“Yeni normal”lerin hangisi yeni, hangisi normal?

2.07.2020 00:37:000
Paylaş Tweet Paylaş
“Yeni normal”lerin hangisi yeni, hangisi normal?


Yeni korona virüs (COVID-19) salgını nedeniyle takım sporlarında pek çok lig, şampiyonun belli olmadan iptal edildiği “beyaz lig” ilan edildi. Artık hepimiz anladık ki 2020 yılı başlangıcından itibaren şu ana kadar ve hatta geri kalanını da pek çok açıdan hafızamızdan silmek istediğimiz ve memnun olmadığımız, hayatımızda aslında ne kadar da fazla değerli şeyin olduğunu fark ettiğimiz bir “beyaz yıl” olacak.  Peki bu yılı hiç yaşanmamış saymak her şeyi eski haline getirecek mi?

Salgının göreceli olarak inişe geçmeye başlamasıyla birlikte Türkiye de dahil, pek çok ülke “normalleşme” planlarını açıklamaya başladı. Ancak şunu söylemek lazım ki insanlık 5 aydır yaşadıklarıyla “normal” kavramının ne olduğunu sorguluyor ve tartışıyor. Bu tartışmalar hayatımıza “yeni normal” kavramını getirirken herkes bundan böyle nasıl çalışacağını, nasıl sosyalleşeceğini, nasıl alışveriş yapacağını, kısacası nasıl yaşayacağını düşünmeye başladı.

Geçen iki yazımda, yaşanan bu durum nedeniyle dijitalleşme ve Toplum 5.0 kavramlarının hayatımıza mecburen tasarlanandan ya da beklenenden daha hızlı girdiğini söylemiştik. “Yeni normal” dediğimiz kavramın, aslında en basit haliyle insanoğlunun yakın gelecekte zaten dönüşeceği ve yaşayacağı hayatın hızlandırılmış hali olduğunu söyleyebiliriz.

Örneğin, maske kullanımı hayatımızın “yeni normal”i oldu. Ancak başta Çin olmak üzere hava kirliliği nedeniyle pek çok ülkede insanlar zaten maskeyle dolaşıyordu. Hammaddeye dayalı sanayilerin ağırlıklı olduğu ve bu nedenle hava kalitesinin çok düşük olduğu ülkelerde bu durum vaka-i adiyeden sayılıyordu ve otomobiller ya da sanayi nedeniyle karbon salımının yüksek olduğu büyük şehirlerde de insanlar bugün değilse de yakın zamanda maske kullanmaya başlayacaktı desek, yanlış olmayacak.

HIZ DÖNEMİ

Ya da içinde bulunduğumuz süreçte alışveriş alışkanlıklarının dijitalleşerek e-ticarete dönüşmesi… E-ticaret zaten bir süredir hayatımızda oldukça etkin kullanmaya başladığımız bir araç. Salgın sürecinde bu durum mecburen hızlandı ve bugüne kadar e-ticareti şu ya da bu sebeple kullanmayanların da artık alışveriş yapmaya başladığı bir araç oldu. Bağlantılı olarak nakitsiz dünyaya geçiş hızlandı ve kredi kartı kullanımı bu dönemde birkaç kat arttı. Ayrıca pek çok fütüristin 10 yıl sonra AVM diye bir şey kalmayacak, insanlar AVM’ler yerine her şeyini e-ticaret üzerinden alacak öngörüsünü de bu alana yerleştirebiliriz. 

Gelişmiş ülkelerde ve özellikle teknoloji şirketlerinde yaygın olarak kullanılan evden çalışma düzeni, bugüne kadar direnen kurumlar tarafından da artık teşvik edilir ve uygulanır oldu. Ülkemizde de pek çok kurum bir süre daha evden çalışma düzenine devam edeceğini açıklıyor ardı ardına.

İnternet ve sosyal medyanın kullanımı zaten sürekli artıyordu; bu dönemde internet kullanımı tavan yaparken henüz rakamlar açıklanmasa da muhtemelen internet servis sağlayıcıların müşteri sayılarında da net bir artış yaşanıyor. Örnekleri artırabiliriz. Bu örnekler bize, zaten gittiğimiz bir yolda, bazı alanların hız kazandığını gösteriyor.

Öte yandan bu süreçte gerçekten “yeni” diyebileceğimiz, ilk kez hayatımıza giren ve bundan sonra da bu şekilde yaşamak zorunda kalacağımız gelişmeler de mevcut.

Mesela, “sosyal mesafe”. Özellikle millet olarak karakterimize pek de uygun olmayan bu kavram, bizim gibi fiziksel temasın sevgi göstergesi olarak kullanıldığı kültürler için biraz zorlu olacak gibi... Özellikle de artık düğünlerde halay çekilemeyecek olması bizim için buruk bir gelişme. Ancak “sosyal mesafe” kavramına da hızla adapte oluyoruz, olmalıyız. Bu durum bizim gibi teknolojiyi bugüne kadar çok da etkin kullanmayan ülkelerde yaşayan insanları, hatta teknolojiye tamamen yabancı yaşlıları bile “görüntülü iletişim”e alıştırdı mesela. 65 yaş üstüne uygulanan sokağa çıkma yasağı uygulaması nedeniyle pek çok insan anne ve babasına görüntülü konuşmanın nasıl yapıldığını öğretti ve bu sayede birbirleriyle görüşerek özlem giderebiliyorlar. Arkadaş-aile toplantıları, doğum günü kutlamaları bile görüntülü iletişim uygulamaları üzerinden yapılmaya başlandı. İşte bu hayatımızın “yeni normal”i mesela. Bu süreç atlatıldığında da pek çok insan bu platformlar üzerinden bir araya gelmeye devam edecek. Anneler-babalar, aynı şehirde ayrı yaşadıkları çocuklarına ziyarete gelmedikleri için sitem etmek yerine, görüntülü olarak arayıp görüşecek.

ONLINE EĞİTİM

Bir diğer “yeni normal” ise eğitim alanında hayata geçen yeni süreç. Yaşanan salgın sona erdiğinde de online eğitim artık eğitim sisteminin yeni normali olacak. Üniversitelerin online eğitim uygulamaları ve bu eğitimleri başarıyla tamamlayanlara bir diploma vermeleri zaten son 5 yıldır giderek yayılan bir uygulama. Ancak, üniversiteye kadar olan eğitim aşamalarının online bir düzene evrilebilmesi, çocuk gelişimi açısından bugüne kadar hiç tartışılmamıştı. Bazı ülkelerde ailelerin çocuklarına evde eğitim vermesi dahi çocuk gelişimi ve psikolojisi açısından tartışılırken, bir anda dijital platformlar aracılığıyla gerçekleşen bir eğitim sistemi uygulanmaya başladı. Muhtemelen bir süre sonra bu “yeni normal”i fırsata çevirerek, sadece online eğitim veren ilk-orta ve lise seviyesinde okullar kuracak girişimciler çıkacaktır ve devletler de bu sistemler üzerinden verilecek diplomaları geçerli kılacaktır.

En önemli sosyalleşme platformu olan restoranlar, kafeler ve eğlence yerlerinin, salgın sonrasında sosyal mesafe kuralları gereği yeniden düzenlenmesinin de “yeni normal” arasına gireceğini söyleyebiliriz. Maalesef fiziksel olarak bu mekanlarda bulunmanın artık çok yaygın olamayacağı, ancak özellikle restoranların varlıklarını sürdürebilmek için kendilerini dönüştürmek zorunda kalacakları bir dönemdeyiz. Bu süreçte toplam yemek siparişlerinde bir düşüş yaşandığını ve bu durumun halihazırda masa müşterisi kalmayan restoranları daha fazla etkilediğini söyleyebiliriz. Bu konuya hâkim biri olarak net bir şekilde söyleyebilirim ki bugüne kadar evlere servis hizmeti vermeyen restoranların da dönüşmesi ve bu hizmeti başlatması gerekecek. Bu sektörden milyonlarca insanın ekmek yediğini düşünürsek, etkinin en aza indirilebilmesi için dönüşümün çok hızlı olması şart. Bu nedenle Yemeksepeti olarak restoranların bu “yeni normal”e geçişlerini ve dönüşümlerini hızlandırmak, ayrıca ülke olarak bu sektörün hayatına etkilenmeden devam edebilmesi için geçtiğimiz günlerde TOBB’un da desteğiyle “Kazandıran Destek Çeki” adıyla bir kampanya başlattık. Temel amacımız, iş ortaklarımıza elimizden gelen tüm desteği vererek iş yapmaya devam etmesini sağlamak. Bu zorlu süreçte, lider şirketlerin, kendi sektörlerinde sorumluluğu ele alması ve “yeni normal”ler kapsamında dönüşüm için elini taşın altına sokması şart. Çünkü üreticisinden tüketicisine hepimiz aynı gemideyiz.

AKTİVİST LİDERLER

Bu durumu en hızlı fark eden tüketiciler de şirketleri artık “yeni normal” üzerinden değerlendirmeye başladı. Tüketiciler bir süredir zaten pek çok sosyal sorunun çözümü için şirketler/markalar ve yöneticileri sorumlu kılmaya başlamıştı (Yanlış anlaşılmadan söyleyeyim; sorunlar için sorumlu tutmuyorlar, sorunların çözümü için sorumluluk veriyorlar). Çünkü pek çok ülkede insanlar politikacıların toplumsal sorunlara çözüm bulamadığı düşüncesiyle bu sorunların çözümünde artık şirketlerin ve şirket yöneticilerine güveniyorlar. İşte şirket ve yöneticilere yüklenen bu sorumluluk da artık “yeni normal”.

Bir hikâye vardır. Padişahın biri yolun ortasına koca bir taş koyar ve saklanıp izlemeye başlar. Vezir gelip taşı görür ve “Gidip Padişahla konuşayım da bu taşı kaldırması için birilerini bulalım” der. Subaşı gelir, taşı görür ve “Gidip Vezir ile konuşayım da bu taşı buraya koyanı bulup gereken cezayı verelim” der. Birkaç kişinin taşı görüp gitmesinden sonra bir vatandaş gelir ve “Şu taşı şuradan çekeyim de kimseye engel olmasın” der ve zorlanarak da olsa taşı yolun ortasından kaldırır. Taşın altından bir kese altın ve bir not çıkar. Notun üzerinde şöyle yazmaktadır: “Bu kesenin içindeki altınlar, elini taşın altına sokabilenler içindir.”

Yaşanan bu zorlu süreçte de insanlar elini taşın altına koyanlarla koymayanlar arasındaki farkı daha net değerlendirmeye başlarken övgüsünü de yergisini de artık daha yüksek sesle söylüyor. Asıl fark bu sürecin atlatılmasından sonra görülecek, çünkü uzmanlara göre korona-sonrası dönemde tüketiciler, sorumlu şirketleri ödüllendirecek, sorumluluk almayanları ise terk edecek. Yöneticilerin de şu dönemde kâr-zarar hesabı yerine, topluma nasıl ve hangi konuda fayda sağlayabilirim diye düşünmesi ve bu doğrultuda liderlik etmesi elzem bir durum haline geldi.

Elbette şirket yöneticilerinin başta hissedarlara hesap vermek üzere pek çok zor sorumluluğu var. Ancak tüketiciler, markaları, hissedarlarına dağıttığı kâr payıyla değil, topluma sağladığı fayda ile değerlendiriyor artık ve “yeni normal” olarak bunu gerek şart olarak görüyor. Bununla birlikte göstermelik hareketlerin ters tepeceği konusunda uyarmak isterim, çünkü yöneticinin bugüne kadar yaptıkları toplumsal faydadan uzaksa “mış” gibi yapmak eğreti duruyor. Tüketici de bunu çok net görüyor. Bu nedenle dünyada şirketlerde üst düzey yönetici olmanın “yeni normali” aktivist olmak, toplumsal sorunlara gözünü kapamak yerine, çözmek için eyleme geçmek olacak.

Bir süredir hayatımızda olan aktivist CEO’lara, “çılgın” ya da “uyumsuz” gözüyle bakılıyordu. Bu kavramlar, “normal” düzenin dışında düşünen insanlara verilen, sözüm ona aşağılayıcı nitelemelerdi. Ancak “yeni normal” artık aktivist CEO’lar.

Yani “yeni normal”de elini taşın altına sokanları bir kese altın bekliyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz