2019’un Aralık sayısında yayınlanan yazımda, verinin günümüzde şirketler için ne kadar önemli olduğunu anlatmış, pazarlama alanında verinin nasıl kullanıldığından bahsetmiştim. 2020 yılının Mayıs ayında ise “Toplum 5.0” kavramından söz etmiş, Toplum 5.0 kavramının da temelinde kişisel veri ve bu verilerin yapay zekayla yönetilerek insanlığa faydalı karar ve stratejilerin oluşturulmasına yönelik olduğunu belirtmiştim, eğer takip ettiyseniz.
Bugüne kadar şirketler ve kurumlar açısından önemini defalarca vurguladığım veri konusunu bu kez suyun karşı tarafından, yani tüketici açısından da gözden geçirmek önemli diye düşünüyorum.
Pek çoğunuzun bildiği üzere Nisan 2016’da yürürlüğe giren Kişisel Verilerin Korunması Kanunu (KVKK) ile kurumların, kişilerin verilerini saklaması, işlemesi ve kullanmasına kısıtlar ve yasaklar getirildi. Kişisel verilerin korunması, aslında bütün gelişmiş ülkelerin üzerinde önemle durduğu bir konu. Henüz çok uzak değil, pandeminin ilk aylarında İtalya hükümetinin hastaları ve pandeminin yayılımını takip amaçlı olarak ürettiği akıllı telefon uygulamasının kişisel verilere devletin erişiminin kolaylaşacağı fikriyle binlerce kişi toplanıp hükümeti protesto etti. Sonuç, İtalya hükümeti geri adım attı.
KİŞİSEL VERİNİN SIRRI
Peki herkesin önemle üzerinde durduğu kişisel veri denen evrenin en önemli sırrı ne?
Kişisel veri, sizinle ilgili her türlü bilgidir. Kimlik belgenizin üzerinde yazan bilgiler, fotoğraflarınız, hangi takımın taraftarı olduğunuz, hangi milliyetten olduğunuz gibi bilgiler kişisel veridir. Üstelik bunlar en temel kişisel verilerinizdir. Bunun yanında şu anda tam olarak nerede olduğunuz, arkadaşlarınızla, sevgiliniz ya da eşinizle nerede yemek yediğiniz hatta ne yediğiniz, sahip olduğunuz araba markası, aylık geliriniz, yaptığınız tüm alışverişler, bugün kaç kilometre koştuğunuz, şu anki nabız sayınız…
Aklınıza gelecek ya da gelmeyecek, sizinle ilgili her türlü bilgi, kişisel verinizdir. Ve bunları kendi amaçları ya da çıkarları için kullananlar olduğu gerçeği hayatımızın tam ortasında yer alıyor.
Elimizden düşürmediğimiz akıllı telefonlarımız, bizlere pek çok konuda fayda sağlasa da kişisel verilerimizin binlerce yere akıp gittiği bir ağın küçük bir parçası.
Gelişmiş ülkeler, özellikle dijital platformlar üzerinden paylaşılan kişisel veriler konusunda oldukça hassas. Kişisel hak ve özgürlükler kapsamında çok uzun süredir insanlar bilinçli ve bu verilerin kendi aleyhlerine kullanılması konusunda da oldukça duyarlı. Diğer yandan sosyal medya platformlarını çılgınlar gibi ve sınır tanımadan kullanırken farkında olmadan bıraktığımız veriler konusunda dünyanın yarısı hiç de hassas davranmadı. 8 milyara yakın dünya nüfusunda, 5 milyarın üzerinde mobil telefon kullanıcısından, yaklaşık 4 milyar aktif sosyal medya kullanıcısından bahsediyoruz. Şu anda bir başkası tarafından hiçbir kişisel verisine erişilemeyen kişi ya Rusya’nın Sibirya bölgesindeki bozkırlarda yaşıyordur ya da Amazonlar’da diğer tüm insanlardan uzak yaşayan ilkel bir kabilenin üyesidir.
Gelişmiş ülkelerde kişisel veriler konusundaki hassasiyet ve endişe sadece kişisel özgürlüklerin kısıtlanabileceği noktasında değil. Aynı zamanda mevcut ya da yeni fikirlerin hiçbir filtreden geçirilmeden kendilerine aktarılması ve kasıtlı olarak yönlendirilmek gibi endişeler de taşıyorlar. Örneğin ABD’de 2016 seçimlerinde Trump’ın kazanmasının ardından Ruslar tarafından ABD seçmenlerinin manipüle edildi iddiaları var. Ki bu iddianın çok daha büyüğü ve gerçekleşmiş hali Cambridge Analytica skandalında gözler önüne serildi. “The Great Hack” belgeselinde de detaylarıyla anlatıldığı üzere Cambridge Analytica’nın çeşitli platformlardan elde ettiği kişisel verileri, ABD seçimlerinde insanları manipüle etmek ve politik görüşlerini yönlendirmek için kullanıldığı artık hepimizin malumu.
Pek çok sosyal medya platformu ve akıllı telefon uygulaması, yıllarca insanların kişisel verilerini başka şirketlerle paylaştı. Cambridge Analytica skandalının temelinde de bu yatıyor. İnsanların verileri sosyal medya ya da uygulamalar üzerinden, özellikle de oyun kisvesi altında 3. parti yazılımlar aracılığıyla yıllarca çekildi ve kullanıldı. Sadece hiçbir şeyden habersiz şekilde oyunu oynayan sizin değil. Yazılımlar sayesinde o oyunu oynamayan ancak sizin arkadaş ya da takip/takipçi listenizde bulunan kişilerin de verilerine erişildi. Bu sayede insanlar sosyal medya manipülasyonlarına maruz kaldı.
Pazarlama, reklamcılık ve ticaret açısından kişisel verilerin kullanımı, bu tür girişimlerin yanında o kadar masum kalıyor ki…
Cambridge Analytica’nın kişisel verileri ele geçirmesi sadece ABD ile sınırlı değil. Brexit oylamasında İngiltere’nin AB’den ayrılması yönünde manipülasyon yapmasıyla da biliniyor. O dönemde şirketin web sitesine baktığınızda bazı Afrika ve Baltık Ülkeleri’nde de projeler yürüttüğünü görünüyor. Ve muhtemelen bilmediğimiz daha birçok proje (!) hayata geçirdiler.
Bazı sosyal medya platformları veri kullanımı konusunda 3. parti yazılımlara izin verdiği için hatalı olduğunu söyledi ve özür diledi. Konu kapandı gitti. Ancak ABD ve Avrupa yaşanan bu skandal sonrasında kişisel verilerin korunması konusunda daha ciddi düşünmeye başladılar ve çeşitli adımlar attılar. Aynen bizde olduğu gibi.
DEVLETLER DE MERAKLI
Kişisel verilere sadece şirketler değil, devletler de oldukça meraklı. Bunların en başında da Çin geliyor. Aklınıza hemen TikTok’un geldiğine eminim. Özellikle Trump’ın TikTok’u ABD’de yasaklaması, hatta ABD faaliyetlerinin Amerikan şirketleri tarafından satın alınmasına yönelik girişimleri hala çok taze. TikTok dünyada 800 milyon civarında aktif kullanıcıya sahip. 2,6 milyar aktif kullanıcıya sahip olan Facebook’un yanında çok küçük kalsa da 800 milyon insanın kişisel verilerine ulaşmak da az buz bir şey değil.
Çin’in kişisel verileri kendi çıkarı için elde ettiğine yönelik iddialar, sadece TikTok ile sınırlı değil. Çin’in, vatandaşlarına yönelik sosyal skor uygulaması, yüz tanıma uygulamaları veya yapay zekâyla yönetilecek şehir gibi girişimleri ile vatandaşlarının her an ne yaptığını gözetleyebilen bir devlet haline dönüşmeye başladığı artık bir sır değil.
Pandeminin ilk günlerinde Bill Gates hakkında söylenen zırvalardan sonra aşı tartışmalarında da bir çip konusudur gidiyor. Hepimize aşı yoluyla çip takıp, tüm hayatlarımızı takip edeceklermiş. Bunu yapmak için aşıya gerek mi var? Elimizdeki akıllı telefonlar sayesinde zaten her an, her saniye takip ediliyoruz. Ne yaptığımız, ne konuştuğumuz, ne yediğimiz, nereye gittiğimiz zaten sürekli bir yerlerde kayıt ediliyor. Üstelik bunu yapabilmeleri için biz izin veriyoruz.
Evet, insanlar kişisel verileri konusunda oldukça hassas ve bu konuda şirketlerin ve devletlerin sorumluluklarını yerine getirmesini bekliyorlar. Ancak birey olarak bizzat biz buna izin veriyor ve imkân tanıyor olabilir miyiz? Konu aslında tamamen bizimle alakalı. Biz izin vermediğimiz sürece hiçbir uygulama bizim verimizi alamaz ve başkalarıyla paylaşamaz. Telefonlarımızda çok işe yarayacağını düşündüğümüz bir ücretsiz uygulamayı yüklüyoruz, sonra bu uygulamayı kullanabilmek için ne istiyorsa bakmadan izin veriyoruz. O uygulama bizim konuşmalarımızı dinliyor, fotoğraflarımıza erişebiliyor, telefonumuza kayıtlı diğer telefon numaralarına ulaşabiliyor vs. vs.
Yani kişisel verilerimiz konusunda çok hassasız, ama bedava bir uygulama gördük mü dayanamayıp her şeyi bir kenara bırakıyoruz. İnsanlık tarihi kadar eski bir yöntem. Caldiani’nin ikna konusunda bahsettiği en önemli hilelerden biri “mütekabiliyet ilkesi”. Yani biri size bir hediye veriyor ve siz de karşılığını vermek konusunda olumlu davranıyorsunuz. Sadece siz değil, tüm insanlık böyle. Çünkü insan beyninin “bug”larından biri bu. Birileri, karşılığında ne isterse istesin, bize bedava bir şey verdiğinde dayanamıyoruz.
“Bedava sirke, baldan tatlıdır” diye atasözümüz bile var.
Kişisel verilerin kullanımı gerçekten hassas bir konu ve şirketleri etik davranmak üzere yönlendirmesi açısından çok önemli. Şirketler de kişisel verilerin kaydı ve kullanımı konusunda oldukça hassas davranıyor. Ancak sınırların kalktığı, teknoloji sayesinde son noktasını tespit etmekte zorlanacağımız yazılım ağları nedeniyle kişisel veriler hala ve sürekli bir yerlere akıyor. Yani ne kadar yasalar çıksa da ne kadar ağır yaptırımlar gelirse gelsin birileri sürekli insanların verilerini topluyor.
Üstelik bu durum sadece adınız soyadınız, nereli olduğunuz, tuttuğunuz takım, sağlık bilgileriniz ya da şu anda nerede olduğunuzla da sınırlı değil. Yakın gelecekte duygu durumunuzda yaşadığınız değişimleri bile kaydedecek sistemler hayatımıza girecek. Teknolojinin kişisel veriler konusunda hassasiyeti yok. Ne kadar veri o kadar strateji…
O zaman sınırı koyacak olan yine biziz. Kullandığımız araç ve uygulamalarda neye izin verdiğimize dikkat edip, en ufak şüphe duyduğumuz uygulamalardan uzak durarak ve özellikle sosyal medyada kişisel verilerimizi daha az paylaşarak, bunu kısmen de olsa başarmak mümkün.
Kişisel verilerimiz bizim mahremimiz. Unutmayın ki mahreminizin sorumluluğu da en başta sizde.
Yoksa bizim isteğimiz dışında kimsenin çip takması mümkün değil.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?