Faiz deyip geçmeyin!

23.12.2015 14:07:290
Paylaş Tweet Paylaş
Faiz deyip geçmeyin!
Tüm dünyanın merakla beklediği FED faizlerindeki artış nihayet geçtiğimiz günlerde gerçekleşti. Bununla, son günlerde dünya ekonomisini saran belirsizliğin ortadan kalkacağını beklerken, bu kez de FED faizlerindeki bu artışın devamının gelip gelmeyeceği yeni tartışmaların ve belirsizliğin kaynağı olmaya başladı.

FED’in bu faiz hamlesinin ardından, şimdi de gözler bizim Merkez Bankası’na döndü ve faiz konusunda ne yapacağı ciddi bir merak konusu oldu. Aslında kısa bir süre önce başkan Erdem Başçı FED faizleri arttırdığında kendilerinin de faiz arttırımını düşünebileceğini açıklamış, piyasalarda bu yönde bir beklenti yaratmıştı. Başkanın amacı, bu ve benzeri açıklamalarla piyasanın beklentilerini yönlendirmeye çalışmak olsa da, hâlâ TCMB’nin faiz konusunda ne yapacağının merak konusu olması, aslında bariz bir kredibilite sorununun varlığına işaret etmektedir. Şimdilik TCMB faizleri sabit tutarak, her zamanki gibi beklentileri boşa çıkarmayı bildi.

Gelecekte TCMB faizlerinin ne olacağını bir tarafa bırakırsak, olası bir faiz artışının bugüne kadar çok fazla dillendirilmeyen, olumsuz bir etkisinin daha ortaya çıkacağına dikkat çekmekte yarar var. Kim bilir belki de Merkez Bankası faizleri sabit tutarak bu olumsuzlukların doğmasına mani olmak istiyordur.

Geçmişte ülkemizde faizlerin Keynesgil manada, ciddi bir “gelir etkisinden” yaygın bir şekilde yararlanılmıştır. Böyle bir durumda yapılacak olan faiz arttırımlarının halihazırda var olan gelir dağılımı eşitsizliklerine yol açması mümkündür.

Konjonktürel olarak ekonomiyi yavaşlatmak ve varlık fiyatlarındaki artışları kontrol edebilmek için başvurulan yüksek faizler, aynı zamanda tasarrufların artmasına ve beraberinde servetin mevduat şeklinde tutulmasına yol açar. Bu durumda artan mevduatlar iktisadi birimlerin faiz gelirlerinde artışa neden olacaktır.

Elbette hali hazırda servetin adil dağılmadığı bir ülkede, mevduatın ve buna bağlı faiz gelirlerinin de adil dağılması beklenemez. Dahası faiz artışlarının ülkede var olan gelir eşitsizliklerini artırma ihtimali de yükselir. Servetin daha adil dağıldığı durumlarda ise, yüksek faizin yol açacağı böyle bir gelir eşitsizliği yaratıcı etki çok daha düşük olur.
İTÜ İşletme Fakültesi’nden meslektaşım Aylin Bayar ile yürüttüğümüz gelir dağılımı araştırmalarında, faizlerin yıldan yıla eşitsizliğe yaptığı katkılardaki değişmeleri yakından takip ediyoruz. Bunun ana sebebi, 2002 sonrasında ortaya çıkan olumlu makroiktisadi gelişmelerin ülkemizde bozuk olan gelir dağılımına düzeltici yönde etki ettiğini görmemiz ve bu etki içinde de faiz gelirlerindeki gelişmelerin çok önemli bir yer tuttuğunu anlamamızdır.

2002-2013 dönemi bir bütün olarak ele alındığında, gelir dağılımında görülen iyileşmeyi faiz gelirlerinin katkısındaki azalma sağlamıştır. Ancak bu katkının büyük bölümü zaten AKP iktidarının ilk dört yılında elde edilmiştir. Bu dönemde düşen faizlerin yanında mevduat tabanındaki azalmanın da bu iyileşmede önemli rol oynadığını inkar etmek mümkün değildir. Özellikle kamu kesiminin bütçe disiplinini sağlaması ve borçlanma gereksiniminin azaltılmasının düşen faizlere katkısı inkar edilemez. Zaten 2001 öncesinde bir gelir taranfer mekanizmasına dönüşmüş olan yüksek faizden kamu kesimi borçlanmasının, ülkedeki gelir dağılımını bozucu bir etki doğurmuş olması çok da süpriz değildir.

Şahsen, kamu maliyesi açısından 2001 öncesine benzer bir durumla tekrar karşılaşabileceğimizi düşünmezken, siyasi manada köşeye sıkışan iktidarın yüksek büyüme hırsına kapılmasının hiç de küçümsenmiyecek bir ihtimal olduğunu ifade etmek isterim.

FED faizlerindeki artış ve dünya emtia piyasalarındaki gelişmeler ışığında, önümüzdeki dönemde ekonominin finansmanı sorununu giderek daha fazla hisssedeceğimiz açık. Zamanla kontrol edilemeyen yüksek büyüme hırsına kapılan siyasilerin, bu finansman baskısını çok daha fazla hissetmeleri ve çeşitli yollarla mali piyasaları da baskı altına almaları mümkün.

Hükümet bütçe disiplininden taviz vermese de, büyümeyi sadece parasal tedbirlerle sağlamayı düşünen bir anlayışın, ülkedeki mali piyasaları er ya da geç baskı altına alması kaçınılmazdır. Kısa dönemli siyasi çıkarlar için faiz artışlarından kaçışlar, sadece kısa dönemli bir tedbir olacak, ülkenin yapısal problemlerinin çözümüne hiçbir katkı sağlamayacaktır. Bugün olduğu gibi yapısal reformların ötelendiği bir durumda, yüksek büyüme hırsı kaçınılmaz olarak yüksek enflasyonist bir dönemin başlamasına yol açabilecektir. Ancak yine kısa dönem için geçerli olan böyle bir tercihin, orta vadede faizlerde bir artışı beraberinde getirmesi de kaçınılmazdır. Durumu telafi edecek yapısal birtakım tedbirler alınmaz ve ülkenin üretim yapısı geliştirilmez ise, girilecek yeni bir yüksek faiz döneminin gelir dağılımını bozucu bir etkiler yaratması beklenmelidir.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz