Hepimizin malumu olduğu üzere 80’lerden itibaren hızlanarak büyüyen dijital devrim, hayatımızın neredeyse her yönünü değiştirdi. Bugüne kadar yazdığım yazılarda çokça yapay zeka ve insanlığa etkilerinden bahsettim. Bununla birlikte değerli okurların hatırlayacağı üzere ağustos sayısındaki yazımda bahsettiğim bir kavram var: “Teknolojik tekillik”
Teknolojik tekillik kavramı, aslında bugüne kadar yazdıklarımın ve söylediklerimin tek bir tanımda birleşmesi diyebiliriz. Bilgisayarın babalarından Jon Von Neumann’ın daha 1950’lerde literatüre kattığı “teknolojik tekillik” kavramı, özellikle bilgisayar teknolojilerinde yaşanan muhteşem hızlı ilerlemeyle birlikte yapay zekanın mutlak noktaya gelerek bilgisayarların tam olarak insan gibi düşünebilme ve bunun üzerine çıkabilmesini anlatıyor. Ve elbette yaşanacak bu gelişmeyle birlikte insanlığın bir kırılma noktasına geleceğini vurguluyor. Çok detaya girmeden özetleyecek olursam; bilgisayar hızı 1910-1950 arasında her üç yılda bir, 1950-1960 arasında her iki yılda bir ikiye katlandı; bugün ise her yıl ikiye katlanıyor. Yani artık üstel büyüyor. Yapay zeka teknolojideki üstel büyüme sayesinde bir süre sonra artık insanoğlunun geliştirmesine ihtiyaç duymadan kendisini yapılandırmaya başlayacak ve böylece bütün yenilikler bizzat yapay zeka tarafından ortaya çıkarılacak. Aslında bu senaryo Matrix ya da Terminatör filmlerindeki distopik bir geleceği andırıyor gibi.
Bu kavramın günümüzdeki savunucularından Ray Kurzweil ise 1980’lerde ve sonra 2005’te yazdığı kitaplarında şu an içinde bulunduğumuz 2020’li yılların yapay zekada yaşanacak gelişmelerle birlikte “teknolojik tekilliğin” başlangıcını oluşturacağını belirtiyordu. Kurzweil ayrıca gelecek 25 yılda 20. yüzyılda gördüğümüz gelişmeyi üçe katlayacağımızı ve 21. yüzyılda, 20. yüzyılda şahit olduğumuzdan yaklaşık bin kat daha teknik olan 20 bin yıllık bir gelişme kaydedeceğimizi söylüyor. Özellikle son iki yılda yapay zekanın geliştirilmesine yönelik yapılan çalışmalara bakarsak, Kurzweil’in öngörülerinde ne kadar haklı olduğunu görebiliriz.
ŞİMDİ SIKI DURUN…
Kurzweil, 2045 yılında dünyanın “teknolojik tekilliğe” tam olarak ulaşacağını iddia ediyor. Eğer yapay zeka alanında yaşanan gelişmeler bakarsak, bu hızla 2045 yılından önce bile teknolojik tekilliğe ulaşabileceğimizi söyleyenler de mevcut. Kurzweil’in öngörüsü yalnız yapay zekanın mutlak haline ulaşmasına yönelik değil. Kurzweil aynı zamanda insan-makine entegrasyonunun da mutlak hale geleceğini söylüyor. Yani nesnelerin interneti artık insan bedeninde simbiyotik bir hale gelerek, insanoğlu makinelerle tam bir entegrasyon içinde olacak. Bu söylemler Harari’nin dünya çapında çok satan kitaplarında da mevcut. Robot insan uzuvları, beynimizle entegre çipler sayesinde düşünce ile kumanda edeceğimiz makineler, gözümüze takacağımız lensler sayesinde her türlü bilgiye anında ulaşma vs. Bununla birlikte 2024 yılına kadar dünyanın pek çok bölgesinde aktif olarak hayata geçecek olan 5G ve bağlantılı teknolojiler, dünyanın hemen üzerinde konuşlandırılan uydular sayesinde 8 milyar kişi bugün kullandığımız megabit büyüklüğündeki internet hızından gigabit büyüklüğündeki bağlantı hızlarına sahip olacağını da unutmayalım.
Tabii bunlar teknolojinin nimetlerini kullanan ve insan-makine entegrasyonunun ideal bir biçimde gerçekleşmesi halinde olacak şeyler. Teknolojik tekillikle ilgili olumsuz düşünenler ise her bilim kurgu senaryosunda olduğu gibi yapay zekanın insana ihtiyacı kalmadığı anda insanoğlunu gereksiz addederek ortadan kaldırabileceğini söylüyor. Bu konuya daha önceki yazılarımda da detaylı bir şekilde değinmiştim.
Bu köşe için uzun sayılabilecek girizgâhtan sonra gelin bu yazıda teknolojik tekilliğe ulaşılmasıyla birlikte olumlu açıdan bakıp yapay zeka ve insan-makine entegrasyonunun ticareti nasıl şekillendireceğine bir bakalım.
TİCARET NASIL ŞEKİLLENECEK?
Sürekli konuşulduğu üzere ticaret artık büyük oranda dijitalleşti. Türkiye gibi ABD ve bazı Asya ülkelerine nazaran teknolojiye erişimin daha düşük olduğu bir ülkede bile e-ticaret her geçen gün artarak büyüyor. Amazon ve AliBaba’nın Türkiye pazarına girişleri bunun en önemli göstergesi. E-ticaretin yükselişiyle birlikte tüm dünyada fiziksel mağazalar da artan bir hızla azalmaya başladı.
Peki giderek gelişen yapay zeka ve bağlantılı teknolojiler e-ticareti, dolayısıyla genel olarak ticareti nasıl değiştirecek?
Öncelikle şunu söylemem gerek ki yapay zeka, sanal gerçeklik, 3 boyutlu baskı ve giderek artan internet erişimi geleneksel perakendeyi kökten değiştiriyor. Hala varlığını sürdürmeye çalışan fiziksel mağazalar ki bu mağazalara sahip olan markaların pek çoğunun aynı zamanda e-ticaret platformları da var, ürün merkezli bir zihniyetten yapay zeka, sanal veya artırılmış gerçeklik ve 3 boyutlu baskıyı kullanarak deneyime dayalı bir iş modeline doğru bir evrim gerçekleştiriyor.
Uzmanlar yapay zekanın e-ticaret operasyonlarını; otomatik müşteri hizmetleri, doğru tedarik zinciri modellemesi, pazarlama içeriği oluşturma ve reklamcılık ile şirketler için paraya çevireceğini öngörüyor. Örneğin müşteri hizmetlerini, müşterilerle girdiği her etkileşimden yeni bilgiler edinen ve ürün tasarımcılarına ve şirket yöneticilerine geri bildirim sunan bir yapay zeka düşünün. Google IO’nun yapay zekalı konuşan asistan tanıtımını hatırlayın mesela. Ya da tahmine dayalı modelleme ve makine öğrenimi sayesinde ürün siparişi ve tedarik zinciri sürecinin optimize edilmesi. Bu sayede, e-ticaret platformları, girişimcilere sürekli ürün performansı geri bildirimi sağlamak ve optimum depo stok seviyelerini korumak için veri analitiğinden yararlanabilir.
Diğer yandan Alexa gibi yapay zeka destekli kişisel alışveriş asistanları, tüketiciler için alışveriş deneyiminin psikolojisini değiştiriyor ve e-ticareti farklı bir döneme doğru götürüyor. Örneğin Amazon’un Alexa kullanıcıları, ABD’de çoğunlukla hızlı teslimat için kullanılan Amazon Prime müşterilerinden ortalama 300 dolar daha fazla para harcıyor.
HAZIR MIYIZ?
Kişiselleştirilmiş, yapay zeka destekli bir moda danışmanınız olduğunu ve bunun sanal gerçeklikle birleştirildiğini düşünün bir de. Bu tür entegrasyonlar gelecekte tüketiciler için ürünleri bulmayı, seçmeyi ve sipariş etmeyi hızlı ve zahmetsiz hale getirecek. Yani anlık görüntünüzü yansıtan ve ayna olarak kullanabileceğiniz bir ekran karşısına geçerek en yakın arkadaşınızın düğünü için ihtiyacınız olan bir elbiseyi yapay zekanın önerisi ve sanal gerçeklik entegrasyonuyla elbiseyi giymeden üzerinizde görebilecek ve tam vücut ölçülerinize göre, istediğiniz renkte ve özelliklerde siparişinizi anında vererek ödemenizi sesle onaylayabileceksiniz.
Hatta bu yapay zeka jest ve mimiklerinizi analiz ederek elbiseyle ilgili duygularınızı anlayabilecek ve siz daha “beğenmedim” demeden sunduğu alternatifi çöpe atacak. Çünkü zaten o yapay zeka sizi çalışırken film seyrederken ya da araba kullanırken sürekli takip ediyor olacak ve neye nasıl tepki verdiğinizi en ince detayına kadar öğrenecek. Ancak reklam alanında çalışan arkadaşlara maalesef kötü bir haberim var. Yapay zekanın eşyaları satın aldığı ve artık insanın karar döngüsünde olmadığı bir dünyada, büyük bir markalar gelecekte muhtemelen reklam için para harcamayacak ya da reklamcılık disiplini artık klasik anlayıştan tamamen kullanıcı deneyimi ve etkileşimine doğru evrilecek.
Şunu söyleyebilirim ki yapay zeka destekli olarak e-ticaret üzerinden alışverişin rahatlığının karşısında, fiziksel mağazalar deneyim ekonomisinin gücünden faydalanıyor. Tüketiciler, satın alma aktivitesinin pratikliğinden ziyade alışverişe çıkma deneyimini arıyor. Bununla birlikte yapay zeka, veri analizi araçları sayesinde personel, pazarlama stratejileri, müşteri ilişkileri yönetimi ve stok yönetimini optimize etmek üzere fiziksel mağaza sahibi markaların elini güçlendiriyor.
Teknolojik tekillik insanoğlu için yepyeni bir çağı açarken bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu Kurzweil’e göre 25 yıl sonra göreceğiz. Ancak kesin olan bir şey var ki insanoğlunun sorunsuz tüketim arzusu gelecekte üstel teknolojiler tarafından yönlendirilecek.
Tüm bu öngörüler, adım adım gerçekleşerek büyük resim olan teknolojik tekilliğe ulaşacağımızı garantilemiş durumda. O yüzden hepimiz, yani tüm insanlık kısır çekişmeleri bir kenara bırakıp teknolojik tekillikle birlikte açılacak ve henüz tüm sonuçlarını öngöremediğimiz bir çağa, Kurzweil’in söylemiyle “Ruhsal Makineler Çağı”na hazırlanmamız gerekiyor.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?