Z kuşağına adapte olamayan X olur

1.09.2020 13:42:000
Paylaş Tweet Paylaş
Z kuşağına adapte olamayan X olur

Alan Turing’in 2. Dünya Savaşı sırasında Enigma kodunu çözmek için geliştirdiği ve ilk bilgisayar olarak tanımlanan makinenin icadından bu yana teknolojik kadar gelişti ki neredeyse yatay olarak seyreden insanlığın gelişimi, dikey bir grafik izlemeye başlayarak hızlı bir şekilde tırmanmaya devam ediyor.

Öte yandan bu grafiğin elbette bir tepe noktası olacak. Yine bilgisayarın babalarından Jon Von Neumann’ın literatüre kattığı “teknolojik tekillik” kavramı da aslında buna işaret ediyor. Yani teknolojik gelişim bir noktaya geldiğinde artık mutlak halini alacak ve insan tarafından yapılan işler bildiğimiz işleviyle devam edemeyecek. Uzun süredir yazılarımda da bahsettiğim üzere yapay zeka, yakın gelecekte insanların yaptığı pek çok işi yapabileceği için insanoğlu artık farklı iş alanları yaratmaya başlayacak.

Bu durumdan olumlu ve olumsuz olarak en çok etkilenecek olanlar ise bugün Z kuşağı olarak adlandırdığımız kuşak olacak gibi gözüküyor. Teknolojinin içine doğan, bugün kullandığımız teknolojilerin olmadığı bir dünyayı hiç yaşamayan bir nesil. Dolayısıyla benim gibi X kuşağından farklı bir düşünme yapısı ve sosyal etkileşim içindeler. Bizim gibi ABD-Sovyetler Birliği soğuk savaşına şahit olmadılar. Ya da istediğiniz ayakkabıyı bulabilmek için sadece ayakkabıcıların bulunduğu pasajdaki dükkanları tek tek dolaşmıyorlar. Tek tuşla, hızla ve hemen istediklerini elde edebiliyorlar. Bizim birçok şeyi elde edebilmek için gösterdiğimiz sabır, Z kuşağında neredeyse olmayan bir özellik mesela. Ben öğrenciyken bilgisayarda yaptığım işleri maksimum 1,38 MB kapasiteli 5,25 inçlik floppy disk’e kayıt ettim, onlar terabyte’lar büyüklüğünde bulut teknolojisi kullanıyor. Yüz yüze iletişim yerine mesajlaşmayı tercih ediyor. Bizim kuşağın 15-20 dakika olan konsantrasyon süresi, Z kuşağında ise sadece 8 saniye. Tamam, kıyaslama bu kadar… Biraz daha sürdürürsem “Bizim zamanımızda…” diye başlayan bir cümle kurmaktan korkuyorum.

SIKINTI YAŞAYABİLİRSİNİZ

Dijital bir dünyada, Y ve Z kuşağına hizmet sunan bir şirketin CEO’su olarak yeni nesillerin özelliklerine takılmış olmam oldukça normal. Ancak sadece müşteri anlamında değil, insan kaynakları anlamında da Z kuşağı benim öncelik alanım. 10 yıl sonra iş gücünün 5’te birinden fazlası Z kuşağı olacağına göre bu konuda bugün akıl yormak gerek.

Geçtiğimiz günlerde Deloitte’un Network of Executive Women iş birliğiyle geçtiğimiz yılın sonlarında yayınladığı “Z Nesline Hoş geldiniz” (Welcome to Generation Z) adlı raporunu okurken, yapılan araştırma sonuçlarından biri oldukça dikkatimi çekti. Baby boomer, X, Y ve Z nesillerinin katılımıyla yapılan araştırmaya göre Z neslinin iş seçerken, sosyal hayatta da karşılıklı ilişki içerisinde olduğu, yani aynı zamanda müşterisi olduğu markalarla çalışmak istediği ortaya konmuş. Bu markalar ve şirketler için oldukça zorlayıcı bir durum aslında. Yani Z kuşağına hitap etmeyen bir sektörseniz, insan kaynakları konusunda sıkıntı yaşayabilirsiniz demek oluyor bir yandan da. Dolayısıyla pazarlama amaçlı yaptığınız tüm çalışmaların, aynı zamanda Z kuşağındaki yetenekleri kendinize çekmek için de yapmanız gerekiyor. Z kuşağı sadece iyi maaş ve hızlı yükselme olanaklarına oldukça önem veriyor. Ancak öncelikle çalıştığı şirketin onlara ne kadar özgürlük tanıdığı, kendisine ne kadar vakit ayırabildiğiyle ilgileniyor. Artık şirketler öyle yüksek maaş veriyorum, sınırsız saatlerde mesai de yaptırırım diyebileceği bir çalışan bulamayacak, 10 sene sonra. Evet, maaşa önem veriyorlar, ancak sosyal hayatları pahasına değil. Böyle yapan şirketlere Z kuşağı, “Oldu o zaman, az görüşelim…” diyerek kişisel alanlarına saygı gösteren şirketlere geçiyorlar.

Her ne kadar dijital dünyanın içinde doğsalar ve onun içinde yaşasalar da Z kuşağı deneyimlemeye büyük önem ve değer veriyor. Gerçek hayat deneyimleri Z kuşağı için vazgeçilmez alanlardan biri. Dijital olarak sosyalleşirken aynı zamanda bu sosyalleşmeyi gerçek hayata da taşıyarak birlikte bir şeyleri paylaşmayı seviyorlar. Ve elbette bu canlı deneyimi arkadaş gruplarıyla paylaşmak için yine sosyal medyayı kullanıyorlar. Bu anlamda Z kuşağını hibrid bir yaşam tarzı olduğunu söyleyebiliriz. Belki bir sonraki kuşak canlı deneyimleri de sanal deneyimlere bırakacak, ancak şu anda Z kuşağı için durum bu. İş hayatında da farklı deneyimler yaşamak için bağımsız bir iş ortamı onlar için oldukça cazip. Bu bağımsızlık, ekip arkadaşlarından ayrı bir iş hayatı demek değil. İş arkadaşlarıyla birlikte hem işi hem de sosyal hayatı deneyimliyorlar. Bizim gibi işten eve, evden işe bir kuşak değil. İşten birlikte çıkıp dışarıda da birlikte sosyalleşiyorlar. Bu da aslında ekip ruhunun oluşması anlamında olumlu bir durum. Bu yüzden şirketlerin ve hatta insan kaynaklarının çalışanlarda aidiyet yaratabilmesi için bu düşünce yapısını iyi özümsemesi gerekiyor. Eskisi gibi çalışanların birbirlerini tanıması için yapılan aktiviteler, Z kuşağının zaten yaptığı bir şey.

Z kuşağı, kapitalizmin protesto edildiği ve kurumları sosyal aktivizme çağıran bir kuşak. Bu nedenle, büyük markalara güvenleri pamuk ipliğine bağlı. Bu ipliği güçlendirmek ve Z kuşağıyla ilişkilerini kuvvetli tutmak isteyen markaların sosyal aktivist ve hatta yöneticilerinin de aktivist CEO’lar olması çok önemli. Toplumda gerekli değişimlere ön ayak olan ve bunun için sorumluluk alan şirketleri ve yöneticileri hem müşteri hem de çalışan olarak tercih ediyorlar. Aksi takdirde basıyorlar “dislike”ı, geçiyorlar.

ÇEŞİTLİLİĞİ ÖNEMSİYORLAR

Bununla birlikte çeşitliliği savunan markalar ve şirketler de Z kuşağı için değerli bir hale geliyor. Çünkü Z kuşağı, düşüncesi, fikri, inancı, tercihi ne olursa olsun önyargısız birbirini kabul edebilen, karşı tarafın hayatına müdahale etmeyen bir nesil. Çalıştıkları şirketlerde de tek tip insan kaynakları yerine, her kültürden insanla çalışmayı önemsiyorlar.

Yukarıda maaş konusunu önemsediklerini, ancak sosyal hayatlarından vazgeçecek kadar olmadığını söylemiştim. Concordia Üniversitesi’nin yayınladığı bir araştırma da bunu teyit ediyor. Z kuşağı eğer fazla mesai yapacaksa bunun karşılığını almak ve hatta bunu yaptığı için takdir edilmek istiyor. Çünkü bizim kuşağın aksine, Z kuşağı şirket için ekstra çalışmayı bir özveri olarak görüyor. Ancak, esnek çalışma saatleri sunan bir şirketseniz, bunu dert etmiyor. Hatta esnek çalışma saatleri Z kuşağı için tercih sebebi. Eğer ertesi gün kendisine kalacaksa, bütün gece oturup o çalışmayı bitirebilir. Korona virüs salgınıyla birlikte dünyanın da bu tür çalışma modellerine geçtiğini düşünürsek, aslında mevcut süreç Z kuşağı için biçilmiş kaftan. Bununla birlikte, kendilerinden iş olarak ne istendiğinin açık olmasını istiyorlar. İş yerindeki rol ve sorumluluklarını net olarak bilmek istiyorlar. Öte yandan yaptıkları işin olup olmadığını bilmek için yöneticilerinden geri bildirim almayı önemsiyorlar. Eğer Z kuşağı istihdam eden bir şirketseniz, yaptıkları işin boşa gitmediğini ya da nerede hata yaptıklarını bildirmeniz çok önemli. Çünkü aslında hata yapmaktan korkmuyorlar. Bu biraz da büyürken oynadıkları oyunlar nedeniyle oluşmuş düşünce yapısından kaynaklanıyor. Hata yapmak onlar için sorun değil, sadece neyi hatalı yaptıklarını bilirlerse onu düzeltmek ve sonraki basamağa geçmek istiyorlar. Bu nedenle Z kuşağına tecrübesiz çalışan muamelesi yaparak, gençtir hata yapar, kendi kendine öğrenir diye düşünmeyin. Hatasının ne olduğunu kendi kendine düşünmek Z kuşağının işe bağlılığını düşürüyor.

Z kuşağı için önemli noktalardan biri de diğer tüm nesillere göre daha fazla girişimci ruha sahip olmaları. Elbette bunun altında kişisel bağımsızlıklarını önemsemeleri yatıyor, ama çalıştıkları şirketlerde de girişimciliğin desteklenmesi, hatta onlara bu konuda yöneticilerinin bire bir mentorluk yapmalarına bayılıyorlar. Bu nedenle Z kuşağıyla etkileşimde olan şirketlere tavsiyem, tek yönlü olarak sizin onlara ya da tersine mentorluk ile onların size mentorluk yapmasındansa, karşılıklı olarak birbirinize mentorluk yapmanız yönünde.

Bu başlıkların hepsi Z kuşağının istihdamına yönelik gibi görünse de müşteri olarak da geçerli. Kesinlikle, bizim kuşaktan farklı düşünüyorlar ve klasik yöntemlerle onlarla bağlantı kurabilmek imkansız. Eğer Z kuşağına ürün satmak isteyen bir markaysanız, Z kuşağı çalışanlarınızı dinlemeniz, onları gözlemlemeniz ve çalışanlarınızı elde tutarken yapmanız gereken şeyleri, müşteri olarak da kazanmak ve elinizde tutmak için de yapmanız gerekiyor. Eğer Z kuşağını çalışan olarak şirketinizde tutamıyorsanız, muhtemelen müşteri olarak da kazanamayacaksınız demektir.

Neticede Türkiye’de ise 1997-2012 yılları arasında doğan toplam nüfusun 20,6 milyon olduğunu göz önünde bulundurursak markaların ve şirketlerin gelecekte var olabilmesi için Z kuşağını çok ama çok iyi anlaması ve tanıması gerekiyor. Z kuşağını hala önemsemeyen ya da onları atadan dededen kalma yöntem, söz ve fikirlerle tavlayabileceğine düşünen varsa, şimdiden söyleyeyim: “Olmaz!”

Oldurmak isteyen, düşünce yapısını gençleştirecek. Tıpta vefat eden hastalar için “X olmak” diye bir tabir vardır. İşte Z kuşağını hem insan kaynağı hem de müşteri olarak göz ardı edenler maalesef X olacak.

O yüzden, X olmadan Z’leşelim lütfen…

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz