımı artmış. Böylece uluslararası pazarlarda rekabet edebilecek bir yapıya ulaşmıştır.
Ticaret Bakanlığı tarafından oluşturulan Yenilikçi Teknoloji Platformu’nun da böyle bir çatı görevi görmek için faaliyete geçiyor. Ben bu platformun Türkiye’de yeni teknolojilerin geliştirilmesinde girişimciler için çok değerli bir konuma geleceğine inanıyorum.
Öte yandan platformun ilk toplantısında yer alan başarılı şirketlerin temsilcilerinin yanı sıra her toplantıda farklı şirketlerin temsilcilerin yer alması da hem iş ve akademik dünyanın entegrasyonu hem de yeni fikirlerin oluşabilmesi için çok olumlu. Yeni girişimler için örnek teşkil etmenin haricinde, tecrübelerimizle de bu girişimlere yön vermeyi, vatani bir sorumluluk olarak üstümüze almalıyız diye düşünüyorum.
GÜÇ KİMDE?
Eskiden silahlarla, yüzbinlerce askerle yapılan savaşlar, hep kaynak ve hammadde içindi. Ancak günümüze geldiğimizde savaşlar artık ekonomiler ve markalar üzerinden yapılıyor. Bunun en son örneğini ülke olarak bizzat yaşadık ve yaşıyoruz. Ancak kendi teknolojisini geliştirebilen ülkeler, bu tür ekonomik saldırıları kolayca bertaraf edebiliyor. Çünkü uluslararası geçerliliği ve kullanımı olan bir ürünün patenti sizi tüm dünyada güçlü kılıyor. Örneğin WIPO’nun 2016 verilerine göre patent başvurusunda lider olan Çin’de yapılan patent başvurusu sayısı 1 milyon 257 bin. İkinci ABD’nin ise 520 binin üzerinde ve üçüncü Japonya’nın ise 453 bin 840. Yukarıda devlet desteğiyle başlayan teknoloji stratejisi örneği olarak verdiğim Güney Kore ise sadece 2016’da 233 binin üzerinde patent başvurusu yapmış ve dünyada dördüncü sırada yer alıyorlar. WIPO rakamlarına göre Türkiye’nin ise 2016’da sadece 8 bin 374 patent başvurusu olmuş ve bunların 1.878’i onaylanmış. Şirketler bazında dünyada 2011-2014 arasında en çok patent başvurusu yapanlar arasında ilk 10’da 6 Japon, 2 Güney Kore ve 2 Çin şirketi var. Üniversiteler arasında da durum pek farklı değil. 2011-14 arasında en çok patent başvurusu yapan üniversiteler sıralamasında ilk 4 sırada Çin üniversiteleri var. 5’inci üniversite ise bir Güney Kore üniversitesi.
İş dünyası ve akademik dünyaya sorulmadan çıkarılan yasalar ve yönetmeliklerin gerçek hayata çoğu zaman uymadığını uzun yıllar boyunca yaşayarak gördük. Bunun için iş dünyasının tecrübelerinden ve görüşlerinden faydalanmak da önemli bir gelişme. Dolayısıyla devlet, iş dünyası ve akademik dünyanın bir araya gelerek bir sinerji ve ortak politikalar oluşturması açısından Yenilikçi Teknoloji Platformu, Türkiye’nin ekonomisinde önemli bir vizyon sağlayacak gibi gözüküyor. Bu vesileyle Bakanımız Ruhsar Pekcan ve ekibini vizyonu nedeniyle tekrar kutluyor ve bu platformda yer alacak tüm arkadaşlarımıza katkılarından dolayı şimdiden teşekkür ediyorum.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?