Şuraya da küçük, mutlu bir ağaç çizelim...

13.04.2020 16:12:000
Paylaş Tweet Paylaş
Şuraya da küçük, mutlu bir ağaç çizelim...

Yaşı 40’ın üzerinde olup da başlıktaki bu cümleyi hatırlamayanımız yoktur sanırım. Türk insanının güzel sanatlarla ilgilenmesinde en etkili isim olan Bob Ross’u nasıl unutabiliriz ki? Benim yaşlarımdaki herkes, televizyonlarının başında kıvırcık saçlı ressam Bob’un 30 dakikada nasıl da güzel bir manzara tablosu yaptığını izlemiştir. Ressam Bob’u izleyen pek çok kişi içindeki sanat aşkını ortaya çıkardı. Biraz boya, birkaç fırça…

Bugün ressam Bob, yaşı 40’ın üstünde olanlar için güzel bir hatıra. Ancak bizim romantik sanat hayallerimiz ve klasik sanat anlayışımız giderek bambaşka bir hale dönüşmeye başladı.

Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte sanatın da bundan etkilenmemesi düşünülemezdi. Aslında güzel sanatların çağlar boyunca, zamanının ötesinde düşünen sanatçılar sayesinde fütürizmin farklı bir boyutu olduğunu düşünmüşümdür. Alman Opera Yöneticisi August Everding’in de dediği gibi “Sanat tespit etmez, olacak olanı sezer.”

Sanatçı hayal eder ve onu duyularımıza hitap eden bir forma dönüştürür. Bu eserler de genellikle geleceğe bir yön çizer. Bu mağara duvarına çizilen resimlerden bu yana böyle oldu. Sanatçıların zihinlerinde gördüklerini ya da hayal ettiklerini insanların algılayabileceği formlara dönüştürebilmesi elbette yetenekle de bağlantılı. Sonuçta hepimiz pek çok şeyi hayal edebiliyoruz, ancak çoğumuz çöp adamdan başka bir şey çizemiyoruz. Zaten insanoğlu da genelin yapamadığı şeyleri doğal bir şekilde yapabilen insanlara bu nedenle hayranlık duyuyor. Bilim, spor ve sanatta pek çok insana duyulan hayranlığın en önemli nedeni bu.

Bununla birlikte sanat pek çok dalıyla teknolojiyi hem hayal ederek gerçeğe dönüşmesine öncülük eden hem de en çok kullanan bir disiplin. Sert nesneleri kırıp parçalamak için ortaya çıkan çekici, taşlardan heykeller yapmak için ilk kullanan sanatçıyı düşünün mesela.

DİJİTAL SANAT

Bugün ise dijital teknolojiler sanata yön veren önemli araçlar sunuyor ve sanat da giderek dijitalleşmeye başlıyor. Mesela geçen yıla damga vuran filmlerden biri olan “İrlandalı”, bu açıdan önemli ve herkesin anlayabileceği bir örnek. Al Pacino ve Robert De Niro’nun başrollerini oynadığı filmde, biri 80, diğeri 77 yaşında olan iki ünlü oyuncunun, flash back sahnelerde dijital teknolojiler sayesinde gençleştirildiğini gördük. Teknoloji, sinema sanatında uzun yıllardan beri kullanılıyor ve dijital teknolojiler geliştikçe bu durum daha da artıyor. Deep Fake teknolojisinin ortaya çıkmasıyla birlikte ileride filmleri çevirmek için oyuncuya bile ihtiyacımız olmayacak. Yani Al Pacino ve De Niro -Allah geçinden versin- bu dünyadan göçse bile onların oynadığı yeni filmler seyredebiliriz.

Diğer yandan, geleneksel çizim ve resim tekniklerinin dijital araçlarla gerçekleştirilmesi artık kanıksadığımız bir durum. Tamamen bilgisayar ortamında gerçekleştirilen resimler ya da 3 boyutlu yazıcılarla ilginç malzemeler kullanılarak gerçekleştirilen heykeller, sanal gerçeklik kullanılan video enstalasyonları, artık eski olarak tabir edebileceğimiz çalışmalar.

Bir süredir de dijital teknolojiler kullanılarak klasik sanat eserlerinin dijitalize edilmesi örneklerini görüyoruz. Bu anlamda İstanbul Deniz Müzesi’nde gerçekleşen “Pitoresk İstanbul” sergisi, ülkemizde sanatın dijitalleşmesi açısından güzel bir örnek bence.

Mevcut sanat eserlerinin dijitalleşmesi, elbette bu değerli mirası gelecek nesillere aktarabilmek için önemli. Ancak son 5 yıldır görsel sanatlara yön veren iki teknolojik kavram giderek daha fazla öne çıkmaya başladı. Bunlar “büyük veri” ve “yapay zeka”…

İş dünyasını, dünya ekonomisini ve bilimi etkileyen bu iki kavramın, çağının ötesinde düşünen sanatçıları da etkilememesi mümkün değildi ve öyle de oldu. Ancak bu gelişmeler, hayal gücünün vücut bulmuş hali olan sanatçılar için saf yeteneğin artık yeterli olamayacağını da ortaya koymaya başladı. Bu konuda heykeltıraşlar, güzel sanatlar içerisinde tarih boyunca diğer sanatçılardan farklı olmuştur. Malzeme bilimi, inşaat mühendisliği, mimarlık, fizik, anatomi gibi pek çok farklı alanı kullanan heykeltıraşlar, mühendislik disipliniyle hep içli dışlı olmuştur.

DÖNÜŞÜM MÜMKÜN MÜ?

Büyük veri ve yapay zeka da günümüzde dijital sanat eserleri veren sanatçıların IT teknolojilerine bir mühendis kafasıyla yaklaşmalarını getirdi. Ya da sanatçı ruhlu IT mühendislerini çağdaş sanat eserleri üreten insanlara dönüştürdüğünü de söyleyebiliriz.

Örneğin, insanoğlunun tarihsel hafızası sayesinde, önünde hiçbir model olmadan tamamen hayal gücüyle oluşturabildiği resimleri, basit karalamaları detaylı bir resme dönüştüren yapay zeka yazılımıyla oluşturmak artık mümkün. Yani sadece çöp adam seviyesinde çizdiğiniz bir resmi algılayarak onu gerçekçi bir resme dönüştürülebiliyor. Tabii biraz abartıyorum. Çöp adam değil, detayları olmayan birtakım şekiller diyelim. Ama mühendisler çizdiğiniz basit bir taslağı detaylı ve gerçekçi bir resme dönüştürmek için çalışıyor.

Bunun güzel örneklerinden biri Japonya’daki Dijital Sanat Müzesi’nde hayata geçirilmiş. Uzun bir süredir dijital sanat çalışmaları gerçekleştiren teamLab Borderless tarafından hayata geçirilen müzede, çocukların kâğıtlara çizdiği deniz canlılarını dijital ortama aktararak, yine dijital bir akvaryumda hareketli bir şekilde sergilenmesi fikrini hayata geçirmişler. Gözünüzde canlanması için basitçe anlatırsam, bir balık çiziyorsunuz ve bu balık birtakım dijital işlemlerden geçerek kısa bir süre sonra bu dijital akvaryumda hareketli bir şekilde bir balık gibi yüzmeye başlıyor. teamLab’in Japonya Dijital Sanat Müzesi dışında ünlü avant garte Japon sanatçı Yayoi Kusama’nın “Sonsuz Ayna Odaları” projesini de hayata geçiren ekip olduğunu da söylemeliyim.  

Ya da 3 Fransız öğrencinin açık kaynaklı bir yapay zekanın eğitilmesiyle ortaya çıkardığı Edmond de Belamy adlı resim. Resim 2 yıl önce tam 432 bin dolara satıldı. Daha önce de bahsettiğim gibi yapay zekanın öğrenebilmesi için onu kodlayanın bir bilgi kaynağı vermesi gerek. Fransız öğrenciler de muhtemelen yapay zekaya öğrenmesi için bazı sanat eserlerini göstererek öğretti. Çünkü Robbie Barrat adlı sanatçı, yapay zeka tarafından oluşturulan resmin, kendi resimlerinden etkilendiğini iddia ediyor. Barrat’ın eserlerine baktığınızda, gerçekten de yapay zekanın Edmond de Belamy tablosunu yaparken etkilenmiş olabileceğini görüyorsunuz. Başkalarının resimlerinden öğrenerek yeni bir tablo yapılması yapay zeka mantığına uygun. Bunun üzerinden para kazanılması etik mi, değil mi? O da ayrı bir tartışma konusu. Bu durumu, dünya tarihinde ve kültürlerinde en sevilen müzik eserlerini analiz ederek, tüm dünyanın sevebileceği yeni bir şarkı bestelemeye benzetebiliriz. Ama dediğim gibi bu yapay zeka etiği üzerine ayrı ve geniş bir tartışma.

SİPARİŞE UYGUN RESİM

Yapay zekanın resim yapması konusunda Google’ın DeepDream girişimini de unutmamak gerek. En basit ve özet bir şekilde, yapay zekaya nasıl bir resim istediğinizi söylüyorsunuz, yapay zeka da öğrendikleri doğrultusunda siparişinize uygun resim yapıyor. Yani DeepDream’in temel fikri bu. Elbette farklı kullanım alanları da olacaktır. Ama en azından sanatla olan ilişkisinin bu olduğunu söyleyebiliriz.

Bununla birlikte farklı alanlardaki büyük verileri işleyerek bir sanat eserine dönüştüren sanatçılar da mevcut. Örneğin sanatçı Nathalie Miebach büyük fırtınalara yönelik hava durumu verilerini alarak bunları doğanın gücünü yansıttığı heykellere dönüştürüyor. David McCandless ise dünyanın askeri harcama verileri, sosyal medyada trend topic olan başlıklar ya da Facebook istatistiklerini alarak farklı desenlere dönüştürüyor. Bir mühendis olan Golan Levin ise robotik, yazılım ve bilişsel araştırmalar gibi disiplinleri kullanarak farklı sanat eserleri ortaya koyuyor. Örneğin sesleri alıp onları veri şeklinde inceleyerek şekillere dönüştürüyor. Bizden bir isim olan Refik Anadol da yeni medya sanatçısı olarak dünyada adını duyuran isimlerden. Yapay zekayı görsel bir şölene dönüştüren sanatçı olarak da bilinen Anadol, her türlü verinin sanatsal eserlere dönüştürülebileceğini savunuyor. Örneğin 2016 yılında verdiği bir röportajda, ekibiyle beyin aktivitesi, kalp atışları, vücut ısısı ve fizyolojik ölçüm sensörleriyle yapay zeka tabanlı derin öğrenme teknikleri kullanarak bir performans tasarımı üzerine çalıştığını söylemişti.

Bu sanatçılar, hayatın içinde olan verileri alarak teknolojinin de yardımıyla sanat eserlerine dönüştürüyor. Teknoloji sayesinde aklımıza hayalimize gelmeyecek verileri alıp elle tutabileceğimiz nesneler haline getiriyorlar.

Yemeksepeti’nin elinde de Türkiye’nin her yerinden akan veri var. Kim bilir, belki bir sanatçı da bu verileri kullanarak bir sanat eserine dönüştürebilir.

Geleceğimiz noktada ise bizim bir güzel sanatlar yeteneğine sahip olmamıza gerek kalmayacak gibi gözüküyor. Yapay zekaya “Şuraya da küçük, mutlu bir ağaç çizelim” diyeceğiz ve o da şahane, küçük ve mutlu bir ağaç çizecek.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz